29 Mart 2011 Salı

çocuklar gibi

yok bu adam beni zil zurna aşık etmeye kararlı. hem de hayatımda hiç olmadığım bi şekilde.

geçen gün haftasonu bendeyken tşörtünü giymiştim üzerime. eve götürmüş, kokum sinmiş diye yıkatmamış da. dün onu koklayıp uyuduğunu söyledi.

öğleden mesaj attı akşam buluşalım diye. aslında yorgundum eve gelip yatacaktım ama üzülebilir diye buluştuk dışarıda. konuştuk bakıştık dokunduk gizli gizli :) tam eve geldim yatayım derken bi mail geldi. yakışıklı eve gidince o bahsi geçen ben kokan tşörtü oyuncak fokuna giydirip fotosunu çekmiş, bugün ona sarılacakmış :) garibim fok da kıymete bindi bu sayede.

hahahah, iyice çocuklaştık biz. yakında parka gidip salıncaklara bineriz gibi geliyor. x-coach ve gencbiranne de gelip bizi sallarlar artık.
hmmmm, komik ama güzel bişey yine de bu resim. birisi için saçmalamak ya da hislerini normalde hiç yapamayacağı şekillerde ifade etmek. 

off ben çok pis seviyorum. çok hem de.

28 Mart 2011 Pazartesi

sevgi neydi?

bu pazar güne yine geç başladık. cumartesi geceyi film tv izleyerek uzatınca bereketi kaçıyor pazarın. geç kahvaltıdan sonra tvde dolanırken "selvi boylum al yazmalım"a denk geldik. zaplayamadık, izledik birlikte :) filmden sonra da işimiz vardı çıktık evden. ben geç geldim eve, neti açtım. bi baktım yakışıklıdan mail. muhtemelen filmde geçen "sevgi neydi" sorusunda kalmış aklı ve aşağıdaki şiir tadındaki sözleri yazmış bana. şimdi okurken gözlerim doldu diyeceğim, "sen de ne sulugözsün" diyebilirsiniz diye demiyorum.

ama okuyunca siz de bana hak vereceksiniz.
Sevgi neydi?

Sevgi gülümsemendi.
Sevgi bakışlarındı.
Sevgi elimi tutuşundu.
Sevgi bana dokunuşundu.

Sevgi seni özlemekti.
Sevgi özlemekten gözleri yaşarmaktı.
Sevgi sen giderken arkandan ağlamaktı.

Sevgi seni düşününce mutluluktan içinin yanmasıydı.
Sevgi seni görünce kalbinin atmasıydı.
Sevgi yaşadığını hissetmekti.

Sevgi, sen; sevgi, ben; sevgi 'biz'di.

26 Mart 2011 Cumartesi

morartan sevgi

geçen gün atıştık biraz. yine saçma bi konudan tartışıyoruz yolda yürürken :) en büyük hobilerimizden biri birbirimizi ufak ufak kızdırmak zaten. işte öyle konuşurken bi ara tuttu kolumdan, sıkıca bi sıktı. resmen koparacak gibi oldu kolumu. ama farketmedi ne yaptığını, şaka sandı. oysa benim bağırasım geldi, gözüm doldu acıdan :)

sinirlendim, suratım düştü direkt. ama hala yanyana yürüyoruz. kalabalık üstelik. arabalar trafikten ötürü yavaş geçiyorlar yanımızdan. o an onun kolundan tutup aynı şekilde sıkasım geldi içimden, tam uzandım kolunu tuttum çektim kendime. sonra sarıldım yan şekilde ve öptüm yanağından sıkıca. suratı şaşkın şebek oldu. o an acımı unuttum tabii.

şimdi kolumdaki morluğa bakarken aklıma geldi de olay, paylaşmak istedim.

photo=xcoach sağolsun

22 Mart 2011 Salı

mutluyum, umutluyum

ne haftasonuydu ama. bu haftasonunu full birbirimize ayırdık. gezdik o soğukta, o çiseleyen yağmurda. nerdeyse tamamını gezdik istanbul'un ve bi yığın fotoğraflar çektik. hem bizim, hem milletin hem istanbul'un. ayaklarımıza kara sular inince de döndük yuvamıza. ilk defa 3 gece aynı yüze bakarak uyuduk uyandık. aynı yatakta. aynı bedene sarılı şekilde.

ben hayatım boyunca böyle sağlıklı ve stabil bi mutluluk yaşamamıştım. en önemlisi de mutluyken bu mutluluğun biteceği korkusunu bu denli içimden atmamıştım. o yüzden her açıdan iyiyim ve sanırım bu konuda yakışıklıya minnettarım. eğer o biraz empatik olmasa, bazen alttan almasa ben çok ileri götüremezdim bu aramızdaki şeyi. adam bişey yapıyor bazen, bişey söylüyor, sanki o an o şey olsa yada o şey söylense mutlu olacakmışım gibi oluyor. yok, bilip hissedip mi yapıyor yoksa sırf o söyledi o yaptı diye mi ben öyle hissediyorum anlayamadım. anlamak da değil mesele, mutluyum ya, huzurluyum ya bana yetiyor.

artık ne ahmet'in sorunları beni yıpratır, ne geçmişten bi başkasının.
çünkü ben bugüne kadar karşıma çıkan en sıradan insana dahi elimden gelen en iyi şekilde muamele etmeye çalıştım. belki başardım belki başaramadım, bilmiyorum. ama bunun için çabaladığıma eminim enazından. bu da benim müsterih olmam için yeterli bi sebep.

dediğim gibi, mesele anlamak-müsterih olmak-küsmek-barışmak değil. mesele mutlu olmak, umutlu olmak. ben hayata karşı mutluyum ve umutluyum. hiç olmadığım kadar. karşılıksız yada biten umutların ardından üzülüp umutlanmayacak kadar.

bi önceki cümlelerimi kırıcı olmayacak şekilde kurmaya çalıştım. ama benim de bir insan olduğumu, hiç değilse bi gururum ve kalbim olduğunu, dolayısıyla bana ait bir hayatın olduğunu, bu hayatın akıp gitmesinden ötürü telefon çağrılarına dahi cevap verilmeyecek sıradan biri olmadığımı birilerine söyleyecek başka bi ortamım ve hitap şeklim kalmadı geriye. umarım başka hayallerin peşine düşüp beni umutlarımla hayallerimle çaresizce ortada bırakanlar özür dilemek yerine hesap sormaktan, kızıp küsmekten vazgeçer, kendi sorunlarına yoğunlaşırlar. 
off neyse uzatmiim, yoksa cidden kırıcı olacağım.

18 Mart 2011 Cuma

küs

hazır yazmaya başlamışken bu mart ayında olanların bir kısmını paylaşayım sizlerle.  gerçi bittiği söylenen yasağa rağmen blogger'a bi girip bi giremediğim için bu yazıyı mail yöntemiyle yolluyorum şuanda. yine açılsın diye bekleyip kontrol edemem.

öncelikle x-coach'un merak ettiği detayları buradan yazacağımı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. ama sizden edindiğim şeylerin hayatıma girdileri olduğunu söylemekle yetineyim. hatta biraz daha spesifik bi detay vereyim. nutella hakkında düşündükleriniz güzeldi mesela. bu kadar bilgi yeter :)

bulutların üstündeyim çoğu zaman. hani hayatıma giren çıkan insanlar olmuştu. onları deliler gibi düşündüğüm zamanlar da. ama böyle sabit şekilde birinin aklımda en uygun olmayan zamanlarda bile hep bi şekilde aktif kaldığı bi durum yaşamamıştım bugüne kadar. en saçma bi anda bile onu sevdiğim geliyor aklıma, bi de o gülümseyen yüzü. hani tıp ilerlemiş olsa adamdan bi tane daha yaptırıp eve yedek koyucam nerdeyse. zaten haftasının çoğu akşamı spor eğlenmek falan bahanelerle benimle geçiyor. olmadığı zamanlarda da telefonda "özledim", "yok ben özledim", "yok ben daha çok özledim" deyip duruyoruz :)

geçen haftasonu bursa'ya gittik. annem zaten pek sevmişti, ama orada daha bi sevdi. ee adam sevilmeyecek gibi değil ki. cidden bunun farkında olmak da benim için ayrı yük. acaip kıskanıyorum. hatta geçen hafta biraz bezdirdiğimi bile farkettim. tamam kıskanılmak hoşuna gidiyor ama adam arkadaşlarıyla bensiz mutlu bi akşam geçirdi diye kendi kendime gerilip telefonumu kapatmam da gerekmiyor. zaten böyle bi hata yapınca da 10 dk içinde durumu farkedip kendime geliyorum ama o da 10 dakika içinde bi sorun olduğunu farkedip telaşlanıyor hemen. 

tabii hayat herkes için bu kadar pozitif değil bu ara. ahmet zor günle geçiriyor. bi kararın eşiğinde. düğün tarihi bile almışken ayrılmanın eşiğindeler. ben hiç bi yorum yapamıyorum bu konuda doğal olarak. ama elimden geldiğince yaşadıklarını anlayıp yardımcı olmaya çalışıyorum. yapacağım yardım şuanki düzenimi bozmayacak sınırlarda ise tabi. çünkü çok emek verdim tekrar toparlanmak ve sevmek için. bunu geçmişte kalan sebeplerden ötürü bozmak niyetinde değilim. bir de herşeyi bu noktaya getiren ben değilim. o yüzden içim rahat. 

ahmet biraz bana küs gibi birşey. sanırım bencilleştiğimi düşünüyor. bunu ona da dedim, şimdi burada da yazdım okur muhtemelen. kendi mutluluğum içinde onun sorunlarını önemsemediğimi sanıyor. oysa elimden bişey gelse bu konuda, hemen yapabileceğimi biliyor. özellikle geçen hafta olanlardan sonra bana kızgın hatta küskün gibi. geçen haftasonu habersiz bi şekilde istanbul'a gelmişti ve beni arayıp görüşmek istediğini söylediğinde yanımda yakışıklı ile yoldaydım. ama varınca yakışıklıdan da biraz uzaklaşıp aradım hemen. resmen konuşmak istemedi benle. durumu izah ettim ve onu dinlemek istedim uzakta da olsam. ama o yakışıklıyı kıskanır gibi bi tavır takındı. ben de gerildim biraz kapadım telefonu. haftaiçi aradım ama açmadı. geri de dönmedi çağrılarıma. yani ötesinde daha ne yapabileceğimi bilmiyorum. ama üzülüyorum aklıma geldikçe. umarım kendisi için en hayırlı olan şeye karar verir biran önce. çünkü hayatta bazı şeylerin telafisi yok. 

17 Mart 2011 Perşembe

sadece mutluluk

hayatımın en güzel akşamlarından biriydi.

dün yakışıklının kariyeri için güzel bi gündü. terfisi ile ilgili yazı eline ulaştı. aslında bekliyordu ama hani herşey netleşince o da net bi şekilde mutlu oldu ve bunu ilk benle paylaştı. tabii ani olunca herşey ben dünkü programımı iptal edememiştim. bugün için görüşürüz yemek yeriz diye sözleştim ama biraz daha sürpriz katmak istedim olaya. en sevdiği iki dostuyla facebook üzerinden yazışmaya çalıştım. cevap gelmeyince. birinin işyerini aradım ve kafamdakini anlattım. çok sevindi ve planı kurguladık. hatta ailesi de plana müdahil oldu. ben buluşmamız sonrası bi sebeple eve geçeceğimi söyledim. bozuldu, kısa görüşüp ayrılacak olmamıza. ee bi de ben gerdim azıcık. itiraf ediim, onu sinirlendirmek çok hoşuma gidiyor. neyseki siniri bikaç dakikalık, ben elini tutana kadar.

o gergin halde evine bırakırken, "bende mi uğrasam, unutmuşlardır yüzümü" falan dedim önce. "gel gel" diye fikrimi destekledi. sonra blöf olsun diye "yok yok ben heyecanlanıyorum" falan gibi şeyler dedim, tabii yedi blöfümü ve ısrarla çağırdı. kapıya çıktığımda bile "ben gidiyim en iyisi yaa" diye rolümün sınırlarını zorladım :) kapıyı çaldı en yakın iki dostu ailesi pastayla bekliyorlardı :) o anki şaşkın suratını "güzel anlar" arşivime koymak isterdim. çok güzeldi akşamın başı ortası sonu. gözleri doldu bi ara hatta. hatta ben de duygulandım onun ve ailesinin mutluluğunu izlerken. "iyi ki sevmişim seni" dedim içimden. salonun ortasına gidip sarılmamak için tuttum kendimi iki saat.

şimdi bile yüzüm gülüyor o anları hatırladıkça. umarım daha güzel günlerimiz akşamlarımız anlarımız olur hep.

herkese bol bol sevgiler ve çok çok mutluluklar

15 Mart 2011 Salı

yasak bitti

blogger açılmış sonunda

bi yığın şey olup bitti
aslında tam heyecanını yaşarken paylaşmak isterdim ama olmadı işte.
şimdi de uzun uzun yazacak gücüm yok, daha doğrusu çok uykum var.
yarın yazarım.

ama cidden sevindim şimti haberi okuyunca ve hemen siteye girip bu bilgiyi paylaşayım istedim.

şimdilik hoşçakalın....

6 Mart 2011 Pazar

lanet blogger ve karmaşık ahmet


blogger'daki digiturk yasağı nedeniyle siteye ve blogger'a bi girebiliyorum bi giremiyorum. sorundan ötürü insanın yazası da gelmiyor. hatta akşam girdim tam yazmıştım yazımı, yolluyordum ki blogger yine yasaklı hale geldi. anlamadım gitti. şimdi açılmış. yok blogger.com kapalı iken blogspot açılıyor. bu nasıl yasaktır cidden kafam karıştı :)

aslında epey karmaşık günler geçiriyorum, tam buraya döküp rahatlamalık. gerçi karmaşa benden ötürü yada daha doğrusu benim içimde değil.

öncelikle yakışıklının geçen gün yaşadığı sinir krizleri, yine kendi yöntemleriyle sonuca bağlandı. ama bi konusa obsesif olabildiğini ve o anlarda hiçbir eleştiriyi ciddiye almadığını görmek beni üzdü ve biraz da korkuttu. gerçi benim de öyle zamanlarım olmuyor değil ama onu bu kadar üzecek bi konuyu ona yansıtmam herhalde.

diğer karmaşık insan ise ahmet. nişanlısı ile ilgili sorunlar nedeniyle haftasonu için istanbul'a davet etmiştim. bana bişey demeyince gelmeyecek diye düşündüm ama dün aradı öğle sıralarında. o sırada da yakışıklıyla evde kahvaltı hazırlıyoruz. kıllanacağını bilsem de telefon için yanından uzaklaştım. istanbul'da olduğunu söyledi ahmet, müsaitsem görüşmek istediğini. biraz şaşırdım tabii, sonuçta eve gel diyemezdim. "tamam olur, ama bi misafirim var, duruma göre bi saate kadar arasam olur mu" diye sordum. "olur, bekliyorum" dedi. tam kapatacakken "o mu?" diye sordu. "anlamadım" dedim biraz da aklıma gelen ilk şey olmasın umidiyle. "o mu misafirin. yakışıklı mı" diye sordu. "evet" dedim. "tamam" dedi sessizce. ben bişey diyemedim. "görüşürüz" deyip geçtim sevgilimin yanına. yakışıklıya nerdeyse hiç yalan söylemedim bugüne kadar, sadece bazı gerçekleri gizledim. bu pek yalan sayılmazdı ama dün ilk defa net bi yalan söyledim. kuzenim biraz eşiyle sıkıntılı, gidip bi ziyaret edeyim dedim evden çıkmak bahanesiyle. o da "ben de bi eve gidip geleyim, anneme babama görüneyim" dedi. çıktık birlikte onu bırakıp ben geçtim yakışıklının dayısının evinin o tarafa. varınca tekrar aradım "kapıdayım" demek için.

ben görünce sarıldı sıkıca. sonra geçtik bi yere, oturduk. o konuştu ben dinledim daha çok. anlattıklarından anladığım kadarıyla kız evlilik sürecinde biraz sıkıntılı ve bunu da herkese yayabiliyor. bi de ahmet anlatırken farkettim, kızı gerçekten seviyor. yine de evlilik gibi ciddi bi karar iki taraflı alttan alma ve iki taraflı denk sevgi gerektiriyor bence. fikrimi söyledim ortalığı daha da karıştırmayacak cümlelerle. sonra da eve döndüm. yakışıklı benden önce gelmişti. artık onun da anahtarı var. bi sonraki gün tekrar görüştük ahmet'le ve bu defa yakışıklı hissetti bişeyleri ondan gizlediğimi. garip ama üstelemiyor bile. ne güzel. neyfa'nın tarif ettiği cennetlik adamla birliktemiyim yoksa :) adam cennetlik mi bilmem ama ben cennette gibiyim. :)

3 Mart 2011 Perşembe

üzgün mutluluk sebebim

sevgiliniz bişeye çok üzülse, o kadar üzülseki içinde tutamasa üzüntüsünü, size anlatsa. siz de türlü şebekliklerle ve iyimser cümlelerle onu iyi hissettirmek isteseniz, ama bunu başaramamış olsanız nasıl hissedersiniz. b.ktan değil mi?

evet aynen o durumdayım işte. yakışıklı şuan bişey daha doğrusu bi şeyin kötü sonuçlanması ihtimali yüzünden acı çekiyorken ben bişey yapamıyorum. elim kolum bağlı. keşke şuan yanında olsaydım enazından ama şuan pek mümkün değil.

aslında çok mutluyum onun hayatımdaki varlığından ötürü ama işte onu böyle üzüntülü görmeye dayanamıyorum ben. onu çok seviyorum. bunu ona da dedim dün akşam bikaç kez ve biliyorum o da seviyor beni. bununla yetinmeyi o kadar kanıksadım ki bu akşam bahsettiği kötü ihtimaller beni üzmedi bile. çünkü onun da dediği gibi "mutlu olmak için bi sebebim var artık"