29 Haziran 2011 Çarşamba

26 Haziran 2011 Pazar

fındık ezmesi

dün dışarı çıktık. yakışıklının arkadaşları toplanacaklarmış. normalde bana gel dedi ama ikimizin de önceden gelen ortak bi arkadaşı da orada olacak diye gitmek istemedim. nolur nolmaz kıllanır falan. çocuk la yanyana çalışıyorlar, zor bi duruma düşürmeyeyim yakışıklıyı istedim. zaten geçen de zorunlu olarak bi konserde yanyana bulunduk çocukla.

yakışıklı geçerken son dakika emr-i vaki yaptı. oysa ben de kendime yapacak bişey bulmuştum ve dışarı çıkıyordum. üzerimde öyle bi mekan için uygun değildi ama uydum delinin aklına gittim. çok geçmedi bahsettiğim çocuk geldi, kız arkadaşıyla. ekip kalabalık olunca muhabbet başladı. şu cocukla adaş olunca her adımız söylendiğinde ikimizde atlıyorduk olaya. ee biraz komik anlar olmadı değil. ayrıca çocuğun kız arkadaşı daha içten ve sıcak olunca, ortama yabancı kalmadım. zaten müzik eğlence derken koptu millet. en komiği benimkinin kopuşuydu. onun kalabalık içinde oynamadığını biliyordum ama mutluluktan mı sarhoşluktan mı bilmem ama epey oynadı. arkadaşları da şaşırdı zaten. ben de çok eğlendim onu öyle rahat görünce. sarılıp öpesim geldi bikaç kere ama tuttum tabii kendimi :)

gece beni eve bıraktı. tam arabadan inecekken "eğlence uzun sürdü, arkadaşta kalıcam desen annenlere" dedim. tereddüt etti ama o geç saate rağmen aradı evdekileri. dediklerimi dedi :) yani yalan söylettim. zaten onlarda uyku moduna geçmişlermiş. sorun olmadı. söylediği beyaz yalanın karşılığında da ona sarılarak uyudum ve öyle uyandım. sabah da erkenden kaçtı ben daha tam uyanamadan. en son ağzıma bi kaşık fındık ezmesi sokuşturduğunu hatırlıyorum. tekrar uyumuşum zaten. ama uyandığımda hala o fındık tadı vardı ağzımda :)

22 Haziran 2011 Çarşamba

hoşgeldin bebek


dostlarımdan birinin bebeği oldu dün. bi kız. beklediğimizden biraz erken geldi. akşam çıkışta ekip toplanıp gittik yanına. eşi de kendi de çok mutluydu, bebeği de gördük uzaktan. o da çok çirkindi :) ee yalan mı, yeni doğmuş bebek çirkin olur normal olarak. hiçbirine benzetemedik zaten.

ordan çıkışta da gidip yemek yedik. sohbet ettik. herkesin yüzü gülüyordu. aramızda oluşan küçük aile bir kişi daha çoğalmıştı dün itibariyle.

işte böyle güzel bi gündü dün.

foto=guardian.co.uk

20 Haziran 2011 Pazartesi

ezel final bölümü :)


bu akşam finali var sevgilimin dizisinin. aradı, benimle izlemek istiyormuş "ezel"in son bölümünü.

aslında o da ben de öyle dizi tutkunu değiliz ama onun bi şekilde ilgisini çekmiş bu dizi. şaşırtan sonlar falan. izliyordu ve arada birlikte izlediğimizde oldu. tabi o anlarda izlemediğim bölümlerin detaylarının bana anlatılması ile geçiyordu. bu bunun eltisi, bu da bunun bacanağı, şu bunu öldürdü, bu bilmem kaç canlı :) güzel oluyor hevesle sevdiği bişeyden bahsederken onu izlemek :)

benim açıdan dizinin bitmesi sevindirici. çoğunlukla haftada bi akşamını kapatan bu olaydan kurtulmuş olacağım. biraz bencil gelebilir size belki ama bazen o kadar özlüyorum ki, onu sıkmamak ve çok da hayatını bölmemek için susuyorum. insanın ne zaman daha çok özleyeceği ve yanında olmasını isteyeceği belli olmuyor işte :)

haa şu evli çocuklu arkadaştan bahsetmedim. son gelen yorumlara içimden hak vermedim değil. tekrar aradığında ona kibarca iletişim çabasının ikimiz için de özellikle kendisi için yanlış olduğunu söyledim. sonuçta güzel bi hayat kurduğunu ve bunu korumak için ona eşcinsel tarafını hatırlatan ben dahil herşeyden uzak durması gerektiğini anlattım. bana "çok mutluyum ama bazen bu konuları konuşmaya ihtiyacım oluyor. cinsel yada duygusal olaylara girmeden, güvenebileceğim biriyle. sadece sohbet amaçlı. hem seni çok önceden tanıyorum. ama istemiyorsan tabiiki saygı duyarım" dedi. aslında "sohbet amaçlı" da olsa birine ihtiyaç duymanın ne demek olduğunu bi dönem bende çok iyi anlamıştım. o yüzden adama hak verdim kafamda. bi de hayatımda sevdiğim birinin olması onu daha güvende hissettirmiş sanırım. sözünden biraz da bu manayı çıkardım. bi an "tamam, aralarda konuşuruz sevgilimin bilgisi dahilinde" diyecek gibi oldumki son anda vazgeçtim. "beni anlayacağını düşünüyorum. ikimiz için de en doğrusu bu. mutluluğumuzu bozacak şeyler yapmamalıyız bence" dedim. o da "haklısın" dedi. güzel temennilerle vedalaştık telefonda. telefonu kapattı ama sonra ben biraz üzüldüm biraz sevindim tepkime. karışık yani. aynı durumda ben olsam ve daha önceden tanıdığım birinden böyle iyi niyetli bi talepte bulunsam hayır dese nasıl hissederdim diye düşündüm. cevabım "..ok gibi" oldu :( ama daha önce de reddetmiştim empatik olunca hak verdiğim bikaç kişiyi. o yüzden kolayca atlatırım bu üzüntüyü.

umarım o da beni anlar ve dediklerimi dikkate alır.

18 Haziran 2011 Cumartesi

paylaştıkça gerçek

dün akşam aradı beni. üstelik yakışıklı da evde. kıllanmasın diye sanki bi tanıdığım aramış gibi "alo, naber napıyosun"lu bi şekilde açtım telefonu :) sonra da yavaşca odama geçtim. çok fazla havadan sudan bi konuşma olmadı. zaten ben acaip kasıldım bu defa niyeyse.

memlekette imiş. eşini bırakmaya gitmiş bugün de dönmüştür muhtemelen. tesadüfe bak, memleketlerimiz de yakın çıktı adamla :) çocuktan bahsetti, baba olmanın nasıl bişey olduğunu tarif etmeye başladı. ama bu sefer öyle bi fikri empoze eder gibi anlatmadı hiçbişeyi. direkt diline geleni söylüyor gibiydi, hoşuma gitti dinlemek. "peki ya diğer hislerin" diye sormaktan alamadım kendimi. "önceleri çok korkuyordum, özellikle nişanlı iken. ama şimdi o tür şeyler aklıma gelmiyor pek" dedi. "gelmiyor derken" dedim devam etsin diye. "ya gelmiyor derken, getirmemeye çalışıyorum. mesela internetten uzak duruyorum" dedi. "hmmm" dedim, o da "ee asıl sen anlat, senin nasıl gidiyor. hatta nasıl başladı onu anlat" diye sordu merakla. "iyi herşey. çok sevdiğim ve beni çok seven biri var hayatımda. herşey çok güzel bu yüzden." deyip sustum bi an. o sırada yakışıklının seslerini duydum mutfaktan. adama "aslında şuanda çok musait sayılmam öyle uzun uzun konuşmak için, ben seni sonra arasam" dedim biraz utanarak. "sanırım sevgilin yanında. ok sonra görüşürüz sorun değil" dedi. "evet yanımda ve yanlış anlayabilir" dedim. "özür dilerim o zaman" dedi, "yok, özür dilenecek bişey yok." dedim kapadık. tam da zamanında kapatmışım. pat diye kapım açıldı, yakışıklı "hadi gel, meyve koydum yiyelim" dedi bana gülümseyerek. öyle geçti dün akşam. biraz adamın söylediklerini düşünerek, biraz ilişkimizi birine anlatmanın verdiği garip hislerle.

sabahtan çıktı yakışıklı. adama sonra ararım dedim ama aramayacağım sanırım. aslında çok iyi bi niyetle iletişim kurmak istedi sanırım ama yine de bu olaydan kötü bişey çıkar mı diye tırsmıyor değilim. zaten bu ara içimde bi korku var. kötü bi his. o yüzden biraz daha dikkatli ve diken üstünde hareket etmek zorundayım. o ararsa da konuşmamazlık etmem tabii.

16 Haziran 2011 Perşembe

evli, mutlu, çocuklu

dünya ne küçük.

3 sene kadar önce yazıştığım biri vardı. o dönem günübirlik şeyler yaşamak için yazıştıklarımdan farklı biriydi. aramızda da bişey olmamıştı zaten. epey bi konuşma sonrası cesaret edip buluşmuştuk ama onun bu konulara karşı korkuları tereddütleri beni rahatsız etmişti diye bi daha aramamıştım. o da aramadı.

bugün ona denk geldim öğle yemeğinde. arkadaşlarla otururken çapraz masada gördüm adamı ve hemen tanıdım ama onun beni tanımadığını düşündüm önce, hatta tanımamasını istedim içimden. bi adamla yemek yiyordu zaten, sevgilisi bile olabilir diye geçti aklımdan. yemeği bitmiş gidiyorken kalkıp yanıma geldi. ben şaşırdım tabi, merhabalaştık. biraz korktum arkadaşlarımın yanında saçma bişey söyleyebilir diye. kalktım ve masadan az uzaklaştırmak için yürüdüm. halimi hatırımı falan sordu. nezaketen ben de aynısını sordum. benle buluştuğu zamanları atlatıp, evlendiğini söyledi. hatta bir de oğlu olmuş. 2 aylık. benim evlilik yada hayatımda birileri olup olmadığını sordu. "yok" dedim, "yalnızım hala" falan dedim. üzülür gibi oldu. başladı bana telkin vermeye. iyi niyetle de olsa sözlerinden o kadar rahatsız oldum ki "korkma, inan korktuğun kadar zor değil" türü bikaç cümleden sonra dayanamayıp kendimden bile beklemediğim bişey yaptım. "dürüst olayım mı, aslında yalnız değilim" dedim. bizim konuşma uzayınca, arkadaşı da kapı önünde sigara içicem diye işaret edip dışarı çıktı. "eee" dedi o da. "hayatımda biri var, bir erkek". birden gülümsedi sesli bi şekilde. sormasına izin vermeden. "ve herşey çok güzel gidiyor" dedim. ben nasihatlerine devam edecek diye beklerken "onu seviyor musun" diye sordu. "evet, çook" dedim. "bunu duyduğuma gerçekten sevindim" dedi gözleri gülerek. bu sefer ben de gülümsedim. ama bi garip oldum, tanımadığım birine bu kadar özel bişeyi anlattığım için. mutluluk, şaşkınlık, korku karışık. arkadaşı camdan bekliyorum diye işaret edince "gitmeliyim" dedi. tokalaşırken "yanlış anlamazsan konuşmak için arayabilir miyim seni sonra" diye sordu çekinerek. "buna gerek var mı" diye paylar gibi cevap verdim ben de. "ya yanlış anlama, sadece konuşmak için" dedi. niye yaptım bilmem ama verdim numaramı, o da verdi numarasını.

henüz aramadı ve umarım aramaz. ama bi yanımda aramasını istiyor. çünkü gerçek hayattan birine sevgimi ve sevgilimi anlatmak acaip hoşuma gitti sanırım.

foto=flickr, occhiovivo

13 Haziran 2011 Pazartesi

beyinsiz 50%

pek aktif olarak içinde olmasam da bugün bi arkadaşımın "bi bak" diye yolladığı copy-paste dialogla şahit oldum sosyal medya'daki bazı muhabbetlere. konu seçimdi. toplumun 50%'sine demedik laf kalmıyordu. cahil, aptal, beyinsiz, duyarsız gibi. üstelik bunu yapanlar kendini demokratik yada çağdaş olarak tanımlayan bi kitleydi. sabırla okudum uzun tartışmayı. ama biraz gerildim biraz üzüldüm insanların bi parti için milyonlarca insanı bi anda kestirip atmasına.

eve gelirken aklıma takıldı yine.
bunu yapan insanların o aşağıladıkları 50%yi aslında kendileri gibi düşünmeye zorladıkları ve bunu başaramadıkları için onları aşağıladıkları gerçeği.

şimdi daha sert şeyler söyleyip ben de kimseyi kırmak istemem ama temennim ırkından, dininden, mezhebinden, fikrinden, sevgisinden ötürü kimse aşağılanmasın. herkes demokrasiyi, eşitliği gerçekten anlasın, hazmetsin ve benimsesin. ötekine olan tepkisi nefret değil, saygı olsun.

11 Haziran 2011 Cumartesi

gönülçelen

bugün kahvaltı yaparken televizyonu açtık, doğru dürüst bişey yoktu, zap yaparken tüğba büyüküstün'e denk geldim atv'de. izliyorum güzel güzel :) benim facebook favorilerimde gördüğünden ötürü daha önce kızı bi tartışmışlığımız vardı. bi de aval aval bakışımı görünce dürttü birden. "bana bak, ona bakma" dedi :) güldüm önce ama sonra birden cansel elçin göründü tvde. onla ilgili de bi tartışmamız olmuştu :S bi ara cansel elçin'i beğendiğini söylemişti de çocuk yanımda olsa boğacak gibi olmuştum. işte cansel elçin tvde görününce başladı o gülmeye. benim surat düştü birden. hele cansel elçin ile tuğba büyüküstün'ü sarmaş dolaş görünce hepten sinir oldum.

hani  ben sanatçılara öyle ayılıp bayılacak biri değilim. üniversite zamanlarımda ayılıp bayıldığım müzisyenler vardı ama onlarda o dönemki sanat aşkımdan falandı. o yüzden tüğba büyüküstün'ü gerçekten güzel bulduğumdan öyle eklemiştim facebook beğenilerime. yoksa hani allah sahibine bağışlasın der geçerim :) ama işte bunu yakışıklıya anlatamadım ve bacağımdaki morlukla duruyorum :)

10 Haziran 2011 Cuma

inanmak başarmanın .......

uyuyan dev uyandı.

annemden bahsediyorum. aradı bu akşam, hoş beş muhabbetten sonra konuya girdi.

bizim bi komşu kızı vardı bursa'da, öğretmen. benim askerden tanıdığım bi subayla evlenmişti. bunlar bi ara farklı illere atandıkları için boşanmanın eşiğine falan gelmişlerdi. o sırada da kızın babası ölmüştü. babalarının taziyesinde denk gelmiştim kıza, oğlan kızı benden kıskanmış, taziye evinde saçma tepkiler vermişti bana. ben de bi daha rahatsız etmiim diye halini hatırını bile sormamıştım o aileden birinin.

işte annem kızın okuldan bi öğretmen arkadaşından bahsetmeye başladı. daha doğrusu komşu kızı anlata anlata bitirememiş annesine ve anneme. annem de bana anlatıyor. şöyle güzel, böyle güzel, boylu-poslu, sarışın-mavi gözlü, bi erkek arkadaşı bile yok bu devirde falan filan. bana "ne dersin, tanışmak istersen kızın telefonunu alayım yada internetten bi resmini gör" diye sordu. bu teklifle gelen anne olunca onun aklı fikrine yoğunlaşıyor insan o anda biraz. doğal olarak yuva kurmamı ve boy boy çocuklarım olmasını falan istiyor. hani ilk düşünüşte benim de hayır diyebileceğim bi durum değil böyle bir şey ama sonra şuan yaşadıklarım ve mutluluğum aklıma gelince böyle bi teklif can sıkıcı olabiliyor. yaştan ötürü böyle şeylere çok uzak görünmek, her teklifi hızlıca reddetmek çeşitli soruları beraberinde getirecek korkusuyla "tamam olur" demekle yetindim. daha önceki "blind date" durumlarına düşmemek kaydıyla tabi :)

yakışıklının da evliliğin eşiğinden döndüğünü düşününce bu tür düşüncelerin çok ifade etmesek de aklımızın bi köşesinde sivilce gibi patlamaya hazır durduğunu itiraf etmek lazım. cihan ünal'ın tabiriyle "sağlıklı erkeğiz" sonuçta. hatta bu meseleyi bikaç kez konuştuk. yakışıklı erkeklerden değil ama kızlardan kıskandığını itiraf etmişti bana. haklı bi kıskançlık bu aslında. aynı korku ve kıskançlık benim kafamda da var.

burada daha ciddi bi itiraf da bulunacağım. belki sert tepkiler alacak olsam da.
demin bahsettiğim korku kıskançlık birazda umut içeriyor. şöyle ki, yetiştiğimiz ve yaşadığımız toplumda iki erkeğin arasında ne kadar büyük bir sevgi olursa olsun aile ve çevrelerin onların ilişkisini hoşgörmeyeceğini hepimiz biliyoruz. hatta bu hoşgörüsüzlüğün zaman geçtikçe baskıya dönüşeceğini de. o nedenle aklınızın o sivilce gibi kısmında sevdiğiniz adamı bir kadına kaptıracağınız fikrini kabulleniyorsunuz. bunu biraz da istiyorsunuz içten içe. hem kendiniz hem onun için. herşeyin daha kolay olması için, herşeyin eksiksiz olması için. mesela babalık gibi bi hissi tatmanız için.

bu yenilgiyi baştan kabul etmek gibi gelebilir size, ama bence alternatifle yaşamak. şu an mutluyum halimden. hatta bu mutluluğu çoğaltacak hayaller bile kuruyorum, gidip uzaklarda bi hayat kurmak gibi. kuruyoruz daha doğrusu. hatta bizden 3-5 adım ötedekilere imreniyoruz. mesela sabah yakışıklı mail atmış bi haberin linkini. haberde ricky martin'in konser'e istanbula geleceği ve boğazda bi oteli sevgilisi için kapattığını falan yazıyor. malum, adam zor bela itiraf etti durumunu ve herkesi imrendiren ilişkisini gözler önüne serdi. böyle otel kapatma gibi jestler yaparak da çıtayı yükseltiyor arkadaş. sonra da "ben onun sevgilisinden yakışıklıyım, senden de böyle şeyler bekliyorum" gibi yarı şaka yarı ciddi şeyler duymanı sağlıyor. bunlar güzel şeyler tabii. dünyanın eşcinselliği sadece iki kişi arasında yaşanabilir sıradan bi ilişki olarak görmesi açısından. bizlerin de böyle bişeyin yaşanabilirliğini ve devam ettirilebilirliğini görmemiz açısından. çünkü buna inanmak ben gibiler için de çok önemli.. insanın kendi hislerine inanması güvenmesi ve korkmaması çooooook önemli.

uzattım, umarım sıkmadım.

6 Haziran 2011 Pazartesi

threesome


hani kızlar için söylerler ama yalan aslında. biz de birbirimizi kıskanıyoruz. hem kendimden hem de çevredeki tepkilerden buna kanaat getirdim.

yeni bi eleman başlamıştı işe bizde. bikaç kez denk gelmiştik fakat konuşmamıştım çocukla. ama dikkatimi çekmişti. itiraf ediim, dikkat çekmeyecek gibi bişey değil. aklım kalbim her biyanım bi adama aitken böyle tiplere denk gelmek pek iyi hissettirmiyor insanı. hemen önce kendinle sonra sevgilinle kıyaslıyosun adamı. daha hoş göründüğünü kabul ettiğin anda kıskançlık başlıyor. ama tabii benim bu kıskançlığım parmak ucuma ufak bi toplu iğne batmış az kanamış gibi cılız bi kıskançlık. koca ofiste çocuğa denk gelince kanayan türden :)

bugün yemekte tanışma fırsatım oldu. 83lüymüş eleman :) bu sinir olmam için ayrı bi sebepken, biraz konuşunca sağlam bi çocuk olduğunu farkettim. hatta bi ara saçma sapan bi şey bile gelip geçti aklımdan. (bundan sonrasını x-coach'un hatırına anlatacağım) söylerken bile utanıyorum ama şey,,, ya bi an şey geldi aklıma. bu çocuk, ben ve yakışıklı. hayali bile masada ereksiyon olmama yetti. masadan kalkmakta zorlandım hatta :)

ama sonra da pişman oldum, olaydan bihaber bi insanı kafamda nerelere koyup çıkardım diye. bi de ben şimdi yakışıklıyı fikren de olsa aldattım diye hayıflandım. neyse ki haberi yok. bıraktım böyle bişeyin gerçekleşmesini, aklımdan geçtiğini bilse yolar her tarafımı, döve döve öldürür. :) gülmeyin, korkuyorum işte. napiim, kazanmışken kaybetmekten korkuyorum :)

foto=heath jordan, kendi blogundan

kayınbiraderin doğum günü :)

bugün sevgilimin küçük kardeşinin doğum günüydü. evde ufak bi kutlama düzenliyorlardı akşamdan. beni de davet etti yakışıklı. yok mok dedim ama dinletemedim, "geleceksin" dedi illa. neyse o yaşa uygun bi kitap sardırıp gittim kapısına. mahcup mahcup girdim. kimsem artık. tamam adım evde çok geçiyormuş ama sormaz mı millet bu kim diye. neyse ki bu tür bakışlar atacak bi kalabalık yoktu evde. bi iki yeni yüz daha tanımış oldum yakışıklının hayatından. hatta biriyle baya samimi olup yakışıklı ile ilgili bi iki anı bile dinledim. :)

ilginç ama güzel bi akşamdı. gündüz spor yapmıştım bi de. yorgundum ve uykusuzdum. bunlara rağmen güzeldi.

bi de heyecan atlattık. yakışıklı yanında kimse yok sanıp "sevgilim" dedi. sonra bi döndü, solunda akrabası. yakışıklı da ben de acaip olduk birden. bi 5 dakika bizi duyup duymadığını anlamak için kadının tepkilerini izledik sanırım :) neyseki duymamış sanırım, yoksa kesin belli ederdi, enazından şaşırırdı iki erkeğin birbirine öyle hitap etmesine.

2 Haziran 2011 Perşembe

heteroseksüellere yazı


takip ettiğim wikihow sitesinde bi yazı gördüm bugün. "arkadaşınızın farklı cinsel tercihi nasıl kabullenilir" başlıklı. adamlar böyle bir detayı duyduğunuz ilk andan itibaren sonra verebileceğiniz tepkilere kadar kısa kısa açıklamalar yapmışlar.

"sizi arkadaş yapan şeyleri düşün",
"kafandaki sabit seks tanımlarından uzak dur",
"kendini onun yerine koy",
"otur, onla uzun uzun konuş",
"aranızdaki yakınlığın arkadaşlık olduğuna inan, geçmişteki yakın anları sorgulama",
"değişime zorlama, değişimin bir seçenek olmadığını kabul et"
gibi tavsiyeler var sitede.

ilginç geldi böyle bişeyin wikihow'da günün yazısı olması.
tamamını okumak isteyenler için linki de paylaşayım.