24 Şubat 2010 Çarşamba

korkuyorum........

sessizliğe devam. işe gittim sabahtan ama nerdeyse kimseyle tek kelime etmeden günü tamamladım. öğlen yemek içinde bi bahane uydurup kaçtım herkesten, gittim uzak bi yerde tek başıma bişeyler yedim. evede erkenden geldim, spora falan gitmedim. yinede biraz daha iyiyim düne göre. böyle yapmak beni iyileştiriyor sanki. bazen dengemi kaybediyorum. bana hatalarımı gösteren gizli bi ayna gibi oluyor bu tür geri çekilip ileriyi izlemeler. zaten ileride oluncada değişen bişi yok aslında. sadece yaşadığını sanıyorsun. aslında sadece yaşlanıyorsun. hayatında hayata değer katan bişeyler olmadıkça onun adı yaşamak değil yaşlanmak oluyor. kendimizi kandırmaya gerek yok demi. zaten ben kendimi yeterince kandırmışım. biraz kendime dürüst olsam fena olmaz. hem hayat akıp gidiyor hızla. bi taraftan tutunup içinde kaybolayım diyorum, bi taraftanda "aman ya, bırak herşeyi kendine, takma hiçbişeyi" diyorum. işte bi de ortası olsa bunun. yani hem biraz hayatın içinde herkesle herkes gibi yaşarken birazda takmasam hayatın gidişatını. olan irili ufaklı şeyler beni bu kadar etkilemese biraz daha cesur olabilirim aslında. ne biliim, yaştanmıdır anlamadım. korkularım giderek arttı. sevmekten korkuyorum, sevilmekten korkuyorum, terkedilmekten hatta terketmekten korkuyorum. hayatımla ilgili risk alamıyorum, almakta istemiyorum. iş yaşamında takındığım tavır yaşantıma sıçramış hatta tüm hayatımı esir almış, haberim bile olmamış. bi ahmet bu tekere çomak sokmuş farkında olmadan. hem iyiki sokmuş, hemde keşke sokmasaymış. off offff. şimdi okurken "bu manyak ne diyo yine" diyosunuzdur belki. cidden bencede şu yaptığım manyaklık. ordan bakınca biçok şey tastamam görünüyor belki. maddi sıkıntım yok, sağlığım yerinde falan. ama..... ama.... amaaa bişeyler eksik. hemde yerini paranın sağlığın falan dolduramadığı bişeyler. bu da beni aramaya itiyor. ne arayacağımı bile bilmeden aramak. bu yüzden ne bulacağımıda tahmin edemiyorum. bu yüzden korkuyorum. yalan değil işte, korkuyorum. hatta ömrümün bu tür dalgalanmalar içinde yalnız biteceği ihtimalini düşündükçe gözyaşlarımı tutamıyorum.

foto= weheartit.com

9 yorum:

  1. (Bölüm 1)

    Dostum, şu var;
    Senin ilacın Ahmet.
    Seni kırmış olsa da...
    İlişkiler de böyle şeyler olur.
    -ki siz saklanan bir halkın üyesisiniz.
    Bu yaşanan sıkıntılar acı da olsa doğal!
    Bence siz bunları aşmalısınız ve aşabilirsiniz.
    Sonuçta en zoru başarmışsınız;
    -sevmeyi.
    İlişkilerdeki en ama en zor adım karşılıklı sevgiyi yakalamış olmak değil midir?..
    İki insanın birbirini aynı anda sevmeleri bir armağan değil midir?;.
    candan ve zihinden sonra hayatın sunduğu en büyük armağan...

    Şöyle ki, Ahmet belli ki bir çıkış noktası arıyor;
    kendini kapana sıkışmış gibi hissediyor;
    toplum (isteyerek ve istemeden) onu kapana sıkıştırmış;
    ve o seni çok sevse de, toplum; ailesi ile sen arasında seçim yapmaya zorluyor onu;
    ve en -en önemlisi sen onun yanında olursan,
    -tüm erdemin, kuvvetin ve dağları yıkan aşkınla,
    o iki tarafı da aynı anda seçebilecek!!

    Nasıl mı?
    İkinizin de yaşamına, öyle bir platform inşa edin ki;
    bu platforma, inebilsin yürekleriniz, el ele tutmuş olarak;
    ailelerinizin huzurunda.

    Bizler, her ne kadar büyüsek, güçlensek ve kendi gizli dünyamızda krallar gibi
    kimseye ihtiyaç duymadan, topluma hesap vermeden yaşayabileceğimize inansak ve
    bu bir anlamda doğru olsa da, ailemizi nereye kadar perdenin arkasına itebiliriz ki,
    bu hayat bir şekilde çekilir çekilmesine her şeye katlanarak
    ama aile ve bir iki can-dost olmadan gerçekten çekilir mi,
    hele de yaşamak ile yaşlanmanın farkının sorgulandığı şu hayat patikasında...

    Tut Ahmet'in elinden, bir şans daha iste ikiniz için,
    özürlerinizi dileyin karşılıklı ve başlayıverin inşaata.

    Hanginizin neye ihtiyacı varsa karşılayın;
    maddi, manevi, eğitim, sağlık, sertifika, spor, psikolojik destek... her şey...
    Kendinizi, birbirinizi öğle bir geliştirin ki, öğle bir samimi, yakın ilişki inşa edin ki
    gökyüzünden inecek yüreklerinizin parıltısı;
    aileleriniz ve can-dostlarınızla birlikte
    şu ölümlü dünyaya kutsallığını sunup onurlandırsın.

    Eğer öleceksek,
    bari buna değecek riskler alıp ölelim...
    ve sonuna kadar yaşayalım!!!
    Erdemlice, mutlu ve sevdiklerimizle...


    Saygılarımla...
    Sana, halkımıza ve tüm insanlığa...

    -Blue

    YanıtlaSil
  2. (Bölüm 2)

    Akla gelebilecek sorular:

    -"Ahmet bana benim verdiğim özveriyi gösteremiyor;"
    Bir ilişkiyi bitirebilecek yegane şey, ne anlamda olursa olsun uyumsuzluğunu yenememektir belki de...
    Şayet böyle bir şey yoksa ve ortada bir çıkar ilişkisi de yoksa, o sevgiyi kimse yok edemez.
    Ama toplum, kişiyi ailesi ile bir seçim yapmaya zorlarsa, ki zorluyor;..
    ...adeta bir lanet gibi... ve bunu sadece güçlü bir ilişki çözebilir ve karşılıklı kişisel gelişim.

    -"Mumlardan biri söndüyse?"
    Gerçekten yanan hiç bir mum, sönmez...
    Sadece fedakarlık yapar ve kaçar.
    Ahmet seni gerçekten sevdiği halde, uzaklaşmayı istemişse,..
    bu ailesi için yaptığı bir fedakarlıktır...
    ve onu bu fedakarlığa zorlayan toplum, lanetlenmiş demektir,..
    suç Ahmet'te değil.
    Ayrıca, diğer mum ışığı ile ona güven verebilir tekrar ve tekrar.

    -"Tek taraflı özverili olmaktan sıkıldım?"
    Tek taraflı özverili olmak diye bişey yoktur;
    ilişkiye güvenmemek vardır;
    sevgiye güvenmemek vardır.
    Gerçekten seven hiç bişeyden sıkılmaz;
    buna ateşlere atlamakta dahil.
    Ancak ve ancak sevgide kuşku varsa sıkkınlık doğar.

    -"Sevgi de kuşku olabilir?"
    Şu dünya da hangi sevgi de kuşku yok?
    Açık yaşayan heterolar "bu rahatlarının" farkında olmadan,
    ne büyük ilişkileri ellerinden kaçırıyorlar;
    bizim gizli halkımız, bu gizlilik zulmünü çekerken,
    bir yanda aileleri; bir yanda sevdiği insan olurken,
    nasıl objektif olabilir, açık-heteroların bile yapamadığını nasıl başarabilir.
    Kim kaç kişi başarabilmiş...
    ///Biz ölüyoruz... ağlayanımız yok...
    !Ama eğer ölüyorsak o zaman mantıklı şekilde hırslanıp,
    "toplum böyleyse ben de Süperman'im
    ulan", diyip, sevdiğimizi o lanetli topluma yem etmicez!..

    -Dip not; "Ten uyumsuzluğu" gelişememiş zihinler içindir.
    Gerçek çekicilik bir bireyin kendini geliştirmiş ve her açıdan yükseltmiş veya yükseltme eğilimi içinde olmasıdır. Karşı tarafa istediğini, maddenin dışında, verebilmesidir. Bunu istemeyen, bu fikri hayatına katamamış herkesten, ilişki anlamında, zaten uzak durulmalıdır.
    Hayal çizgi film değildir. Sevgi de bir oyun ya da TV şovu değildir.

    YanıtlaSil
  3. (Bölüm 3)

    -"Ailelerimiz, can-dostlarımız utanacak, başkalarına yayacak, küsecek, kaçacak..."
    Öncelikle, sadece anne-baba-kardeş (ya da kişiye göre o seviyede yakın akrabalar) dışında zaten kim kimin neyini bilmeli ki?
    Açık-heteroların özel hayatlarını, tüm akrabaları, tüm dünya CNN’miş gibi biliyorlar mı? Bilmeliler mi?.. Cennette dahi bilmeliler mi? –Biz diğer insanlarınkini bilmeli miyiz... Cennette dahi, başka işimiz olmaz mı?..
    Can-dostlar ise, eğer can dost iseler; biz "uzaylı gördük", desek bile, inanacak, bizi anlamaya çalışacak insandır.
    Öğle değilse zaten can-dost değildir, bu da normaldir, canları sağ olsun.
    Can-dost, doğru yolda yürürken karşılaşılan insandır, yıllanmakla ilgili değildir.
    İnsan her zaman insandır... (Zamanla insanlık öğrenmiş bir kişi, bir trajediden dönmüş şanslı / azimli biridir)
    Diğer yandan, başkalarına sır anlatmak, sevgili anne-babaların yapacağı bir şey değildir; belli bir yaşa gelmiş insanlar, hele de evlatlarının sırlarını, anlatmamayı bilirler. Hiçbir anne-baba-kardeş-dost özünde yakınlarını üzmeyi istemezler. Sadece birlik olmaya ve birlikte eğitilmeye, yüreklenmeye, kükremeye ihtiyaçları vardır...
    Ve Kardeşler... İyi ilişkiler içinde bulunulan bir kardeş, en büyük müttefiktir ve bu onun da ihtiyacı olan bir şeydir. Yani onunla birlikte cenneti ve cehennemi geçecek bir yoldaş. Bu kardeşlere hissettirildiği ve kanıtlandığı anda, eğer deli değillerse, sizin yanınızda olurlar. Deli isler kendi haline bırakılabilirler, ihtiyacı varsa elbette yardım esirgenmemelidir.
    Küsmek, kaçmak... bunlar gerçek-bir-ailenin yapamayacağı bir şey.
    Sadece ailelerin, sizin çocukluğunuzdan kalma bir alışkanlıkla, sizin üzerinizde, mevcut sisteme uymak konusunda, baskı kurma refleksleri tetiklenebilir -ebeveyn refleksi- (ki vuku bulacak diye bir kaide yok, sadece paranoya var) ama tümünün çözümü şu olmadır;
    Çok başarılı bir platform, zemin hazırlamak; ve eşinizle bireysel olarak her anlamda öyle bir gelişmek ki, aileniz bu seviyede kişisel olarak gelişmiş bireylerin kişisel özel hayatları önünde hayran kalsınlar. Ki açık-bir-hetero da zaten böyle başarılı yaşamalıdır. Dünya böyle yaşayamayan / yaşatılmamaya uğraşılan insan kitleleri sayesinde şuan olduğu halinde tutulabilmekte. Yoksa, sürekli gelişen bireylerle örülü bir dünya geoit değil kalp şeklinde olurdu... –muhtemelen, hayvanları ve bitkileri yememek; ezmemek için uzaya dev bir yapay gezegen yapardık ve bu muhtemelen kalp şeklinde olurdu, içinde nehirlerin aktığı... ahenk dolu melodilerin süzüldüğü... ve insan bunu yapabilecek bir varlık... ironik...

    YanıtlaSil
  4. (Bölüm 4)

    -"Toplum ne diyecek?"
    Toplum koyun, çakal, kuş ve çobanlardan oluşan bir arazi gibi.
    Koyunlar sadece ekmek verenin dediğini yapar, üç maymunu oynar, ömrü kısadır, acı çekmemek için beynini kapatmıştır; her ne kadar kalbi kan ağlasa da.
    Çakallar sadece güce saygı duyar.
    Çobanlar ise iyi ve kötü diye ikiye ayrılırlar.
    İyi çobanlara bir şeyi kanıtlamaya gerek yoktur, zaten herkese saygılıdırlar.
    Kötü çobanlara ise bir şey kanıtlamak çok zordur, amaçları dünyayı sömürmektir. Zaten doğruyu bilmektedir ve seçmemişlerdir.
    Onlar, ancak daha iyi bir insan olarak etkilemek sureti ile, kötülükten döndürülebilir.
    Aksi halde onlarla muhatap olmak acı verici olur; çevrelerindekileri kullanırlar, zarar verirler, hatta günaha sokarlar.
    Ama sadece bizim "halkımıza" değil ki;.. Koyunlar, çakallar ve kötü çobanlar herkese aynı rahatsızlığı vermiyorlar mı? Bir çevreciye, bir kadın hakları savunucusuna, M**rosoft karşıtı birine,.. sistem karşıtı birine...
    O nedenle onların hepsini boş verin...
    Siz güçlü olun, onlara muhtaç olmayın yeter...
    Kuşlar gibi kendi yuvanızı yapın... Onlar erişemezler size...
    Koyunlar zaten güçlü olanlara bişey yapamazlar...
    Çakallar ise güçlü olanlarla arkadaş olacak / kızdırmayacak kadar kurnaz yapıdadırlar...
    Kötü Çobanlar ise çakalların gelişmiş türü olduklarından, aslında onlarla aynıdırlar, sadece
    daha akıllı ve tecrübelidirler. Kontrol altına alınabilirler veya muhtaç kalmamak sureti ile uzak durulabilirler.
    Hiç -hiç birine muhtaç olmayın...
    Açık-hetero bir çift toplumda muhtaç duruma düştüğünde, çok mu yardım görüyor, çok mu saygı görüyor? Hatta insanlar birbirine gerçekte saygı duyuyorlar mı?..
    Açık-heteroların hayatları çılgınca mutluluk mu dolu. Hayır. Aksine kuş olamadıkları için tek şansları koyun olmak, aksi halde mutsuz olurlar... ya da çakal olup et peşinde koşarlar, biraz başarılı olunca çoban olurlar...
    Siz bu bir delileri boş verin...
    Kendinizi geliştirin, ailenizi koruyun, onlara öyle bir platform sunun ki, sevginizin ışığı hayatın tüm saf güzelliklerini sunsun onlara ve sizi baş tacı yapsınlar, siz de onları.
    Gücünüzle, çalışkanlığınızla, kişisel gelişimlerinizle, başarılarınızla...

    -Öğle bir tamamlayın ki birbirinizi...
    Hayat gurur duysun sizinle...
    Yürekleriniz dünyanın tüm acılarına kükresin,
    el ele tutmuş olarak.

    Sevgi dolu, aşk dolu,
    SİZİNLE dolu,
    Aileleriniz ve can-dostlarınızla,
    hayatın tüm güçlüklerini birlikte aşarak yürümeniz
    ve yüreğinizin ve yağmurlu günlerde açan tüm çiçeklerin
    güzelliklerinin ve şarkılarının ruhunuzda süzülmesi dileğiyle...

    ---Tekrar saygılarımla...

    YanıtlaSil
  5. Aman senin problemin nedir ki? Benim annem evde kadın kıyafetlerimi buldu intiharı bile düşündüm.

    YanıtlaSil
  6. blue, hani bu kadar ikna edici bişey okumamıştım çoktandır. yorum yazmadan önce bende oluşan etkin azalmadan ahmet'i aradım kandilini kutladım. sevinçten onunda sesi değişti. bana çok dua ettiğini söyledi. o an bi daha anladımki sanırım sende içimdeki gizli ses gibi haklısın. bi beklenti içine girmeden iletişime geçmek ve iletişim halinde kalmak en mantıklısı. enazından o yarım kalmış sorular falan olmuyor insanın kafasında. güzel dileklerin için teşekkürler. sevgiler

    ertev, gerçekten fena bi durum. ama intihar gibi saçma şeyler geçirme aklından. hayat herşeye rağmen güzel. seni anlamasalarda, sana kızsalarda. sevgiler

    YanıtlaSil
  7. sevinmek...
    sesimizi duyan yüreğin sevindiğini bilmek...
    yaşam okyanusundaki kısmet...

    ~

    Bir gül filizi...
    iki mucizenin bir araya geldiği...
    iki canın bir ettiği...

    lakin yaşam...
    hem alan hem veren...
    nefesi ve göz yaşını....
    canı ve kederi...

    nitekim misafirsek hayatta,
    emanetse her şey bizlere...
    bir gül'e sahip olmak,
    değil midir, bir mucize...
    aynı karanlık göklerdeki yaşam gibi...

    yaşam bir armağan ve kırılgan...
    aynı filizlenen nadide ve nadir güller gibi...
    plastik bir yaşam ister miydik?..
    nitekim ne üzücü ki plastik güller var bolca...

    armağanımız, yaşamımız ise kan dolu...
    acı dolu... ve mucize dolu...
    ve yaşamın içindeki o gül de yer gelip,
    acıyla inler,
    veya mutluluktan ağlar...
    o da taşır bir can...
    iki candan gelen bir can...

    ve o iki varlık, var ediyorlarsa bir gül,
    kendi canları kanları ile...
    varsın kabul etsinler yaşamın kanadığını;
    ve taki sonsuzlukla bir oluncaya dek
    tüm doğadaki varlıklar gibi sım sıkı tutunsunlar,
    yaşama...
    kavrasın böylelikle gül toprağı daha sıkıca...
    uzasın kökleri dünyanın içine içine...
    ve varsın aksın kanı toprağa yer gelince...

    tüm hayat akıp gidiyor...
    gül nasıl dursun...
    ama varsın sizinle bir olsun...
    sonsuz olsun...
    izlerken yaşlı dünyayı, yıldızlar gülümsesin.



    ~~
    (Ben de teşekkür ederim değerli Ali)
    (Hayırlı yaşamlar olsun, tüm canlar için)



    ------
    (Ali'nin mekanında, onun izni ile bir kelam fısıldamak isterim, Ertev kardeş,
    Emanet,
    Acı,
    ve yollar bizim...
    Beterin beteri,
    Her gecenin bir gündüzü var.
    Gelecekte, bugünde ve geçmişte,
    Kul hakkı geçmiyorsa yaşamımıza...
    Özgürüz melekler gibi...
    Lakin bir kanadımızın ismi "zaman" ötekinin "azim"...
    Tüyleri sabır ve bilgi...
    Çakılsak da her bir çırpışta çıkan ses, bir melodiye giden mutluluk...)

    ------



    ~~
    Güneş ve ay içimizde doğsun...

    YanıtlaSil
  8. itiraf etmek gerekirse bu sefer 'blue' nun yazdiklari beni daha cok etkiledi. ayh ne insanlar var, o insanlarin icinde neler var. hic birimizin haberi yok...

    YanıtlaSil
  9. ---
    (Teşekkür ederim Özge Hanım, lakin asıl etkileyici ve bir o kadar değerli olan; bu Blog'un değerli yazarının ruhundan paylaştıkları)

    YanıtlaSil