gece çok geçti uyuduğumda. dün geceki bi anlık gafletle dışarı çıkıp gizemli adamla tanışmam epey düşündürdü beni. kaçta uyudum hatırlamıyorum ama saat yine tam 10da telefonum çaldı. uyandım ve arayan gizemli adamdı. açmadım, açmak istemedim. bazen kestirip atma olayını çok iyi yapabilen biriyim. sanırım işimden bana miras kalan katı taraflarımdan biri bu. bi daha aradı yine açmadı ama üçüncü arayışında cevaplamak zorunda kaldım. konuşmama bile müsade etmeden girdi lafa. o uykulu halimle söylediği derin cümleleri anlamaya çalışırken yataktan dizim üstüne düşüp bacağımı morarttım. kahvaltıya davet etti dün yarım kalan sohbeti tamamlamak istediğini söyledi. kendimi biran onun yerine koydum, dünkü davranışının sebepleri geçti bi an aklımdan ve bugün bu sebepleri paylaşma isteği mantıklı geldi. saat 11 için sözleştik. hızlı bi duş, traş sonrası çıktım evden. buluştuk kahvaltı yapıyoruz. menüyü isteyip sipariş vermek dışında tek kelime ses yok tabi. bide mahçup gülümsemeler falan. aklıma dün gece yazdığım yazıda geliyor tabi. sonuçta karşımda oturan insan hakkında yazdıklarımı okumuş olabilir diye düşündüm, kötü hissettim. dayanamadım en son ben "anlat, dinliyorum" dedim. anlattı sıkıntılarını, bi yandanda gözleri doluyor dışarı bakarak. gözgöze gelmemeye çalışıyor. aslında anlattığı şeylerin bi kısmını daha önce konuşmuştuk netten. ama ondaki etkisinin ve içindeki yarasının bu denli derin olduğunu düşünmemiştim. babasını çok küçük yaşlarda kaybettiği için içinde büyük bir şefkat ve korunma özlemi çekiyor. aslında biçoğumuzdan güçlü ve sağlam ama o bunun farkında değil. hem aslında bu tür şeylerin güçle iradeyle alakası yok. hepimizin içinde bi çocuk var. hep ilgiye, sevgiye, şefkate muhtaç bi çocuk o. ama gizemli adamın içindeki çocuk çok unutulmuş sanırım. o koca adam karşımda ağlamaya başladı bianda. sicim gibi gözyaşları akıyordu. dayanamayıp elini tuttum, hesabı ödeyip çıkmayı teklif ettim.
hemen arabaya binmedik, yürüdük biraz. ben yürürken yani birinin yüzüne bakmazken daha rahat konuşuyorum, aslında biçok kişi öyle. gizemlide yüzüne bakmamamın rahatlığıyla onu asıl tetikleyen içindeki sıkıntıyı anlattı. hayatında "gerçekten sevdim" tek adam yıllar sonra aramış ve istanbul'a çağırmış onu. cuma günü istanbul'da olmasını istemiş. o da dün gündüzden gelmiş. zaten ben hikayelerini biliyordum önceden. yarım kalmış hatta sonu bile belli olmayan suskunlukla bitmiş bi ilişki. gelirken yarım kalmış hikayenin adam gibi bi sonu olmasını, söylenecek sözlerin söylenmesini istiyomuş. oysa buluştuklarında iki çift laftan sonra eski arkadaşı onunla seks yaşamak istediğini söylemiş. tam bu kısmı anlatıyoken çaktırmadan baktım gözlerine, güneş gözlüğünün altından ağlıyordu. o söz karşısında kendini çok değersiz hissettiğini söyledi. yani bende olsam öyle hissederdim gerçekten.
not=yazı uzun oldu, devamını bir sonraki yazıya aktardım.
hemen arabaya binmedik, yürüdük biraz. ben yürürken yani birinin yüzüne bakmazken daha rahat konuşuyorum, aslında biçok kişi öyle. gizemlide yüzüne bakmamamın rahatlığıyla onu asıl tetikleyen içindeki sıkıntıyı anlattı. hayatında "gerçekten sevdim" tek adam yıllar sonra aramış ve istanbul'a çağırmış onu. cuma günü istanbul'da olmasını istemiş. o da dün gündüzden gelmiş. zaten ben hikayelerini biliyordum önceden. yarım kalmış hatta sonu bile belli olmayan suskunlukla bitmiş bi ilişki. gelirken yarım kalmış hikayenin adam gibi bi sonu olmasını, söylenecek sözlerin söylenmesini istiyomuş. oysa buluştuklarında iki çift laftan sonra eski arkadaşı onunla seks yaşamak istediğini söylemiş. tam bu kısmı anlatıyoken çaktırmadan baktım gözlerine, güneş gözlüğünün altından ağlıyordu. o söz karşısında kendini çok değersiz hissettiğini söyledi. yani bende olsam öyle hissederdim gerçekten.
not=yazı uzun oldu, devamını bir sonraki yazıya aktardım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder