16 Mayıs 2012 Çarşamba

kir


konuştuk yakışıklıyla. tekrar tekrar anlattım gerçek durumu. karşıma tekrar çıkma ihtimali olan eski kız arkadaşımı ve bikaç kişiyi daha anlattım, gerçi çok eskiden anlatmıştım üstü kapalı. dinlerken gerildi. yüzü değişip durdu ama artık sütten çıkmış ak kaşık gibi durmak istemiyorum karşısında. ama "o...pu" gibi de hissetmek istemiyorum. şu da var, ikimizde biliyoruz ki o da benden çok farklı değil. yurtdışı ile bildiğim dönüş sebeplerinden en önemlisi bile birisi sonuçta.

neyse tüm hafta "geçmişle ilgilenmeyelim" diye motive etmeye çalıştım onu ama hazmetmesi zaman alacak. 3 kez biraraya geldik ve onlarca telefon konuşması oldu geçen hafta ama kendini tutuyor anın tadını çıkarmamak için. tam içten bişeye gülüyorken aklına anlattıklarım geliyor sanki somurtuyor aniden. o anlarda kendimi pis kirli bi adam gibi hissediyorum. en kötüsü de cumartesi oldu. kahvaltı yapmıştık sonra salona geçtik sarıldım ona. o da sarıldı sonra birden kolunu bıraktı ve hafifçe itti beni. aklından ne geçti niye öyle yaptı soramadım bile. tek yapabildiğim sinirden lavaboya gitmek oldu. ağlayacak gibi oldum, yüzümü yıkadım ve hiçbişey olmamış gibi döndüm yanına. zaten çıkmak istedi bi yarım saat sonra, ben de pazar gidecektim ama o çıktıktan biraz sonra yola çıkıp bursa'ya gittim anneler günü için.

annem, bitmeyen terketmeyen küsmeyen kızmayan aşkım. güzeldi yine aile ortamı. iyiyim şimdi. ama iş yoğunluğu var, o biraz sıkıyor. olsun, sorun iş olsun. yakışıklı biraz rahatlasın da ben mesai yaparım.

kutlayamadım, geçmiş de söyleyeyim.
tüm annelerin anneler günü kutlu olsun.

foto=flickr, libano

7 Mayıs 2012 Pazartesi

yalan

bi hafta oldu. lanet gibi bi hafta. tam işyerinde ortamı toparlayıp, işlere yoğunlaşmıştım.geçen hafta p.tesi ahmet aradı beni.istanbul'da olduğunu söyledi, blogumu ve yaşadığım durumları da bildiği için dışarıda buluşma teklif etti. tüm pazar yakışıklı ile geçirdiğim için p.tesi görüşmesek de sorun olmaz diye düşünüp ahmet'i eve yemeğe davet ettim. zaten sonrasında yakışıklıyı aradım, onun da akşam arkadaşlarıyla buluşması varmış.

neyse ahmet geldi biraz gecikmeli de olsa, sohbet muhabbet yemek derken epey eğlendik.muhabbet konularını yazamıyorum, özellikle onunla ilgili bişey yazmamamı istedi. bi ara yakışıklı aradı, balkona koştum. "nerede" olduğumu sordu. "hala arkadaşlarlayım" dedim."tamam, sonra görüşürüz" dedi. ahmet "o mu" dedi, "evet" dedim biraz utanarak. biraz daha oturup çıktı. 

saat geçti ama aradım yakışıklıyı. uykuluydu, kısa konuştu. sonraki gün aradım, açmadı. birer saat arayla iki kez daha aradım açmadı. bi daha aradım, meşgule aldı ve sonra da telefonunu kapattı. işyerini aramak geçti aklımdan ama yapmadım. sebebinin ne olduğunu düşünmeye çalıştım ama asıl durum aklıma hiç gelmedi. yarım saat kadar sonra kendi aradı biraz sinirli bir şekilde anlattı. akşam biz ahmet'le otururken yakışıklı gelmişti kapıya. arkadaşlarını erkenden ekip, mado'dan dondurma almış. ben eve gelmeden girip sürpriz yapacakmış. ama tam asansörden çıkmış kapıyı açacakmış ki; ses duymuş içeriden. anlatımından anladım ki; o an onu çook ama çok üzmüşüm. hatta eve dönmüş, ağlamış. 

üzüntüsünü hafifletmek için değil ama dürüst olmak için ona gerçeği anlattım. zaten geçmişimde özel birinin varlığını biliyordu. ama onunla arkadaş kaldığımı bilmiyordu. hiç yorum yapmadan dinledi. sonra da uyumak istediğini söyleyip kapadı telefonumu. haftasonuna kadar görüşmedik hiç. ahmet aradı tekrar görüşmek için, ama onunla da görüşmek istemedim. yoğun telefonlarım sonrası haftasonu bir kahvaltı yapabildik yakışıklıyla. toplasan 10 kelime çıktı ağzından tüm kahvaltı boyunca.

üzüldüm sebep olduğum bu duruma ama henüz izlerini silmiş değilim. keşke zamanı geri getirebilseydim. yine de henüz yumuşamasa bile beni anladığını hissettim. biraz sabırlı olmaya çalışıyorum. sıkmadan, kontrolün onda olduğunu hissettirerek. ama içim içimi de yiyor açıkçası.