31 Temmuz 2009 Cuma

senden önce, senden sonra

daha önceki hayatımı düşündüm bugün bi ara. daha önceki derken daha bi ay önceki hayatım. mesela hergün msn açmak zorunda kalıyodum. listedeki onlarca kişiyle sohbetler. arkasında sadece ve sadece seks saklı heveslerle birbirini onore eden sözler diziyoduk insanlarla birbirimize. kimisi ile asla tanışma ihtimalim bile yoktu. ama rahatlıyodum günde bi saat falan yazışınca. seks yapma ihtiyacım oluşuncada biraz erotik sitelerde dolanıyodum, sonrasındada masturbasyon. dahada dayanılmaz boyuta ulaşınca bu ihtiyacım, gözüme hoşgelen ama kişiliğini asla bilmeyeceğim kadın ve erkeklerle buluşuyodum. maşalla ben dahil biçok insanın seks konusunda çivisi çıkmıştı, yani buluşmak zor olmuyodu. bazısı ile birden fazla buluştuğumda oluyodu ama bişekilde telefonlarını falan engelleme listesine katarak ve durmadan msn değişerek kendimden uzak tutuyodum onları. tabi bu durumlar düşününce ruhuma ağır geliyodu. şimdi bu durumlardan çoooooook uzagım. akşamlarım bana kalıyo tamamen. düzenli spor yapıyom yine. geri kalan zamandada kitap okuyorum, film yada tv falan izliyorum. bide telefonda ahmet beyle konuşuyorum. uzun sürdüğü için onuda katayım listeye :) hatta annemler geçen kızdılar. "arıyoruz , hep meşgulsun" diyolar :))

neyse gene konuyu dağıtmiim. işte geçmişle şimdiyi mukayese ediyorumda şimdi çok düzenli herşey. çok rahatım eskiye göre. evet belki beni bu denli etkileyen kişi kadın olsa, ailem dahil herkes tarafından kabul edilebilir ve gizlenmeyen bi ilişkim olurdu. belki evlilige bile giderdi bu kadar. ama sonuçta ben şuanki durumdanda rahatsız değilim. bi erkeklede mutluyum, huzur doluyum. buda yeterli bi sebep ahmet'i sevmek ve tarafından sevilmek için..

tarih=5 mayıs 2009

geri dön, geri dön

bi türküde geçiyoya, "ölüm allah'ın emride şu ayrılık olmasaydı". aynen öyle sanırım.
onu yolcu ettimde demin. boğazım düğümlendi el sallarken. gelirkende yolda ağladım son ses. kendime daha çok acı vermek ister gibi bide listeden sezen'in "geri dön" şarkısını buldum. dinleye dinleye ağladım. "geri dön, olurda birgün sende gözlerimde buluşmayı istersen, uzanıp tutuver elimi, geri dön, çok fazla özletmeden bekletmeden geri dön" diye diye

tarih=3 mayıs 2009

fotoğraf: flickr, makeitsoon

ben uyurken

güzel geçti kısa tatil. ahmet'le dolu dolu. istanbul'u bi rehber gibi gezdirdim. kendimi her yanından geçtiğimiz yer hakkında bilgi vermek zorunda gibi hissediyodum. oysa adam zaten bi süre istanbul'da yaşamış. işte ev sahipliği içgüdüsü:)
gezmek dışında ne yaptınız derseniz, yedik. patlayana kadar yedik. adamın bünyesi alıyor ama benimki hassas tabii. narin adamım. zor attım kendimi tuvalete :)
dün akşamda dışarı gittik, şu konsere eğlenmeye. ben ona bakan bi kızdan dolayı çokta mutlu bitirmedim geceyi. az daha yolacaktım saçını başını kızın. planım tersine döndü yani. güya ben onu kıskandıracaktım, olmadı. ama bak önceki akşam çok güzeldi. evdeydikya ondan. iki film birden izledik. haha iki film deyince şu porno sinemalar gibi oldu. ama yok onun beğendiğini düşündüğüm tarzda filmlerdi almıştım önceden. mısır patlattık film arasında. dolapta ne kadar meyve varsa serdik önümüze :) temiz hava iştahımızı açmıştı sanırım. bi de çikolata yedirdik birbirimize ellerimizle. sirf parmaklarına dudaklarımı dokundurabilmek için koca çikolatayı götürdüm tok karnına. burnumda hala kakao kokusu var. yakında ikimizde şişko bearler olacaz böyle giderse. yeterince kıllıyızda zaten. :)
ha ne diyodum, güzeldi önceki gece. ikinci filmin sonuna doğru göçmüşüm ben tabi. omzunda uyumuşum planladığım gibi. boynum tutulur diye başımı dizine almış yavaştan. uyandırmaya kıyamadı sanırım. o kadar masumumki :) gözümü bi açtım, anaa dizindeyim, bana bakıp sırıtıyor pişmiş kelle gibi. "horladın" dedi, "yerimi yadırgadım ondandır" diye lafımı yapıştırdım uykulu olsamda. altta kalamam efenim. her anlamda yani :)) filmden sonra beraber uyuduk, sarılarak. kanım kaynıyor onu gördüğümde zaten, hücrelerim harekete geçiyor. ee bi de aynı yatakta olunca. dudaklarıma söz geçiremiyorum. o da kızmıyor öpmeme. ama o kadar safki, o kadar temiz kalmışki, öperken bile incitcem diye korkuyorum.
bu arada annesi istanbul'da olduğunu söylemiş dayısına. zoraki oraya gitti. bi gönüllerini alıp gelicem dedi. bekliyorum aramasını. sıkılıyorum bol bol. bi yandanda dün öğleden sonra kuzenlere götürmüştüm, orada ve dışarıda çektğimiz fotolara bakıyorum.

mutlu ve sıkılgan birinden hepinize sevgiler...

tarih=3 mayıs 2009

fotoğraf: brothers & sisters dizisinden

sen uyurken


uyuyor. sabahtan geldi, kahvaltı falan derken yorgun olduğunu gördüm. "bi duş al, uyu biraz" dedim, hayır demedi. aklımda bin şeytan dolanırken o duşunu aldı, misler gibi oldu, bebek gibi uyuyor şimdi. şimdi ona bakıyom uzaktan, bide kulaklıkla lara fabian dinliyorum. sanırım ben aşık oluyorum. içim titriyor bakarken. arada kulaklığı çıkarıp nefesini duymaya çalışıyorum. hangi ses güzel diye? lara fabian mı, onun nefes alırken çıkardığı ses mi? ayırt edemedim.

ya ben bu adamı çok seviyom. ama aklım bedenim almıyo olanları. herşey o kadar hızlı olduki, herşey o kadar çabuk geliştiki. bi öncekini hazmedemeden bi yeni aşamaya geçiyoruz adeta. ikimizde huzura ve güvene çok aç kalmışız sanki. mutluluk ise kafamda sorularla kavga halinde,kovalamaca oynuyo gibi :)

tarih=1 mayıs 2009

fotoğraf: flickr, powerbooktrance

30 Temmuz 2009 Perşembe

kıskanmak, kıskanılmak

bim bam bom. flaş flaş flaş. son dakika. efenim feci şekilde kıskanılıyorum.
aslında bu akşam burda olacaktı ahmet ağa. fekat işi çıkmış gece yola çıkacak sabahtanda alacağım terminalden. neyse mevzu bu degil. mevzu kıskanılmak. ben pek msn açmıyorum onu tanıyalı ama nasıl olduysa muhabbeti açıldı. msn açıyomusun, gay sitelere giriyomusun derken, epey sesimiz yükseldi. birazda amacım kızdırmak tabii :D neyse bu ciddi gerildi, farkettim geri adım attım. ne diyosa "evet" diyorum. en son msn nini yoket dedi. aslında bu tanıdık bi durum. yani daha önce bi sinir anında yada cinnet halinde iken msnlerimi yoketmişligim olmuştu ama bunu bir kişi için hic yapmamıştım. hafif bi tereddüt ettim."tamam ulan, söz" dedim. güldü kerata. ee benide rahatlattı bu durum. bi de kıskanılmak çok hoşuma gitti. :) dur ben onla iken ona çaktıra çaktıra güzel kız ve oğlanlara bakayım, biraz bana kızsın laf söylesin hatta hafif dövsün. :)

yok ben çok fena bi adamım. bunu anladım :)

tarih=30 nisan 2009

fotograf: 365gay

no sex, no cry

tatille ilgilide detay vericektim ama çok bişi yok aslında. merak edenler olabilir yada kafası bulananlar. hayır, hayır. en baştan söyliim. seks olmadı aramızda ama 3 gece sarılarak uyuduk. hatta gün içinde yorulana kadar yürüdük gezdik foto çektik, fırsat buldukçada bol bol sarıldık gizlice masum masum öpüştük. ama gece yatakta bunları yapmamaya dikkat ettim. ilişkiyi istemeyeceğimiz bi yere götürmek istemedim. oda bu konuda çok iradeli. kaybetmek istemeyeceğim kadar güzel herşey. ki zaten ikimizinde asıl muhtac oldugu bu sıcaklıkmış. seks dediğin iki dakikalık titreme akabinde boşalma olayı. ben onu banyoda tek başıma başarı ile yapabiliyom. ama o güven ve sıcaklıgı tek başıma elde etmem imkansız. bu yüzden onu bu şekilde daha çok seviyorum. o yüreğimi yumuşatan sesini duymak bile kafi bana. bilmem anlatabildimmi?

tarih=27 nisan 2009

29 Temmuz 2009 Çarşamba

forum macerası


salağın tekiyim ben.
geçenlerde sıkıntıdan bi escinsel foruma üye olmuştum. önce sadece okurum diye düşünürken kendimi konulara yorum yazar buldum. sonuçta herkesin farklı bir hayatı var, yaşadıkları farklı farklı. yani kafasında herkesin başka bi dünya var. ee haliyle orayada onu yansıtıyorlar. farklılıklarına rağmen uyum içinde hemde. biraz sivri bi üslubum vardı yazdıklarımda. ama tamamen şahsi görüşlerimdi. yaşadıklarımdan gördüklerimden ve duyduklarımdan sızanlar. sanırım rahat ve hoşgörüsüz halim kabak tadı verdi. her kendimce doğruyu heryerde söylemem garip tepkiler aldı. dün itibariylede o forumdaki macerama son verdim. şimdi kendime yeni uğraşlar bulmalıyım ahmet'in yanımda olmadığı zamanlar için. yada daha fazla spor, daha fazla kitap hatta daha fazla dizi mi yapsam diyorum. aradaki boşlukları doldursam. yoksa düşüne düşüne kafayı yiyebilirim.

fotoğraf=freakingnews.com

yol öncesi itiraf

dün akşam gelmiştim ama yazmak istemedim bişi. düşünmekle geçti tüm gece. 3 günde ne kadar çok şey olduki, herşeyi yazarak anlatmam zor. aslında nazar denen şeydende çekiniyorum biraz. ama sadece hayatım boyunca unutmayacagım bi anı anlatacagım.

sabahtan ankara'ya yola çıktım. önce onu alıp ordan geçecektik ürgüp'e. otel rezervasyon ve diğer herşey tamamdı zaten. 23 nisanda sabahını zor ettiğimden 7 gibi çıktım yola. yol üstünde güzel bi kahvaltı molası dahil 5 saatte vardım ankara'ya. telefondan aradım geldim demek için ama "acelemiz yok, bize gel annemler senle tanışmak istiyorlar" dedi. heyecandan ölecek gibi olsamda gittim, kızkardeşi açtı kapıyı, o lavaboda diye. evin tüm bireyleri ile tanıştım beyfendi lavabodan çıkana kadar:) hepsi onun kadar sıcaktı bana karşı sağolsunlar. tembel adam ben babası ile laflarken çantasını hazırlıyordu hala. zorla öğle yemeği yedirmek istediler ama yolda yaptığım abartılı kahvaltıdan dolayı bişi yiyemedim. beğenmediğimi düşündüler belkide. artık yapcak bişi yok tabiki.

biz çıktık evden ama içimde acaip bi rahatlık vardı. ailesi ile tanıştıracak kadar güvenmişti bana. böyle bir güven oluşmuşken onu tanıdıktan sonra geçenlerde yaşadığım şeyi onla paylaşmak geçti aklımdan. zaten çok agır geliyordu o saçma ilişkinin kafamdaki yogunlugu. ben bunları düşünerek arabayı sürmeye başlarken bi alışveriş merkezinden bişi almak istediğini söyledi. panora diye biyere gittik. o istediği şeyi aldıktan sonra ben "bi çay içelimmi" diye sordum yaşadığımı itiraf edebilmek için. her zamanki itiraz etmeyen tavrıyla "olur" dedi. oturduk alışveriş merkezinin içinde biyere, çaylar geldi. ben lafı dilime getirmek için çırpınıyom bu arada. farketti, "söylemek istediğin bişiymi var" dedi. "evet" dedim, "nasıl desem, ne tepki vereceğinide bilmiyorum, korkuyorum buyüzden". yüzünün şekli değişti birden. söyleyeceğim şeyi azçok anladı sandım. hala ses çıkarmadığına göre anlayışla karşıladı sandım. "evet....." demesiyle başladım anlatmaya bildiğim en uygun dilde. utana sıkıla yavaş yavaş. cümlelerim bitene kadar tek kelime etmedi. sustuğumda yüzüne baktım tepkisini anlamak için. gözleri okyanus gibi dolmuştu ama ağlamamak için zor duruyordu. ne yapacağımı şaşırdım. "ben bi pisliğim, hiç karşına çıkmamalıydım, seni üzmeye hakkım yoktu. ama tamam kızma sen, seni daha fazla üzmemek için sonsuza kadar çıkıyorum hayatından" diyebildim bin duygu içimde karışırken. o hala gözyaşını tutuyor ve gözlerini kırpmadan boşluğa bakıyordu. beni duymamış gibiydi belkide. ama ben beni kaybetmekten zerre kadar korkmadığını ve üzülmediğini düşündüm. kalktım hızla yürümeye başladım. ondan uzaklaşıyordum ama ne yöne gittiğimi bile bilmiyodum. alkollü gibiydim. bavulunun arabamda oldugunu bile unutmuştum. yürüyen merdivende ağlamaya başladım. yanımdan geçen kadınlar erkekler garip garip baktılar bana. s..kimde bile değildi ne düşündükleri. hayatımın en acı anlarından biriydi sonuçta. alt kata varmıştımki arkamdan koştuğunu farkettim ahmetin. daha hızlı yürümeye başladım. otoparka ondan önce girip kaybolmak istedim ama beni gördü. tam arabaya binecekken koştu, yakaladı beni. o anı hatırlamıyorum. kaç dakika ona sarılıp ağladım hatırlamıyorum. kendime geldiğimde omzu gözyaşlarımla ıslanmıştı ve beni yere düşmemem için sıkıca tutuyordu. arabaya geçtik ikimizde. tek kelime etmeden floresan ışıkla aydınlatılmış otoparkta önümüzdeki boşluklara baktık bisüre. "senden başka kimsem yok" dedi bana o sessiz anda. kalan gözyaşlarımda sessiz sessiz boşalmaya başladı. o sırada üzerimdeki tüm kirler paslar eriyordu sanki. kalbim hafifliyordu. dayanamadım biara. döndüm ona, sarıldım sıkıca. "seni seviyorum" dedim, sessizce kulağına. o da ağladı sonunda. biraz kendimize geldik sanırım. sonra arabayı çalıştırdım. konuşmamak içinde radyoyu açtım. bi aşk şarkısı çalıyordu. şarkı biterken vites kolundaki elime dokundu yavaşça. o an dünyadaki en mutlu kişilerden biri oldum.

işte böyle başladı tatil yolculuğumuz. hayatım boyunca unutamayacağım bir şekilde.

tarih=27 nisan 2009

28 Temmuz 2009 Salı

hazırım

iş gereği durmadan bavul hazırlıyom ama bu seferki bavul epey yordu beni. malum herşey kusursuz olsun istiyorum tatil süresince. ama ençok giyeceğim kıyafetleri seçmeye vakit harcadım. 14lük genç kızlar gibi hangi kıyafetler üzerimde güzel durur diye denedim resmen tek tek :) ama sonunda bitti. yola çıkmaya hazırım, sadece güneşin doğması kaldı geriye.

iş demişken, valla epey bi yorulmuşum. kafam bi ton, omuzlarım günlerce masaja muhtaç. istanbul'dan uzakta kafam kulağım acaip rahatlayacak. biraz dağ kokusu çekiim içime . biraz gözüm gönlüm açılsın doğa içinde. ama önce uyuyayım geç olmadan. bi ariimda bana bi şiir okusun adamım, öyle uyuyayım. söylemedim demi ben size, ahmet bana sevdiği ve ezbere bildiği şiirleri okuyo arasıra. tabiki ben mest oluyom telefonun diğer ucunda. :)

tarih= 22 nisan 2009

fotoğraf: photobucket, andthenitbreaks

27 Temmuz 2009 Pazartesi

beni affeder misin???

resmen iç dünyamda düzelen herşeyin içine ..çtım. kafam vicdanım hislerim aklım herşey allak bullak. hayatımda ikince defa bi insana kıymet veriyom. ikinci kez sevmeye bu kadar yakınım ama ilk defa butür hisler taşırken böyle saçma bişey yapıyom, herşeyi mahvediyom. herşeyi mahvediyomuyum onuda bilmiyom. yani tamamen ümidimi kaybetmekte istemiyorum bi yandan. uzun uzun düşündüm ona anlatmayı bu olanı ve ona karşı hislerimin giderek ciddileştiğini.

birkaç gün sakin biyerlere kaçacağız 23nisan vesilesiyle. herşeyi konuşmak düşünmek paylaşmak için yeterince zaman var. tepkisini kestiremiyorum. yani memnun olmayacağı kesin ama sonuçta eskiden gecelik ilişkilerim olduğunu kısmen biliyodu. ama bu alışkanlıklarımdan hemen vazgeçtirecek kadar dünyamda olduğunu düşünüyor sanırım. aslında öylede. herzaman aklımda. aklımda olmadığındada telefonun diğer ucunda. off işte yinede bi anlık iradesizliğimin pişmanlığını yaşıyorum. önce tanrıdan sonrada ondan af diliyorum içimden. belki hisseder ben daha söylemeden, dudaklarıma dokunur o güzel elleriyle, "sus, söyleme, bi kötü rüyaydı say, unut, ben unuttum" der.

tarih=21 nisan 2009

aşk herşeyi affeder mi?

haftasonu yazmak istemedim. biraz kötü şeyler oldu beni hala düşündüren.

daha önce bikaç kez birlikte olduğum bi kız vardı. çoğu insanla irtibatım değişen msn ve telefonumla yokolmuştu. ama bu kız telimi değiştikten sonra tanıdığım kişilerden olduğundan iletişim kurabildi benle hemde hiç istemediğim bi zamanda. konuşmak istiyorum falan dedi, ne istediğini biliyodum ama bile bile gittim yanına. biraz da annemin evlen baskısı, dizginlediğim cinsel arzularım falan sıkmıştı. olabilecek ihtimalleri biliyodum giderken. ve olabilecek en hoş olmayan şey gerçekleşti. sevişmeye başladık. o sırada ahmet'i hatırladım, o masum bakışları geldi gözümün önüne, kendime engel olmak istedim. ama karşımda bir erkek olmaması, olacak şeyi aldatma değilmiş gibi varsaydırdı.

aslında şimdi düşünüyorumda, farkı yok onu bir erkek veya kadınla aldatmanın. iyi değilim bu yüzden. yıllardır alıştığım bi hayat var. hemen bırakamıyorum alışkanlıklarımı. çoktandır ilk defa birini aldatmamam gerektiğini hissettim ve arzularımla aklım arasında kaldım ve hayatımda ilk defa aldatmanın acısını çekiyorum. hani bi şarkıda geçiyoya. "çok üzgünüm, istemeden, seni dün gece aldattım, kim olduğu mühim değil, ... aşk herşeyi affedermi? herşey zamanla geçermi? güzel günlerin hatrına, aşk herşeyi affeder mi?" diyorum kendi kendime dünden beri. hakkaten aşk herşeyi affeder mi ki?

tarih=20 nisan 2009

26 Temmuz 2009 Pazar

dıhandım

uff nerden baktım yaw. takip ettiğim bloglardan birinde haberini gördüm. tıkladım linke yabancı bi bear(ayı) dergisinin pdf dosyasını indirip açtım. neyseki resimlerin çoğu sansürlenip mahremlenmiş :) ama buna rağmen gördüklerim karşısında içim bi acaip oldu. ahmet'le tanıştığım günden beri kendimi seksten ve sekse yaklaştıran herşeyden uzak tutuyorum. ama işte bian gafletle baktım, hatta okudum dergiyi biraz. jack radcliffe diye bi adamdan bahsediyor dergi uzunca. adamı bikaç gay porno sitesinde görmüşlüğüm tanışlığım vardı ama adamın ayı kültüründe böylesine önemli bi misyonu olduğunu bilmiyodum. herif az yaşlanmış ama bir ayı için oldukça hoş hala. neyse benim yazmaktaki amacım adamın reklamını yapmak yada ayı pornosunu nazara vermek değildi (zaten gay =eşittir= porno olması durumundan nefret ediyom)
benim asıl yazmak istediğim dergideki bu herifin eski resimlerine bakınca adamı ahmet'e benzettim. ben aslında ahmet için kafamda cinsel içerikli hayaller kurmak ve güzel giden şeyleri bulandırmak istemiyorum. bu yüzden adamında yarı cıbıldak resminde onu gördüm diye kendimi suçlu hissettim. bide kabaran cinsel isteklerimide katarsam işin içine bi garibim. annem burda ve uyanık. gidip ona sarılayım, dizine uzanayım biraz. geçer belki.. hadi size iyi geceler. dadlı rüyalar.

(ayı yada bear ne diye merak edenler olabilir. ahanda kısa bilgi linki. dıhlayın.)

tarih=17 nisan 2009

23 nisan kutlu olsun

ben dayanamayıp gene aradım ahmet'i. konuşurken konu konuyu açtı. bi ara 23 nisan'da bi planım olup olmadığını sordu. "hımm, cicilerimi taytımı giyip ponponlarımı alıp stada gitcem" dedim, gülmekten yarıldı resmen. "ya 24ünede izin alabilirsen 4 gün tatil oluyor. beraber bi yerlere gidelimmi? stres atarız" dedi. şaka sandım önce, toşak geçiyo benle dedim. "ciddi misin" diye sordum "evet" dedi. yani benle tatile gitmek istiyodu. sevinçten uçtum resmen. gerekirse ücretsiz izin alırım, babamın rahatsızlığnı falan bahane ederim işyerine, genede izin alırım. onla bikaç gün birarada olmanın ne kadar güzel olabilecegini hayal bile edemiyomki ben. ağzım kulaklarımda yani şuanda.

bu arada yarın sabahtan adana'ya uçuyom. iki gün yokum buralarda, sakın aramayın. ben anahtarı bakkala vercem, ordan gelip alırsınız acil bi durum olursa. yalnız eve kız atmak, adam atmak yok ona göre. şaka şaka :D

şimdi ben adana'ya gidiyomya, bol bol acılı yemekler yiycem, bide adana sıcağında terlicem bol bol. üniversiteden bi arkadaşım vardı, şimdi adana'da yaşıyor. belki ona giderim bi akşam geyik yapmaya. çocuğu olmuştu falan. ee millet boş durmadı tabi ben yalnızken, millet evlendi çoluk çocuğa karıştı. bu kız aslında okulda çok çılgın bi tipti. ben onun yanında süt çocuğu gibi kalırdım. aşırı aktif, sosyal biriydi. sanırım durulmuş evlendikten sonra, epey bide kilo almış. zaman işte herkesi ayrı bi şekle sokuyor, ayrı biköşeye savuruyor. bakalım ben ne olacağım bi sene sonra.

tarih=14 nisan 2009

ara beni, öptüm seni seni

bugün ilk kavgamızı yaptık ahmet'le.
çalışırken rahatsız etmek istemiyorum onu, pek rahat bi ortamda çalışmıyo çünkü. sesini duymak, aramak için bugün öğlen arayı zor ettim, rahat rahat uzun uzun konuşalım istedim. neyse aradım arada. o meşgule aldı. beşer dakka arayla iki kere daha aradım, gene meşgule aldı. bekledim öğlen ara bitmeden o arar diye, ama aramadı. nasıl bi bekleyişti anlatamam. dışarı çıkmadım ofisin içinde telefona baktım dakikalarca. aslında büyütülecek bi olay değil ama sanırım nazım geçsin istedim, geçmeyincede sinirlendim.

4 gibi gibi aradı. biraz sorgulayıcı ve kaba davrandım. o da alttan almadı. tartıştık epey. aramama mazeretini kabul etmedim zaten. "neyse şuan bunları konuşmak istemiyorum" deyip kapattı yüzüme telefonu. :( dayanamadım o anda. lavaboya koştum milletin ortasında gözüm dolmadan. epey kötü oldum, sinir ve kırgınlık karışık bişi işte. yüzümü yıkayıp yerime döndüm. bikaç dakka geçmiştiki yine aradı. bu sefer ben meşgule aldım. bi daha aradı, bi daha meşgule aldım. bi daha aradı, telefonu kapattım. bi 10 dakka sonra telefonu açtım. boş bi mesaj yollamış açtığımı anlamak için. hemen aradı. açtım bu sefer. "özür dilerim, seni kırdım" dedi. "yok kırılmadım ama ne biliim sesini duymak istemiştim sadece, beni önemsediğini düşünmüştüm" dedim biraz sitemle karışık. "ya delimisin sen. ben seni çok önemsiyorum ve sürekli seni düşünüyorum. ama o an arayamadım. kızma bana olur mu?" dedi. o an benim yelkenler fora. güldüm, duydu gıcık. o da güldü. "tamam akşam rahat konuşuruz" dedim, kapattık. demin konuştuk bi yarım saat kadar :)

flört eden arkadaşlara hep hayret ederdim "ulan konuşcak ne buluyosunuz" diye, bak şimdi ben buluyorum. birbirimizin hayatlarına dair detayları anlatıyoruz mesela. biçok iş arkadaşımı ve huylarını biliyor. bende onun ençok neleri sevdiğini, annesinin nasıl biri olduğunu, kızkardeşinin kaçıncı sınıfta okuduğunu, tatillerini nerelerde geçirdiği gibi şeyleri biliyom. yakında ikimizde telefondaki radyasyondan ölmesek iyi :))

tarih=13 nisan 2009

fotoğraf: flickr, aknacer

25 Temmuz 2009 Cumartesi

ankara'da aşık olmak zor iki gözüm

dün eskişehir'de işim öğlen 3ten önce bitti ama hızlı trene yetişemedim. ankara'ya giden ilk otobüse atladım. sağolsun gelip otogardan aldı beni. hala karanlık çökmemişti diye gezmek isteyip istemediğimi sordu. "yes but farketmez" dedim. emanete verdim çantayı ordan bilkent'e geçtik. biyerde oturduk. o konuşuyor ben dinliyodum. sanki böyle lafını biriktirmiş çocuklar gibiydi. motora baglamıstı sanki. :) ama güzeldi onu dinlemek. mimikleri jestleri sesi bakışları. herşey çok doğaldı. sahte hiçbişi yoktu. beklenti kokan enufak bişi yoktu. bana önceden sormadığı kadar ciddi sorular sordu aralarda. benim cevaplarımdan sonra kendide cevapladı aynı soruları. "daha önce aşık olup olmadığımı" sordu mesela. "hatırlamıyorum" dedim gülümsedi. kendisinin bikere aşık olduğunu söyledi ama tekrar anlatmadı acılarını. zaten msn arkadaşlığımız zamanında dinlemiştim olayı. anlatmaması çok güzel bişeydi, yani yaşadıkları ne kadar güzelde olsa geçmişe saplanıp kalmamıştı demek. oturduğumuz yerde kovulmadan kalktık. hava çok güzeldi yürüdük biraz. sanırım aynı yeri dönüyorduk ama o anda nerde oldugumuzun pek önemi yoktu. susarak yürüyoduk. yine kolunu koluma geçirdi karanlıkta çökmesinden istifade. bi ara yürürken başını omzuma dayadı. sonra çekti. bana dokunması çok hoşuma gidiyordu. ama hiç ses yoktu hala :) ben dayanamadım, otobüste dilime musallat olan candan "ben kimim" şarkısını söylemeye başladım. valla mesaj kaygısı gütmeden dilime geldi. "geçimsizim bu günlerde, kimsesizim bu yerlerde, değersizim bu ellerde, çaresizim doğduğum yerde" diye mırıldanıyorken, sessizce "seni seviyorum" dedi. ama önce tam anlamadım. "ne dedin sen duymadım" diye tekrar etmesini istedim emin olmak için. biliyodum çünkü o cümleyi herkese kullanacak sıradan biri olmadığını. söylemedi, utandı sustu. hafif salladım koca adamı. "söylesene ne dedin" diye çıkıştım. "seni seviyorum gerizekalı" dedi biraz kızarak. o an dudaklarım sevinçle bir büzüştüki aynı avrupa yakasındaki dilber hala gibi oldum. ya ben bu durumlarda birine rahat konuşamam, hareket edemem, oda benim gibi biraz. biraz daha yürüdük, aslında birinin görmesi çok kolay olabilecek biyerde artık dayanamadım. durdum sarıldım sıkıca. "bende seni seviyorum" dedim kulağına. o an korku morku kalmadı ikimizdede. öpüşecek kadar cesurduk. yandaki ağaçlar arasından birinin geldiğini farkedince direkt kendimize geldik. ama fena ereksiyon olmuştuk :) hemen yüzüne baktım, pişmiş kelle gibi sırıtıyordu. bende tabii. ilk defa açık bi alanda bi erkekle öpüşmüştüm daha doğrusu öpmüştüm. ama valla zerre kadar korku oluşmadı içimde. en fazla biri bi yerden görecek, "tühhhhhhhh sapıklar defolun lan burdan" diyecekti. umrumdamı, hayatımın en güzel anlarından birini yaşadım. yinede ne olur ne olmaz bilmediğim bi şehirde olmanın rahatsızlığı, gidelim burdan dedim. bahçeli'ye geçtik. orada oturduk biraz. sonrada otogara geçmek için müsade istedim. "bende gelcem" dedi. daha fazla vakit geçirmek için hayır demedim. otogara vardık çantamı emanetten aldık, otobüse verdim bagajına attılar. biz otobüsün dibinde birbirimize bakıp bakıp gülüyoz tabi :) kalabalıkta ortam, sarılıp doyasıya öpmek istiyorum ama imkansız. muavinin "istanbul yolcuları kalmasın" demesini fırsat bildik birbirimize uzun uzun ve sıkıca sarıldık. valla o ara dayanamayıp boynundan öptüm kalabalıga rağmen. "istanbul'a beklerim ilk müsait olduğunda" diyebildim binerken, "inşallah" dedi. ilk defa ankara'dan ayrılırken üzülüyodum. otobüse el salladı en sevimli haliyle. bende uzun uzun salladım. otobüs otogardan çıkarken benim bogazım düğümlendi. yutkundum zarzor. ağlamak istedim ama yarım saat ağlayamadım. ancak ışıklar sönünce ağlayabildim. onu düşünerek uyumuşum. onu düşünerek uyandım. onu düşündüm tüm gün yine. şimdide onu düşünüyorum.

tarih= 9 nisan 2009

seviyorum, seviyor musun?

obama gelmeden gidiim dedim bu şehirden ama olmadı, yakalandım umut dağıtan başkana. neyse yarın sabah kaçıcam eskişehir'e artıkın. bi süredir hiç gezemiyorum. sıkılmaya başlamıştım istanbul'dan. bi de seyahat etmek bana iyi geliyor aslında. epey bi eğleniyorum farkında olmadan. farklı yemekler, yerler görmek, farklı insanlar tanımak falan. iki gün kalıcam kadarlık bi işim var. severim güzel yerdir. genç yüzler ve porsuk çayı kenarında topalanmış bi şehir işte. dün içim daralmıştı bi dostumla sohbet etmek istedim. evli hatta çocuklu ama hala eskisi kadar yakınız. yani birbirimiz için gerektiğinde çok rahat vakit ayırabiliyoz. eşinin ikramları eşliğinde muhabbete daldık. bi süre sonra karısı bizi rahat konuşalım diye yalnız bıraktı. ben anlattım ona yaşadıklarımı. yeni erkek arkadaşımı bi kız olarak anlattım. benim biseksüel olduğumu bilmiyor, gerekte yok zaten. tabiki netten tanıştım falanda diyemedim, bi ortamda karşılaşmıştık falan dedim. işte tam güzel şeyler hissederken ex kız arkadaşımın yine karşıma çıktığını söyledim. dostum o kızı hiç görmemişti ama o beni terkettikten sonra çektiğim acıların bi kısmına şahit olunca kıza karşı hiç iyi şeyler düşünmüyordu zaten. dinledi herşeyi, ona anlattığım şekliyle yorumlar yaptı, tavsiyelerde bulundu. kendimi çok iyi hissettirdi. canım dostum ya..

ankaralı arkadaşımı biraz daha tanıdıktan sonra bu dostlarımla tanıştırmak istiyorum, tabii oda kabul ederse. konumumuz gereği bu hisleri ikimizde gizlemek zorunda olduğumuzdan ona güvenim tam. şimdiye kadar iki kız arkadaşımı tanıştırmıştım bikaç arkadaşımla. ama hiçbi erkek arkadaşımı dost ortamıma sokmadım henüz. ne biliim.. insan birisine güvenmek istiyor bişekilde, bedeli ne olsada.
önceleri sadece hoşlanıyorum, geçebilir ona karşı hislerim diyodum. ama onu tanıdıkça ve şimdiki hislerimi geçmişimde hissettiklerimle kıyasladıkça ona daha bağlanıyorum. sanırım ben onu seviyorum. o da beni seviyor mudur acaba? işte bunu bilmiyorum ?!!?!?!?

tarih = 6 nisan 2009

24 Temmuz 2009 Cuma

gel, yatagıma gel

geç uyudum ama erken kalktım. öyle kaldım bisüre yatakta. yastıktan başımı kaldırmadan düşündüm biraz. güneş yastıgıma düşüyordu. seni düşündüm yine. keşke burada olsaydın dedim. tam yastıga güneşin düştüğü yerde. gözüm aynı şekilde kamaşırdı sanırım. sarılırdım sana sıkıca, başımı kıllı gögsüne koyup bebekler gibi uyurdum. belki ben uyurken saçımı öperdin sende. eşşek değilsinya :) okşardın tenimi. belki uyurdun sende. rüyalarda bile sevişirdik. kasıklarım arasından sızan her çocuk beni sana daha bağlardı. terin tenime değdikçe yanardık ikimizde.

bunları okumuyosun biliyorum. okumada zaten. ama ben seni özledim valla bilmesende. çok hemde. çokkkkk... :(

tarih = 5 nisan 2009

git ve bi daha gelme



bana bunu yapma nolursun. yapma. bana acı verme, yeter. git. git nolur. bi dahada gelme. tamammı. bidaha gelme. git hadi.
iki gündür başım dönüyor düşünmekten. neyse anlatayım size, beni seksopat yapan başlangıcı bilin. ben eskiden çok iradeli idim. çok büyük yaşlarıma kadar bakir durabilmiştim. bi gaflet anında bişi oldu ama önemsemedim. yine müzmin bekar hayatıma devam ediyordum. sonra ben bi kızı tanıdım. diğerlerinden farklıydı. çok farklı. etkilendim. o da benden etkilendi. yıllar süren bi arkadaşlık. hayatımdaki herşeyi değiştirdim onla bi hayat kurabilirim belki diye. o da ciddi ciddi ümit verdi aslında. karşılıklı kaçma kovalamacalı bişiydi. ama güzeldi böyle bişi yaşamak. sonra bişiler oldu, işte benim ve onun salaklıkları toplanınca bi ayrılık etti. ama dost bile kalamadık. beni tamamen hayatından çıkarmak istedi. çok direndim. yalvardım. ağladım hatta yüzüne. ııı ııhh, nuh dedi peygamber demedi. bi yıla yakın sürdü çabam. telefonunu değişti ve tamamen hayatından çıkmış oldum. unutmak zor oldu ama başardım. onun yokluğu acı verdiğinde seks yaşayarak dindirdim acımı. yanlış ama doğru. seviştiğim tüm adamlardada kadınlardada onun yüzünü görüyordum çoğu zaman zaten. seviştikçe o içimde azalıyordu sanki. enazından böyle yaşayabildim. neyse gelzaman gitzaman bugüne geldim. hatalarımla sevaplarımla. hatta sizlede paylaştım, çok güzel bi adamla karşılaştıgımı. güzel hislerle dolduğumu. tam herşey düzelirken, telefon geldi dün. ex kız arkadaşım aradı. ortak bi arkadaşımız vardı, ondan babamın rahatsızlığını öğrenmiş, geçmiş olsun dedi. yine mağrurdu, hiçbişey olmamış gibi. sitem etmedim, hayatımda hala büyük yeri olduğunu bilip bundan mutluluk yada üzüntü duymasını istemedim. ama sonuçta yeni çalıştığı ili, şirketi, telefonunu yani yeni hayatını öğrenmiş oldum. telefonu kaydettim, bidaha ararsa açıp açmama konusunda seçme hakkım olsun diye. elim telefona gidiyor, bende aramak istiyorum sanki. aramakta istemiyorum. bugün salak bi siteye girdim, seks yaşayıp bu sürprizin kafamdaki etkisini sıfırlayayım diye. neyse işte, epey bi çabaladım, ama iyice çivisi çıkmış ortamın. yapamadım, kimseyle bi b..k yiyemedim. zaten aklım ankaradaki arkadaşımda. onun gülen yüzü aklıma geldikçe diğer herşey siliniyor kafamdan. özledim onu. haftaya eskişehirde olacağım bi ara, yanına geçsemmi hızlı trenle bikaç saatlikte olsa. offf gündemim çok karışık. onu görmek ilaç gibi gelecek. sesi kesmiyor artık :)

tarih = 4 nisan 2009

23 Temmuz 2009 Perşembe

fuck off

eski blogtan yazılara bi ara vereceğim. bu akşam olanları yazmadan geçemeyeceğim. bugün bi arkadaşımın biseksüel olduğundan şüphelendim. ifadem komik demi :) gay olduğundan değil biseks olduğundan şüphelendim. çünkü kendi tam bi fucker'dır. tüm feysbuk resimlerinde bi başka hatunla sarmaş dolaş, aktif cinsel hayatı olan arsız bi adam işte.

neyse ben bu arkadaşla çoktandır görüşmüyodum. bu akşam yemekte biraraya geldik. naber nasılsın faslı bitti bu yeni işinden bahsedip durdu. işte bilmem şu sanatçılarla çalışmış bilmem şu ünlü ile kankaymış. bırrrr. en tiksindiğim muhabbetler bunlar beni bozar derken olay dahada tiksinçleşti. çok ünlü bi sanatçının (ismini söylemiycem, bilmeden kimsenin günahını alamam) asistanı varmış. işte o şarkıcı ile bi iş dolayısıyla birarada iken bu asistan çocuk illallah ettirmiş. çocuk pasif gaymişmiş. ee dedim "sen nerden biliyorsun gay ve üstelik pasif gay olduğunu". apıştı kaldı, "biliyorum" falan diye geçiştirdi. "aman boşver sanane banane" dedim lafı kısa kestim.

sonra tatile gidecekmiş onu anlattı. gideceği yerde 6 kız bi gay arkadaş varmış. bana sende gel dedi. ben daha "gay arkadaşı" olduğu bilgisini hazmedememişken doğal olarak hayır gelemem dedim.

ve eve gelirken bu kişiyi aklımdaki arkadaşlar listemden çıkardım. telefonunuda sildim. ama gay yada biseksüel olma ihtimali olduğu için değil. yeni işinden ötürü g.tü kalktığı ve bayat kişiliği ortaya çıktığı için ve üstelik bu g.tü kalkmış haliyle insanlarla dalga geçtiği için.

amma gerginmişim. yazdım rahatladım. :)

sadakat ve bağlılık sorunum

aradı öğlen gibi, çok müsait değildim konuşamadım, kısa bi vedalaştık. enazından aradı işte :) şimdiden triplere girmiim demi. o da girmesin tabiki.

zaten bi seminerdeydim aradığında. uluslararası bişeymiş bende gidene kadar bilmiyodum. seminer tanıtım dökümanı gibi bişey almak için görevlilere yöneldim. gülümseyen güzel sesli bi kız karşıladı beni. işte muhabbeti sorularla uzatıp biraz göz ve kulak banyosu yaptım. seminere girdik sonra, bi ara uyuyacaktım. neyseki ara verildi. kokteyl gibi bişi vardı, aç olduğumdan masalardan birine yanaşıp üçbeş pasta aliimde kan şekerim yükselsin dedim. o sırada bi adam yanaştı. "hi, can u speak english" dedi. "yes" dedim, konuşmaya başladı. eleman slovenyadan gelmiş. o hem anlatıyor, hem bişiler soruyor. işte yardımcı olmaya çalışıyorum ama olamıyorum. çünkü eleman rusya başbakanı medvedev'in az zayıf ve biraz esmer hali. ordaki işinden gücünden bahsetti, ben o ara eline baktım hemen, yüzük yoktu, bekardı. seks orucumu o an istese bozabilirdim. henüz bu konuda kimseye verdiğim bi sözde yokkene :P şaka bi tarafa, bana birlikte olmak için bi lider seç deseler, istisnasız medvedev'i seçerim. tip olarak o denli beğeniyorum adamı yani. ama bu eleman ondan daha yakışıklıydı valla kriterlerimde. sonra farkettim adam seminerde arkamda oturuyormuş, ben uyumamak için birşeyler not etmeye çalışırken beni çok bilgili ilgili falan sanmış. ondan yanaşmış sanırım onca millet içinde bana, belkide gaydi ne biliim, hoştu valla.

offf renkli biseks geçmişin bendeki en kötü izi bu. SADAKAT ve BAĞLILIK sorunu. güzel kadınlara yada yakışıklı adamlara meylettim bianda. üstelik çok değerli biriyle zor biyola çıkarken. umarım bu durum değişir.

tarih = 3 nisan 2009

ben özledim galiba seni

gecenin kaçı olmuş hala yatmamışım. akşamdan beri onu beni geçmişi geleceği düşünüyorum. çok pinpirik adamım ben. böyle yetiştirildim. eşşği sağlam kazığa bağlama olayı bende vesvese boyutunda. hoş ortada eşşekte yok.

işte akşamdan beri oturdum salona. favori romantik filmlerin en ağlatan sahnelerini izliyorum. bi ileri bi geri :) çok fena oldum ben, onu düşünüyorum. şimdi yanımda olsa. tüm kafamızdaki sınırları, erkekliği kadınlığı, cinsel arzuları, korkuları bi kenara biraksak bi kaç saat. ben ona sarılsam uzun uzun ve sıkıca. uyusak oyle, uyansak aralarda, o bana baksa ben uyurken, ben ona baksam o uyurken. en savunmasız hallerimizi görsek birbirimizin. daha sıkı sarılsak bu yüzden. sadece bikac saatlik. off ya, çok şey istiyorum. şimdilik :)) belki bigun bunlar olur.
kimbilirrrrrrrr.

tarih = 3 nisan 2009

22 Temmuz 2009 Çarşamba

haydi gel benimle ol

inanılmaz yorucu bigündü. kafamı işlerden kaldıramadım. nezaman akşam oldu farketmedim bile. telefonuyla kendime geldim. sesi telaşlıydı, "müsaitsen hemen gel" dedi. gittim, arabaya bindi, o gülen espriler yapan çocuktan eser yoktu. "hayırdır" diye sordum, "yok bişi, sadece gitmeden konuşmam lazım senle, sakin biyerde" dedi. iyice tırstım. sustum, ikimizde yola bakıyorduk aklımızdan birşeyler düşünüp hesap ederek. yakınlarda bi yere park ettim aracı. heryer tıklım tıklım. sakin bi cafe bulduk oturduk. "şimdi anlatmak istermisin" diye sordum. başladı anlatmaya.
"dün işlerim vardıya hani. davetli falan olduğum falan. şeyyy, nasıl desemki, şey." dedi ve sustu utanarak.
"ya açık olsan, söylediklerin çok değerli benim için, nolur anlat" dedim ve tekrar anlatmaya başladı.
"dün bi işim yoktu aslnda. kaç gündür akşamları hep senleyim biliyosun. yengemide kandırıyorum üniversiteden arkadaşlarla görüşüyorum diye. dün senide kandırdım. bak neolur kızma söyleyeceğim." dedi ve duraksadı gene.
"evet?!?!?!?!?!?" dedim ama aklımdan olabilecek yani bana yalan söylemesine sebep olan hertürlü ihtimal geçmeye başladı.
"biri vardı, senden önce tanışmıştım aynı siteden. msn listemdeydi. senin kadar sık olmasada konuşuyorduk her konudan. çok acı çektiğim bi gün dertleşmiştim. ankaraya gelmek istedi ama mani oldum. ogün değerli hissettirdi bana kendimi." dedi, yüzüm asıldı, onu kaybettiğimi düşündüm bian, "ee. sonra" dedim.
"sonra bişi olmadı işte seninle tanıştık. kaçgündürde birlikteyiz. umduğumdan daha iyi biriyle karşılaştım aslında. gerçekten samimiyim bu konuda. çok iyisin. keşke çok önceleri tanışmış olsaydık" dedi, yüzüm kızardı ama kafamı kurcalamasın diye cesaret edip sordum
"peki neden gittin adama" diye.
"tam bilmiyorum, istanbul'a gelirken aklımda ikinizide görmek vardı, onada söylemiştim gelecegimi, bana mutlaka goruselim dedi. sırf verdiğim söz yüzünden gittim. pişman oldum gittiğimede. bi gay sevgilisi varmış. birlikte yaşıyorlarmış hatta. bana şimdi söyledi. Allahtan ona karşı ciddi bişi düşünmemişim" dedi sustu, tam yeriydi iki gündür beni tıkayan soruyu sormanın
"peki ben neyim senin için" diye sordum.
"insanları kıyaslamayı sevmem. ama gerçekten karşılaştığım en değerli insanlardan birisin. hayatımda kalmanı çok isterim, sende istersen" deyince yüzümdeki ifadeyi görmeliydiniz. oanki mimiklerim geliyorda aklıma, karşımda bi ayna olsa saatlerce gülerdim halime. yine sustuk ikimiz, zaten hep susuyoruz biz anlamadım gitti. ama onla iken sessizlik bile huzur veriyor buda bi gerçek. sonra kalktık geç olmadan, onu bıraktım eve geldim. şimdi sözlerini düşünüyorum. hepsi kafama kazındı zaten.
bana gelince, ben çok büyük cümleler ve hayaller kurmak istemiyorum ama istediğim cevabı en güzel şekliyle aldım ondan aslında. dünkü yazıma gelen yorumdada dendiği gibi belki uzak mesafe tutkuyu tetikler, arkadaşlığımızı güçlendirir. gerçi tutku bende cinsel dürtüleride arttırıyor:) ama kendimi dizginleyebilirim sanırım. onun hazır olduğu bir zamana kadar sabredebilirim. her halukarda masturbasyona devam yani :)) espri yapabildiğime göre bugün iyiyim sanırım. iyiyim iyi maşşşallah. hahaha :)))

tarih= 2 nisan 2009

21 Temmuz 2009 Salı

ya herro ya merro

bugün görüşemedik. ne ben aradım onu ne o aradı beni tüm gün. zaten bikaç gündur işten erken kaçtıgımdan biraz mesai yaptım bugün. yordum iyice kendimi. büyük ihtimal o da koşturuyordu bugün, sıkışıktı programı dün söylediğine göre, arayamadı. arar sanırım geceye doğru. mesele araması falan değil artık, aştık o eşiği sanırım. mesele ruh halim. mutluyum desem tam değil, üzgünüm desem o da değil. bildiğim şu, kendimi çok iyi hissetmiyorum. zaten ne zaman güzel bişi yaşıyor olsam yalnız kaldıgım ilkanda hep bu his çöker üzerime. durmadan kendime sorular sorarım. hiç olmadığım kadar yalnız ve güçsüz hissederim kendimi. karmakarışık bidurum. aslında biraz düşünmeye ihtiyacım var. farklı bişehirdeki birine özel hislere kapılmanın eşiğindeyim ve bu hislere karşılık görebilecekmiyim ondanda tam emin deilim. böyle bi yola çıkacaksam ne kadar destek alacağımı net görmeliyim. yada bu b..ktan hayatıma kaldığı yerden devam etmeliyim. farklı tenlerde bulamadıgım mutlulugu yine başka bifarklı tende aramaya. bigün kendimden igrenene kadar :(

tarih= 1 nisan 2009

20 Temmuz 2009 Pazartesi

gitme, gitme kal bu şehirde

şimdi geldim eve. daha dogrusu gidip geldim.
akşam buluştuk arkadaşla yine aynı saatlerde. yemek şu bu işlerini dışarda yaptık. sonra ona "bize geçelimmi" diye sordum. nezaketen bi soruydu ve o akşamki şehvet dolu öpüşme ve önsevişmeden sonra "yok buralarda takılalım" demesini bekliyordum. ama "tamam" dedi, beni şaşırttı. beraber evin yakınındaki markete uğradık gelirken. içecek ve çerez aldık biriki. meyvede bitmişti, o seçti taze taze :) kendi ödedi zorla hepsini. eve girdik, poşetleri mutfağa bıraktık, bana "sen git ben bişi yapcam" dedi :)) meraktan çatlayarak salonda takıldım. canım benim yaaa, özene bezene bi meyve salatası yapmış bana. bende defalarca izleyip sıkılmadığım bi filmi taktım dvdye muhtemelen izlememiştir diyerek. tom hanks ile meg ryan'ı ilk buluşturan film, "sleepless in seattle". "you have got mail" filmine benzesede bence daha sıcak ve içten. başladık izlemeye. koca masum çocuk yanıma oturdu ama aklımdan enufak kötü bişi geçmedi. sadece elini tuttum. öyle 15 dk falan geçti. kendi tenime dokunmak gibiydi. sonra ummadıgım bişi yaptı. başını gögsüme dayadı, sağ eli hala sol elimdeydi. saçlarını kokladım, çok güzel kokuyordu. dudaklarım değiyordu saçlarına. sağ elimle saçlarına dokundum yine. yüzüne dokundum korkutmadan. parmaklarım hafif hafif kaşlarını gözlerini alnını yanaklarını dudaklarını dolandı. dizimdeki bi kedi gibiydi. bi yandan filmi izledik, biyandanda yanyana güvende huzur dolu olmanın tadını çıkardık. o an son 5 yıldır yaşadıklarım geçti gözümün önünden. hayatımdan gelip geçen kadınlar erkekler. hangisi bana bu güven ve huzur verdi diye düşündüm. hangi sex beni şimdiki kadar mutlu yapabilmişti. cevap bulamadim. ben böyle yine dalmışken düşüncelere dudagımdan öptü yaramaz bi çocuk gibi. :) kafasına vurdum hafifce, sırıttı. filmi izledik sonuna kadar. film bitti bi elim saçlarında bi elim diğer elinde oldugundan kumandaya uzanamadım. oan herşey durdu sanki. "gitmeliyim" demek için dogrulmak isterken birden kollarımı kastım, sıkıca sardım onu. çok sıktım hemde. oan onu orda içime çekip saklamak istedim. yada oanın bi resmini çekip duvarıma asmak ve mutsuz olduğum zamanlar bakmak istedim. sahne kafamda kazındı adeta. ama sonuçta yinede gitti. yarın başka biyere davetliymiş, görüşemiycez. cuma akşamda ankaraya dönüyor. gitmeden 10 dk bile olsa görüşme sözü verdi. ama gidecek işte. bu fikir bile bana acı veriyor şimdiden. :(

tarih= 31 mart 2009

19 Temmuz 2009 Pazar

mutluluk gözyaşı



aradı beni. ama epey geç aradı, ancak müsait olmuş. ben arada kafayı yedim tabi arar aramaz ariimmi diye diye. nasılsın-iyimisin faslından sonra sustuk bi ara. bekliyoruz hangimiz açılacak diye. "şeyyy" dedim. "neyy" dedi. "şeyyy" dedim gene. "ya söyle ne söyleyeceksen" diye sinirlendi. "seni özledim" dedim. sustu, derin bi nefes çekti. "sen?" diye sordum, "ben senden hoşlandım" dedi. sessizce "bende" dedim. güldü bu sefer. yine sustuk. yine ben bozdum sessizliği. "keşke burda olsaydın, yanımda, valla sadece otursaydın yanımda yeterdi". cevap vermedi. nefes bile almıyordu sanki. 20 sn kadar sustuk bu sefer. "neyse, yarın yogun olacak uyuyalım" diye lafı geçiştirdim ve duygusal havayı dağıtmaya çalıştım. "ne olur üzme kendini hiçbişi için. ben senin yanındayım. şimdi güzel şeyler düşünerek uyu" dedi bana, sonra kapattı. apışıp kaldım öyle. gözlerim doldu. bikaç damla yaş süzüldü yanağıma. aylardır ilk defa ağladım. mutluluktan..... .. .. .

tarih= 30 mart 2009

18 Temmuz 2009 Cumartesi

ara beni fazla bekletme



dörtbuçuk gibi aradı beni. işi bitmiş, "dayımlara geçmeden görüşelim mi" diye sordu. sesi dünden daha sıcak ve heyecanlıydı. dünkü korkuları yoktu ses tonunda sanki. "tabiki nerdesin" diye sordum çıktım işten erkenden. söylediği yere vardığımda en sevimli haliyle duruyordu bi banka şubesinin önünde. bindi arabaya "nasılsın görüşmeyeli" esprisini yaptı gene, bide yanaklarımdan öptü. muzır bi sırıtma yüzüme bulaştı. "iyilik" dedim, "eğitim nasıl geçiyor" diye ben sorunca, "iyi nolsun, çok dinleyemedim,...., aklımdaydın" dedi. demesiyle tüm tüylerim diken diken oldu. uzun zamandır duyduğum en özel cümleydi bu. birinin aklında olmak, işlerine mani olmak. biraz daha derinlere dalsam, kaza yapacaktım azdaha. neyseki o konuşmaya devam etti, işte kursun formaliteliğinden, kuzeninin yakın zaman sonra olacak düğününden falan konuştu. "hıhı" diye geçiştirdim laflarını, benim aklım "aklımdaydın" lafında kaldı.
"şeyyyy, öğlen arada aramanı bekledim aslında bende, müsait değilsindir diye ben aramadım" dedim utana sıkıla. "yok yaw, arasaydınya" diye çıkıştı bana.
"ee napalım ağa, aç mısın" dedim. "ya öğlen çok az yedim, açım aslında ama yengem tok gidersem öldürür beni. hafif bişeyler atıştırabiliriz"
"tamam, dur bildiğim biyer var. seni oraya götüreyim.".. salacakta bişeyler atıştırdık. sonra sahil yolunda yürüdük biraz. ama çok az konuştuk.
"vay beee. harika bi görüntü" dedi. canım benim yaaa.. ben sağında yürüdüğümden görüntüye onuda katıyordum. hakkaten harika bi görüntüydü. o ve istanbul, hoştu. oan fırlamalığım tuttu, nerdende aklıma geldiyse birden şarkı söylemeye başladım. "karşımızda kız kulesi kollarımda sen" diye diye. başladı gülmeye kahkaha atarak. şarkıyı tamamlamak istercesine koluma geçti. hatta sokuldu biraz. yaaa şaka gibiydi herşey. bi yerimden cimdikleseydi biri uyanırmıydım bu rüyadan bilmemki. sesimi kestim, anın tadını çıkardım. karşımda kızkulesi, kollarımda o. üşüdü biraz geri döndük arabaya atladık. sağolsun saatler ileri alınınca akşam geç oluyorya artık. "vaktimiz var daha demi" dedim. kafasını salladı bebekler gibi :) çoktandır gitmemiştim, manzarasını çok sevdiğim fethi paşa yalısına götüriim dedim. birer sütlaç yedik, istanbul ayaklarımızın altında. ben yerken bana baktı uzun uzun. rahat baksın diye yüzümüde çevirmedim, gözgöze gelmeyelim diye.


"buraya gelip yerleşsene, bak ne güzel herhaftasonu buraları gezersin" diye saçmaladım sanki ben herhafta içinde olmama rağmen gezermiş gibi. "zorrrr, hatta imkansız" dedi. vereceği cevabı bilmeme rağmen yinede kötü hissettim. sustuk ikimizde tatlılarımız bitene kadar.
"kalkalımmı" dedi. kalktık sonra dayısının evine bıraktım, arabadan inerken vedalaşmak için elimi tuttu, bırakamadım, eli elimde biraz durdu öylece. o yine bana ben önümde görmediğim bişeylere bakıyordum. sıcaktı elleri. avcumu ısıttı sıcaklığı. resmen transa geçtim o ara. "ben gideyim" diyince uyandım. "tamam, akşam müsait olunca arar mısın" dedim."tabiki" dedi gülümsedi bana. bastım gaza eve geldim.

keşke gelmeseydim eve, keşke gitmeseydi o da, keşke...... :(
off özledim bile.
aramasını bekliyorum şimdi. ya aramazsa. benmi arasam acaba. arar demi, arar arar. neden aramasınki :S

tarih=30 mart 2009

rüya gibi, masal gibi.

demin geldim eve sevinç içinde. kitaplardaki gibi masal gibi bigün yaşadım bugün, sevincim ondan. sizlerle paylaşacağım ama en başından alacağım.

onu almaya gittim. o kısa zaman diliminde üzerindeki kazağı değişmiş, cizgili mavi bi gömlek giymişti. saçlarınıda taramış korkulu gözlerle beni bekliyordu bankanın önünde. arabayla yanaşıp kornaya bastım. koştu, içeri girdi, "selam nasılsın görüşmeyeli" diye bi espri bile yaptı. biraz baktım kirli sakallı yüzüne, gülümsedim. sonra sohbet ede ede eve vardık. salona geçti o. benim işle ilgili dergileri kitapları tırtıklamaya başladı. ben hemen pilavı yaptım o ara. yemeği tekrar ısıttım. yemek yerkende yüzüne baktım. mimikler yalan söylemez diye. yemegimi cok beğenmiş. neyse yemek bitti. yemeği masadan kaldırmamada yardım etti. acaip çekinikti tüm bu anlarda. işi gereği seçim sonuçlarını merak ediyormuş, tv açmak için müsade istedi. "tv kölen olur" dedim "çok krosun" dedi güldü. biraz bende oturup izledim onunla. hatta daha çok onu izledim çaktırmadan :) elimde çokaz omzunda. fışkıran maskülen haline rağmen çocuksu bi yanı vardı. bi ara kendimi tutamadım, ellerimle saçlarına dokundum. tepkisiz kalınca karıştırmaya başladım. biranda başını geriye verdi, gözlerini kapadı. kaç dakka saçlarıyla oynadım bilmiyorum. ama o kadar ince telli ve yumuşaktıki saçları çok hoşuma gitti. biyandan gözlerini kapamış yanımda oturan kocaman adama bakıyodum, biyandanda saçlarını okşarken dudaklarına yapışmamak için zor tutuyordum kendimi. başımı omzuma koydum ellerim saçlarındayken. nefesimin sıcaklığı boynuna kadar ulaştı. daha hızlı nefes alıp vermeye başladı, daha sesli. kafamı biraz daha yan çevirip boynundan öptüm hafifçe. oda bende erekte olduk sanırım. ama gözleri hala kapalıydı. sonra yavaş yavaş boynundan yanaklarına kadar kısımları öptüm ıslatmadan. kulak memesini ağzıma aldığımda sessizce "ahh" diye inledi. :) o an gözlerini açtı bişey demesine müsade etmeden dudaklarına yapıştım. deli gibiydim o an (hatırlamak bile istemiyorum o halimi), ama biyandanda onu korkutmamak için kendimi kontrol etmeye çalışıyorum. oda beni öpüyodu. gömleğinin üst üç düğmesini açtım tek elimle. boynundan aşağı doğru yalamaya başladım. yine kapadı gözlerini. o inlerken uzun kıllı gögüs uçlarını anne sütü emer gibi emiyodum. gögsünde ne kadar kıl varsa ıslattım hatta bi kısmını yuttum ama umurumda değildi, uzun süredir gördüğüm engüzel şey karşımdaydı.

biranda noldu anlamadım. ikimizde zevkin doruklarında bulutlarında uçarken, "dur, henüz erken" dedi bana. çok utandım o an, yerin dibine girmek istedim. yüzümü tvye dönüp "pardon, afedersin, bianda oldu anlamadım" falan dedim. oda bi yandan beni teskin etti "sana kızmıyorum, sadece erken" dedi. ben o ruh haliyle lavaboya koştum, bi yüzümü yıkadım, elimle hızlıca boşaldım, çişimi falan yaptım. 10 dk kadar oyalandım. sonra salona geçerken dolaptan tatlı ve içecek aldım. hiç bişi olmamıs gibi davrandım. o yine seçim haberlerine dalmıştı. beni görünce gülümsedi. bu gülümseme beni acaaaip rahatlattı. onu o an çekinik bulsam ben hala utanmaya devam edecektim. tatlıyı yedik, onuda çok beğendi. zaten iddialı olduğum tek tatlıydı, özellikle bunu yapmıştım. sonra epey bi sohbet ettik. ailesi ile süren hayatından işlerine, bu eşcinsel hislerle nasıl yaşadığından geçen yıl yaşadığı eşcinsel ilişkiye kadar herşeyi anlattı. bende b.k gibi hayatımdan beni utandırmayan sahneleri anlattım. aslında bunların çoğunu yazışmıştım ama yüzyüze söyleyince ilk anlatır gibi oldu. bide ben anlatırken gülümsüyordu hep. ben dahada anlatmak istiyordum. cinsel olarak olmasada ruhsal olarak epey bi boşaldık. saat onbuçuk gibi çıkmak istedi. ben bırakayım seni kadıköye yada gideceğin yere kadar dedim. önce yok dedi. üsteleyince tamam dedi. kadıköye değil, dayısının evinin önüne kadar gittik bu sefer. bana güveniyor demekti. bu bile beni çok iyi hissettirdi. kapıdan içeri girene kadar bekledim. komikti görüntü. flört eden heteroseksüel çiftler gibiydik. kemli kümlü bişiler dedik o ara bende o da anlamadık :)

arkadaş bi süre istanbulda. yarın müsait olduğu ilk anda arayacak beni. ben bu çocukla buluşmayı nediye bu kadar erteledim diye hayıflanıyom zaten.

komik gelecek size ama onla buluşmadan 3 defa masturbasyonla boşalacağım iliklerim kuruyana kadar. bitap düşmüş gitcem yanına. iki basit seks uğruna feda etmiycem bu güzel adamı. diğerleri gibi olmuycak inşallah.

tarih=29 mart 2009

ankaradan misafirim var

oyumu kullanmış eve dönüyordumki telefonum çaldı. şu ankaradan yazıştığım kıllı çocuk istanbula gelmiş sabahtan. görüşelimmi dedi. hay hay dedim. kadıköy'de buluştuk. kameradakinden daha yakışıklıydı. seside telefondakinden daha hoşuma gitti, konuşurken güven veren bi ses tonu vardı. ürkek utangaç halleri bana unuttuğum ve kaybettiğim saflığımı hatırlattı.
bi saat kadar oturduk. muhabbet koyulaşırken kuzenleri aradı acilen gitti ama akşam yemegine tekrar buluşcaz. ona söz vermiştim yemek yapmaya. istanbul'u bilmiyo pek. gidip alcam yine aynı yerden birazdan. ama gitmeden pilav dışındaki şeyleri bitirmem lazım. haa mönüyü sayyim bu arada efenim. sofralarımızın vazgeçilmez tadı: karnı yarık, türk mutfağının değişmez katıgı: tereyağlı arpa şehriyeli pirinç pilavı, biseks usülü çoban salata, irmik tatlısı.
tatlı ve salata tamam, karnıyarıkta pişiyor fırında, bitince çıkcam zaten. pilavında pirinçleri yıkandı süzüldü.

ya çok heyecanlıyım. ayağımın sızısını bile unuttum. yemekleri beğenir inşallah.


tarih=29 mart 2009

17 Temmuz 2009 Cuma

ölürüm sana, ölürüm

gecenin kaçı olmuş hala uyanığım. duşumu almış tam yatıyodumki ahmedim aradı. canı sıkılmış dün işyerinde yaşanan bi olaya. ama bu sefer epey bi sıkılmıştı sanki. anlattıda anlattı. dinlemekten başkada bişi gelmedi elimden. hani keşke burada olaydıda şöyle sarılaydım sıkıca tüm derdini tasasını alaydım. ama işte mesafeler engel buna. biraz önce kapadı telefonu. sesi daha iyiydi kapatırken.

bu seferde benim uykum kaçtı. aslında film izleyesim bile var. ama izlemiycem. bugün arkadaşın teki 200gblık divx film arşivini verdi bana. bu hafta ve gelecek hafta beğendiklerimi izleyeceğim. bu aradada filmler benim ruh halimi çok fazla etkiler diye güncel şeyleri fazla yazmayacağım. eski blogtan silmeyip sakladığım şeyleri yazarım. ahmetle tanışma sürecini. :)

fotoğraf= 'the big kahuna' filminden

16 Temmuz 2009 Perşembe

gel, gir rüyama

ben şimdi birazdan uyuyacağım

sen bu gece rüyama girsene. nolur!!
çok özledim gerçekten. hemde çok..

fotoğraf= flickr, don.jezzy

15 Temmuz 2009 Çarşamba

deja-vu

demin eski blogtan yazıyı paylaştım ama sebep bugün öğle yemekte aynı şeyi tekrar yaşamam. sanki dejavu.

bu seferki ekip bayanlardan oluşuyordu. garip ama konu bi şekilde eşcinselliğe geldi. işte birinin okuldan arkadaşı bişekilde gay olduğunu açıklamış birine. tabi haber feysbuk üzerinden buna kadar ulaşmış. buda açmış çocuğun resimlerine bakmış profilinden. bi erkekle yanyana resimler. muhabbet, adamın eşcinselliğini itiraf etmesinden çok nasıl eşcinsel olabildiğiydi. adam tam bi kroymuş. kıl yumağı maço bi tipmiş. arkadaş hayret edip duruyor diğer iki bayan arkadaşa anlatırken. onlara katılmamı, gülmemi bekliyorlar ama ben dinliyorum tepkisiz. benim ex kız arkadaşımı tanıdıkları için bana çamur atmadılar ama "artık erkeklerede güven olmuyor" demeleri acaip gerdi beni. bian "biseksüelim ulan" diye bağırasım geldi masada. sonrada o duvara çarpmış gibi matlaşacak suratlarını görmek. ama iradeliyim sustum. gülmedim bu sefer yorumda yapmadım. kafalarındaki gay tanımı saklı kalsın, ben değiştirmekle uğrasamam. değiştirememde o kalıpları.

hepimiz öyle değilmiyiz. kalıplarımız var. dinci, laik, çağdaş, yobaz, köylü, modern, kro, entel, kokana, süslü, bakımlı, zarif, kaba-saba, duygusal, mantıklı, feminen, maskülen, doğulu, batılı vb.

bunlardan birine sokmazsak insanları ölürüz. herkesi bi birey olarak algılamak onun diğer tüm insanlardan farklı olabileceğini düşünmek bu kadarmı zor.

fotoğraf=photobucket,navigate53

ibne =? gay

bugün öğlen arada eski arkadaşlarla buluştuk. yemek bahane, muhabbet şahane idi. bi ara konu nerden oralara geldiyse homofobik bi muhabbet oluştu. arkadaşlardan biri, evlenmiş bir lezbiyenle bi ortamda karşılaştıgını anlattı. işte kız gururla düğün resimlerini falan gösteriyomuş :) ama anlatan arkadaş bahsederken saygılı olsada, diğer bi arkadaş lafa atladı. "ben kadınların kadınlarla ilişkisini anlıyomda erkeklerle erkekleri anlamıyom" dedi. söz hakkı doğdu bana :) "niyeki. aynı şey değilmi" diye sordum. "bilmem ama erkekle erkegin ilişkisi midemi bulandırıyor" dedi. "garip bi bakış açısı seninkide" dedim sustum. muhabbet katlanarak devam etti. erkek homoseksüelliğinin yeni çağın icadı olduğunu falan savundu arkadaş. o ara diğer arkadaşlardan biri daha lafa atladı "iskender ibne değilmiymiş" dedi. farketmesemde iyice sinirlendim bu lafa. "yaw yemekte konuştuğumuz konuya bak" dedim, herkes güldü sustuk.

çok sevdigim arkadaşlar hepsi üstelik minimum lisans düzeyinde kariyer sahibi adamlar ama o kadar ortam ve farklı insan görmüş bu insanların olaya bakış açıları beni kötü hissettirdi o an. sanki bu homoseksüel şeyler sırf zevk için oluyomuş gibi insanları hor görmelerine üzüldüm. halbuki o kadar ağır birşeyki bu hislerle yaşamak, bi bilseler belki saygı bile duyarlardı. ama söylediklerine bi nebzede hak verdim. gay kimliğini toplumda söyleyebilen tipler nerdeyse hiçbi değere sahip olmadıklarından "ibne" lafını sonuna kadar hakediyoruz. ee sonuçta kurunun yanında yaşta yanar herzaman demi..

umuyorumki out yaşayan tipler düzgün insanlar haline gelirlerde kendini gizleyen bizler dahada içimize kapanıp bi korku içinde yaşamayız.

tarih= 4 mayıs 2009 (ahmet'ten sonra)

fotograf=flickr, sarah adamms

13 Temmuz 2009 Pazartesi

ah bu şarkıların gözü kör olsun

akşam maillere ve feysbuka bakıyordum. arkadaşın biri video yollamış. daha doğrusu klip. belki en son 10 sene evvel dinlemiştim izel'in ah yandım şarkısını. olacakları bile bile açtım tekrar dinledim. sözleri beni çoook uzaklara götürdü. çok geçmişe. kendimi temiz diye niteleyebileceğim günlere. sonra şimdiki zamandan tek sermayem ahmet girdi o günlerin içine. kendimi ne kadar yalnız ve kötü hissettim anlatamam. ağlamamak için zor tuttum kendimi. ya ama baksanıza bu sözlere kim dayanır ki:

yarınlar yok gibi/ güneş hiç doğmayacak/ o gitti,ah gitti/ bir daha hiç dönmeyecek/ ah yandım ben allahım/ buna can dayanmaz/ al onu getir geri/ bir daha vermeyeyim/al onu ver bana geri/ son bir daha göreyim/ gidipte dönmeyeyim/ ah yandım ben allahım/ buna can dayanmaz/ al onu getir geri/ bir daha vermeyeyim/al onu ver bana geri..

hava alırsam kendime gelirim dedim. çıktım yürüyorum. evden biraz ilerde böyle konteynır gibi bişeyden bateri sesi geliyordu. hangi entel bekçi son ses yabancı müzik dinliyo diye yaklaştım. birde ne göriim. 3-4 genç bi konteyner içine tıkışıp sistemi kurmuşlar "knock knock. knocking on heavens door" çalıp söylüyolar. farketmeden sonuna kadar dinleyip eşlik ettim bende. şimdi geldim eve knock knock diye diye. gayet mutlu birşekilde.

işte şarkılar böyle şebek ediyor adamı. ağlatır, güldürür, bigün belki öldürür.

fotoğraf= deviantart, anachronist84

12 Temmuz 2009 Pazar

nefes al nefes ver

tekrar nefes almaya başladım. ama akşam çok kötü oldum. her gidişinde böyle oluyorum. herşeye alıştımda bi bu gitmelerine alışamadım.

spora gittim rahatlatır diye ordan geldim haftalık temizlik falan derken yine evde yalnız olduğumu farkettim. makinanın başına oturdum. niyeyse ilk bloggerı açtım. sanırım bu blog beni biraz rahatlatıyor. yani öyle internette girip gezdiğim bişide yok, ee oyun oynamayı falanda sevmiyorum. yazmak içimi hafifletiyor. yada milletin hikayesini okumakta güzel. takip ettiğim bloglarda beni aratmayacak heyecanda olaylara şahit oluyorum :) vakit geçiyor bir şekilde.

fotoğraf= flickr, shadowplay

rüya sonrası

yine bi rüyadan uyandım.
yine gitti benden uzaklara.

ama ben şimdiden özledim masum sıcaklığını
ve yeni bi rüya için beklemeye başladım. :(

11 Temmuz 2009 Cumartesi

kıskanmak aşkın kanununda var

akşam bi arkadaşım aradı. "müsaitsen dışarı çıkalımmı" dedi, muhtemelen beni eğlenmeye götürcekti. "ya misafirim var istersen sen gel bizde oturalım" dedim. aslında gelmemesi için bi yalan atabilirdim ama ne biliim ahmet'in dünyamın bir parçası olduğunu hissetmesini istedim. dostlarıma arkadaşlarıma kadar herkesi tanıtmak istiyorum, bi fırsattı buda.

neyse arkadaş geldi tam biz yemek yerken. tanıştırdım tabi onları. yemekten sonra muhabbet ortamı oluşunca, arkadaş biraz fazla samimileşti. elini omzuma attı bi ara yaklaşık iki üç dakika eli omzumda kaldı. o sıradada ara ara omzumu sıkıyordu masaj yapar gibi. ama kötü bi niyeti olmadığına eminim. o ara ahmet'in suratının düştüğünü gördüm. bişey almak için mutfağa geçince peşimden geldi. "ne bu muhabbetler sarılmalar falan. kim bu böyle" diye hesap sordu. kıskanılmak çok hoşuma gittiğinden sanırım gülmeye başladım. "yok yav. sıradan bi arkadaş. onun huyu böyle" dedim ama pek inanmadı gibi. neyse döndük salona ama kendimi garantiye almak için diğer koltuğa oturdum. arkadaşta misafirimden dolayı çok durmadan gitti.

ahmet'in suratı hala bi karıştı. arkadaş kapıdan cıktıktan sonra bi geldim salonda sinirden tvyi açmış son hız zap yapıyor. arkadan sarıldım sıkıca. yanaklarından öptüm masumca. tüm buzları erittim sanırım. gülümsedi. o zaten gülümseyince benim değil buzlarım içim bile eriyor.

şimdide bi maillere bakmak için oturdum makine başına gelmişken bu akşamki olayı unutmadan paylaşmak istedim. uzattım sanırım, işkillendi, hemen çıkmalıyım.

sevgiler........

bir rüya gibi

dün gece geç geldi. gidip firmanın terminalinde beklerken çok garip oldum. böyle türkan şoray mıydı hülya koçyiğit miydi hatırlamıyorum. işte bi filmde dağın bi yanına geçip hergün yol beklediği sahne geldi aklıma. aynı öyle beklerken, otobüs geldi, indi otobüsten arabaya atladık. eve varıncaya kadar elimi tuttu vites kolunun üstünde. eve girince koptu asıl kıyamet. sıkıca sarıldık sözleşmiş gibi, kaç dakka öyle kaldık bilmiyorum. artık heyecandan bi ara bacaklarımın bağı çözülür gibi oldu diye içeri geçtik. saat daha geç olmadan uyumadan bi duş aldırdım rahatlasın diye. bu sefer eşofman havlu falan getirme demiştim. benim uzun penyelerden verdim pekte yakıştı :)

yatağa geçtik. uykusuzluktan geberiyordum ama uyuyamadım. yarım saatten fazla konuştuk. hep güzel sözler güzel şeyler söyledi. uykuya daldığını farkedince daha sıkı sarıldım ona. tanrıya şükrederek bende uykuya daldım. sabah yine ilk ben uyandım. gözlerimi açtım yanımda bebekler gibi uyuyordu. öyle seyrettim uzun uzun. seyrettikçe tanrıya şükrettim, seyrettikçe tanrıya teşekkür ettim. sonra mutfağa geçip kahvaltı hazırlamaya başladım. o ara uyandı. yardıma geldi. beraber bişeyler hazırladık. annesi börek çörek yapmış bize. onlarıda sofraya koyarak kahvaltımızı yaptık. herşey film gibiydi. hergün böyle olsa keşke dedim ona bakıp bakıp.

şimdi biraz önce dışarı çıktı. annesi dayısına birşeyler yollamış onları teslim edip gelcek. gelcek ama benim içim bi garip. yaşadığım onca şeylerden sonra onca zamandan sonra bu kadarını haketmediğimi düşünüyorum. sanki birşeyler bu rüyayı sonlandırabilir diye tekrar yıkılmamak için tetikte bekliyorum. ama bu korku şuanı yaşamama engel değil.
seviyorum seviliyorum. bundan daha güzel ne olabilirki dünyada.

fotoğraf=photobucket,frankiejwatson

9 Temmuz 2009 Perşembe

cheek to cheek

çalar saatim akıllı değil. bu gece saatler ileri alınmış benimkinin haberi yok, beni sabahın köründe kaldırdı. kahvaltıya ve akabinde oy kullanmaya geçmeden dün akşamı anlatmak istedim ilkin. güzeldi. arkadaş geldi. annesi yaprak dolma yapmış, bide çorba vardı. az soğumuştu ama ısıttım hemen, sıcacık içtim yedim. sonra getirdiği "ali:fear eats the soul" (ali:korku ruhu kemirir) diye eski bi filmi izledik. gına geldi izlerken bana, ama o nasıl dikkatle izliyor görmeliydiniz. bi ara ne cesaretle bilmiyom ama uyur gibi yapıp başımı omzuna koydum. hem bi tepki verip vermeyeceğini görmek istedim, hemde birinin omzuna başımı koymayı özlemişim. o da başını başıma dayasa o an oracıkta ona aşık olabilirdim. o kadar şefkate açım bu ara. çok şükür yapmadı o da öyle bişi, tepkisiz durdu. bende uyanmış gibi yaptım biraz vakit geçince, filmi izledim. sonra bende ona zorla maçı izlettim :) ispanya gol attıktan sonra kapattım tvyi. o da gitti. keşke kalsa başını başıma dayasaydı. günlük hayattan tanıdığım birinin benzer eşcinsel eğilimler taşıması beni daha güvende hissettirir, cesaretlendirirdi. :(

tarih=29 mart 2009 (ahmet'ten önce)

8 Temmuz 2009 Çarşamba

my thriller and moonwalk


michael jackson'in dünkü hazin cenaze töreni sonrası bu dünyadan gittiğini anladım. ölüm böyle bişi işte. zamansız ve tüm planları ezen türden bişi. adam zor bi hayat yaşadı, ölürken mutlumuydu bilmiyorum ama ben dahil milyonlarca kişiyi mutlu etti hep gülen yüzüyle. şarkılarında yaşayacak artık. danslarıyla yaşatılacak.

bende tekrar açtım şarkılarını dinliyorum. hatta dayanamayıp bikaç şarkıda dans bile ettim. aslında mahallede moonwalk'u ilk öğrenen bendim zaten. thriller şarkısına gelmişti sıra tam zombi gibi dansediyordumki telefon çaldı. ahmetmiş. müziği kıstım konuştuk. konu konuyu açtı "ben seni çook özledim yine" dedim. araya bikaç cümle girdi, maykıl abiyi konuştuk, ölümü konuştuk, hayatın kısalığından yakındık. sonra en çok duymak isteyeceğim soruyu sordu bana. "haftasonu gelmemi istermisin?"

daha önceki gelişlerinde gelmesini ben istemiş, ben davet etmiştim ama bu defa o teklifte bulundu. bu ayrıca çok çok hoşuma gitti. "tabiiki, bi planım yok zaten" dedim. haftasonu burda inşallah. acaip mutluyum kasvetli şu üç-beş günün ardından.

evlilik baskısı

evet. bu ara en önemli gündemime geldi mesele. EVLiLiK...

yıllardır hiç olmadığı kadar baskı altındayım evlilik konusunda. bursa'daki ailemin uzaktan evlen baskıları, annemin aralarda gelip evi temizlerken "ah bi gelinim yokki evirsin çevirsin burayı" ağlamaları iyice zıvanadan çıkarıyor beni. yaşımda aldı başını gidiyor hani, haksız değil kadın. dışardan görünen şu; ben bilerek evliliği erteliyorum.

ama içerden görüneni anlatayım. heteroseksüel olsam muhtemelen 8 yaşlarında bir çocuğum vardı. evlenmeyi düşündüm yıllar önce. olmadı zaten yaşım küçüktü ve yeni yeni erkeklere karşı ilgimi farkediyordum. cehalet mutluluktur lafı boş değil. ben kendimi tanıdıkça kadınlara karşı hislerim biraz daha şüphe kaplandı. gün geldi kadın ve erkeğin benim için anlamını bile şaşırdım. ama şimdi eminim hislerimden, kadınlar kadar erkek teninden ve varlığından zevk aldıgımı ve mutlu olduğumu biliyorum. bu karmaşık ruh hali beni evlenmek fikrinden uzak tutuyor. daha doğrusu korkutuyor. resmi bir evrakla baglılıgımı birine kanıtladıktan sonra hemcinsime karşı ilgimin tekrar taşmasından çok korkuyorum. yani evli ama erkeklerle yada tek erkekle ilişkisi olan bi adam olmaktansa bekar ve yalnız olmak daha az vicdanımı rahatsız ediyor. ailemin ve çevremin "evlen olm" baskılarına bir şekilde sabredebiliyorum. bakalım ne kadar dayanabileceğim buna. yada aklımı herşeyden uzaklaştıracak bi kız çıkacakmı karşıma. görelim..

tarih=25 mart 2009 (ahmet'ten önce)

7 Temmuz 2009 Salı

siz hiç ...??

sizin hiç hasretten karnınıza ağrılar girdimi?

onun dokunduğu herşeye teninin sıcaklığı tazedir diye dokundunuzmu?

yada değiştiremediğiniz gerçeklerin sınırladığı hayata isyan ettiğiniz?

"neden ama neden?" diye söylenip ağladığınız?

ağladıkçada daha çok özleyip acı çektiğiniz?

ben bugün karın ağrılarımla beynimin zonklarını karıştırıp acıya bana bana isyan ederek ağladım. ama hiçbi duam hiçbi gözyaşım onu bana yakınlaştırmadı. mutluluk hep bi telefon uzağımda kaldı. işte en çokta buna ağladım.

6 Temmuz 2009 Pazartesi

kadın-erkek farketmez :)

natalie portman & keira knightley kırması

kadınlarda ve erkeklerde beni cezbeden şeylerin çoğu ortak aslında.

* az sivri yüz hatları(şekil 1.a),
* belirgin ve kendinden düzgün kaşlar,
* uzun boy(maksimum benim kadar tabi),
* sanattan müzikten anlama,
* güzel bi konuşma sesi,
* güzel ve bakmayı bilen gözler(çok önemli),
* paspal giyinmeme ama moda ikonasıda olmama,
* yumuşak eller,
* sürekli gülümseyebilme,
* geniş omuz(kadında abartısı çirkin tabi),
* kokmayan ağız
* lisans düzeyi eğitim(iş başvurusu gibi oldu)
* minimum 110 IQ puanı,
* sigara içmeme ve aralarda alkol alabilme,
* mistizme ilgi merak,

bu saydıklarıma yada büyük bi kısmına sahip herkes ilgimi çeker. bide arada karşılıklı duygu oluşursa neler olur bilemiyorum. ama güzel olur sanki :)

tarih= 24 mart 2009 (ahmet'ten önce)

homoseksüel hislerin ağırlığı

intihar, her gay veya biseksüelin aklından geçmiştir mutlaka. sonuçta bu hislerin varlığını kabullenmek hazmetmek zorlu bi süreç hakkaten. hatta bunu kabul edip hazmedemeden ölen milyonlarca insan var şimdiki dünyada. ama herkese saygım var. homofobik tavırlarla homoseksüel hislerini örtmeye çalışan magandalara bile.

konu dağılmasın, intihardan bahsediyorum. bir ara bir erkekle yazışıyordum. ruh hali çok hızlı değişen içe kapanık biriydi. henüz ne kadın tenine dokunmamıştı. ama hisleri arzuları daha çok erkekten yanaydı anladığım. işin kötüsü dış görünüşünüde beğenmiyordu. tamam yakışıklı değildi ama bence çok sempatik ve sevimliydi. defalarca söylememe rağmen temcid pilavı gibi tekrar ediyordu kimsenin onu istemeyeceği fikrini. iyice gerildim sildim msnden. kader ya yine karşılaştık nette. çok kötü günler yaşamış, ama hala bakir :) ve intihar teşebbüsü olmuş. :(
bana güveniyor ama ne yapacağımı bilmiyorum. bu durumdaki birine karşı napılır onuda bilmiyorum..

tarih= 24 mart 2009 (ahmet'ten önce)

hafıza kaybı: ara boşluk


sanırım iyice ihtiyarladım ben. geçen gün işyerinde bi evrağı kaybetmiştim. yaklaşık bi saat aramıştım. tüm çekmecelerde çantalarda. hatta karışmıştır diye yakınımda oturan bi iki arkadaşın çekmecelerinede bakmıştım onların izniyle. iyice başım dönmüştü, tansiyonum düşmüştü sinirden. aslında çok önemli bişey değildi ama taktımmı takıyorum ben böyle işte. bulamadım evrağı tabi. ama bugün bi ara çekmeceden bişi çıkarırken dosyanın birinin altına yapıştığını farkettim. başladım kahkahalarla gülmeye. delirdigimi düşünüp "noldu" diye soranlara kağıdı gösterdim bişi anlamadılar. "geçenki aranan evrak burdaymış" deyince onlarda katıldılar.

evdede böyle oluyor bazen. bişi bırakıyorum biyere. sonra gelince onu bulamıyorum. saatlerce aradığım oluyor o şeyi. hatta evde cin vardır peri vardır diye korkuyorumda biraz. ama aslında sanırım bi hafıza boşluğu oluşuyor bende. arada yaptığım birşeyi unutuyorum. umarım alzheimer belirtisi falan değildir. daha yolun yarısına varmadan..

fotoğraf= deviantart, ragdollar

5 Temmuz 2009 Pazar

yemek yiyene yılan bile bakmaz

akşam yemeği için dışarı çıkayım dedim. evde geçen iki günden sonra biraz kalabalığa karışmak gerçekten iyi geldi. hele denize bakarak yemek yemek ayrı bi güzel. yalnız yemeği abartmışım sanırım midem davul gibiydi. arabaya oturdum ama oturamadım şişlikten :)
yemek sırasında bi aile gelmişti. bana bakıp fısır fısır konuşuyorlardı kendi aralarında. önce masanın altında görünmesede fermuarımı kontrol ettim. sonra yüzümü yokladım bişey yapışmış olabilirmi diye ama sorun bende değildi. ottuzlu yaşlarda yalnız başına yemek yiyen bir adam sanırım acınası olduğundan iç çeker gibiydiler halime bakıp. en son bana bakarken yakaladığım ailenin kızına çok pis sert baktım. kız ürktü, bişiler dedi ailesine. bi dahada bakmadılar ailecek. hiç sevmem normalde zaten yemek yerken bana bakılmasını. yemek yerken değilde çok iri doğranmış salata falan yerken ağzım şekilden şeklile girebiliyor. hatta öyle bivaziyette çekilmiş yakılası fotolarım vardır arkadaşlarda. tehdit amaçlı saklarlar :)

fotoğraf= gettyimages

kadın nickli erkekler

canım sıkılıyo bugün. keşke dün eve gitseydim. eve derken bursa'ya. hem şu biblolardan oluşan kutuyuda verirdim anneme. hemde onun güzel yemeklerinden yer, belki bugün piknik bile yapardık.

sıkıntıdan kitap okuyorum iki gündür, bide birikmiş pek favori olmayan filmler vardı onları izliyorum. bazıları gerçekten güzelmiş, ayırıyorum onları. bugün için yakınımda konser yada sergi falan varmı diye bakıyorum şimdide internetten.

dün çok komikti. sıkılmıştım, internete dalmıştım. haber, şu, bu kesmedi. ee msn'i de yasakladı ahmet beyimiz, ne yapsam diye düşünürken kendimi bi chat sitesinde buldum. insanlarla öylesine sohbet etmek istiyorum ama nafile. herkes cinsiyet soruyor ilk olarak. erkek deyince 'bye' diyolar hemen. malum bizim milletin chat anlayışı seks sadece. neyse sonunda bi kıza denk geldim, konuştuk uzun süre. yalanmı yanlışmı bilmediğim bi yığın şey anlattı. sabırla dinledim. en son 'bişi söyliimmi sana' dedi, 'söyle' dedim. 'ben erkeğim' aslında dedi. niye böyle bişi yaptığını sordum, 'milletle dalga geçmek' hoşuna gidiyomuş, ama beni samimi bulmuşmuş diye itiraf etmişmiş. msn'e ekleşelim falan dedi, "erkek arkadaşım kullanmama müsade etmiyor" deyip şoka sokarak, samimi itirafı için teşekkür edip kapattım sayfayı. :)

hey allam ya. millet iyice kudurmuş boşlukta. bu kadar vahşi cinayetin sebepsiz olmadığını düşünmeye başladım.

fotoğraf= crossdresserheaven.com

4 Temmuz 2009 Cumartesi

bitti mi gerçekten?

bişeyin bittiğini kabul etmek ne kadar zor değilmi?

insan kendine bu konuda asla söz geçiremiyor. bu inatın bir yıgın sebebi vardır ama bence en önemlisi insanın kendi gururu. insan ancak bitmeyen şeylerle mutlu olur. sıkılsa bile bitmesin ister sahip oldukları. ama ilişki dediğin iki insanın evet demesiyle devam eden bişi. bi taraf çökerse ilişki çileye dönüşüyor.

bunu bende çok acı bişekilde yaşadım. çok ısrarcı olduğum zamanları bile hatırlıyorum. bi kıza gurumu ezerek "gitme,terketme" diye yalvardığımı falan. insan o ruh halindeyken, bi önceki yazıdaki yohanna'nın şarkısında geçen sözler gibi insan kendine ve karşındakine defalarca soruyor. "doğrumu? bittimi gerçekten? boşverip, unutayımmı? beni hiç terketmeyeceğini söyleyen sen değilmiydin? gerçek değilmiydi yaşananlar? benmi uydurdum yoksa? benmi hayal ettim?"

istediğin kadar sor kendine yada ona. aynı terane. bitmeye başlamış bi ilişki kurtarılması imkansız denizaltı gibidir. hele arada evlilik gibi resmi bişiler yoksa bitmesi daha kolaydır. tabiki birikmiş emeklerin bianda heba olmaması için çaba harcanmalı ama onarılamayacak durumlar varsa ortada asla daha fazla yıpranmamalı taraflar.

ben böyle düşünüyorum. belki bana katılmayanlar olabilir.

fotoğraf= deviantart, zaptino

aysel & yohanna

eurovision'un en güzel iki kızı buralardaymış. 2. izlanda'lı yuhanna ve 3. azerbaycan'lı aysel.
televizyondaki klasik muhabbetler tabi. işte "türkiye'yi nasıl buldunuz" gibi cevabı belli sorular falan. yahşi aysel'e tarkan şarkısı söylettiler zorla. onuda bilmiyomuş yarım söyledi :)
asıl komedi izlanda'lı kızı irlanda'lı diye tanıtmaları. sağır görmez uydurur misali defalarca irlanda dediler. kıyamam ben ona :) (ahmet duymasın :P )
zaten eurovision albümünden bitek o kızın şarkısını dinliyorum. şarkının sözleride harika. bitmesi istenmeyen bi aşka yakılmış iskandinav ağıtı. hem bu aralar slow şarkılar ruh halime daha iyi geliyor. blogta ilk paylaştığım video bu güzel kızın eurovision performansı olsun.


You say you really know me
You’re not afraid to show me
What is in your eyes
So tell me ’bout the rumours
Are they only rumours?
Are they only lies?

Falling out of a perfect dream
Coming out of the blue

Is it true? (Is it true?)
Is it over?
Did I throw it away?
Was it you? (Was it you?)
Did you tell me
You would never leave me this way?

If you really knew me
You couldn’t do this to me
You would be my friend
If one of us is lying
There’s no use in trying
No need to pretend

Falling out of a perfect dream
Coming out of the blue

Is it true? (Is it true?)
Is it over?
Did I throw it away?
Was it you? (Was it you?)
Did you tell me
You would never leave me this way?

Is it true? (Is it true?)
Is it over?
Did I throw it away?
Was it you? (Was it you?)
Did you tell me
You would never leave me this way?

(Is it real?)
(Did I dream it?)
Will I wake from this pain?
Is it true? (Is it true?)
Is it over?
Baby, did I throw it away?
Ooh… is it true?

You say you really know me
You’re not afraid to show me
What is in your eyes
So tell me ’bout the rumours
Are they only rumours?
Are they only lies?

Falling out of a perfect dream
Coming out of the blue

Is it true? (Is it true?)
Is it over?
Did I throw it away?
Was it you? (Was it you?)
Did you tell me
You would never leave me this way?

If you really knew me
You couldn’t do this to me
You would be my friend
If one of us is lying
There’s no use in trying
No need to pretend

Falling out of a perfect dream
Coming out of the blue

Is it true? (Is it true?)
Is it over?
Did I throw it away?
Was it you? (Was it you?)
Did you tell me
You would never leave me this way?

Is it true? (Is it true?)
Is it over?
Did I throw it away?
Was it you? (Was it you?)
Did you tell me
You would never leave me this way?

(Is it real?)
(Did I dream it?)
Will I wake from this pain?
Is it true? (Is it true?)
Is it over?
Baby, did I throw it away?
Ooh… is it true?


You say you really know me
You’re not afraid to show me
What is in your eyes
So tell me ’bout the rumours
Are they only rumours?
Are they only lies?

Falling out of a perfect dream
Coming out of the blue

Is it true? (Is it true?)
Is it over?
Did I throw it away?
Was it you? (Was it you?)
Did you tell me
You would never leave me this way?

If you really knew me
You couldn’t do this to me
You would be my friend
If one of us is lying
There’s no use in trying
No need to pretend

Falling out of a perfect dream
Coming out of the blue

Is it true? (Is it true?)
Is it over?
Did I throw it away?
Was it you? (Was it you?)
Did you tell me
You would never leave me this way?

(Is it real?)
(Did I dream it?)
Will I wake from this pain?
Is it true? (Is it true?)
Is it over?
Baby, did I throw it away?
Ooh… is it true?

3 Temmuz 2009 Cuma

baba olmak arzusu


en yakın dostlarımdan biriyle konuştum demin. eşinin tayini için resmi nikahı yapmış pek mutlu. düğün için ağustosu bekliyolarmış. sevinçli bi telaş var elemanda haliyle. maddi manevi zor bi iş diyor evlilik için. "sanada bulalım bi tane bizimkinin çevresinden" diyede ekliyo. "yok kardeş, ben düşünmüyorum" dedim, "tamam" deyip sustu. oysa annem duysa onun evlendiğini asla susmaz. yine katalogunu açar, kızları gösterir tek tek.

zaten biliyor, evlilik gibi bi hayalim olmadığını. ama baba olmayı isterdim gerçekten. ne biliim kendimden biparçaya sarılmak öpmek çok başka olurdu. yinede herşeye rağmen bana baba olmakmı? ahmetle birlikte olmakmı? diye sorsanız hemen ahmet derim. o benim gerçekten bebeğim gibi, gögsüme bastırıp hergün uyutmak ve onunla uyanmak istediğim tek insan.

fotoğraf= funnypicturejokes.blogspot.com

değişiyorum, sadeleşiyorum

acaip değişken biriyim. bazen aylar olur evde bir vazonun yerini bile değişmem ama bu ara durmadan herşeyi değiştiriyorum. bu sabah bile salonda bir iki şeyin hoş durmadığını farkettim. sabah sabah ses çıkarmadan yerlerini değiştim hemen. aslında genel anlamda böyleyim. bişeye karar verdimmi mümkünse hemen yaparım. çok planlamam, ertelemem. çünkü biliyorum sonra yapmayacağım belki vazgeçeceğim. :)
neyse konumuza döneyim. :))

dekorasyon değişikliğinin yanında bide sadelik anlayışı sardı beni. duvarların resimlerden görünmediğini farkettim dün akşam. bikaçını duvardan indirdim şimdi, arkadaşlara hediye edeceğim. evin içi oyuncak pazarı gibi biblolarla dolmuş. kimi hediye, kimi gezdiğim yerlerden falan. çoğunu bi kutuya koydum bursa'ya anneme götürcem. pek sever böyle incik boncuk zaten.

oh bee. ferah oldu ev. şimdi bu haftanın son iş gününe başlayabilirim. :)

fotoğraf= epengle 2009

2 Temmuz 2009 Perşembe

sevmek sevilmek güzel şey

ahmet'le tanıştıktan beri eskisi gibi sosyal değilim. nerdeyse tüm akşamlar evdeyim. haftasonu azbuçuk çıkıyorum, ondada fazla oyalanmadan eve dönüyorum. artık kalabalık ortamlar basıyor beni. dayanamıyorum. ne biliim, spordan sonra hemen eve geçmek, özene bezene yiyecek bişeyler hazırlamak, yalnız başına oturup yemek, biraz dinlenmek, kitap okumak, müzik dinlemek, telefonda onunla konuşmak, bilgisayarda fotoğraflarına bakmak monoton akşam planım oldu.

böyle yaşamak ne kadar doğru bilmiyorum. iyice asosyal yalnız birine dönüşüyorum dışgörünüşte. ama aksine kalbim hiç olmadıgı kadar dopdolu sevgiyle. böyle şımarık çocuklar gibi sırıtıyorum evin içinde dolanırken. bide bazen delirme belirtisi şeyler oluyor. mesela bu akşam yemek yerken aklıma ahmet'in geçen bana geldiği anlar geldi. işte yine masanın diğer ucunda oturuyomuş gibi hissettim. lokmalarımı çiğnerken gözlerimi kapatıp kapatıp öyle düşündüm. içim bi hoş oldu her seferinde.

ben ahmet'i tanıdıktan sonra anladımki, sevmek çok güzel bişeymiş. hele bide arada güven varsa, dahada güzelmiş. dışardan acı gibi görünen yalnızlığı bile zevk alınır hale getirebiliyor.

fotoğraf= olga hoffman