dün öğlen sözleşmiştik akşam birlikte spora gidelim diye. işleri uzamış diye gecikeceğini söyleyince ben önce eve geçtim. sonrada o geldi beni almaya :) gittik iyi bi yorduk ter döktük. dönerken saat daha geç değil diye, "gel bi çay demliim içelim" dedim. "tamam" dedi, geldi. bi yandan wikileaks olayını konuşuyoruz bi yandan da yanyana iken dengeli olmaya çalışıyoruz. garip bişi. hissediyorum aynı tedirginlik ve korkuyu o da taşıyor. çay içerken bi ara sustuk, bakıştık öyle. kumandaya uzanıp televizyonu açtım hava bozulsun diye, ama o sanırım bozulsun istemedi. ben sırtımı kanepeye verince, kolunu omzuma attı ve başını omzuma koydu. o an zamanın durmasını istedim gerçekten. ne heyecan vardı bende ne de başka değişik bi his. başımı çaktırmadan çevirdim az. uzun siyah kipriklerinin arasından o açıda zorlukla görülen koyu kahverengi gözleri dolmuştu. o an aklından ne geçiyor olabilir diye düşündüm. ama aklıma bişi gelmedi, hani aklınızdan kelimeler bile kaybolur ya, öyle oldu işte. tutamadım kendimi daha fazla, ben de onsa sarıldım. omzuna değdi dudaklarım ve hafifçe öptüm tenini. o an anladım onun da benim de olacak herşeye hazır olduğumuzu. şimdiye kadar ilk adımları ondan beklerken şimdi koşmaya hazırdım. ama yine de o an aklımın içinde bi ses "hayır, erken" dedi. ben ona sarılı halde içimdeki hislerle kafamdaki ses arasında gidip gelirken yavaşça geri çekildi. geçen gece yaptığı gibi "ben artık gideyim" dedi. o an ne oldu anlamadım, tek hatırladığım onu öptüğüm. öpüştük daha doğrusu. sonrasında rengim kırmızıydı muhtemelen. hemen kalkmadı, sanırım hemen kalkarsa kendimi kötü hissedeceğimi anladı. oturdu biraz yüzümüz yine televizyona dönük halde. o anda ekranda ne vardı hatırlamıyorum inanın. sonra elimi tuttu "çay güzeldi ama ben gideyim artık" dedi hiç bişey olmamış gibi. ben de güldüm istemeden kulaklarım bile yanıyoken. muhtemelen kulaklarımda kırmızıydı. onunda beni istediğini bilsemde bugün "acaba bana kızdımı" diye geçti aklımdan. bugün aradım, nasılsın iyimisin muhabbeti sonrası sordum uygun şekilde bana kızgın olup olmadığını, "hayır, ben de istemiştim bunun olmasını" dedi. bu "kızdın mı" soruları ve "hayır" cevapları aramızdaki sürecin bi parçası oldu zaten.
gerçek hayattan tanıdığım bi erkekle öpüşmüş olmak, hatta daha fazlasını istiyor olmak garip bişeymiş gerçekten. hani nette tanıdığım bazı kimseler "otobüste tanıştık, bi ortamda tanıştık" diye anlatırlardı da pek aklım ermezdi. niye bilmem ama beklentisiz başlayan bi sohbetin geldiği bu noktada çok büyük beklentiler içine giriyorum sanki. bunları sizle daha da önemlisi onla paylaşmak için çok erken. ama umarım herşey böyle devam eder ve vakit buldukça paylaşırım sizlerle............. üzüntülü günlerimde yazdıklarımla yeterince mutsuzluk dağıtmıştım zaten. şimdi telafi zamanı.
foto= "little ashes" filmi