30 Aralık 2011 Cuma

3. şahıs

olmuyor. ben kaçmaya çalıştıkça, daha da çok yakınlaşıyoruz.

bugün akşam bi telefon geldi. bilmediğim bi numara. açtım, tanımadığım bi ses. kendini tanıtınca tanıtım. yakışıklının okuldan en yakın arkadaşı olan kız, hani şu kızdığım olay vardı ya, ilişkimizi itiraf ettiği kız. normalde o kızla karşılaşmamak için sözleşmiştik yakışıklıyla. ee tabii telefonda nasıl şaşırıp gerildiğimi siz tahmin edin. benim en mahrem durumumu bilen biri benle konuşmak istiyordu. "özür dilerim, konuşmak istemiyorum" dedim. kapattırmadı, kibarca ısrar edince dinlemeye başladım. öncelikle numaramı nasıl aldığını, niye aradığını anlattı. dün akşam yakışıklı buna gitmiş, zil zurna sarhoş olmuş ve olanları anlatmış. gece de onda kalmış. kız numaramı gizlice almış telefonu rehberinden ve gün boyu bizi düşünmüş sonra aramaya karar vermiş yakışıklının haberi olmadan. yakışıklının ruh halini, psikolojisini anlattı uzun uzun. sonra da benim nasıl hissettiğimi sordu ama pek bişey söyleyemedim hala kasılmış olduğum için. bi yığın şey anlattı yakışıklı ve aile yaşantısı hatta geçmişi hatta o kızla ilgili. dinledim, bazı ayrıntılara şaşırdım. yakışıklı hiç paylaşmamıştı bunları benimle. biraz beni konuşturmaya çalıştı ama ben yine kısa kısa cevaplarla geciştirince o da ısrarcı olamadı. hatta sanırım sonunda o da gerildi susmamdan ve kısa cevaplarımdam. rahatsız ettiği için özür dileyerek kapatırken "o seni çok seviyor, çünkü ben onu ilk defa bu kadar umutsuz gördüm. ne olur tüm kapıları kapatma ona, bi şans daha ver" dedi. hala kulaklarımda çınlıyor bu söz. hani kızın bana böyle bişeyi söylemeye böyle bişeyi benden istemeye hakkı var mı bilmem. ama yakışıklının yakın çevresinden sırrını bilen tek kişi o olduğu için kendini sorumlu hissetmiş sanırım. kızamıyorum ona da. keşke benim de öyle bi yakınım olsaydı, şu zor zamanlarda içip içip cesaret bulup dertleşirdim belki. böyle arabulucuklar yapması hoşuma gitmezdi ama dertleşme kısmı çoook güzel olurdu. neyse. konu bu değil, konu benim gerçekten ne istediğim. kafam çok karışık. üstelik kızın anlattıklarından sonra. offf... neyse ya. düşün düşün kafayı yiyeceğim bu gidişle.

en iyisi uyuyayım ben. daha doğrusu uyumaya çalışayım.

29 Aralık 2011 Perşembe

daha da yalnız

neden bilmiyorum ama yılbaşı, doğum günü ya da sevgililer günü gibi özel günler yaklaşırken hayatımda kimse yoksa kendimi normal zamanlardan daha çok yalnız hissediyorum. üstelik sabahtan akşama kadar dışarı çıkıp nefes alacak kadar bi vaktim olmasa bile bu düşünce iki gündür yapıştı kafamın içine çıkmıyor.

hani aslında bi yandan da yalnız kalmaya çalışıyorum bikaç gündür. o akşam ki tartışmamız, söylediğim için biraz pişman olduğum itiraflarım, onu kovmam, o gece attığı mesajlar ve geçen akşam tekrar kapıya gelmesi ama benim yine konuşmak yerine bu defa kibarca geri çevirmem yeterince yordu beni. artık bitsin istiyorum bu olaylar. bittiyse, bitti demek istiyorum. biran evvel herşeyin eskisi gibi olmasını istiyorum, hem benim için hem de onun için. ilk defa böyle karmaşık bi olayın içinde ve kararsız olduğumu hissediyorum. bazen kaldıramayacak gibi oluyorum bu yaşadıklarımı.

bugün bi ara dosyaların arasından çıkarıp kafamı kendimi dışarı attım. geçen gün bende kalan arkadaş da sigara içmeye çıkmış, görmedim. ben öyle aval aval etrafa bakınırken gelip "iyi misin?" diye sordu. o sorana kadar kötü göründüğümün bile farkında değildim. sonra konuyu yılbaşına getirdi. yılbaşı için bi planım olup olmadığını sordu. "yok" desem beni davet edecek gibi sordu üstelik. neyse ki bu yılı da dostlarımla geçirmek üzere sözleştik. o gece felekten bi gece çalmak, hayatımdaki pürüzleri ve sıkıntıları 2011'de bırakmak istiyorum. umarım bi pürüz çıkmaz.

25 Aralık 2011 Pazar

gecenin ardından

gece saat 3 gibi uyuyabildim. düşündüm uzun uzun. onun anlattığı şeyleri de düşündüm. benim farkında olmadan yapmış olduğum hatalar olup olmadığını düşündüm. onun şartlarını düşündüm, empatik olmak için sınırlarımı zorladım saatlerce. tepkisi çocukça da olsa adil olmak istedim. belki dediği gibi "hayatında ilk defa bi erkeği böylesine sevdiği" ve "ilk defa eşcinsel bir hayatı kabullenmeye bu kadar yaklaştığı" için bi kaçış sendromu yaşamıştı. anlamak istedim onu bu kadar acımasız olmaya iten sebepleri. çünkü ilk defa dün gece bana çok açık ve net oldu hisleri konusunda. sevgisini bile böylesine içten haykırdığını hatırlamıyorum hiç.

düşündüm işte, onu aklamak ya da kendimi haklı çıkarmak gibi bi çaba içerisine girmeden.

sabah uyandığımda telefonum uzun 3 mesajını gördüm. mesajların saatlerine bakınca anladım ki o da uyumamış, anlattığım şeyleri düşünmüş. kovar gibi git dememden çok geçmişimde yaşadıklarıma takılmış kafası sanırım. ben onun benden tiksineceğini düşünürken "senin için niye bu kadar değerli olduğumu yeni anladım" yazmış mesajının bi yerinde.

neyse, konuş düşün hep aynı şey. olmuş, bitmiş. çok kırdık birbirimizi zaten, düzelecek gibi değil. zorlamaya gerek yok o yüzden. o da yorulmasın daha fazla ben de.

bugün iki dostumla geçirdim günü. alışveriş vakitleri gelmiş sanırım ikisinin de. onlar aldı, ben izledim, bekledim, uydu-uymadı dedim. bi de salak tezgahtarın patavatsızlığı günümüzü şenlendirdi. beni arkadaşımın eşi sandı, ona kıyafeti aldırmak için "eşiniz de beğendi" gibi bişeyler dedi :) güldük biz, arkadaşım düzeltince kız bozuldu.

öyle işte, macera dolu bi haftasonunu da yedim. hala kafam karışık olsa da, yeni ve yoğun bi hafta içinde kendime geleceğimi düşünüyorum.

foto = nicolemlavoi.com

patlama

yakışıklı geldi. kapı çalındı. "kim o" diye seslendim. "benim" dedi, tanıdım tabii. kapıyı açmadım, biraz bekledi yine çaldı zili. "git buradan, seni görmek istemiyorum" dedim. "hayır, seninle konuşmam lazım" dedi. inatçı olduğunu biliyorum. gerildiğimi bile bile gitmeyecekti. açtım kapıyı ama beklerken heyecandan titremeye başladım. ta ki asansör kata gelip kapı açılıncaya kadar. iki yabancı kadar soğuk ve donuklaştım. kapıda ne söyleyecekse söyler gider diye düşünüyordum ama "içeri geçebilir miyim" diye sordu. ses çıkarmadım bile, o da bişey demeden girip salona oturdu. ben de girdim sonra salona. karşısına oturdum. "dinliyorum" dedim, konuşamadı önce bana baktı sonra gözleri doldu, ağlamaya başladı. o an yerimden kalkıp ona sarılmak istedim ama o kadar ezilmiş ki onurum yapamadım, gurur yaptım izledim öyle. hatta salya sümük ağlayarak acı çektiğini görmek hoşuma gitmiş bile olabilir. içinde "seni seviyorum" "özür dilerim" "aptalım" "beni bağışla" geçen onlarca cümle kurdu. dinledim sadece. tek bi kelime etmedim. sorular sorarak fikrimi almaya çalıştığı durumlarda da sustum. "bişey söyle" diye ısrar edince "benim için herşey bitti" dedim ve sebeplerimi sıraladım makinalı tüfek gibi. yüzü şekilden şekile girdi, utandı hatta. ama amacım ne onu utandırmak ne de öc almaktı. sadece aynı kuyuya bi daha düşmemek için tedbirimi almaktı. bunun da tek yolu bi insanı anlamsızca ortada bırakan kişilerden kendimi uzak tutmak. bu kişi aşık olduğum biri bile olsa.

"benim bi hayatım var." dedim ve mutluluklarımı sahip olduğum şeyleri sıraladım. tek eksik olan şey için çabamı ve başıma gelenleri anlattım. sanırım bi patlama oldu benimkisi de. ahmet ve öncesinden bahsettim. hergün seks yaparak mutlu olmaya çalıştığım zamanları bile anlattım. hem bunu birine anlatmaya ihtiyacım var diye anlattım hem de sanırım benden tiksinsin ve peşimi bıraksın istedim. ben konuşmaktan o da dinlemekten yorulunca "bi daha rahatsız etmezsen sevinirim" dedim. bu sefer o tek kelime etmedi, kapıyı açtı ve vedalaşmadan çıktı.

o gidince ağlayabildim, rahatladım. bikaç saattir de düşünüyorum olanları. geldiğim yada daha doğrusu geldiğimiz noktayı. acaba hatamı ettim, bilmiyorum. "tamam affediyorum" deyip yaşananları unutmak ve tekrar iki kişilik bir hayata devam etmek mümkün müydü bilmiyorum. bugune kadar ihtimaller üzerine o kadar çok plan yaptım ve sonra altında kaldım ki, artık hayatımdaki şeylerin de sözlerim gibi keskin ve net olmasını istiyorum. bunun adı yalnızlıksa bile net olmalı.

neyse, size de patlamak istemem.
şimdi daha iyiyim, daha da iyi olacağım. başka yolu yok çünkü.

18 Aralık 2011 Pazar

noel baba'dan istekler listesi 2012

xcoach yazmış uzun uzun noel baba'dan isteklerini, olan olmayanı ayırıp kırmızı maviye boyamış. bi de beni mimlemiş. ben kırmızılı mavili yapmadan yazayım 2012 istek listemi.

- sağlık (herşeyin başı diyeceğim, klişe olacak. ama gerçekten öyle. sağlıklı bir sene istiyorum)

- dostlarımla uzun bi tatil (yurtiçi ya da yurtdışı farketmez. böyle coşkulu, gürültülü, aklımın iplerini salacağım bi tatil olsun)

- ailemle sakin bi tatil (şezlong'da gözlerimi kapamış uyumaya çalışırken annemle babamın basit bi konuda yasatasarısı imişcesine tartıştıklarını duymak, sonra denize koşup kardeşimlerimi suya batırıp batırıp çıkarmak istiyorum)

- yeniden sevmek hatta aşık olmak (biliyorum hazır değilim ama kalbimin acısı ancak öyle son bulur sanırım.)

- bitmeyen bi ilişki (aslında önceki maddenin içinde bişey bu ama ayırdım. sevmek güzel ama bitmesi bi o kadar acı. severken aldığım tadı acı çekerek ödemek istemiyorum artık)

- arabada 200 km hızı görmek (benim gibi temkinli bi adam için beklenmedik bi istek ama arabanın içinde kanatlanıp uçmak istediğim anlar olmuyor değil)

- yayın (eski bir akademisyen olarak o dünyadan çok uzak kalmamaya çalışıyorum ama okuyucu düzeyinde. kendim de ortaya bişeyler koymak istiyorum)

- dekorasyon yeniliği (evi bir mimarın gözüyle tamamen yenilemek. tabii bu şuan için mümkün olmayan bi istek. belki 2012 sonuna doğru olabilir)

- adele'i canlı dinlemek (kız hasta aslında ama hani iyileşirse türkiye'de olmasa bile bi şekilde canlı canlı dinlemek istiyorum)


daha bi yığın şey istiyorum ama benzer şeyler işte. bu arada direkt kimseyi mimlemiyorum. şu satırı okuyan üstüne alınırsa cevaplamak zorundadır :)

17 Aralık 2011 Cumartesi

mesai ve sonrası

geleneksel yılbaşı yoğunluğumuz yeniden başladı. bile bile lades bizimkisi. önce bi yayılıyor insanlar. sonra da akşam 9lara kadar harıl harıl çalışmalar falan. türk insanının yapısında var bu sanırım. işi son dakikaya bırakma hastalığı.

dün iş çıkışı bi arkadaşla geldik eve. biraz konuştuk işten güçten hayattan. geç oldu sonra, kalmasını istedim. hem karşıda oturuyor, zor olurdu o saatte eve gitmesi, hem de kuzen sonrası evde bi ses olsun istedim dün gece. aslında çok samimi olduğum biri değil ama hani itici gelen bi muhabbeti yok. bi de çok ortak çalışma fırsatımız olmuyor aslında. hakkında tek hissettiğim şey biseksüel potansiyeli olduğu. 35inde, bekar, nazik bi insan, yanında bugüne kadar hiç kız görmedim, bi de karı-kız muhabbetlerine meyli olmadığını hatta bi kere çıkıştığını hatırlıyorum. gece kalmasının çocuğun potansiyeli ile alakası yok tabii. zaten doğru şartlar-doğru insanlar karşısında herkesin biseksüel olma eğilimi olduğuna inanan biri olarak hissettiğim bişeyden ötürü çocuk hakkında bi yargı oluşturmam doğru olmaz.

ilginçti dün gece. sıradan iki bekar konuşurken konu ister istemez evlilik-aşk-meşk meselelerine geldi konu. üstü kapalı bazı şeylerden bahsetti. deşmedim geçmişini ama acaip etkilendim, hatta bi arada benim gibi düşünüyor dedim içimden. sabah kahvaltı sonrası çıktı o ben de spora gittim, dönüşte de bi arkadaşıma uğradım. niyetim bi çayını içip kaçmaktı ama zorla yemeğe tuttular, tüm spor boşa gitti :( ama yemek de güzeldi hakkaten :))

eve iş getirdim bu arada, vakit varken ve uykum yokken onlara bakayım biraz.

12 Aralık 2011 Pazartesi

pizza


aşerdim resmen :)

akşam işten çıkarken burnuma bi pizza kokusu geldi. gelirken yolda durup da girip bi yere girmeye de erindim. eve geldiğim gibi bi büyük pizza sipariş ettim. gelir birazdan :) spor olayı iptal tabii bu akşam.

onun dışında iyiyim bikaç gündür. ailem iyi geliyor. aslında her haftasonu bile kaçsam mı diye düşünmedim değil bu sefer dönerken. ama işte dostlarla da ancak haftasonu biraraya gelince her hafta gitmek zor oluyor. zaten ben biraz da evcil bi adamım. evimde oturup dinlenmeyi seviyorum.

neyse pizzam gelmeden bitireyim yazıyı.
afiyet olsun :)

10 Aralık 2011 Cumartesi

belgesel


bursa'dan merhaba.

kuzenin bi haftalık eğitimi vardı istanbul'da. p.tesi gününden düne kadar bendeydi. gerçi işyeri otel ayırtmış onun için ama ben duyunca gidip getirdim. eğitim yeri yolumun üstü olunca sabahtan bırakıyordum. yakışıklının son görüşmemizde cebime sokuşturduğu anahtar vardı yedekte, onu verdim akşam erken çıkıyor diye. eve geldiğimde yemek falan hazır durumları oldu bi hafta. güzeldi. bi de ilginç biridir kendisi. hem bilimsel konulara, hem de farklı hobilere ilgisi var. belgesel izledik bol bol. vahşi doğa, mimari konular, savaş tarihi falan :) uzun süredir izlemediğimden belki de biraz garipsedim önce. ama hoşuma da gitmedi değil. giden vakte yanmıyosun. bişeyler öğreniyorsun enazından. ama aralarda odama çekilip yada kaçıp kaçıp internette vakit geçirmedim desem yalan olur.

dün akşam bitti eğitimi. işten biraz erken çıktım, dönmesi için onu otobüs terminaline bırakacaktım. sonra ben de geleyim dedim. iyi de oldu. özellikle annem çok sevindi. tatlı yapmış akşamdan, gece gece onu yedirdi. spora düzenli gidemediğim için yediklerime dikkat etmeye çalışıyorum aslında ama konu annemin yemekleri olunca tüm kurallar geçersiz oluyor. biraz önce de 3 günlük bi kahvaltı yaptım sanırım :) ama pişman değilim, yarın olsun yine yaparım :)

foto=jerry lofaro

4 Aralık 2011 Pazar

moral ziyareti


yazamadım ama istanbul'dan uzaktım çarşamba'dan bu yana.yine sabahtan akşama iş, sonrasında da otel odasında geçen 3 günün sonunda geldim. dün o yorgunlukla uyumuşum epey. sonra da arkadaşlar aradı, "sana uğrayacağız" dediler geldiler. geçen dertleştiğim daha doğrusu içip içip dertleşip omzunda ağladığım dostum toplamış milleti. belli etmeseler de çok bariz bi şekilde moral ziyareti idi. ellerinde de yemeklik malzemeler :) kızlar mutfağa doluştu zaten girdikleri gibi. biz de muhabbete daldık. ama hiç bir şekilde geçen anlattığım aşık olduğum ve terkedildiğim konusu açılmadı. iyi de oldu.

gırgır, muhabbet geceyarısına kadar sürdü. tabu falan oynadık. ben yine gerdim ortamı fazla hırslanarak :) ama çok güldük. saat 12 gibi herkes gitti, en son o dertleştiğim dostum kaldı. onunla da kısacık konuştuk. nasıl hissettiğimi sordu, sarıldı "boşver geçmişi, biz varız" dedi. zor tuttum kendimi ağlamamak için. o da çıktı ama ben yatağıma çoook büyük bi mutlulukla girdim. yalnız olmadığımı bilmenin mutluluğu, önemsenmenin mutluluğu.

sabah da aynı şekilde uyandım. tanrıya şükrettim defalarca. böyle dostlarım olduğu için.

30 Kasım 2011 Çarşamba

mesai sonrası

demin gelebildim eve. işten arkadaşlarla toplandık. güzel oldu. ama bana komik gelir hep böyle buluşmalar. gün boyu gördüğün tipler. eve giderler normal bi gün gibi. 1-1,5 saat sonra buluşulur ama herkes bambaşkadır. kılık kıyafet, makyaj falan :)

dostlarla olduğu kadar rahat olamasam da, gün içinde saçma sapan sebeplerle birlikte kasılıp gerildiğim insanlarla rahat olmak, rahatlatıcı konulardan konuşmak güzel oluyor. bazı insanlar gerçekten birbirini tanıma fırsatı falan buluyor. mesela akşam masada yanımda oturan biri vardı, biraz lafladık. normalde ofiste karşılaşırdık ama herkes gibi selamdan öte bi dialogumuz yoktu. işte biraz muhabbet edince, çıkmaya yakın "uzaktan soğuk görünüyorsunuz" dedi. gülümseyerek "nasıl yani?" dedim. "hatta biraz korkutucu" dedi. tutamadım, kahkahayı patlattım. diğer yanımda da işyerinden en yakın arkadaşım vardı. sesimi duyunca "ne oldu, niye güldün öyle" dedi. anlattım durumu, arkadaşı mahçup edeceğimi düşünmeden. diğer kahkahayı o bastı. onun ardından bu arkadaş da gülmeye başladı. ilginç. bunu daha önce de duymuştum aslında. insanların gelip selam vermeye çekindikleri bi tip olduğumu söylemişti biri de. bu kötü gibi görünse de sanırım iyi bişey benim açımdan. iş ortamında lüzumlu lüzumsuz muhabbetlerden ve insanlardan uzak kalıyorsun. bu önemli bişey.

aslında eskiden herkesi tanıyayım, herkes beni tanısın, muhabbetim herkesle iyi olsun gibi bi çabam vardı. bikaç kötü tecrübe sonrası böyle olmak zorunda kaldım. zamanla da kişilik haline dönüştü belki de ya da hep böyle kolay muhabbet kurulamayan hatta ürküten bi tiptim. bilemiyorum. neyse önemi yok. bu konuda kendimle barışığım zaten.

bu arada, onu özlüyorum :(

27 Kasım 2011 Pazar

kurtları dökmek


muhteşem bi akşamdı dün akşam.

dün arkadaşa kahvaltıya gitmeyi unutmuşum nasıl olduysa. hatta nete girmiş dolanıyorken kahvaltıya davetli diğer arkadaşım kapıma dayandı. telefonum kapalıymış, daha doğrusu şarjı bitmiş kapanmış. acele giyindim, çıktık. uzun güzel bol sohbetli bi kahvaltı yaptık. çok duramadım yine de. saat 2 gibi çıktım ben.

biraz alışveriş yapmam gerekiyordu. bi de çamaşır ve temizlik derken akşam oldu. akşam yeniden aradı arkadaşlar. sanırım öğleden muhabbete doyamamışlar dışarı çıkalım dediler. eee reddedemedim tabii. zaten şu ara tek istediğim hep yanlarında durmak. hani bişey konuşmasak da öyle yanlarında durmak iyi hissettiriyor. dün nette birine söylerken farkettim. ben dostlarımın yanında gerçekten yalnız hissedebiliyorum. çünkü bi güvenli alan oluşuyor onların arasında iken. bu da kendimle kalmama yardımcı oluyor.

gerçi gün akşam pek öyle değildi. önce yemek yedik bi yerde. sonra da canlı müzik bi yere geçtik. ben sanırım fazla kaptırmışım kendimi ortama, alkolün de etkisiyle bağıra bağıra şarkılara eşlik bile ettim. nasıl denir, kurtlarımızı döktük bi nebze. gerçi hala başım ağrıyor ama üzerimden bi ton ağırlık kalkmış gibiyim.

bugün için bi plan yapamadım henüz. bizimkilerden birini ya da birkaçını kandırabilirsem şöyle doya doya istanbul seyredeceğim bi yerde kahvaltı yapasım var. olmadı evde bi paşa sofrası hazırlarım.

25 Kasım 2011 Cuma

dönüş

bugün döndüm.
bu sefer özellikle yalnız gittim. yabancı olduğum bi yerde tek başıma olmak tahmin ettiğimden iyi geldi. işim erken biten günlerde şehiri turladım. yavaştan noel hazırlığı sarmış ortalığı. ilginç ve güzel geliyor bana bu telaşları. acaba onlara bizim şeker bayramı da öyle mi görünüyor diye düşündüm.

eve geldim ama dinlenmeden işe gitmem gerekti bazı raporları elden bırakmak için. neyse ki çok durmadan döndüm. uyumuşum öyle. sonra dışarı çıkıp yemek yedim. sonra annemleri aradım, arkadaşları aradım. yarın için kahvaltı daveti aldım.

aslında yazıp yazmamakta kararsızım. yurtdışında iken yakışıklı aradı. önce açmadım. tekrar tekrar aradı. sonra biraz ağır konuştum. pişman oldum ama ne bileyim o an çok üzüldüm. zaten yeterince canım acıyor onu hatırladıkça. bazen yanlış mı yapıyorum diyorum kendi kendime. offf ne biliim.

neyse. herkes kaderini yaşıyor işte. benimki de böyle.

17 Kasım 2011 Perşembe

eski dost

ahmet aradı dün akşam.

kendi kendine bloguma bakmamaya yemin etmiş bi süre önce ama tutamayıp bakmış dün. üzüldüğünü söylemek için aradı. sanırım kurduğum cümlelerde ona yapılan referanslara da içerlemiş biraz. "geçti" dedim, "artık kızgın değilim" dedim bikaç kez ama inandı mı bana bilmiyorum. hani burayı okursa anlar fikrimi.

evet çok güzel giderken hayat, tersyüz olmak kötü bişey. buna sebep olan şeyleri de hazmetmek zor. ama ahmet'e de söylediğim gibi, zaman herşeyin ilacı. bigün yakışıklı için de böyle anlayışlı cümleler kurabilirim belki. şuan içimden gelmiyor. içim acıyor hala.

hem ahmet'in araması iyi oldu biraz da. hayatımda kocaman izler bırakmış birinin hayatında hala kocaman bi yerim olduğunu bilmek biraz değerli hissettirdi. bi de yaptıklarından ders almış olması ve bunu benle paylaşabilmesi de olgun bi davranıştı.

tabii bunlar züğürt tesellisi bi yerde. asıl olan insanın kendisi. çünkü günün sonunda yatağa başını koyan tek sen oluyorsun. evin içinde duyulan ses tek senin sesin. ya da en fazla iki bardak olacak şekilde demleniyor çay. örnekler çoğaltılabilinir.

neyse, iç karartmayayım ben yine. aslında iyiyim biraz daha. böyle rahat cümleler yazmamdan anlamışsınızdır. daha da iyi olacağım. haftaya yurtdışında olacağım. ardından da yoğun dost gezmelerine bırakacağım kendimi. bu katarsisleri daha çabuk atlatacağım.

13 Kasım 2011 Pazar

tam da bugün

bugün evden çıkmadım. bi bakkala indim, ekmek yumurta yoğurt falan aldım. sonra bi daha çıkmadım. tek kişilik güzel bi kahvaltı sonrası temizlik yaptım.

evin her tarafında ondan izler vardı. hediye ettiği ufak tefek şeyler, kendi hususi kahve kupası ve daha bi sürü şey. bi kutuya koydum hepsini, kutuyu da elbise dolabımın kolay erişmeyeceğim bi yerine koydum. bilgisayarda da temizlik yaptım. onca güzel anıları silmeye gönlüm elvermedi ama iki de bir açar bakarım korkusuyla dvd'ye yazıp onu da kutuya koydum.

sonra son ses sılanın albümünü dinledim bikaç kez. bu son ay içinde durmadan dinledim zaten. yıllardır ilk defa bi türkçe pop albüme böylesine saplandım. hatta bi ara akorlarını bulup "tam da bugün" şarkısını çaldım, söyledim. çok güzel bi şarkı gerçekten. şu ruh halime cuk diye uyan bi şarkı. bak şimdi yine canım çekti. açıp dinlerim. sizle de paylaşayım.

varlığınız için teşekkürler.

sana değer de geçer
beni deler de geçer
seyreden güler de geçer

her gece daha yorgun
her sabah daha kırgın
tam da bugün çok yalnız

hep aynı başlıyor bitiyor ve
iki kişiden biri vazgeçiyor ve
biri hep daha çok seviyor be

unutulur da gider
acı içine döner
sonra bir gün geri döner

yerini hatırlarsın
izi artık yoksa da
tam da bugün işte o gündür

hep aynı son

buluştuk.
dün akşam.

aslında çarşamba gece gelmiştim bursa'dan. perşembe akşamı için cesaret edemedim. cuma saat 10 gibi o aradı. "geldin mi" dedi, "evet" dedim. "aramadın" dedi soruyla karışık. cevap veremedim. sonra "görüşmek istemiyorsan söyleyebilirsin" dedi, "hayır hayır" dedim. cuma akşam için sözleştik. gergindim, haklı olarak kızgın bi de. niyetim yemek yemek ve konuşmak istediği ne ise konuşmak ve kalan huzurumu da bozdurmadan evime dönmekti. tabii aklımda herşeyin değişmesi ve eski rayına gireceği ihtimali de yok değildi.

öyle olmadı. yemek yedik önce. aşık olduğum hala sevdiğim adam karşımda duruyordu. günlerce yüzüne sesine beni hasret etmişti bilmediğim bir yada biçok sebep için. bi tarafım onca insan arasında sarıl diyordu, bi yanım suratının ortasına kocaman bi yumruk at.

"üzdüm seni, biliyorum" diye girdi lafa. "evet, hem de çoook" dedim biraz sinirle. kendini haklı çıkaracak bişeyler anlatmaya başladı. dayanamayıp araya girdim, "beni neden yeniden görmek istedin?" dedim. "özledim" dedi. "peki neden" dedim, cevap vermedi. işte o an hislerime engel olamadım. ısrar ettim 2-3 kez, sonra da yumruklarımı gögsüme vurup gömleğimi çektim yırtacak gibi. "içim yanıyor içim, ne olur söyle artık. bari niye bittiğini bileyim" dedim. kalabalığın ortasında ellerimi bile titreten bi sinir krizinin sonunda anlattı.

o kız. eski kız arkadaşı, evliliğin eşiğinden döndüğü kız. sebep o mu diye sormuştum üstelik ama bana "hayır" demişti.
"bu defa yalansız anlat" dedim itirafı öncesi. kızla bi süredir görüşüyorlarmış arkadaş??? olarak. uzunca bi süredir. hatta kafasını karıştıracak kadar uzunca bi süredir. bana konuyu açacak ortam kollamış ama ne zaman açıklamak istese onu sevdiğimi söyleyip yada sarılıp lafı ağzına tıkamışım. aralarda açılan evlilik konuları da bu duruma zemin hazırlamak içinmiş. bencilce de olsa daha az acıtır diye bi süre sessiz kalma ve birbirimizden soğuma gibi salak-saçma bi yolu seçmiş ama öyle olmadığını ikimizde biliyoruz. kendini haklı çıkaracak bi yığın şey sıraladı. benim sabırsız davranıp ona düşünme süresi vermek yerine bitirmek istememe kadar. kızla yakınlaştıktan sonra bana olan sevgisini bikez daha anlayıp çok pişman olmasına kadar. hatta kızla da bayramda ciddi bi tartışma yaşamışlar ve konuşmuyorlarmış anladığım kadarıyla. eee tabii yedekte ben varımdır hep.
aklım almadı bunca şeyi bu kadar rahat anlatmasına. "ben sana aşığım" dedim sinirle, "bunu hakedecek ne yanlış yaptım ki sana?" diye sordum, yan masadaki kadın bile duydu garip garip baktı ama yakışıklı bi cevap vermedi. sonra tekrar anlattı beni sevdiğini, yaptığının hata olduğunu, evlense bile dost olmamız gerektiğini falan. daha fazla dinleyemedim zaten, hesabı bile ödemeden kalktım masadan. "bi daha arama beni" dedim.

sinirden kafayı yemek üzereydim. hani ağlasam rahatlayacaktım ama yapamadım onu da.
eve de gelmek istemedim. evi yakın dostumu aradım, "vaktin varsa bişeyler içelim mi?" dedim "hemen" dedi eşini ekmek pahasına. bizim ekibin takıldığı yere geçtik. biraz sohbet ettik, yarım yamalak birine aşık olduğumu ve başkası için terkettiğini söyleyebildim. sarhoş olana kadar tabii. sonra konuşmadım sanırım. en son ona sarıldığımı ve ağladığımı hatırlıyorum. rezil bi görüntü belki ama o an bunu yapamazsam hep öyle kalacağımdan korktum. muhtemelen şuanda da sarhoş ve bunları yazamayacak durumda olurdum. ama gayet iyiyim, üzgün olsam da.

kabul ettim biraz da kaderimin aynı şeyi yaşatmasını. 3. kez terkedildim. sebebinin ne olduğunun önemi yok aslında. bi kadın iki adam aynı şeyi yaptılar bana. üçü de bencildi, üçü de bana karşı acımasız. üçünü de çok sevdim. üstelik yakışıklıyı hala seviyorum elimde olmadan. ama ben yalan yanlış şeylerden uzak kalmak istiyorum. artık başlayıp biten şeylerin içinde bulunmak istemiyorum. benim yalnızlığım bile daha az acıtıyor canımı. o yüzden kabul ettim yalnızlığı bugün bikez daha ve bunu sizle paylaşmak istedim.

8 Kasım 2011 Salı

ölsem de bir kalsam da bir

sanırım bunu sizle paylaşmalıyım.

yakışıklı aradı bugün. telefonda numarasını görünce kalbim duracak gibi oldu. zaten normalde bi gariptim o an. dua etmişim de anında kabul etmişim gibi garip bi durum oldu. aslında öncesini de anlatayım.

bugün öğleden sonra evdeydim. annemler gezmeye çıkmıştı diye sıkılırken facebook'a girdim. üniversite arkadaşlarımdan biri eski bi taş plak kaydı paylaşmış. onu dinliyordum. banu-ölsem de bir kalsam da bir. aslında çok iyi bildiğim bir şarkı ama yine de sözlerine dikkat kesildim istemeden. ben ve yakışıklı arasında geçen bir konuşma gibi hissettim. hani karşımdaymış gibi eşlik ettim yükses sesle. "ölsem de biiirrr kalsam da biiirrrrr".

şarkıyı ikinci kez dinlerken çaldı telefonum. "merhaba" derken şarkı çalıyordu arkada. sanırım duymadı çalan şarkıyı, duymasın da. bayramımı kutladı, ailemi sordu. en son beni sordu. sitem etmemek için zor tuttum kendimi, "iyiyim" dedim. o konuştu biraz, neden bahsetti dinlemedim. "seni özlüyorum" dedim. "anlamadım" dedi lafını bölmüştüm diye. "yok bişey" dedim. konuşmasına devam etti. kapatırken istanbul'a döndüğümde görüşmek istediğini söyledi. çok dolmuştum, boğazım düğümlendi "tamam" diyebildim. telefonu kapatırken tutamadım kendimi, ağladım. sonra kötü mü ettim diye sordum kendime. sitem de edebilirdim, hesap da sorabilirdim, hatta gurur da yapabilirdim. ama görüşelim teklifine "tamam" demekle yetindim. niye yaptım bunu bilmiyorum, o an bile onu mutlu etmek istedim sanırım. sanırım ben bu adamı hala, hiç azalmamış şekilde seviyorum. canımı yakmasına izin verecek kadar.

belki yine kızacaksınız bana istanbul'a gidince görüşeceğim için ama cidden elimde olmayan bi durum bu. kendi kendime yada halimi soranlara "iyiyim iyiyim" demekle iyi olunmuyor işte. bu derdin sebebi o ise, ilacı da o olur belki. gerçi hani ne konuşmak istediği ile ilgili de bi fikrim yok..

offff. kafam çok karışık. çok.

6 Kasım 2011 Pazar

kurban bayramı


demin geldik bayram namazından. birazdan kurban kesmeye geçicez. sonrasında da et dağıtma telaşı, büyük aile buluşması ve bayramlaşmalarla geçer. hazır vakit varken önce sizin bayramınızı kutlamak istedim.

biliyorum, biraz üzdüm sizi sorunlarımla son günlerde. ama bayram herşeye rağmen sevinç veren bişey. umarım sizin bayramınız da acılarınızı hafifletir, yüzünüzde gülümseme yaratır.

herkese iyi bayramlar.

4 Kasım 2011 Cuma

bu sabahların bir anlamı olmalı


yastığına senin sarılıp kokunla uyumuşum
üstüm açılmış, ürperirken sabah olmuş
"uyan" dedi bir ses, "uyan,o burada"
uyandım, aradım, bulamadım

suçum neydi?
neden böyle oldu?

bu sabah bir umut var içimde;
nasıl olsa geri gelirsin diye
her şey yerli yerinde yine
bu sabahların bir anlamı olmalı

koltuğuna senin kıvrılıp, hayalinle uyumuşum
camlar açık kalmış, üşürken sabah olmuş
"uyan" dedi bir ses, "uyan,o burada"
uyandım, aradım, bulamadım

31 Ekim 2011 Pazartesi

feast of love

dün bi film izledim. tavsiye üzerine.
filmdeki adamın yaşadıkları ve tepkileri bana benzetilmişti.

uzun zaman sonra yalnız başıma izlediğim ilk filmdi bu arada. o da ayrı bi üzüntü sebebiydi benim için. film boyunca adamın bakışlarını ve hayatın ona hazırladığı pozitif ve negatif sürprizler karşısında tepkilerini izledim. hatta bir kaç sahnede yerimden kalkıp televizyonun içine girip adama sarılmak, yanında uyumak bile istedim. unuttum kendi acımı.

film biterken adamın umuduna hayran kaldım. herşeye rağmen hiç yıkılmamış gibi çabucak hayatına devam etme azmine. gerçekte bu böyle kolay mıdır bilmem ama benim için değil, buna eminim.
ama olsun umut hep olmalı bence de. hep bi yerlerde durmalı insan hayatında. dönüp dolanıp sahipleneceğimiz bi hazine gibi.

ama şuan umutlanmak gelmiyor içimden. tek istediğim kendimi dinlemek uzun bi süre. durup öyle kendimle konuşmak. yara denirse kalbimde olan acıya, bu yarayı onarmak istiyorum. insanlığımdan, iyi yanımdan taviz vermeden.

not= neyfa film tavsiyen için teşekkürler. kendimden çook şey buldum.

29 Ekim 2011 Cumartesi

dünya dönüyor

kaç gündür iş ev dışında hiç bişey yapmıyordum. dün yakışıklıyla karşılaşma ihtimalini bile bile spora gittim. hani karşılaşırsak ne olurdu, ne hissederdim diye aklımdan geçti. garip ama içimde hala gizli bi umudun olduğunu farkettim o an. gittim yine de, ister istemez gözüm onu aradı. hatta bi ara onu gördüm sandım kalbim yerinden çıkacak gibi oldu. ama gelmedi. muhtemelen benle bi süre karşılaşmamak için gelmez. sporumu yaptım döndüm eve. iyi geldi.

ahmet aradı, blogtan görmüş. sohbet ettik. onun sorunlarını konuştuk biraz da. hayatın herkes için zor olduğunu hissettim hatta ahmet ile yakışıklının benzer taraflarını düşünüp yakışıklı ile ilgili empati yaptım. insan bu durumlarda bi mazerete sığınınca daha hafif hissediyor kendini. ben hala bu ayrılığın benden kaynaklanan bi durum olduğunu düşünemiyorum. hani dersimi çalışmış ve daha dengeli idim bu defa. yine de olmuyorsa başka şeyleri sorgulamak lazım belki de. erkek ruhunu, bi erkeğin diğer bi erkekle birlikte olabilirliğini belki de.

neyse, sonuçta terkedilmiş ve yalnız bi adamım bu koca şehirde. hiç bi mazeret bu gerçeği yoketmiyor. bunu yazarken içim ezilse de gülümseyebiliyorum. ilginç de mi. bence de öyle. ama gerekli de. her durumda hala akılla mantıkla düşünebilmek, hala hayattan zevk alabilmek lazım. sonuçta hayat devam ediyor. istesen de durmuyor, bitmiyor. o halde yaşamaya devam etmek lazım. tabii yaşamanın gereği ne ise artık.

bu arada cumhuriyet bayramınız kutlu olsun.

24 Ekim 2011 Pazartesi

ölüm acısı

çok zor günler yaşıyorum.
hem kendimle ilgili hem de ülkemizde yaşananlarla ilgili.

şehitler, van'daki deprem.
dün haberleri izlerken gördüğüm manzaralar karşısında içim yandı. unuttum kendi acımı. hayatta daha büyük acılar olduğunu anladım yeniden.

umarım şehit ve depremde ölenlerin sayısı çoğalmaz, yaralılar da tez zamanda iyileşir. umarım............

16 Ekim 2011 Pazar

ilginç güzel bir gün

dün çok ilginçti.
annemin arkadaşları geldi :) gün gibi birşey. ben de hava biraz bozuk diye dışarı çıkmamıştım. kalabalığı görünce çaktırmadan gizlice kaçtım hemen. iki arkadaşımla gidip oturduk bi yere, sohbet ettik. biri evli zaten yakında da baba olacak. diğeri ise nişanlanmıştı bundan 4 yıl önce ama bişeyler oldu, nişanı atmışlardı. o gün bugün öyle bi girişimi yok. evli olan ikimizi de sorguladı biraz. diğer arkadaşın aktif bir seks hayatı olduğunu anladım imalı sözlerinden. ama nedense gönül işlerine bulaşmak istemiyormuş. içimde bulunduğum durumu ve onun da nişan sürecinde neler yaşamış olduğunu düşününce biraz hak verdim ona. çok oturamadık, işi vardı ikisinin de. ben de az biraz arabayla bildik caddeleri turlayıp geldim eve. kapıya geldim ki, içeriden kıyamet gibi bi ses geliyordu. anladım ki; hala evde bi dolu kadın var. gizlice odama geçerim derken salonun kapısında gördüler. "aa senin oğlan" dedi biri bağırarak, ben de nezaketen "hoşgeldiniz" dedim. bikaçını çok iyi tanıyorum ama tanımadıklarım da vardı, utandım ama ayaküstü lafa tuttular. annem yine bekarlığımdan açmış konuyu anladığım kadarıyla. tanıdık teyzelerden biri "ee yok mu birileri, ne zaman evleniyorsun bakiim" dedi. kızardım bozardım. "kısmet, bakıyoruz" dedim. baktım bu muhabbet uzayacak gibi, "ben içeri geçeyim, size kolay gelsin" dedim. annem geldi peşimden, içeridekilerden birinin öğretmen yeğeni varmış , onu anlattı. "internetten gir gör kızı" dedi. zorla sokturdu facebook'a ismini arattırdı resimlerini buldurdu. yok kız güzelmiş hakkaten de ama benim derdim şu ara bana yetiyor. şuan böyle ciddi konulara bölüştürecek aklım vaktim yok ki. annem sıkıldığımı anlayınca geçti içeri. "oğlum beğendi kızı" dediğini duydum bi  ara, elim ayağım titremeye başladı sinirden :S

neyse ki kadınlar gidince gelip bişey sormadı ya da demedi. 
ben de sıkıntıdan dizi falan izledim biraz. sonrasında da kardeşim geldi, oyun oynadık :)
dün ilginç ama güzeldi yani. 

14 Ekim 2011 Cuma

aile

karanlıktayım sanki.
akşam oluyo bi şekilde. ama ben bi daha sabah olmasın istiyorum. hani "yok yok, sen neleri aştın" desem de kendime, bu defa gerçekten zor durumdayım. üstelik geçmiş kalpkırıklarımda şartlar yasımı tutmaya kendimi dinlememe dinlenmeme müsaitti. bu defa hiç öyle de değil durumlar. saat 8de mesaide olmam gerekiyor kaç gündür. gün boyu dikkatimi gerektiren toplantılar. akşam da eve tükenmiş olarak geliyorum zaten.

yoksa ben salı geceden itibaren izin alacaktım. ama mümkün olmadı. ancak dün akşam kaçabildim bursa'ya. uzaklaştım istanbul'dan ve içindeki beni üzen şeylerden. haftanın ortasında kaçabilsem niyetim daha uzak biyerlere yalnız gitmekti ama sonra annemle ailemle olmanın daha iyi olacağını düşündüm. iyi de oldu geldiğim. gece anneme sarıldım sıkıca. kokladım. sessizce "iyi ki varsın" dedim. sonra da uyumuşum hemen.

babamla kardeşimle uyandım. kahvaltı bekliyoruz. tıpkı eskisi gibi. 16 yaşımda lise yıllarım gibi. birarada ve en çok birbirini seven zamanlarımız gibi.

11 Ekim 2011 Salı

biraz yalnızlık

konuştuk.
tartıştık.
biraz zaman istedi.
"tamam" dedim. uzatmadım.

şuan nasıl mıyım? duvar gibi. tepkisiz.
garip ama ağlamak bile gelmiyor içimden. kızmak da, sövmek de. hatta sevmek de.

yarın uyanınca ne olur bilmiyorum.
ama şimdi böyleyim işte. iyi değilim sanırım. ya da iyiyim. bilmiyorum.

yazarım belki ya da susarım üzülmeyin diye.

belki ilk defa yazıyorum ama bilin istedim şimdi
"sizi seviyorum". tanımasam da. görmesem de.
iyi ki varsınız

10 Ekim 2011 Pazartesi

gitmiş gidenimiz



söndürmüşüz feneri salaş bir balıkçıda
rengimizi sıyırmışta gitmiş gidenimiz
nur cemalimizin astarı kalmış bi tek
o da kaşık kadar..

vur kadehi ustam bu gecede sarhoşuz
kalan sağlar bizimdir acıdan mayhoşuz
iki satırlık adamları musallat ettik ömrümüze
bundandır böyle dibe vuruşumuz

damla sakız hayallerimize yakamoz vursa
bari öyle canlansa da hayat bulsa
ne iyi olurdu kalbe kan yine
hücum etse…

vur kadehi ustam bu gecede sarhoşuz
kalan sağlar bizimdir acıdan mayhoşuz
iki satırlık adamları musallat ettik ömrümüze
bundandır böyle dibe vuruşumuz.

9 Ekim 2011 Pazar

susmak ya da konuşmak

sessizim hala. blogu da öyle deli deli kullanmıyorum. biçok şey içimde kalıyor. bi de dün gece biraz kötüleştim. biraz içmek iyi geliyor böyle zamanlarda. insanın acısı geçiyor gibi oluyor o anda ama sabah kalkınca başağrısı ile yine aynı şeyler aklına yerleşiyor. aynı korkular, aynı şüpheler. hani diline bilmek almak istemiyorsun ama şeytan gelip sokuyor aklına.

hayatımın en güzel zamanlarını yaşarken geldiğim şu noktayı anlamakta güçlük çekiyorum saatlerdir. nerede yanlış yapıyorum ya da nerede fazla bişey yapıyorum. böyle nefes alamaz gibi oluyorum bu sorulara mantıklı bi cevap bulamayınca.

daha ne kadar dayanabilirim bilmiyorum. olacak kötü şeylere sebep olmak korkum da var yada belki olmuştur o kötü şeyler de ben habersizim. off çıldıracağım. saatlerdir dua ediyorum tanrıya. bana yardım etmesi ve beni bi şekilde bu durumdan kurtarması için.

belki de yanılıyorumdur. beni bu kadar seven birinin bu kadar acı çektiğimi bilmesine rağmen bişey yapmaması için gerçekten mantıklı bi sebebi vardır ve açıklamak için bişeyin sonuçlanmasını yada doğru bi anı bekliyordur. bilmem, bu ihtimal daha tahammül edilesi geliyor aklıma.

yarın, dedim kendime. yarın konuşacağım o konuşmazsa. ama kurabileceğim en tutarlı cümlelerle, sıkmadan, herşekilde yanında olduğumu hissettirecek bi dilde. yoksa bu durum yani bu sessizlik beni de onu da bizi de bitirecek.

foto=eharmony.co.uk

8 Ekim 2011 Cumartesi

zaman herşeyin ilacı yalanı

geçen cumartesi tartışmamız ve gidişi sonrası hiçbirşey olmamış gibi davranmaya çalıştım. hatta pazar akşamdan aradım buluşalım diye. evdeki misafirleri bahane etti. pazartesi de arkadaşları ile buluştu. ona da bişey demedim. ancak salı biraraya geldik. o da bikaç saat. gözlerime bakmadı bile yemek boyunca. sağla solla ilgilendi. yine de bunu büyütmeyeyim dedim.

içim içimi yerken, "biraz sıkıntılı bi süreçten geçiyoruz.. bunlar bitecek geçecek mutlaka" deyip içimden, sustum.

salı gününden bu yana da biraraya gelemedik. çarşamba aradım yorgunum dinleneceğim dedi, ben de spora gidip yordum kendimi. perşembe de müsait değilim dedi, olunca ararım dedi ama aramadı. enson "bugün spora gideceğim gelir misin" dedim. "sen geç ben evden gelirim" dedi. biraz gecikti, artık gelmez diye düşünüyorken geldi. birlikte spor yaptık, ara ara şakalaştık ama arabasına binip giderken konuşmak istedim. "sorun ne" diye sormak istedim ama cevabının her ihtimaline hazır olmadığımı hissedip sustum. aslında beni korkutan kızla görüşüyor olması değil artık. ben sadece bana bu soğukluğun büyümesinden korkuyorum.

irademin ve sabrımın sınırlarını zorluyorum. daha fazla ne kadar dayanabilirim bilmiyorum. cidden dayanamıyorum.

2 Ekim 2011 Pazar

korku ve endişe

bir hafta olmuş yazmayalı.

yazacak o kadar çok şey olurken yazmamayı istemedim nedense. hala da yazıp yazmamakta kararsızım ama şu klavyede ilk tuşa bastıktan sonra kendimi durduramıyorum sanırım. olay o ilk tuşa dokunmakta.

yakışıklının dayısının rahatsızlığı sonrası çok sık görüşemedik. dayısı haftaiçinde tekrar kötüleşti, yeniden hastaneye kaldırdılar. ama beni asıl geren şey, yakışıklının eski kız arkadaşıyla tekrar görüşmüş olması oldu. ortak tanışlar olunca kız olaydan haberdar olmuş ve yakışıklının yanında olmak istemiş. tabii yakışıklının yalnız ve yardımına ihtiyacı olduğunu düşünüyormuş. en azından yakışıklı kızın böyle bi niyetle ona yaklaştığını söylüyor. bi defa görüşmüş olsalar bunu anlayabilirdim ama bi hafta içinde biri hastanede biri de dışarıda 2 kez biraraya gelmeleri beni düşündürdü ister istemez. üstelik yakışıklı diğer görüşmeyi düne kadar, ben iyice irdeleyene kadar söylemedi. hem kızacağımı hem de üzüleceğimi bildiği için saklamış benden. ya aslında görüşmesi değil beni geren. sadece onu kaybetmekten korkuyorum. ben çölün ortasında bi elmas bulmuş kadar sevinçli ve mutluyum. çok şanslı hissediyorum kendimi. bişeylerin gelip bu düzenimi bozmasından, tekrar boşluğa düşmekten, yanlış şeyler yapmaktan korkuyorum.

dün akşam biraz bunları konuştuk. daha doğrusu tartıştık bu 2. buluşmanın itirafı sonrası. normalde gece kalacaktı ama gerildik ikimizde, o yüzden evine gitti. sanırım biraz yalnız kalmayı istedim ben de, kal diye ısrar etmedim.

kafam bomboş şuanda. ne düşüneceğimi, ne yapacağımı bilmiyorum. belki dışarı çıkarım birazdan. yanında kendimi güvende hissediğim dostlarımdan birinin yanına giderim. ya da istanbul'la başbaşa kalırım belki. böyle zamanlarımda iyi geliyor istanbul, sahil, kalabalık. neyse, bi çıkayım da şu evden.

foto=flickr, p.c.p.

25 Eylül 2011 Pazar

dayanışma

pek iyi geçti diyemem son birkaç gün.

yakışıklının dayısı kaza geçirdi perşembe akşamı. geçirmiş daha doğrusu. benim yanımda iken aradılar ve gelmesini istediler. durumunu sordu, pek iyi bi cevap vermediler sanırım. bana sarılıp ağlamaya başladı birden. birlikte koşarak indik evden, gittik hastaneye.

ben tabii önce uzak durdum. yakışıklı da ağlayan kalabalığın arasına karışınca uzaktan izledim onları. baktım kimse doktora yanaşıp bişey bile sormaya cesaret edemiyorlar. beceriksizlik mi o anın verdiği çaresizlik mi anlamadım. dayanamayıp girdim olayın içine. gide gele hastanedeki iş döngüsünü az buçuk bildiğimden süreci yakından takip edelim istedim. önce minnet rica doktorla görüştük, yapabileceklerimizi öğrendik. bekleyenleri teskin ettik falan. garip, kendi ailem gibi hissettim o an. ağlayanların acısını içimde hissettim. bi ara dışarı çıkardım yakışıklıyı, sarıldım sıkıca. hiç kimseden korkmadan, utanmadan.

sabaha doğru çıktık hastaneden, onu eve bıraktım ben de bikaç saat uyuyup işe geçtim. sonraki gün de gittim hastaneye, durumu daha iyi diye daha erken alıp getirebildim eve. benim eve bu defa. sarılıp uyuduk, sabah uyanınca kahvaltı bile yapmadan gidelim dedi. gittik, neyseki çok daha iyiydi hasta.

bugünde taburcu ettiler adamı. yakışıklının sonunda yüzü güldü. benim de tabii.
bi de zor anlarda yanyana olmanın ne kadar güzel bişey olduğunu öğrendik.

21 Eylül 2011 Çarşamba

ikiyüzlüyüz


hep derim, çok ikiyüzlü bi toplumuz.
bu biçok konuda böyle ama konu eşcinsellik olunca bu huyumuz iyice ortaya çıkıyor.

dün akşam bi arkadaşımda yemekte idim. sohbet muhabbet ederken annesi geçen yaşadığı bi anısını anlattı. biriyle tanışmış geçen katıldığı bi gezide. boşboğaz bi kadınla. kadın tanıştıklarının ilk günü ona üvey oğlundan bahsetmiş. çocuk evlenmiyormuş yıllardır. yoğun ısrarlar sonrası ev arkadaşıyla yaşamak istediğini söylemiş. önce bizim arkadaşın annesi anlamamış "ne var bunda" demiş ama boşboğaz kadın devam etmiş lafına. çocuğun eşcinsel olduğunu ve ev arkadaşı dediği kişinin de erkek sevgilisi olduğunu söylemiş. adını, işini, işyerini falan bile söylemiş. arkadaşımın annesi bu olayı anlattıktan sonra "allaha şükür benim oğlum öyle değil, ama öyle olsa da ulu orta söylemezdim hani" dedi. 

dinledim ama gerildim biraz. hem o çocuğa yapılan haksızlığı hissettim. hem de bu şükürler olsun lafları ikiyüzlü geldi bana. gidip sorsan arkadaşımın annesine bülent ersoy'a ayılıp bayılıyordur, zeki müren en sevdiği şarkıcıdır. kuşum aydın'ın bi dönem müdavimi olmuştur, hala çok seviyordur. ama bi yakını öyle olsa kıyametler kopar. dünya başlarına yıkılır.

off bak yazarken bile gerildim yine. 

19 Eylül 2011 Pazartesi

kızıl hatun

şu geçen ay hafif meşrep diye bahsettiğim kızı gördüm bugün yine. sarışın olan. saçları kesmiş ve kızıla boyatmış. bi de spora yakın bişeyler giymiş. çok ilginç birine dönüşmüş. nasıl desem, o kadınlığından biraz kaybetmiş ama daha yanına yaklaşılır görünüyordu. meşreplik gitmiş yani. bi de yanmış sanırım, kararmış. :) basbaya bakmışım bu kadar detay yazdığıma göre.

hoş, bi ben bakmıyorum. o yüzden kendimi suçlu hissetmiyorum :)
bi de allahtan yakışıklı görmedi bilmiyor kızı, beni işten çıkartırdı valla :S

bunun dışında da hayatımdaki herşey yine monoton seyrine giriyor. ilişkimiz dahil buna. hatta spor gün ve saatlerimizi bile belirledik pek dışına çıkmamak üzere.

güzel bişey aslında insanın sevdiğiyle ortak bişeyler yapabilmesi. ortak zevkler, ortak ilgi alanları olması güzel. hani bazı evli arkadaşlarım var, arkadaşımın ayrı bi dünyası var eşinin ayrı. bi sosyal faaliyet olunca birinden biri yalnız mutlaka. ona rağmen geçinip gidiyorlar yine de. o da ayrıca ilginç gelir bana.

17 Eylül 2011 Cumartesi

ölüm tehdidi


dun cok komikti. spor salonuna gittik sevgiliyle.
soyunma odasındayız. normalde bi zamanlar vucudunu çok beğendiğimi söylediğim bisikletçi fitness hocası vardı. yani yüzü çok hoş diyemem ama vucut taş gibi. hahahaha :) bi de bayan hoca vardı da o bi süre önce çıktı işten allahtan. yakışıklı normalde adamı her gördüğünde biraz şaka biraz sinirle "ölsün" diyodu adam için :) kıskanılmak hoş bişey.

neyse konu bu değil, dun biz gittik dolaplara eşyaları koyarken bu hoca duştan havluya sarılı çıktı geldi dibimize, bi yandaki dolaptan eşyalarını alıyor falan. havluyu da öyle bi sarmış ki nerdeyse düşecek belinden :) ister istemez gözüm takıldı ve gözümün takıldığını yakışıklı gördü. zaten adamı gördüğü andan itibaren beni izlemeye başladığı için. o sinirle "bi daha bakarsan öldürürüm seni" dedi bana kendini kaybedip, hoca da duydu sanırım. direkt döndü bana baktı, gözgöze geldik. brrr. o korkuyla uzaklaştım oradan tuvalete kaçtım. 2 dk kadar oyalandım tuvalette sonra geldim adam hala oradaydı ve bana bakıyordu hala. duyduğu şeyi garipsemiş bakışı değildi bu sefer ki. yakışıklı ise çoktan kaçmıştı çalışma alanına. hoca ben giyinirken dikeldi yanımda sallana sallana bişeyler alıp koydu dolabına ve ben çıkana kadar durdu ama izlendiğime eminim ben bu arada. neyse ki allahtan hoca o saatte işten çıkıyormuş, yoksa yakışıklı dünkü sporu bana zehrederdi.

bugün ben bi adım öteye geçip aradım yakışıklıyı demin, "madem sen mesaidesin, ee ben de spora gideyim, belki hoca da ordadır" dedim. sonra bana nasıl bağırdığını söylememe gerek yok. gözümü oymakla tehdit etti :) gerçi şaka değil, cidden spora gidesim var. bayram, iş güç derken biraz saldım zaten. gideyim de hocayla birlikte sporumu yapayım karşılıklı. yakışıklı da gelip bassın, vursun ikimizi de. :P

14 Eylül 2011 Çarşamba

planlı programlı :)


sanırım bi maaş primi hakettim :) daha doğrusu bence hakettim.
çok yoğun bi 10 gün yaşadım işler yüzünden. hem sevdiğimden uzak kaldım, hem geldiğimde bile ona vakit ayıramadım pek.

son iki akşamda da mesai yapmam gerekti ama neyseki bu akşam itibariyle bitti işlerim. artık rahatça plan program yapabilirim. aslında ihmal ettiğim sadece yakışıklı değil. dostlarımla da pek görüşemedim son iki ay içinde. yakışıklının doldurmadığı biryerdeler onlar içimde. o yüzden özlüyorum onları da.

bu akşamı yakışıklıya ayırdım. eski iş arkadaşlarıyla yemeği vardı ama erken kaçacak birlikte takılacağız. telefonunu bekliyorum zaten. haftasonu için de evimde bişeyler düşünüyorum dostlarla. yakışıklı da gelir belki.

bi de aile var tabii. sevgilim, dostlarım ve ailem. hayatın en önemli bölümleri. 
ailemle ilgili bi adım atamayacağım şuan telefonda konuşmaktan öte. zaten bayramda onlarla idim. belki bi sonraki haftasonu giderim yanlarına. yanımda sevgilimle :)

herşey bi yana, plan yapabilmek güzel bişeymiş yav. hakkaten güzel. birileri arayıp "şu gün şurada toplanalım mı" dediğinde "bizim programlar yoğun emin değilim" demek sonra arayıp "gelemeyeceğim" demek iğrenç bi durum. şimdi ise rahatça 2-3 haftalık planlar yapabiliyorum :)

tabii bi de yıllık planlar falan var. ben o konuda hiç becerikli değilim zaten. asla hiçbişeyimi öyle planlamam, planlamış olsam bile yapamam, biliyorum. işte şu ayın şu haftası şuraya gideyim, şu kadar sene sonra şunlara sahip olayım gibisinden. ev olayını bile annemin kafama koyması ile yaptım :) sağolsun.

neyse, dağınık yazdım bu defa. daldan dala oluyor, susayım.
yazarım yine.

kendinize iyi bakın.

foto= la closet design :)

11 Eylül 2011 Pazar

ararım seni heryerde

gece döndüm türkiye'ye. son gün internet imkanım yok diye online check-in'i yakışıklıya yaptırmıştım, kaçta geleceğimi falan biliyordu. geç saat diye karşılamasını isteyememiştim. normalde kendi teklif ederdi, gelip alayım diye. uçakta bu aklıma takıldı, teklif bile etmedi ya. havaalanında da gözüm onu aramadı değil. biraz hayal kırıklığı yaşasam da eve gelirken de hep evde olmasını istedim içimden. kapının önünde arabasına bakındım hatta. kaçıncı uykusundadır diye düşünürken, kapımı açında içeride buldum. uyuyakalmış bebek :)

sonrası detay olur :) hasret giderdik işte. çok özlemişim ama çoook. neyse tanrım büyük ayrılıklar yaşatmasın yeter ki. zaman bi şekilde geçiyor sonuçta.

herkese sevgiler güzel memleketimin güzel insanları ;)

8 Eylül 2011 Perşembe

anladım ki


dediğim gibi oldu, bugün daha iyiyim.

hatta işlerim biraz erken bile bitti. ben de fırsattan istifade çıktım gezdim biraz. güzel diyebileceğim yada "allah sahibine bağışlasın :)" diyebileceğim epey kadın erkek gördüm geçtiğim yerlerde. ama birine takıldı gözüm. yakışıklıya çok benzeyen birine. metroda karşıma oturdu, ister istemez baktım ona, o da baktı. sonra aktarma için indim bi durakta, o da indi, başka bi metroya geçtim, o da geldi ve yine yakın bi yere oturdu. komik ama sonra da benle aynı durakta indi. önce tesadüf dedim ama metrodan çıkışta da iki kere gözgöze gelince onun da bana baktığını anladım. hani öyle çok turist gibi görünen ilginç olacak bi tipim olmamasına rağmen öyle dik dik bakınca tırsmadım değil :) bakmak bakılmak falan ok ama iş başka yere uzayınca ben kaçar. zaten sonra da metrodan ayrı bi çıkıştan çıktım ve izimi kaybettirdim :) ama bu tip benzerliği ve anlamsız yakınlaşma sonrası ister istemez aklıma leman sam'ın "anladım ki" şarkısı geldi. hatta kimse anlamıyor diye hafif duyulur şekilde söyledim milletin içinde "dün gece hiç tanımadığım bir erkeğe, sırf sana benziyor diye usulca sokulup merhaba dedim"
şarkının devamını da söyledim orada ama şimdi buraya yazıp can sıkıcı hale getirmeyeyim durumu :)
kalan kısmını yazabilirim.

anladım ki hiç kimse hiç kimse sen değil
hiç kimse senin gibi canımdan öte can değil
anladım ki hiç kimse hiç kimse sen değil
hiç kimse senin kadar fikrime huzur değil
anladım ki hiç kimse hiç kimse sen değil
hiç kimse senin kadar umuduma yol değil

7 Eylül 2011 Çarşamba

acil işler

yazamadım çünkü cidden yoğundum.

geçtiğimiz cuma günü oluşan ve ben tatilde iken müdahale şansım da kalmayan bi sorun yüzünden apar topar yola çıktım geceden. yakışıklıyı bile ancak bi 10 dk evinin kapısında görebildim o saatte. gün ise acaip yoğun geçti. yine bilmediğim yüzler, samimiyetsizlik, yalan-dolan falan. iğreniyorum bazen işimden, ama işim olduğu için de üstelik işimi sevdiğim için de kendimi şanslı görüyorum. biraz çelişkili görünse de lafım, cidden durumum böyle.

zaten deli yorgunluğumun üstüne bi de hiç hazır değilken dört duvar otel odasında, sevgilime binlerce kilometrelerce uzakta kalmak. offff. bi taraftan da yarın ki işleri düşünüyorum. offf.

muhtemelen haftasonuna kadar buradayım. önceden ötelenmiş işleri de hallederim artık gelmişken buralara. sonra pat diye böyle gereksiz bi ayrılık daha yaşamak istemiyorum. cidden artık ağır geliyor bu zoraki ayrılıklar. hani eskiden yalnızken bazen iyi bile oluyordu böyle uzaklaşmalar ama artık zor geliyor. şimdi anlıyorum türkiye'ye ayak basınca toprağı öpmek isteyen evli arkadaşları :) gerçi ben dönünce yine de öpmem toprağı ya neyse :) hem dudaklarımın sahibi var zaten, öyle canım istedi diye toza toprağa bulaştıramam artık. :) o ne derse o. yeter ki o desin, o olsun yanımda da desin. ben yaparım, istediği şekilde de kestiririm saçımı sakalımı, bana yakıştırdığı renkleri de giyerim ve daha birsürü şey. dediğim gibi, yeter ki yanımda yakınımda olsun da istesin.

offffffffffffff. özledim. liseliler gibi olduğumun farkındayım ama bazen böyle oluyorum işte. neyse neyse, yarın daha iyi olurum, fırsat bulursam enerji verecek şeyler yazarım.

şimdilik iyi geceler herkese.

4 Eylül 2011 Pazar

ayrılık, özleme, kavuşma


ayrılık ne kadar acıtan bişey ise, kavuşmak da bi o kadar güzel. o ilk an. görmek, sarılmak sıkıca, koklamak. 
sırf bunu yaşamak için bile kısa kısa ayrılıklar iyi olabilir bi ilişkide.özlemek hissi de öyle, acı ama çok güzel bi his. gerçi insan seviyorken yanında bile özlemeye başlıyor bi yerden sonra.

dün gece çok geç geldi, arkadaşlarıyla cumartesi kaçamağı yaptılar. eğlenmişler doya doya. kıskanmadım değil, ama ona özel bi alan bırakmak zorunda olduğumu biliyorum. çünkü böyle bi alana bazen ben de ihtiyaç duyuyorum. 

bu arada ben de bugün arkadaşlarımla biraraya geleceğim. bizimkilerden birinin kızının ikinci yaşgünü. ama akşam tabii buluşma.

neyse.. ben mutfağa geçeyim de yardım edeyim yakışıklıya. yoksa "tek başıma kahvaltı hazırladım" diye başıma kakar durur tüm gün :)

foto=xaguk.com

2 Eylül 2011 Cuma

bayram kaçamağı

bayram nedeniyle pek yalniz kalamadım. ailemle dolu dolu geçti bayram. internete bile giremedim acil bi adres bakınmalar dışında. bi açıdan güzel oldu böyle teknolojiden uzak. kafamdaki biçok şey gitmiş aklımdan. sevgilim dışında.

iki gün mezarlık ve bayram ziyaretleri ile geçince yorulduk ailecek. bizimkileri kaçırıp deniz kenarı bir yere götürdüm çarşamba akşamdan. yer bulmak cidden sorun oldu. hatta biraz pahalıya da patladı diyebilirim. ancak bi arkadaşımın referansıyla yer bulabildim. o yüzden bu tatil olaylarını spontane yapmamak gerektiğini anladım. heleki bayramda :)

erkek kardeşim gelmedi bizimle, kızarkadaşıyla son gün için planları varmış. böylesi daha iyi de oldu, tüm ilgiyi ben topladım :) "oğlum fazla açılma"lar, "gel biraz şunlardan ye"ler, ana dizine yatmalar, babayla uzun ve güzel sohbetler ve tabii tavla :)

bi günlükte olsa çok eğlendik, hatta çok fena yandım.

demin geldim eve ve yakışıklıyı aradım. gelecek birazdan. sanki haftalardır görmemiş gibiyim, çol özledim.

hahaha. komik belki ama heyecanlıyım şuanda :)
neyse ben eşyaları toparlayayım o gelmeden.

bu arada yazamadım :(
geçmiş bayramınız kutlu olsun.

28 Ağustos 2011 Pazar

isteyirem görem seni


evdeyim iki gündür. evdeyim derken, bursa'da. cuma kadir gecesi idi, annem kandil ziyafeti hazırlamıştı, kaçırmak istemedim, erkenden kaçtım işten. yakışıklıyı kapıda görüp öpüp koklayıp geldim bursa'ya. iftar sonrası babam ve kardeşimle her kadir gecesinde olduğu gibi camiye gidildi. hayatımın en uzun namazlarından biri kılındı. garip oluyorum ben o ortamda. yani yıllardır hep aynı heyecan oluşuyor. böyle yoğun bi manevi ortam hissi bi de. sonrasında da akrabalarla biraraya gelindi.

dün ise çoğunlukla uyuyarak geçti, bi ara çıktım dolandım. alışveriş yaptım. bi ara biri gelip arkamdan pat diye sırtıma vurdu sertçe. bi döndüm askerden arkadaşım :) ayaküstü sohbet ettik, uzun süredir görmüyordum. evlendiğini öğrenmiştim facebook'tan, o kadar. bursa'ya tayini çıkmış. işiyle ilgili sıkıntıları olduğunu söyledi, gelecekle ilgili kaygılarından bahsetti. alanım dışında bi konu olunca dinlemekle yetindim.

yolda eve gelirken anılarım tazelendi. taburdan kafadar arkadaşlarla birlikte gece yemekhane kaçamaklarımız, sohbetlerimiz, komutanlarla dalga geçişlerimiz, onları çekiştirmelerimiz, denetlemelerde çektiklerimiz, nöbet değişimlerimiz falan :)

bu arada içeriden bi şarkı sesi geliyor. "isteyirem görem seni"
sanırım radyo açmış kardeşim. de azeri şarkısı değil mi bu :) hem sevgilisinden iki gündür uzak adamın yanında böyle şeyler çalınır mı :(

"günde yüz yol görsem gene, yaaaaar, isteyirem görem seni" :)


foto=orhan kılıç'mış adı

24 Ağustos 2011 Çarşamba

yorumsuz!

aşağıya bi haber koyuyorum. kendimi yada bloga adını verdiğim tercihimi savunmak için değil.

kafalarda özellikle homoseksüel kafalarda var olan "biseksüelliğin eninde sonunda homoseksüelliğe dönüşeceği", "biseksüelliğin kafada yaşanan süreli cinsel karmaşa olduğu", "biseksüelliğin, homoseksüel olduğunu itiraf edemeyenlerin geçiş dönemindeki avuntusu olduğu" gibi fikirleri yumuşatmak ve bu fikirlere kanun derecesinde inananları biraz düşündürmek için paylaşıyorum.


'Biseksüellik' kanıtlandı

Yeni bir araştırma kendilerini biseksüel olarak tanımlayan erkeklerin hem kadınları hem de erkekeleri çekici bulunduklarını ilk kez resmi olarak ortaya koydu ancak bu sonuç biseksüelleri şaşırtmış görünmüyor.




ILLINOIS - Northwestern University’de yapılan yeni araştırmayla 2005 yılındaki bulguları doğrulayan uzmanlar, ‘erkek biseksüellerin var olduğuna’ kanaat getirdi.

Çekiciliğin sadece bir cinsiyete karşı olmayabileceğini iddia eden biseksüeller içinse bu bulgular hiç de yeni değil. Zira biseksüeller onları bugüne kadar homoseksüel olarak görenleri ve toplumdaki varlıklarını kabul etmeyenlere kızgınlar.
ESKİ ARAŞTIRMA HOMOSEKSÜELLERLE BİSEKSÜELLERİ BİR TUTUYORDU 
Biological Psychology internet sitesinde yayınlanan çalışma, her iki cinsiyetten de en az iki kişiyle birlikte olma tecrübesine sahip biseksüelleri kapsıyor. Araştırmaya katılan erkeklere, erkek ve kadın biseksüellerin cinsel ilişkileri izletiliyor ve erektil tepkileri tespit ediliyor.
2005’te yapılan çalışmada homoseksüellerle biseksüellerin tepkilerinin benzemesine karşın, yeni çalışma biseksüel erkeklerin hem erkek hem de kadın videolarına tepki verdiğini ortaya koydu. Diğer taraftan heteroseksüellerin ise sadece karşı cins videolarına tepki verdiği bir kez daha kanıtlandı.

Indiana State University emekli psikoloji profesörü Jerome Cerny de bu videoları izleyen biseksüel erkeklerin heteroseksüel ve gay erkeklerle kıyaslandığında daha çok genital tepki verdiğini belirtti. Araştıma farklı biseksüel bireylerin farklı tepkiler sergilediğini de ortaya koydu.
haberin devamı şurada

22 Ağustos 2011 Pazartesi

blogger'ın n'leri

üsturupsuz yazar mimlemiş beni :) gerçi x-coach'da okuyan herkes minlendi diyerek mimlemiş oldu, cevaplamayanı da yolacakmış bizzat falan. ben de evden çıkmadan cevaplayayım istedim şu mimi. umarım doğru bi liste yapabilirim. 

en iyi tasarım:
devletşah, tommytrend, x-coach

en güncel:
x-coach, üsturupsuz yazar, zat-ı hatun

en kendini anlatan:
ferdi amca, beenmaya, serhat

en akıcı:
tunç kılıç (fikir atölyesi), sergüzeşt, nakhar

en güldüren:
eminimsi, üfürükten prenses, madiclara

en aşık:
sergüzeşt, bi'adam, üsturupsuz yazar

en eleştiren:
madiclara, pippi haşmet, x-coach

en bilgilendiren:
ssbb (hastalardan öğrendiklerim), pippi haşmet, aydan atlayan kedi

en meraklı:
ssbb (hastalardan öğrendiklerim), serhat, cihan özdemir

en çok gezen:
oburcan, ayşegül (mavilimon), bi'adam (--son ayı düşünürsek)

en modacı:
genç bir anne(--çanta, saat), x-coach(--ayakkabı), tommytrend

en yazmayan:
nakhar, eflatoon, the king

en edebi:
eflatoon, sergüzeşt, kitap delisi

listeyi tamamlarken google reader'daki feed'leri referans aldım biraz da. aslında çok isim var "en kendini anlatan", "en akıcı", "en güncel", "en çok güldüren" ve "en yazmayan" bölümlerine eklemek istediğim ama kuralı bozmadan 3'er isim yazdım. öyle işte.. 

okuyanlardan isteyenler üzerine alınabilir mim'i. x-coach gibi yolarım tehdidi falan savurmuyorum. o kadar da medeniyim yani. rahat olun :)

21 Ağustos 2011 Pazar

benim


dün akşam gitti misafirlerim. hemen sonrasında yakışıklıyı alıp dışarı çıktım. oturduk bi yerlerde, nefes aldık. dönüşte biraz gıcıklık yaptım, mado'nun önünden geçerken dondurma aldırmadım, sinir oldu surat falan yaptı biraz. arkadaşına durumumuzu anlatmasının cezasını da böyle basit bi şekilde vermiş oldum. söylemedim bu sana ceza diye ama içimde bi ohh duydum :)

sonrası hasret gidermekle geçti. nerdeyse bi haftadır sarılamamıştık birbirimize. sabaha doğru uyuduk :) daha doğrusu ben sabaha doğru uyudum. o saat 3 gibi daldı uykuya, ben gündüzden de uyumuştum diye bi dizimde sevgilim, bi dizimde notebook, takıldım 5e kadar falan. aralarda saçlarını okşayıp "sevgilim" dedikçe, uykuda bile yüzü gülüyordu. garip bişey işte :)

kocaman bi insan var yanında, sana ait. sen ona aitsin. sanırım ilk defa bu hissi yaşıyorum. bakınca "benim" diyebilmek hissini. arada mahremin kalmamasını. hani bunu hemcinsimle yaşamak tarafını geçiyorum, böyle bişeyi tatmak bile tanrının büyük bi lütfu bence. ben normalde yalnızlığı da seven biriyken, şimdi bu adam olmadan nefes bile alamıyorum. geçmiş ilişkilerimde ilişkinin ortasında bile azıcık yalnızlık isterdim, şimdi hiiiç böyle bişeye ihtiyaç duymuyorum. gelse, yanımda 24 saat kalsa "off" demem. hatta yanımda 24 saat kalacağı hayaller planlar kuruyorum kafamda. bu bile büyük bi lütuf gerçekten. hayal kurulabilecek plan yapılabilecek birinin olması.

umarım herkes bu hissi hiç bitmemecesine yaşar.

iyi pazarlar.

foto=flickr, supernenek

18 Ağustos 2011 Perşembe

problem çocuk


kuzenim geldi. hem de ailecek. aramıştı ramazan'ın başlarında istanbul'a geleceğiz bikaç günlük diye ama bu kadar çabuk geleceklerini düşünmemiştim. evim müsait diye gel demiştim. o da eşi ve iki çocuğu ile geldi. güzel oldu ama değişik biraz. büyük olan 5 yaşındaki çocuk inanılmaz bi tip. bişey istediğinde yalan söyleyerek istiyor. "babam dedi ki şunu versin" falan gibisinden. 3-5 isteğinden sonra yalan söylediğini farkedip kuzeni uyardım ama güldü. acaip sinir oldum. tamam dövsün demiyorum ama bişekilde kızabilir. bi de bişeyi isterken tekrar etmesi var. mesela kırılacak bişeyi gösterip "alayım mı" diye soruyor, hayır dediğim de tekrar ediyor evet dedirtene kadar "alayım mı? alayım mı? alayım mı? alayım mı? ...." bi çıldırtan durum da yemeklerde yaşanıyor. "şunu yaparsanız yemek yerim" gibisinden şartlar koşuyor eleman. izlerken bile geriliyorum. belki anne baba olunca buna dayanılabiliyordur insan, ben şu halimle o çocuğa 1 gün bile dayanamam gibi. döverim kesin :)
diğer çocuk ise 1,5 yaşında ve çok tatlı, etli butlu bişey. böyle hafif hafif ısırmalık yanakları kolları. şuanda da sesini duyuyorum diğer odadan :)

bu arada ev kalabalık olunca buluşamıyoruz yakışıklıyla pek. dün ancak spora gitme bahanesiyle kaçtım, hem spor yaptık hem hasret giderdik. biraz da tartıştık yine. ama kırıcı olmayacak şekilde. konu bana sormadan yaptığı itiraftı. o da pişman olmuş ama işte yapacak bişey yok. 

bakalım haftasonu misafirlerim giderlerse yakışıklıyla daha uzun uzun vakit geçiresim var. bi de ceza vereceğim ona, hazır kendisini biraz suçlu hissediyorken. ama nasıl bi ceza vereceğim konusunu henüz düşünmedim. ona hakikaten ders olacak tecrübeyle sabit tavsiyelerinize açığım. 

aslında olay ceza vermelik değil ama böyle bi konuda fikrimi almamış olması beni kızdıran. ben artık iki ayrı kişi değil de bir olduğumuzu düşünürken böyle olması üzdü biraz. neyse, dediğim gibi yapacak bişey yok bu konuda. 

foto=180metabolism.com

14 Ağustos 2011 Pazar

yerime itiraf


dün acaip bi geceydi. bi önceki geceyi dondurma, mısır, iki film ile sabahlatınca 2 gibi uyandık :) onun işleri vardı duş alıp çıktı. ben de biraz temizlik ütü falan yaptım.

akşam aradı tekrar. "nasılsın iyi misin" diye sordu, sonra da yanındaki arkadaşının selamını iletti. dostlarından biri. kızı tanıyorum, bikaç kez karşılaşmıştık hatta muhabbetimiz de fena değildi. kapattı sonra. 1,5 saat kadar sonra evden bi daha aradı. "bişey söyleyeceğim ama bana kızma ne olur" dedi. ben direkt kızdım, bu ara biraz asabiyim ya :) gergin gergin "tamam söyle" dedim. "şeyyy" diye uzattı, korku filmi gibi, bekliyorum. anlatmaya başladı sonra.

üç buçuk sene kadar önce türkiye tatilinde sarhoş ve çok mutsuz olduğu bi anda, biseksüel olduğundan bahsetmiş bu kıza. okuldan en yakın arkadaşlarından biri zaten. o günden sonra da bizimkinin hayatında bi kız olunca bi daha bu bahis açılmamış. bu bayan arkadaşı da sormamış özel durumunu. dün öğleden sonra çıkışta işlerini bitirip onla buluşmuşlar. kızın sıkıntıları varmış, dertleşmek istemiş ama konu konuyu açmış. bizimkinin ayrıldığı kızdan sonra oluşan yalnızlığına konu gelince, arkadaşı geçmişi sormuş birdenbire. tedavi falan olup olmadığını. bizimki utanmış epey bunca zaman sonra bu konular açılınca. kız da üstelememiş. tam kalkacaklarken, kıza bizi itiraf etmek istemiş birden. hep böyle son dakika yapar işlerini, bana da öyle yapıyo zaten. "neden böyle bişey istedin" diye sorduğum da "bilmem, mutluluğumu paylaşmak istemiştim sadece" dedi. kıza bi erkekle ilişkisi olduğunu söyleyince, kız hemmmen beni sormuş. sonuçta pat diye hayatında görünüveren biri bi tek benim. o kişinin benim olduğumu da itiraf etmiş. ben tabii bunları ondan dinlerken kaşlarım yüzüm şekilden şekile giriyor durumda.

ben mahremiyetime ve onun da mahremiyetine bu kadar önem verirken onun beni ben istemeden birine afişe etmesi demek bu. gerginliğim daha da arttı. yakışıklıyla ilk tanıştığımız zamanlar kendimizi anlatırken söylemişti yıllar önce birine yarım ağızla durumunu itiraf ettiğini ama o kişinin bunu unutmuş bile olabileceğini yada sarhoş olduğundan önemsememiş olabileceğini. meğer o kişi bu kızmış. bilsem o olduğunu buluştuğumuz anlarda hiç öyle samimi ve rahat olmazdım yanında.

tamam medeni insanlarız da ne bileyim, en sevdiklerinden bile sakladığın birşeyin 3. kişiler tarafından bilinmesi garip bişey.

kızdım biraz, kızdığımı da belirttim ona. "müsaitsen geleyim mi? yüzyüze konuşuruz" dedi. "hayır" dedim sert bi şekilde. sonrada kafam dağılsın diye "sleepless in seattle"ı izledim bilmem kaçıncı defa. filmin sonunda mesaj yazdım telefondan. sadece "geçti" yazdım. o da uyanıkmış, hemen "seni seviyorum" yazdı.

hem kızgınım, hem mutluyum paylaşmak isteyecek kadar beni sevdiğine. garip bişey. ama kızla bi daha karşılaşırsak diye de acaip utanıyorum ve korkuyorum. off, bak stres oldum yine. brrrrr.....