31 Aralık 2010 Cuma

merhaba 2011


herkese sağlık, mutluluk, sevgi ve aşk dolu bi sene diliyorum. 
iyi seneler şimdiden.

30 Aralık 2010 Perşembe

yeni yıla girerken


acaip bi yoğunluk bastırdı yeni yıl öncesi. ne kadar ertelenmiş iş varsa bende patladı. o yoğunluk arasında yakışıklıyla sözleşip spora gittik salı günü. güzeldi herşey, hatta yılbaşı için tekrar konuşma fırsatı bulduk ve bizimkilere katılmaya ikna eder gibi oldum. onun arkadaşları tam organize olamamışlar anladığım kadarıyla.birkaçının başka planı mı çıkmış ne, canıma minnet.

ama dün aradı saat akşama doğru 4 gibi. hastanedeydi. babası hipertansiyon hastası normalde. adamın tansiyon fırlamış öğleden ama iner diye beklemiş annesi. inmemiş tansiyon üstelik adamın göğsüm sıkışıyor, nefes alamıyorum deyince hastaneye koşturmuşlar. meğer adam ufak kalp krizi geçiriyormuş. ben de duyunca koştum, gittim hemen. yakışıklı telaşlıydı, üzgündü. o hep gülümseyen adamdan eser yoktu. sarıldım, gözleri dolmuştu zaten. bıraktı kendini, ağladı. o an acısını kalbinden alıp kalbime koymak istedim ama yapamadım. biraz bekledik bikaç arkadaşı daha geldi tanıştık onlarla da. sonra da babasını eve yolladılar. 

bugün sabahtan da arayıp sordum, gayet iyiymiş babası. ama yılbaşı olayını soramadım. ayıp olur zaten böyle bir heyecanın ardından yılbaşında yanımda olmasını istemek. ailesi özellikle babasının daha çok ihtiyacı var ona şuanda. yine de gelmek istediğini söylesin diye istemiyor da değilim.

bunlar dışında herşey iyi gidiyor. yarın zaten güzel geçecek eminim. umarım herkes için harika başlar yeni yıl.
şimdiden herkese iyi, güzel, sağlık dolu bir yıl diliyorum.

25 Aralık 2010 Cumartesi

....... gibi birşey

bütün gün yanında olmak..........

hem sıradan davranmak, hem özel hissetmek özel hissettirmek.
bazen iki arkadaş gibi dertleşmek, bazen sevgili olmanın sınırlarını sessiz kalarak zorlamak.
aynı anda yemek yemek, su içmek, nefes alıp vermek. 
aynı filmi izlemek, aynı müziği dinlemek. 
birlikte uyumak, birlikte uyanmak.

gibi birşey...... 
sevmek gibi birşey....... aşık olmak gibi birşey........

tanrıya not= teşekkürler, çok teşekkürler

24 Aralık 2010 Cuma

geçmişle yüzyüze

hayat sürprizlerle dolu.
akşam iş çıkışı bi arkadaşımın ısrarı ile bi alışveriş merkezine hediyelik eşya bakmaya gittik. açıkcası ben de yılbaşı için hoş bişeyler bulabilirim belki dedim heveslendim. alışveriş olaylarında çok istekli ve odak olamasam da dolandık biraz birlikte. bişeyler yemek için oturunca kimi gördüm dersiniz. mühendis kızı.

yanında tipi düzgün takım elbiseli biri vardı. önce görmezden geliim, rahatsız olmasın dedim ama sonra merakıma yenilip yaklaşıp selam verdim. şaşırdı hatta sanki biraz sevindi beni gördüğüne sanki. yanındaki çocuk işyerinden arkadaşıymış. beni de ona "arkadaşım" diye tanıştırdı :) böyle demesine şaşırmadım değil. çocuk beni genç mi buldu ne, kıza "okuldan mı tanışıyorsunuz" diye sordu ayaküstü. "yok" dedi ve daha detay vermedi kız da. o an kızın tepkisinden eli ayağına dolanmış halinden aralarında bişey olduğunu anladım. arkadaşıma da daha bekletip ayıp olmasın diye ailesine selam iletmesini söyleyip uzaklaştım yanlarından. sonra da zaten çok durmayıp kalkıp gittiler.

arkadaşım kim bu kız diye sorunca anlattım durumu kısaca. canımın sıkıldığını düşünüp konuyu düşündü. aslında normalde can sıkıcı bi durum ama nedense canım pek sıkılmadı bile. yani herkes kaderini yaşıyor bişekilde. o yüzden kırgın falan değilim. anladığım kadarıyla o da öyle çocukca tepkiler içinde değil bana karşı.

ilginç bi akşamdı. geçmişle yüzyüze gelmek ve gülümseyerek yoluna devam etmekle geçen bi akşamdı.

foto: "ghosts of girlfriends past"  filminden

23 Aralık 2010 Perşembe

yeni yıl, yeni arayüz

yeni yıla yeni bi arayüzle girmek istiyorum. arayüz derken sitenin arayüzü :)
geçenlerde bi akşam boyunca blog template sunan siteleri dolandım ama hep bildik şeyler gördüm. hem biraz sitenin içeriğine, benim ruh halime uygun ve ortalıkta çok hatta hiç kullanılmayan bi arayüz bulamadım açıkçası. haftasonu yine bakacağım ama bi de sizin fikrinizi daha doğrusu desteğinizi alayım dedim.

aranızda bu konularda epey profesyonel olanlar var biliyorum. hani yedekte beklettiğiniz güzel bi arayüz dosyası varsa email adresime yollarsanız benimle paylaşırsanız sevinirim.

şimdiden teşekkürler

foto=hafif.org

22 Aralık 2010 Çarşamba

yılbaşı programı

ikimiz için de yoğun iki gün geçti. yılbaşı için buluşup konuşamadık yine. spora geçtim ben akşam belki gelir orada laflarız bu konuyu da netleştiririz diye ama gelemedi orayada. telefonda da uzun uzun konuşmayı sevmiyoruz zaten. aslında bunun gibi biçok konuda birbirimize benziyoruz.

yılbaşında normalde ben ya benim kankalarla birlikte eğlenirim yada nadir de olsa ailemle geçer. sanırım yakışıklının da durumu benzer. o da ahbaplarıyla geçiriyormuş yılbaşlarını. ailesi bizimkiler gibi o geceyi özel kılacak her türlü şeyden kaçınıyormuş. işte yılbaşı tv eğlencelerinin yanında tatlı çerezden öteye gitmez bizimkilerde. sadece birlikte olmanın tadı olur o gece ve iyi dilekler dualar uçuşur saat 12 olunca. ne yalan söyliim bana biraz yavan geliyor o geceyi bu kadar sakin geçirmek. o yüzden bu sene de arkadaşlarla olurum ama yakışıklıyı bizim eğlenceye götürmek işi zor gibi. ee bende onun gruba katılamam. çünkü pek hoş samimi karşılanmama ve benim biraz durumu yadırgama ihtimalim var. muhtemelen aynı ihtimal onunda aklında. onun arkadaşlarını bilmiyorum ama benimkiler can ciğer insanlar. hemen rahat hisseder :) evet evet, o gelsin bizim ekibe :) gelsin de du bakalım nasıl ikna edicez.

aklımdan ne ora ne bura, onla birlikte bizim evdekine benzer bi kutlama yapmakta geçiyor ama sanırım yüreğim kaldırmaz yeni yıla o kadar duygusal bi ortamda girmeyi. o gece eğlenmeliyim, kendimden geçecek kadar hem de. sesim falan kısılmalı şarkılara eşlik etmekten, kıyafetim terden sırılsıklam olmalı. yoksa cidden sanki bi önceki yılın yükü sırtımda kalmış gibi oluyor.

neyse daha var yılbaşına. bikaç güne netleşir.

19 Aralık 2010 Pazar

özlediğim huzur

hayatımın en güzel günlerinden biriydi dün gece. ne şems ne ahmet ne geçmişimdeki kızlar ne ailem geldi aklıma. gündüz zaten yorulduk epey. adam komando gibi, bana mısın demiyor ama ben cidden yorulmuştum otele döndüğümüzde.

sonra olanları anlatmam hissettiklerimi kelimelere döküp basitleştirmek olur. ama muhtemelen asıl merak edilen şeyi söyliim baştan. evet sonunda birbirimize tam anlamıyla dokunabildik. tercihlerimizin elverdiği ölçülerde.............

sabaha doğru oldu herşey. ama o saate kadar olanlar, konuştuklarımız, hissettiklerimiz, geçmiş ve gelecekle ilgili fikirlerimiz, bazı tesadüfler, kayan yıldız, sesli tutulan dilekler, camımıza konup gitmeyen kuş yani herşey o kadar planlı geliştiki. ikimizde teslim olduk odada oluşan atmosfere.

herşey çok gerçekti. saat 4e gelirken benim kadar özgür ama benim kadar da korkak bi ruhun içinde olduğu bi bedene dokunuyordum. öptüğüm dudaklar benimdi sanki. dokunduğum vücut benimdi. hepsi benimdi. daha doğrusu sahip olduğum şey bendim. çekince yoktu bu yüzden. insan kendinden çekinir mi. insan kendisini sevmez mi. insan kendini koklamaktan bıkar mı. insan kendini sahiplenmez mi. kendini kendine bırakmaz mı..

mistizme olan ilgimi bilirsiniz. hatta sanırım bu yüzden hayatıma giren insanlar hep bu konulara ilgili kimseler olduğunu sizde farketmişinizdir. ama dün akşam olanlar mistizmin ötesinde şeylerdi. "özlediğim, hayal ettiğim huzur işte bu" dedim. üstelik bunu sesli söyledim. böyle bir hissi içimde gizlemeyi hazmedemedim o an. bilsin istedim. yine gülümsedi içimi eriten şekilde. sonra o da yıktı bazı duvarlarını ben kendimi aşınca. beni şaşırtan ama mutlu eden özel şeyler söyledi. gün doğarken ikimimizde hala uyanıktık. zaten ben uyuyamadım mutluluktan. onu izledim o uykuya dalınca. bi tablo gibi. tablodaki koca adam gibi. tablodaki masum bebek gibi.

o yüzden hala uykusuzum ama sorun değil. buna alışabilirim. böyle bişey için uykusuz kalmaya alışabilirim sanırım.

17 Aralık 2010 Cuma

mevlana törenleri

ilginç bi akşam.
yakışıklı bugün aradı haftasonu işim olup olmadığını sordu. "yok" dedim, "iyi sana bi sürprizim" var dedi. çok da anlamadım neyi kasteddiğini zaten o yoğunlukta kafamada takılmadı sorusu. akşam aradı tam çıkmak üzere iken. abant'ta bir otele yer ayırtmış, "ya hiç gerek yoktu" dememe falan fırsat vermeden "geliyosun" dedi sert bi sesle. şaşırdım ama açıkçası çok mutlu oldum.

aslında benim karı fazla sevmediğimi biliyor. o da çok sevmiyor zaten. bi ara muhabbeti geçmişti. ikimizde böyle sıcak deniz falan seven tipleriz. ama muhtemelen o biraz çekim yapmak istiyor, beni de bu kötü emellerine alet edecek :) ee ben de severek asistanlığını yaparım artık. küçük çay termosumu da alırım, sıcak sıcak çay ikram ederim, şarkı falan söylerim. üşürse sarılırım belki. şaka bi yana bildiğimiz ortamlardan uzak olmamız bazı duvarları aşmamız açısından da iyi gelecek.

bu arada demin ilginç bi akşam dememe asıl sebep olan şey ise şems'in sürprizi. ta ona "hayır" diyebildiğim o ilk zamandan beri beni arıyor ara ara. ben gerçi hiç bi çağrısına cevap vermedim geri dönmedim. bikaç kez de bayram tebriği sms atmıştı onları da cevaplamamıştım. bu detayları sizle paylaşmadım tabii, bazen çok garip tepkiler alabiliyorum diye. bu akşam eve gelince maillerime bakayım dedim. kaç gündür bakamıyordum çünkü. şems'in bi maili vardı. uzun bi mail. "sabırda pişmiş sözlerle selamlıyorum" diye başlamış sözlerine. güzel şeyler yazmış, yani kafa karıştıracak kadar güzel şeyler. bi de mailin sonunda beni konya'ya davet etmiş. bu akşam mevlana'nın ölüm yıldönümü törenlerine. kendisi muhtemelen şuan orada, mailide 2 gün önce atmış zaten. "hayır gelemeyeceğim" deme şansım bile kalmadı yani. niye bilmem ama kendimi kötü hissettim. o yüzden mailine kısa ama şuan hissettiklerimi anlatan bişeyler yazdım. umarım beni anlar.

öyle işte, garip bi akşam bu akşam. hem sevinçliyim, hem canım sıtkın. hem yakınımda yarınki planımız için mutlu bi adam var, hem de uzaklarda davetine cevap dönülmemiş üzgün bi adam daha................. garip............... :(

15 Aralık 2010 Çarşamba

kal bu gece

dün spora gittik uzun bi aradan sonra. ama eskisi gibi değil durumlar. artık onu soyunma odasında yarı çıplak görmeye dayanamıyorum. ortalık sakin olsa herşey olabilir yani. spordan sonrada biraz konuşmak istedim. vakti var diye oturduk bi yerde, şimdiye kadar konuşmaktan çekindiğimiz konuları konuştuk. her ne kadar bu konularda bana göre daha özgür görüşlü de olsa o da işin içinde cinsellik olunca hislerini tam ifade edemiyor. cümleler evrimleşe evrimleşe "sana sarılıp uyumak isterdim"e dönüştü. hatta o cümlenin ardından kalabalığa aldırmadan elini tuttum. cesaretimi topladıktan sonra yüzüne bakmadan ama elerini de henüz bırakmamışken "ben daha fazlasını istiyorum" dedim. gülümsedi. anlamadı sandım, yüzüne baktım. yine gülümsedi.

aslında ben böyle şeyleri kelimeye dökmem. ortamı olur, hislerimi belli ederim, karşılık görürsem de yaşarım. sevişirken bile "çok tatlısın, cicisin, hoşsun, öp beni" gibi gaza getirici laflar etmem zaten. ama dün akşam biraz rahattım yanında. o da rahat zaten.

ordan çıkınca beni eve bırakırken yukarı davet ettim kabul etti. içeri geçince sanki bi saat önce konuştuklarımızın uygulamasını yapıyor gibi sarıldık birbirimize. ayaklarımız titreyene kadar ayakta kaldık geçen günkü gibi, sonra kanepeye oturup sarıldık. ben sarılı şekilde geriye düşünce o da uzandı üzerime koca bi bebek gibi. başını göğsüme koydu ve küt küt atan kalbimi dinledi. ara ara bakıştık, dudaklarımız buluştu öpüştük ama o anki saflığı bozacak bişey olsun istemedik. soyunmadık, daha ileri gitmedik. saçlarını kokladım sadece, öptüm arada. sonra noldu anlamadım, o halde uyuyakalmışız. ben önceki geceden 3 saat uykuyla duruyordum zaten, o da spor yorgunu olunca. saat bir buçuk gibi "gitmeliyim" sesiyle uyandım, telaşla sinirle telefona uzanıyorken "kahretsin merak etmiştir bizimkiler" dedi."3 kere aramışlar, merak etmişlerdir, gitmeliyim" dedip offladı. ben daha kendime gelememişken o ayağa kalınca, sessizce birazda boynumu bükerek "gitme, bu gece kal" dedim ama yineledi "gitmeliyim" diye. "o zaman yarın gel, yada istediğin zaman" dedim o uykulu halimle. "tamam" dedi gülümsedi yine gamzesini belli edecek şekilde.

bugün gelmedi, ama aradı akşamdan. bi iş arkadaşına ziyarete gitmişler. ben de onun telefonundan sonra uyumuşum zaten, şiştim iyice. şimdi bi çay koyup kendime geleyim diyorum. uyanıksa belki arayıp sesinide duyarım 12yi geçmeden :)

12 Aralık 2010 Pazar

geçmişten sansürlü itiraflar 2

akşam telefonda konuştuk ama söylememişti, sürpriz oldu sabahtan arayıp kahvaltıya davet etmesi. hızlı bi duş alıp sakalları düzeltim çıktım spor giyinip çıktım hemen. yolda geçerken simit poğaça aldım eli boş ayıp olur diye. kapıyı kardeşi açtı. o annesine yardım ediyordu kahvaltı tabaklarını taşımakta. babasıda salonda oturuyordu "hoşgeldin oğlum" diye karşıladı beni :) bi an hayalimde yakışıklının annesine "anne" babasına "baba" demek zorunda kalacağım bir görüntü geldi de aklıma güldüm içimden. hayal tabi şimdilik :)

kahvaltı edildi, biraz sohbet edildi. sonra ben müsade isteyip kalktım, çıkarken yakışıklı "dur ben de senle geliim" dedi. gitti içeriden cüzdanını alıp geldi hemen, sonra bi daha içeri koştu fotoğraf makinasını da kaptı geldi. şaşırdım biraz. arabaya bindik, sordum "napalım" diye. "sahile inelim" dedi. caddebostan sahilinde yürüdük biraz. kalın giyinmemiştim, ona belli etmeden titremeye başlayınca "bi yerde oturup bişeyler içelim mi" dedim. "yok ben yürümek istiyorum sadece" dedi. sonra bikaç fotoğraf çekti. denizi, adaları, martıları falan. benim fotoğrafımı da çekti habersizce :) sonra kendisi "hadi gidelim" dedi. ben evinde iner diye yolu uzattım ama evlere giden caddeden geçerken bişey demedi. ben de benim eve sürdüm. indik arabadan, çıktık yukarı. içeri girince "sana bi kahve yapıcam, kaçtır aklımda ama bi türlü fırsat olmadı" dedi ve geçti mutfağa. dayanamayıp kalktım yerimden napıyo diye bakiim dedim. hummalı bi şekilde kahveyi karıştırıyordu. o kadar doğal idiki, dayanamayıp yaklaştım sarıldım arkasından. bi eli cezvede bi elinde kaşık varken gözü kapandı, başı geriye omzuma düştü. açılan boynundan öptüm hafif. gözü hala kapalıydı ama benim açık olduğu için kahvenin taşmak üzere olduğunu gördüm :) "kahve" dedim açtı gözünü "hadi geç içeri, ben getiririm" dedi biraz kızarak karıştırmaya devam etti :) yani mahvettim o anı. ama komik oldu cidden :)

kahvemizi içtik, çektiği fotoğraflara baktık biraz. makinanında pili bitti zaten hepsine bakamadan. sonra biraz çekinerek de olsa geçmişimle ilgili sorular sordu, daha çok erkeklerle ilgili sorular. daha önce geçmişimden biraz konuşmuştuk ama daha çok kızlarla olanları. ahmet'den bahsedemedim yine tanışma ihtimallerinde sıkıntı olmasın diye. ama gizemli, şems ve seks bahanesiyle buluşup bikaç hafta görüştüğüm iki adamı söyledim. daha fazlasını anlatamadım tabii. bu anlamda geçmişimdeki dengesizlikleri bilip benden uzaklaşmasını yada soğumasını istemiyorum. şems'i merak etti, hatta anlatışımdan öyle düşündü sanırım bi tek onun için "sen hala ona karşı bişeyler hissediyor musun" diye sordu biraz kıskanç biraz üzgün bi tavırla. "yoo, o kapı kapalı benim açımdan" dedim. daha lafımı bitirirken "peki ya o kız" dedi. "kim" diye sormadan izmirliyi kasdettiğini anladım. "o kötü bi deneyimdi. bi süreliğine yol arkadaşlığı gibi bişeydi, belki de kullanıldım" dedim. "nasıl yani" dedi anlattım süreci. sonra sorulardan sıkıldığımı farkedince sustu. ben de sustum. sonra da "ben gideyim" dedi çıktı nötr bi yüzle. anlamadım anlattıklarıma kızdı mı sevindi mi. fazla mı anlattım diye de üzüldüm açıkçası. ama belki böylesi daha doğru oldu.

11 Aralık 2010 Cumartesi

geçen yıla dair mim

x-coach ümitsiz bi şekilde mimlemiş beni, ben de mahcup ediim tez elden cevaplayarak :)

2010'da en mutlu olduğun şey nedir?
sanırım yakışıklının hislerini itiraf etmesidir. bu hislerimi yaşamak için net ortamından insanları tanımak yerine gerçekte tanıdığım bi insanla aynı dili konuşmak ve aynı cümleleri kurmak çok mutlu etti beni. bi de bu gönül işlerinde dikiş tutturamazken böylesine sağlam adımlar atan biriyle yürüyor olmanın güveni de ayrı bi lezzet

2010'da en üzüldüğün şey nedir?
ahmet'in tamamen hayatımdan çıkması çok üzücü oldu açımdan. onun gelgit hallerine bile razıyken farklı bi yol çizmesi biraz koydu açıkçası. bi de yaptığım kaza sonrası ailemi telaşa vermem ve onları istemeden de olsa üzmüş olmam çok kötü oldu. babamı ilk defa öyle gördüm. çok etkilendim doğrusu. bu kadar sevildiğimi hiç düşünmemiştim.
2010 senin için nasıl bir seneydi?
çok çalkantılı. ahmet sonrası toparlayamadım, bazen depresif, bazen bana uzatılan her eli tuttum. mühendis kız, şems, izmirli belirli zamanlarda benim hayatımın çoğu oldular. hepsi birbirinden farklı insanlardı, en önemlisi benden farklılardı. neyse diyorum. bu noktaya gelmem için bunları yaşamam gerekiyordu belkide.
2010'a nasıl girmiştin?2011'e nasıl gireceksin?
güzel bi mekanda canlı müzikle sarhoş bi şekilde girmiştim. yanımda ahmet ve dostlarım vardı. benzer bi tablo oluşsun istiyorum bu sene yeniden. yakışıklı eşlik ederse harika olur tabi.
2010'da yapmayı çok istediğin yaptığın/yapamadığın 5 şey nedir?

Yaptıklarım
bol bol sevdim       
bol bol özledim       
az az seviştim                 
biraz ağladım
çok güldüm
    Yapamadıklarım
uzun bir tatil yapamadım
kaç yıldır tanımak istediğim blog yazarı ile bu senede tanışamadım.
düzenli bir seks hayatım olmadı.
sevdiğim bikaç insanın doğum günlerini kutlayamadım :(
bazı konularda çok sabırlı olamadım.


kimseyi mimlemiyim ben. isteyen üstüne alınabilir :) 


sevgiler.........................

yeni yıla dair mim

x-coach'tan serhat'a, ordan da bana geçmiş olan bi mim vardı. unutmadan cevaplamak istiyorum.

--------------------------------------------------
1.yeni yıla nasıl ve kimlerle girmek istiyorsun?
yeni yıla tüm sevdiklerimle bi arada girmek isterim ama bu imkansız sanırım. ailem ile dostlarım arasında tercih yapmam lazım yine. eğer yakışıklı da gelebilirse yakın dostlarımla dışarıda eğlenerek girebiliriz yıla.

2.yeni yılda neler yapmak istiyorsun?
çok şey. öncelikle tatil. yapamadım bi türlü şöyle uzun bi tatil. aralık içinde idi ama yoğunluktan olmayacak gibi ocak içinde gideceğim iki haftalığına. bi de fotoğrafçılık konusuna yoğunlaşmaya niyetlendim. yakışıklı ile bazı haftasonları istanbul'dan açılmak iyi gelecek bana. onun dışında da belirgin bi planım yok. haa yaza doğru kuzey afrika'da iki ülkeyi görmek fikrim de var. mısır'ı görmüştüm ama tunus ve cezayir'i merak ediyorum doğrusu.

3.yeni yıl sence ne demek?
tazelik demek. mesela "bu sene çok farklı olucam" gibi büyük laflar edebiliyor insan. aslında çok da doğru bi laf. ben hayatıma bakıyorum da hiç bi yılım diğerini tutmamış ve belirgin farklar var davranışlarımda yada yaşadıklarımda. bi de maaş zammı demek yeni yıl :)

4.yeni yılda ne olsa mutlu olursun?
kendi adıma çok bi beklentim yok sağlıktan öte, zaten şuan mutluyum. ama yaşadıklarımın çok da ileriye gitmesi beni çok mutlu eder. ayrıca erkek kardeşim şu uzatmalı sevgilisiyle artık evlense, annem çoktandır niyetlendiği hacca babamla gitse mutlu olurum. bi de ahmet evlenirse kendimi daha rahat hissedeceğim sanırım. her ne kadar dost olduk diye düşünsek de ben hala garip tanımsız hisler taşıyorum içimde ona karşı. biraz sitem, biraz kızgınlık, biraz merhamet, biraz sevgi. hepsinden biraz. o evlenirse bu hislerim daha netleşir, hem de hayatımdaki bu ilişkiyi ondan saklamak zorundalığımdan kurtulurum. kimbilir belki bigün tanışırlar bile. ahmet'le yaşadıklarım onla benim aramda sır kalmak kaydıyla tabi :)

soruyu daha global düşününce de "dünyada barış" beni mutlu eder diyeyim. ben dayanamıyorum ölen kadın, çocuk adam görüntülerine. umarım azalır bu sene. amerika ve israil biraz daha az kan akıtırlar bu yıl içinde umarım.

5.yeni yıla dair mesajın nedir?
umut. umudunu kaybetmesin kimse. her konuda. aşk, maddi meseleler, ailevi ilişkiler falan. insanın umudu oldukça düşse de hemen kalkabiliyor. çok acı şeyler yaşasa da sıkıntılar çekse de düzelebiliyor. yeni yıl umut dolu olsun sizin için.
------------------------------------------------

benim cevaplarım bunlar. şimdi kimseyi mimlemiim emrivaki olarak algılanmasın diye. ama isteyen bloggerlar cevaplasın :) bu arada x-coach-serhat karamazov kardeşlere teşekkürler bu güzel sorular için.

10 Aralık 2010 Cuma

kıskandıran öğle yemeği

çok güzel bi gündü :)

sabahtan önemli bi toplantı vardı, o telaşta aklımdan bile gitmiş buluşacağımız. gerçi yakışıklı aradı saat 11buçuk civarı. arkadaşını işinden alıp öyle geleceğini söyledi, yeri de tarif etti. ben çıktım trafik olur falan diye gittim. ama erken varmışım, oturdum bekliyorum bunları. bu sırada kızın biri geldi sipariş almaya. arkadaşlar gelince sipariş vereceğimi söyledim gitti ama istemeden kıza bakmaya devam ettim. nasıl denir, kız güzeldi epey ama daha da çekici kılan çok doğal ve tatlı bi tipti. neyse, çok geçmeden yakışıklı girdi esmer bi adamla :) bi baktım adama, kafamdaki tiple alakası yok :) bana benziyor falan deyince ben fiziksel olarak da bana benzeyen bi tip bekliyordum aslında :)

yemek sırasında tanıştık gibi oldu. epey eğlenceli biri. sanırım doğru tesbit, biraz bana benziyor arkadaşı. kürtmüş, okul sonrası yerleşmiş istanbul'a. ama hiç doğu aksanı yoktu. hatta dayanamayıp söyledim diye birden o aksanla konuşmaya başladı şakasına. o sırada da ağzıma bi lokma atmıştım, birden öyle konuşunca güldüm boğazıma yemek kaçtı. aksıra tıksıra kendime gelebildim. servis yapan kız bizi gözlüyormuş zaten, halimi görünce masada su yok diye koştu getirdi. servis sırasında da bikaç kez bakışınca biz, yakışıklının dikkatini çekti :) en son çay istediğimizde gülüşmemiz tuz biber oldu. o yarıla yarıla gülen adamın suratı düştü birden :) o kadar tatlı bir andıki anlatamam. kahkaha atmamak için zor tuttum kendimi :) gerçi benimde surat düştü bi ara, yakışıklının arkadaşı evlilik bahsini açıp benim son durumları sorunca. ama yine de güzel bi öğle yemeği oldu benim için. yakışıklının biraz daha hayatındayım gibi hissettim.

elemanı da çok beğendim. çok içten, bana nazaran daha şeffaf, içi-dışı bir bi tip. bi de farklı bi zenginliği var doğu kökenli oluşundan ötürü. muhabbeti hiç sıkmadı. zaten güle güle kalktık masadan. ee tabii kızın bana bakarak "iyi günler" demesine gülümseyerek "kolay gelsin" deyişimi ve yakışıklının bu anlarda bana baktığını da ekliim detaylara :) aslında ortada komik yada mutlu edecek bi durum yok ama hem beğenilmek hem de beğendiğim biri tarafından kıskanılmak güzel bişey sanki. size bencilce gelebilir ama ne biliim, sanırım hoşuma gitti beni kıskandığını hissetmek. :)

9 Aralık 2010 Perşembe

yerine oturan taşlar


dün akşam yakışıklı ile birlikteydik. biraz geçmişten biraz gelecekten konuştuk. o anlattıkça bu konulardaki ona karşı güvenim giderek arttı. bi kere homoseksüel hislerinin içinde boğulmamış ve bu hislerini bana göre içinde daha iyi dengelemiş biri. tabii o da bu noktaya gelene kadar uzun ve bunaltan süreçlerden geçmiş herkes gibi. ama şuan oldukça sağlıklı düşünebiliyor ve kendiyle ilgili taşlar yerine oturmuş kafasında. yani kısacası beni de sıkıntılı olduğum anlarda dengeleyecebilecek birine yakın olduğum için şanslıyım.

ciddi konuları konuşunca dertleşen iki dosta dönüştük tüm akşam. başka bişey olmadı zaten :) benim bi ara o başka şeyleri düşünür gibi oldum ama konuyu dağıtmak istemedim. hoş o öyle telaşla bişeyler anlatırken benim dağıldığım oluyor ama belli etmemeye çalışıyorum. yine de güzel şey sesini duymak, yanında oturmak, aralarda dokunmak, eve gelince ve giderken uzun uzun sıkı sıkı sarılmak ve omzuna küçük bi öpücük kondurmak.

bu arada biraz önce aradı yarın öğle için beni yemeğe davet etti. ama yalnız olmayacağız, "kardeşim gibi" dediği bi dostunu da davet etti. özellikle onla tanışmamı istiyor. dediğine göre kişilik olarak çok benziyormuşuz. benim dışımda en sık görüştüğü arkadaşı o zaten. bahsi geçip duruyor da arada, açıkçası ben de merak ediyordum çocuğu. tanışcaz bakalım artık :)

foto=faqs.org, shutterstock

sonu bilinmeyen mutluluk


foto=photographyblog.com

7 Aralık 2010 Salı

saçma düşünceler :)

haftaya onun sesiyle başlamak dışında tek güzel bişey olmadı gün boyunca. iş yoğunluğu, stres altında ben dahil saçmalayan insanlar, haftanın ilk gününe adapte olamayanlar. neyseki kimseyle dalaşmadan işlerin çoğunu bitirerek bitti gün. tabii ben de bittim. eve zor attım kendimi. sıcak uzun bi duş sonrası kafayı vurup yattım. annemlerin telefonuyla uyandım, evde biraz sorun çıkarmış benim küçük. bi yarım saat içini döktü de rahatladı kadın, sonrasında da kardeşle konuştum. o da kendince haklı. nesil farkları falan. allahtan uzağımda böyle şeyler içine düşmüyorum :) aile görüşmeleri sonrası yakışıklıyı aradım. "ezel" dizisini izliyormuş. bi kere denk gelmiştim o diziye. işyerinde öve öve bitirememişlerdi de neymiş diye bakmıştım. kurtlar vadisi modunda bişi olduğunu görünce fazla bakamamıştım. neyse, işte yakışıklı izliyormuş. "dizine mani olmiim, bitince sen ara" dedim. aradı 11 gibi, konuştuk uzun uzun. onunda işler yoğunmuş bu hafta. bi de biraz hastalanmış dünden sonra. soğuk almış gibi sesi, bi de burnu akıyomuş. kıyamam :( annesi bakıyomuş zaten. yine de ben de bakardım ona :) uyuyunca da bakardım hatta :) zaten uykum da yok akşamdan uyuyunca. dünkü çektiğimiz fotoğraflara bakıyorum, bi de haber-blog falan dolanıyorum uykum gelsin diye.

haa bu arada dün yakışıklının yüzüne sakallarım batınca sabahtan tamamını kestim, bıyıkları da azalttım epey. keserken de "şimdi burada olsada şu taze yüzümü yüzüne sürsem" diye düşündüm :) acaba o da böyle saçma şeyler düşünüyo mu hakkımda, cidden merak ediyorum. meraktan ziyade istek gibi bişey benimki :) öyle işte...........

foto=mienmagazine.com

5 Aralık 2010 Pazar

fotoğrafçılık dersi

havalar ne çabuk soğudu demi? oysa biz dünden planlamıştık dışarıda kahvaltı yapalım diye. sabah bi ara vazgeçip "evde bişeyler hazırlar yeriz der" gibi oldum, ama arayıp ikna etti. kahvaltı yaptık ama biraz istanbul'dan uzaklaştık bunun için. yakışıklı fotoğraf makinesini de almıştı yanına. biraz doğa biraz benim fotoğraflarımı çekti. ben de bikaç deneme yaptım. onun fotolarını çektim. baktı tek tek başarılı bulduğunu söyledi. hatta geçmişten gelen ilgimi farkedince öğretmen yüzü çıktı ortaya birden. başladı anlatmaya vizör, panning, kadraj, objektif vesaire :) o kadar farklılaştıki o anlarda görmeliydiniz. birden resmileşti, ciddileşti hatta fırça bile yedim ona odaklanamadım diye. ama hiç şikayet etmedim, hatta bilakis hoşuma gitti bi ara ellerini ellerimin üstüne koyup tuşları tariflerken :)

"bak şurayı da çekelim, şu ağacıda alalım" diye diye biraz açıldık yoldan içeri. o yine işine odak dağa taşa dikkatle bakarken sarıldım beline. ee napiim dayanamadım artık. kapadı gözlerini o an, ve yüzünü döndü. hemen ayağımızın dibindeki kayanın üstüne oturduk sarılı kaldık biraz. montunun içine doladım kollarımı gögsünü göğsüme dayamak istedim sıkıca. o da aynı şekilde sarıldı bana. sonrası geldi işte, öpüştük. bilmiyorum ne kadar sürdü ama kız arkadaşımdan bu yana ilk defa bu kadar uzun ve ara vermeksizin nefesim kesilene kadar öpüştüm biriyle. yoruldukta bıraktık gibi oldu zaten, bırakınca da ikimizinde dudak çevresi kıpkırmızıydı. onun yanakları da kızarmıştı. benim bıyık dışında sakallar da 10 günlük olunca normal tabi. o öpüşme anında bile aklımda mantıksal şeyler dolandı inanır mısınız. "gerçek hayattan biriyle tanıştım, bu kişi benimle benzer gizli hislere sahipti, üstelik birbirimize karşı da bişeyler hissettik, bi şekilde belli ettik, adımlar attık, itiraf ettik ve şuan dudak dudağayız. ne büyük rastlantılar ve geldiğimiz nokta ne garip" gibi şeyler geçti aklımdan.

üzerimizdeki ereksiyon hali geçene kadar oturduk biraz, bu sefer televizyona değil manzaraya baktık sessizce :) o sıra başını omzuma koydu, ben de başımı başına dayadım. yeniden zamanın durmasını istedim orda. yakışıklının yanında iken 3.kez oldu bu. sonra kalktık, döndük eve. eve derken, ikimizinde aklı allak bullak iken yukarı çıkmak istemedi sanırım, beni kapıda bırakıp evine geçti. demin aradı, fotoğrafları atmış bilgisayarına, parçalar halinde mail adresime yollayacak birazdan. çok merak ediyorum hepsini özellikle beni çektiği pozları :) biraz fazla çocuktum sanki bugün. hatta şımarmış bile olabilirim :) neyse fotolardan anlaşılır artık.

4 Aralık 2010 Cumartesi

hayatının içinde

hani iyi bişeye niyetlenirsinizde 40 mani çıkarya, dün de öyle oldu. akşama doğru benle ilgisi olmayan bi işten dolayı mesai yapmak zorunda kaldım. güya erkenden eve geçip duşumu alıp temiz giyinip yakışıklıya geçecektim. ne mümkün. saat 8'e doğru çıkabildim işten. çıkmadan önce de utana sıkıla arayıp gecikeceğimi söyledim. vardığımda kapıyı açtığında gülüyordu bana. ben ise çok mahcubum. çünkü sevmem bu tür durumlarda geciken olmayı. aslında oldukça programlı ve söz verdiyse yerine zamanında ve söz verdiği şekilde getiren biriyim ama dün öyle olmadı. beni beklemişler yemek için. babasından ve annesinden özür dileye dileye oturdum masaya. kardeşleri de vardı.

hemşehri olunca muhabbet çabucak sıcaklaştı. hatta biraz daha ilerleyince babasının babamı değil ama çok yakın bi akrabamızı tanıdığını öğrendim. babamı da ismen biliyomuş. nerden nereye. yakışıklıyla akraba çıkacaktık nerdeyse. annesi de çok değerli bi insan. mülayim bi tip. eşinin yanında ağzını açmayan anadolu kadınlarından. annem gibi gözleri fıldır fıldır da değil :) ama yüz olarak yakışıklıyı annesine benzettim. diğer kardeşleriyle çok konuşmadım. ikisi de yemekten sonra odalarına koştular. internet delisi tiplerdi sanırım. çaydan sonra bi ara beni odasına götürdü. çok düzenliydi odası, kitaplığı, çalışma masası falan. kitaplıkta da çok değerli kitaplar vardı. bi de çerçeve içinde üniversite yıllarında arkadaşlarıyla çekilmiş bir fotoğraf vardı masasında. "arkadaşların mı" diye sordum "evet" dedi. ben susunca "istersen bi'gün tanıştırabilirim" dedi. hiç itiraz etmedim "olur" dedim. bi de ona çaktırmadan yastığını kokladım :)

annesi seslendi tatlılar için, salona geçtik yeniden. o ara biraz annesi de konuştu benle, ailemi falan sordu, evlilik planım yada aday olup olmadığını sordu :) derken mevzu yakışıklının biten ilişkisine geldi. yakışıklı ne kadar gizlemek istese de ayrılık sürecinde olanların bi kısmı ailesine kadar yansımış sanırım.

çok kalmadım ilk seferde ayıp olmasın diye. yine gülümseyerek uğurladı beni aşağı kadar inip. arabaya binerken "ya saçmalamadım demi" diye sormadan edemedim. "yok" dedi güldü yine. eve varmıştımki aradı "babam seni çok beğenmiş, pek akıllı efendi bi çocuk dedi". ben güldüm tabi bu lafa. öyle yüzümde gülümseme eksilmeden de uyumuşum zaten.

şimdi kendimi daha da onun hayatının içinde hissediyorum. bu çok güzel bi şey benim için. çok güzel bişey.

foto=flickr, martyn mcmad

2 Aralık 2010 Perşembe

aramızdaki farklar

bikaç gündür uyku sorunum var. gece 3-4 kez uyanıyorum ve bi daha da uyumakta zorlanıyorum. geçip televizyon falan açtığım bile oluyor. haliyle gün de esneye esneye geçiyor. işlere odaklanmakta da zorlanıyorum. bugün saat 4 gibi dayanamadım zaten. çıktım erkenden geldim eve, kafayı vurup yattım. 2,5 saat falan uyumuşum, ama cidden iyi geldi.

dün akşam yorgundum eve zaten geç gelmiştim diye siteye bakıp çıkmıştım cevap yazamamıştım. şimdi bi gireyim cevap yazayım dedim ama o bikaç yorum kocaman ve gereksiz en önemlisi de kırıcı bi tartışmaya dönüşmüş. cevap yazıp olaya müdahil olmak istemiyorum. herkes kendince haklıdır sonuçta. keşke böyle şeyler olmasa. ben yazdıklarım yaşadıklarım yada fikirlerim tüm yorumlara eleştirilere açık olsun anonim yorumları bile açık tutuyorken ve yazılanlara önem veriyorken, yorum sahiplerinin birbirine aynı saygıyı göstermemesi üzücü. zaten bu bizim genel sorunumuz. gerçek hayatta da bizden farklı düşünene tahammülümüz sıfır. çoğumuz böyleyiz ne yazık ki. neyse.......... bi yazı yazıp herkesin fikrini değiştirmek empatik kılmak gibi mucize isteklerim yok.

sadece şunu söylemek istiyorum. şuan çok güzel ve benim için özel bi durumun içindeyim. mutluluğumu paylaşmak için yazmıştım bi önceki yazıyı. yani yapılan yorumlara kızıp yazmıyorum diye bişey de demiyorum. ama keşke olmasa.......

bu arada :) yarın akşam yakışıklılarda yemeğe davet edildim. şimdiden heyecanlıyım :)

30 Kasım 2010 Salı

gerçeğe ilk öpücük

dün öğlen sözleşmiştik akşam birlikte spora gidelim diye. işleri uzamış diye gecikeceğini söyleyince ben önce eve geçtim. sonrada o geldi beni almaya :) gittik iyi bi yorduk ter döktük. dönerken saat daha geç değil diye, "gel bi çay demliim içelim" dedim. "tamam" dedi, geldi. bi yandan wikileaks olayını konuşuyoruz bi yandan da yanyana iken dengeli olmaya çalışıyoruz. garip bişi. hissediyorum aynı tedirginlik ve korkuyu o da taşıyor. çay içerken bi ara sustuk, bakıştık öyle. kumandaya uzanıp televizyonu açtım hava bozulsun diye, ama o sanırım bozulsun istemedi. ben sırtımı kanepeye verince, kolunu omzuma attı ve başını omzuma koydu. o an zamanın durmasını istedim gerçekten. ne heyecan vardı bende ne de başka değişik bi his. başımı çaktırmadan çevirdim az. uzun siyah kipriklerinin arasından o açıda zorlukla görülen koyu kahverengi gözleri dolmuştu. o an aklından ne geçiyor olabilir diye düşündüm. ama aklıma bişi gelmedi, hani aklınızdan kelimeler bile kaybolur ya, öyle oldu işte. tutamadım kendimi daha fazla, ben de onsa sarıldım. omzuna değdi dudaklarım ve hafifçe öptüm tenini. o an anladım onun da benim de olacak herşeye hazır olduğumuzu. şimdiye kadar ilk adımları ondan beklerken şimdi koşmaya hazırdım. ama yine de o an aklımın içinde bi ses "hayır, erken" dedi. ben ona sarılı halde içimdeki hislerle kafamdaki ses arasında gidip gelirken yavaşça geri çekildi. geçen gece yaptığı gibi "ben artık gideyim" dedi. o an ne oldu anlamadım, tek hatırladığım onu öptüğüm. öpüştük daha doğrusu. sonrasında rengim kırmızıydı muhtemelen. hemen kalkmadı, sanırım hemen kalkarsa kendimi kötü hissedeceğimi anladı. oturdu biraz yüzümüz yine televizyona dönük halde. o anda ekranda ne vardı hatırlamıyorum inanın. sonra elimi tuttu "çay güzeldi ama ben gideyim artık" dedi hiç bişey olmamış gibi. ben de güldüm istemeden kulaklarım bile yanıyoken. muhtemelen kulaklarımda kırmızıydı. onunda beni istediğini bilsemde bugün "acaba bana kızdımı" diye geçti aklımdan. bugün aradım, nasılsın iyimisin muhabbeti sonrası sordum uygun şekilde bana kızgın olup olmadığını, "hayır, ben de istemiştim bunun olmasını" dedi. bu "kızdın mı" soruları ve "hayır" cevapları aramızdaki sürecin bi parçası oldu zaten.

gerçek hayattan tanıdığım bi erkekle öpüşmüş olmak, hatta daha fazlasını istiyor olmak garip bişeymiş gerçekten. hani nette tanıdığım bazı kimseler "otobüste tanıştık, bi ortamda tanıştık" diye anlatırlardı da pek aklım ermezdi. niye bilmem ama beklentisiz başlayan bi sohbetin geldiği bu noktada çok büyük beklentiler içine giriyorum sanki. bunları sizle daha da önemlisi onla paylaşmak için çok erken. ama umarım herşey böyle devam eder ve vakit buldukça paylaşırım sizlerle............. üzüntülü günlerimde yazdıklarımla yeterince mutsuzluk dağıtmıştım zaten. şimdi telafi zamanı.

foto= "little ashes" filmi

28 Kasım 2010 Pazar

you raise me up

sanırım onu seviyorum.
çünkü artık hoşlanmanın ötesinde hissettiklerim.
uyanınca ilk onu düşünmek gibi.
yüzünü hayal edince gülümsemek gibi.
sesini duyunca iyileşmek gibi.
en önemlisi güvenmek teslim olmak gibi.

sabah sabah aklıma düşürdüğü şarkı gibi!


josh groban - you raise me up

gitme kal

iki gündür epey yoğun geçiyordu. geceye kadar süren iş yemeği, yılsonu mesaileri falan derken yakışıklı ile görüşemedik. bu akşamda bi misafirlikteydim ancak saat 11e doğru evde olabildim. eve gelince de ilk onu aradım. 1 saat kadar sürdü konuşmamız. sanırım iş stresi benim dilimi çözdü. içimdekileri ilk defa bu kadar rahat ifade edebildim ona. telefonu kapatmıştım ki bi daha aradı "seni kısa da olsa görebilir miyim?" diye. o kadar cesur sözün ardından taze taze onu görmek fikri bile beni utandırdı ama hayır diyemedim. 10 dk bile geçmedi, kapım çaldı. üzerinde geniş eşofmanlarla rapçiler gibi geldi :)

kapıdan içeri girdi, daha "hoşgeldin" demiştim ki sıkıca sarıldı bana. ama bırakmamacasına sarıldı sanki. o an böyle heyecandan gögsümün ortasından ateşler çıktı resmen. yanlış bişey yapıp anı bozmaktanda korktugum için kendimi ona bıraktım. o ara ayaklarım titredi heyecandan, duvara dayandım ona sarılı halde. tepkide vermeyince bi an ağladığını düşündüm. "iyi misin" diye fısıldadım kulağına. "hiç olmadığım kadar" dedi. tabii benim gözlerimin içini bile güldürdü bu tek cümle. abartmıyorum bi 10 dakika sarılı kaldı. uyuduğunu bile düşündüm :) "istersen içeri geçelim, yada bu gece burada kal" dedim. ikinci cümleyi daha sessiz söyleyebildim. çözdü kollarını, "yok yok bizimkiler uyanıktı. ben aniden çıkınca telaşlandılar zaten" dedi ve gitti.

gitti ama ben hala olayın etkisindeyim. bi de sanki gögsü göğsüme dayalı, kolları beni sarıyormuş gibi hissediyorum. keşke ona sarılıyken hiç ses etmeseymişim diyorum kendi kendime. yada keşke kal dediğimde o "evet" deseydi. bi gece ona sarılıp sabahlasaydım, uyanınca ilk onun yüzünü görseydim ne güzel olurdu :( umarım rüyama gelir.

26 Kasım 2010 Cuma

al beni, ne yaparsan yap


bi rüya gördüm. ama anlatamam şimdi.

uyanınca da çoktandır söylemediğim bi şarkı düştü aklıma. onu söyleyebilirim.
feridun düzagaç - alev alev

foto=flickr, masquerade75

24 Kasım 2010 Çarşamba

love

geçen gün arabada yanımda yakışıklı da varken radyo açmıştım. radyoda rosey'in love çalmaya başladı. bizimki de şarkıya eşlik etmeye başladı. ama şarkıya o kadar güzel eşlik etti ki şarkı bitmesin istedim. zaten rosey'in sesini beğenirim ama üstüne yakışıklının aksanlı ingilizcesini ilk  defa dinleyince annemin tatlıları gibi kat kat zevk oldu benim için.

bi de özellikle love gibi bi şarkıyı duyacağım bi seste yanımda söylemesi ayrıca hoştu. sözlerini okuyunca ne demek istediğimi anlayacaksınız.

nothing replays
this is what I want, this is what I make
every little thing gonna be alright
one day or so you'll be my love
this time you won't mistake me
i'm ready love for you to take me with you
love, if you ever find me I wonder
will you try me I'm so different than before
oh yes
my love, I know when you found me I'll rock yourself all around me
then I ask you try me I am so different than before
oh yes,
my love I know you'll show me the words

şarkının tamamnının sözlerinin çevirisi de varmış. çeviri tam doğru değil gibi "yok ben ingilizcesini anlamadım" diyip fikir edinmek isteyenler buraya tıklayabilir.

ya bu arada spor arkadaşım demek artık yetersiz ve yazması da uzundu. bundan sonra "yakışıklı" diye bahsedeceğim ondan :)

23 Kasım 2010 Salı

efeminenlik yada maskülenlik


bugün çok güzel bi gündü. öğle arasına çıkacaktımki spor arkadaşım aradı. "vaktin var mı? yakınlardayım birlikte yemek yiyelim" dedi. ben de zaten kimseye söz vermemiştim yemek için, hoş versem de bozardım sözümü onun için :) "olur, nerdesin" dedim. "sizin binanın karşısındayım" dedi. camdan dışarı baktım, arabadan çıkmış yukarı doğru bakıyor. "bekle" dedim ve masamı az toparlayıp çıktım.

öğleden önce bizim yakınlarda bi toplantısı varmış. ofise geçerken beni görmek istemiş :) iyi de oldu. onu hiç bu kadar şık görmemiştim. genelde spor yada rahat kıyafetlerle görüyordum. koyu renk takım acaip güzel gitmiş üstüne. o yemek yerken gözlerimi alamadım gerçekten. gözlerini ondan alamayan başka kişilerde vardı mekanda ama şimdiden kıskanç bi imaj çizmemek için belli etmemeye çalıştım. belki bana da bakan olmuştur :) o kısmı da o düşünsün.

"man in suit" gibi bi fetişim yok ama erkeği erkek, kadını kadın gibi gösteren durumlardan fazla etkileniyorum sanırım. bugüne kadar duygusal bişeyler hissettiğim kadınlarda, erkeklerde böylelerdi. mühendis kız bu konuda yani feminenlik konusunda biraz zayıftı ama onunda aklı ve zekası beni çekiyordu kendine. ama bu demek değilki einstein zekasına sahip erkek gibi bi kıza yada efemine bi erkeğe bişeyler hissedebilirim.

büyük konuşmak gibi olmasın fakat o konularda aklımada kalbimede söz geçiremem. yani zevk ve tahammül meselesi. yoksa insanların davranış tercihlerine saygım var. içlerinden geldiği için yada başka sebeplerle öyle davranmalarını da anlayabiliyorum ama ne zaman efemine bi erkek yada maskülen bi kadın görsem, karşımda yanlış bedene sıkışmış bi ruh varmış gibi hissederim. garip olurum garipsediğimi belli etmesemde. bundan öteye de gitmem. ne öyle bi kimseyi yererim, ne de öyle biriyle özel bişeyler yaşarım. dediğim gibi bu zevk ve tahammül meselesi. sonuçta kimisi de öyle tipleri sever, "sen niye seviyorsun" diyemeyiz. bana "sen niye sevmiyorsun" denilemeyeceği gibi.

21 Kasım 2010 Pazar

hayvani şeyler vs. hisler vs. mantık


dün son yazıyı yazdıktan sonra salona geçtim. güleceksiniz belki ama bi yandan hem onu ve söylediklerini düşündüm bi yandan da tvden kendime ve kanepede yanımdaki boşluğa baktım. o an orada olsun istedim. ona sarılmayı, hatta sevişmeyi. bu düşüncelerle uykuya dalmışım. sabah 11 gibi telefon sesiyle uyandım. istanbul'daki kuzenim kahvaltıya davet etti. duş alıp çıktım, güzel bi kahvaltı sonrası biraz lafladık. eşinin ailesinden dolayı eşiyle tartışmışlar bayramda, canı sıkılmış dertleşmek istemiş sanırım. ben de gitmişken çocuğunu sevdim öptüm kokladım biraz. giderek tatlı bişeye dönüşüyor o da :)

ordan çıkarken spor arkadaşımı aradım. "nasılsın" diye sordum, "seni düşünüyordum" dedi. tutuldum kaldım öyle. hani ona onun bana olduğu kadar rahat ve dürüst olamıyorum henüz. sanki söyleyeceğim şeyler bağlayıcı hükümler haline gelir diye mi korkuyorum ne. söylediği şeyin heyecanını attıktan sonra telefonda sözleşip, buluştuk, birlikte yemek yedik, hatta alışveriş merkezi bile gezdik. akşama kadar birlikte idik ama hiç diğer konulara girmeden havadan sudan sohbetler. bi de böyle bazen asenkron olacak şekilde derin derin baktık birbirimize. bikaç kez o bakışlarımız çakıştı. birinde çok yakınımda idi ve dudaklarına yapışmamak için zor tuttum kendimi. sanırım o da hissetti bunu yapabileceğimi ve irkildi. ama cidden sinir oluyorum ara sıra üst dudağını istemdışı yalama huyuna. hem nar gibi parlıyıp duruyor bu yüzden. kara kaş kara göz hafif esmer tenle birleşince bi de arada daha henüz sınıflandıramadığım şiddetli hislerim olunca tahammül etmek zor.

zaten vedalaşırken arabada yanağından öpeceğim bahanesiyle dudağına çok yakın bi yerden öptüm. ortalık sakin olsa daha ileri de gidebilirdim :) neyse ki kalabalıktı :))

bi de iki gündür kullandığı parfümü var aklımda. sormadım ne diye ama harika bişey. uzun süredir kokladığım en güzel şey hatta.

yani kısaca içimdeki hayvansı şeylerle, kalbimdeki hisler ve mantığım arasında gidip geliyorum yanındayken. bi tarafım ağır basacak bi ara ama hangisi olur ve ne zaman olur bilmiyorum.

geçmişten sansürlü itiraflar


saat öğle 2 gibi istanbul'a geldim. eve girmeden aradım spor arkadaşımı bi programı varsa gün içinde bana da vakit ayırsın diye. yurtdışından bi dostu gelmiş onun da. "onunla kalmak zorundayım, ayıp olur" dedi "tamam" dedim. ben de o sırada eşyalarımı yerleştirdim, ortalığı toparladım, hatta ondan ses çıkmayınca yemek filan da yaptım yedim. ben de arayıp rahatsız etmedim meşguldur diye. tam ben bugün görüşme ihtimali yattı diye düşünürken saat 9 gibi aradı. telaşla ancak müsait olabildiğini söyledi, "görüşelim mi" dedi. çabuk hazırlanıp çıktım. buluştuk, yakın bi yere oturduk ama orası da kapanma moduna geçince bişey ısmarlamadan kalktık. sonra başka bi yere geçtik. orası da tek açık yermiş gibi kalabalık ve gürültülüydü. ancak bayram, bayramda olan ilginç olaylar ve şu yurtdışında çalışan sınıf arkadaşı hakkında konuşacak kadar rahat davranabildik. bi yarım saat kadar sonra oradan da kalktık. istemediğim bi ihtimaldi ama en son ona "hala vaktin varsa benim eve gidelim mi" dedim. aslında en başta eve davet etmek geçmişti aklımdan ama konuşulacak konuların ve vereceğimiz tepkilerin sınırları da olsun diye dışarıda buluşup konuşmayı düşünmüştüm. ben sorunca kabul etti, eve geldik. salona geçtik, konuşmuyoruz. ikimizde yüzümüzü çalışmayan tvye döndük. ekrandan birbirimize bakıyoruz çaktırmadan :) bi yandan da konuya giriş yapılmasını bekliyorum :)) baktım ses yok yüzümü ona dönüp "evet....... dinliyorum" dedim. "ne anlatayım" dedi, ben de "herşeyi" dedim. "tamam o zaman en baştan anlatayım" dedi. başladı anlatmaya, sanki ona daha önce sormuşum gibi benim aklımda olan biçok soruyu cevaplayarak hem de. hikayesi benim hikayemden farklı. aslında benzer noktalar var ama onun hislerini farkedişi sonrası verdiği tepkiler daha farklı. mesela uzun süre görmezden geldiği homoseksüel hislerinin kafasında yoğunlaştığı bir dönemde karar vermiş yurtdışına gitmeye. ailesini üzecek ihtimallerden korkmuş. biraz patavatsızca ama aslında biraz kıskançlıkla "aileni üzecek şeyler yaptın mı" diye sordum arada :) "hayır" dedi, orada dahada yalnızlaştığını, bilmediği bi kültürde dahada içine kapandığını söyledi. ama gelmeden bir süre önce bi erkekle bişeyler yaşamış. türkiye'ye döndüğü ve kendince arındığını düşündüğü zamanlarda da kız arkadaşını tanımış. ortak paydalar ve cazibe bunları ayrılmaz ikili haline getirmiş. hikayenin devamını biliyorum.

tahmin ettiğim gibi kendisini yani homoseksüel hislerini tanıma sürecinde biri değil. kafasında o konu çok net. komik ama ben daha kendi hikayemi anlatmadan kendisini için "biseksüel" dedi :) duyunca gülümsedim haliyle. şimdi blogun adını "iki biseksüelin karmaşık öyküsü" yapsam mı acaba :)

bi de beni spor salonunda ilk gördüğü andan itibaren tanımak istiyormuş meğerse :) bunu duyunca yüzümün aldığı şekli siz tahmin edin. ondan sonra ben de anlattım sansürlü hikayemi :) yani edepsiz detaylara girmedim pek. kaçırtmayayım :)

tabii bu konuşmalar oluyorken tv'nin yerinde biri varmış gibi ona dönmüş konuşuyoruz ikimizde. birbirimize bakmıyoruz. bi de ben utandığım kısımlarda gözlerimi kapatıyorum. bi ara saatine baktı ve "ben artık kalkayım" dedi. ben de "sen artık kalk git" der gibi "tamam" dedim. ben de çıktım onunla bırakayım diye. gözgöze gelmemeye çalışıyoruz bu arada. arabaya bindik, evinin önüne geldik. ben inecek diye bekliyorken vitesde duran elimi tuttu. gözlerimi dolduracak güzellikte bişey söyledi. sonra oturduğu yerden bana sarılıp çıktı. dönüp arabaya bakmadı bile. inip peşinden koşup sarılmayı istedim o an ama mahallesinde rezil etmek ihtimali geldi aklıma ve hemen vazgeçtim bundan. zaten "adam saatlerce benle 4 duvar arasında durdu dokunmadım da, şimdi ne oluyoki bana" diye kızdım kendime.

herşeye rağmen çok ağır ve zor geçmedi ilk yüzyüze görüşme. daha doğrusu yanyana görüşme . spontane ve sansürlü itiraflar vardı. bi de hislerimizi tam ifade etmedik. en azından ben edemedim. yani yanında tekrardan "senden hoşlanıyorum hatta belki daha fazlası" diyemedim, oysa o iki defa tekrarladı benden hoşlandığını.

bak saat gece 3 olmak üzere ama sesi ve söyledikleri hala kulağımda çınlıyor. sanırım bugün sabahlarım. onu düşünerek................ fena da olmaz hani :)

19 Kasım 2010 Cuma

iki taraflı


tahmin ettiğim gibi olmadı. bugün ne gelen vardı, ne giden. yani tam istediğim gibi sakindi. ben bi ara dışarı çıktım, yürüyerek dolaştım 1 saat kadar.

evin az ilerisinde bi adam köpeğini gezdiriyordu. tervuren cinsi güzel bi köpekti. acaip tatlı bişeydi. aslında köpek delisi bi adam değilim hatta bazısından korkarım ama kimi köpek hakkaten sevimli ve sıcakkanlı oluyor. bazen aklımdan geçiyor evde hayvan beslemek ama onun temizliği bakımı falan uğraş isteyen süreklilik isteyen şeyler. aklıma geldiği gibi gidiyor bu fikir. bikaç arkadaşımın kedisi köpeği var, ziyarete gittiğimde onları seviyorum. o kadar hayvan sevgisi yetiyor bana :)

asıl eksikliği insanlar konusunda hissediyorum. insanlar derken akraba, arkadaş ve dost anlamında hiç bi eksiklik hissetmiyorum çok şükür. sıkıntı, hayatımda olmasını ve hayatımın çoğunu doldurmasını istediğim özel insanın varlığı konusunda. deneyip yanıla ilerliyorum bu konuda da. zaten ilerlediğim, yaşadıklarımdan sonra küsüp kabuğuma çekilmediğim için farkettim spor arkadaşımın bana dönük yüzünü. küçük küçük adımlar sonrası reel ortamdan biriyle eşcinsel hislerimi konuşabilecek belki devamında da paylaşabilecek bi noktaya gelmek benim açımdan harika bişey. 

ileride olacaklarla ilgili hiçbir fikrim yok, hayaller de kurmamaya özen gösteriyorum. o da aynı şekilde dikkatli davranıyor telefondaki cümlelerinden anladığım kadarıyla. gerçi bu tutukluk bi yerde kırılacak ve yıkılan iki baraj gibi birbirimize karışacağız gibi geliyor bana ama bu da bi hayal gibi kafamda yer etmesin diye bu ihtimali de çok düşünmüyorum. şuan tek istediğim sabah olsun ve yola çıkayım, eve vardıktan sonra da çok geçmeden bi yerlerde oturup onunla konuşayım. bu hisleri telefonda itiraf ederken bile bu kadar zorlanan iki adamın yüzyüze nasıl konuşacağı hakkında bi fikrim olmasa bile. biliyorum herşey spontane olacak. herşey daha önce yaşadıklarımdan farklı olacak. bu yüzden ne kadar değilim desemde çok heyecanlıyım. belki ona komik bile gelebilir bu hallerim ama sorun değil. iletişim konusunda yanlış anlaşılmalar olmasın, birbirimizi anlamaya çalışalım yeter. gerisi önemli değil. ne benim geçmişim, ne onun geçmişi ve ne dış etkenler. ben sadece şuana ve ileriye bakıyorum artık. bunu yaparken de tek istediğim şey iki taraflı mutluluk ve huzur.

18 Kasım 2010 Perşembe

hayırlısı

bayram acaip yoğun geçiyor. bayramlaşmaların ardı arkası kesilmedi bi türlü :) muhtemelen yarın da devam eder gibi. yoğunluk içinde farketmedim zamanın nasıl geçtiğini ama şimdi tek kalınca bu kalabalıktan sıkıldığımı farkettim. babamlara ayıp olmasa, şimdi atlayıp istanbul'a gidesim var. ee bi de artık orada beni bekleyen biri de var :) yani en geç cumartesi kaçarım gibi :))

bu arada ben mideyi fena bozdum. kavurmalar, şekerler, tatlılar, dolmalar karışınca midem iflas etti. akşam üzeri kusacak gibi oldum ter bastı da zor tuttum kendimi. iki limonlu soda içtim hemen. biraz daha iyiyim şimdi.

bi de çok gıcık bişey oldu bugün. aslında güzel ama benim açımdan gıcık bişey. yakın bi akrabamıza gitmiştik bayramlaşmaya. oğlu benim çocukluk arkadaşımdı ama tabi okullar ayrılınca yıllar içinde soğuduk. işte bu elemanın evlilik konusunda çok seçici olduğunu duymuştum çok önceden. "boyu şöyle olsun, kaşı böyle olsun, saçı-gözü şu renk olsun" gibi kriterlerde biri aradığı bilgiside gelmişti kulağıma :) hatta "iyi iyi. bu hayatta öyle birini bulamaz da ben de onu referans gösteririm" diye sevinmiştim gizliden gizliye :)) geçenlerde de ani bir şekilde aileler arasında sadece nikahla evlendiğini duymuştum. işte o teyzeye gidince bizim arkadaşı ve yengeyi de gördük. gizlice dualar okunarak getirildi düğün fotoğraf albümü. kadın annemin nazarından korktu sanırım. hahaha:) bi ara arkadaşla da yalnız kalınca konuştuk "nasıl oldu" falan diye. "kader olunca önüne geçemiyorsun" dedi. biraz daha sohbet derinleşince "biliyor musun? o an anlıyorsun o insan olduğunu" dedi. o öyle deyince irkildim. daha biçok arkadaştan "karşına çıkınca anlıyorsun" gibi şeyleri duymuştum. ben o hissi tattım aslında ama sonucu evlilik olmadı. yani "hayırlısı" diyorum bu tür şeyler karşısında. belki fazla kaderci bi bakış, ama öyle deyince daha iyi hissediyorum sanırım.

neyse ki o kasvetli, caka satmalı bayram ziyaretinden yemeğe kalmadan döndük. bu evlilik meseleleri açılınca "hayırlısı" diyen bi bekar dostumla telefon görüşmesi yaptım da kendime geldim :))

14 Kasım 2010 Pazar

sesli iletişim


aslında en baştan biliyordum reelde böyle bi tanışmanın zor olacağını. sanal ortamda olduğu gibi cinsel tercih gibi en özel şeylere kadar sorma imkanı yok. gerçi benim hayatıma giren erkeklerin hiçbiriyle ilgili bu derin detayları ne sanal ne reel ortamda sorma imkanım olmamıştı zaten. demek istediğim spor arkadaşımın benden hoşlandığını hissettiğim ilk andan itibaren böyle sıkıntıların olabileceğini biliyordum. ama tadılmamış elma, yaşanmamış deneyimin çekiciliğinden belki de onun ilgisine kayıtsız kalamamıştım. zaten onu spor salonunda gördüğüm ilk gün görsel açıdan beğenmiş, daha sonra tanıştığımda da kişiliği için benzer eyler düşünmüştüm. o nedenle şuan geldiğimiz noktadan mutluyum.

dün akşam o aradı mesela. lafı dolandırıp yine aynı konuya getirdi. "bana kızgın değilsin değil mi?" diye sordu. "ne için" dedim yine bilmezlikten gelerek. "o gece söylediklerim için ve çağrılarına dönmediğim için" dedi. ailemin yanında dünden beri ufak bi çocuk gibi rahatladığımdan mı neden bilemem ama net konuştum bu defa, bu muamma durum devam etmesin istedim. "yok kızgın değilim. ben de sana karşı benzer hisler besliyorum. ama bunu ifade etmenin ne kadar zor olduğunu bilirsin" dedim. o da "bilirim" dedi sessizce. o sırada annem daldı odaya, vır vır vır bişeylere söyleniyordu. odağım dağılınca "görüşürüz" deyip kapadım tam da herşeyi konuşacak deme gelmişken ikimiz. bi açıdan da iyi oldu. telefon böyle özel konular için yavan bi alet zaten. birinin gözlerine bakmadan mimiklerini görmeden önemli cümleler kurmak zor hakkaten. hem yüzyüze iken iletişimi yönlendirmek daha kolay. dönünce oturup konuşacak yeterince zamanımız ve konumuz var artık.

foto=allvoices.com

13 Kasım 2010 Cumartesi

sabır lazım bazen

dün erken çıktım işten. niyetim üzerimdeki bi günlük düşünceleri burada bırakıp ailemle buluşmaktı. bi duş alayım çıkarım diye düşünmüştüm ki bi arkadaşım aradı. bayram öncesi bi buluşma ayarlayalım demişler. "tamam" dedim ve akşamı bekledim dostlarımla bikaç saat vakit geçirmek için. aslında erkenden oradan çıkıp bursa'ya gelecektim, valizimi falanda arabaya koymuştum ama muhabbet uzadı. saatte geçti, yorgundum sabah olsun öyle çıkarım dedim. sabah da bayağı geç uyandım. öğleyi geçiyordu bursa'ya geldiğimde. annemin gülen yüzü babamın o sessiz ama derin hali tüm stresimi aldı. zaten dün arkadaşlarla biçok şeyi unutmuş rahatlamıştım. 

normalde "o aramazsa aramam" demiştim kendime ama demin bu fikrin saçma olduğunu anladım. aradım yeniden açmama ihtimalini de düşünerek. öyle olmadı bu defa. açtı telefonu, özür dileyerek başladı sözlerine. telefonları duymadığını sonra da geri dönemediğini falan söyledi. söyleyişinden söylediğinin yalan olduğu belliydi ama umurumda bile olmadı. sadece sesini tekrar duymuş olmak bile yetti bana. bende bilmezliğe vurdum, açmayınca nasıl olduğunu merak ettiğimi söyledim. "iyiyim, sesini duydum daha iyi oldum" dedi :) bunu duymakta beni iyi etti :)) 

neyse ki bi günlük aşırı meraklanma ve telaşlanma da yanıma zarar kaldı. hani öyle eskisi gibi yana yakıla bi durum olmadı ama yine de olmasaydı güzel olurdu.

12 Kasım 2010 Cuma

sorun ne????

ben nerede hata yapıyorum. neyi eksik yada fazla yapıyorum. akşam eve geldiğimden beri bu soruyu soruyorum kendime.

dün geceki dialog sonrası heyecanla uyanmıştım bugün. arayıp görüşme saati ve yerini netleştirmek için kendimi öğle arasına kadar tutabildim. öğlen aradım telefon çaldı çaldı açılmadı. "duymamıştır görünce döner" dedim. saat 3'e kadar bekledim ama dönmedi. sonra ben aradım yeniden. yine açmadı. tarzım değildir ama ara vermeden bi daha aradım. yine açmadı. son olarak akşam eve gelirken trafikte aradım. yine açmadı, gözlerim doldu. zor tuttum kendimi.

hani kontrolü elden bırakmadım. ne kırıcı ne de fazla umut verici bişey yaptım. neden yine böyle beklenmedik bi tepkiyle karşılaştım bilmiyorum. üstelik bu defa karşımdaki insan benim gerçek hayattan tanıdığım bi arkadaşım ve birbirimizin hayatına ait tüm detayları biliyoruz. çok mu kolay bi adamım karşımdaki insanlar için. çok mu zorum. çok mu sabırsızım, çok mu ısrarcıyım, çok mu umarsızım. çok mu iticiyim, çok mu çekici. neyim anlamadım. uzaktan bakıp yaklaşıp, hislerimi ateşleyen sonrada benden kaçan insanlara anlam veremiyorum. belki ben de aynısını yapıyorum. belki ben olayları kendi penceremden gören bi bencilim. bu ihtimalleri de düşünüyorum. ama enazından hatalarımı farkedince kendimi düzeltiyorum.

çok şey de istemiyorum hayattan. kimseden mal mülk yada bana adanmasını istemiyorum. sadece yanında huzurlu ve rahat olabileceğim özel bi insan yeter hayatımda. sadece bi kişi. hem eğlenmek oyalanmakta değil niyetim. daha iyi olmak için, özel birini haketmek için ne yapmam gerekiyor ki..

kaç saattir bu soruları soruyorum kendime. cidden delirmek üzereyim. hani spor arkadaşım telefonunu açmadığı için falan da değil bu gerginliğim. sadece bu gibi şeylerin kaderim haline gelmesine anlam veremiyorum, o kadar. aslında tanrıyla sohbet gibi oldu saatlerdir yaptığım. umarım benim halimi anlar ve yardım eder. çünkü cidden bu konuda yardım isteyebileceğim kimsem yok.

foto=raptitude.com

11 Kasım 2010 Perşembe

ben senden.... hoş.....la...nı..yo..rum

saat gece yarım gibi oturuyordum öylesine. telefonum çaldı. spor arkadaşım. sesi bi garipti, seğiriyordu sanki. "müsait misin? konuşalım mı?" dedi, başladı anlatmaya. o kadar komikti ki, bi ara "sarhoş musun" diye sordum. "yok çok az içtim, ama iyiyim" dedi. ben tabi onu alttan almaya çalışıyorum. malum, sarhoşken insan cidden çok komik olabildiği gibi kırıcı da olabiliyor. ucu banada dokunan tüm insanlar hakkında genellemeler yaptı mesela. üstüme alınmadım. bi ara "bişi diycem ama kızmayacağına söz ver" dedi. ne denirki böyle bi soruya, duymak istemediğim bişeyse tabiiki kızarım. neyse alttan alayım diye "tamam söz" dedim. "ya şeyyyy" dedi duraksadı. "ben senden" dedi yine duraksadı :) ben de resmen adama acı çektirir gibi "evet" deyip bekliyorum cümlenin devamını. "ben senden hoşlanıyorum" dedi bi nefeste. içimden kahkaha atmak istedim ama yapamadım bile. öylece kalakaldım. "kızdın mı" diye sordu, buna bile bişi diyemedim. sessizliğimden söylediği lafa kızdığımı düşündü belkide başladı lafı çevirmeye. ben bi yandan sessiz sessiz gülüyorum. baktım resmen acı çekiyor çocuk, gülen bi sesle "benim de seninle ilgili kafam karışık" dedim. bu seferde o sustu. sonrada başladı gülmeye deli. "nasıl yani" falan diye üsteledi ama açmadım bu lafı.

alkolden aldığı cesaretle ve benden duyduğu lafın verdiği cesaretle "şuanda yanında olup sana sarılmak isterdim" dedi. baktım muhabbet daha derinlere gidiyor, yarın pişman olacağı şeyler söylemesin diye "yarın iş var. şimdi uyuyalım. yarın yüzyüze konuşalım mı" dedim, "tamam" dedi süt dökmüş kedi gibi çekinik ve isteksiz bi sesle.

yarın bu konuşmayı hatırlayıp hatırlamayacağını bile bilmiyorum ama şimdiden yarın kullanacağım cümleler birikti kafamda. uygun bi dilde sorup cevaplarını almam gereken sorularda yada onun muhtemelen sorup cevap beklecekleri de.

9 Kasım 2010 Salı

hafiflemek ve uçmak


haksızlıklar kanıma dokunuyor. reklamını iyi yapan tiplerin baş üstünde tutulmasına tahammül edemiyorum. bir iki kişi konusunda yöneticileri çok defa uyarmama rağmen hala onların bazı konularda diğer arkadaşlardan önce değerlendirilmelerine dayanamıyorum. bugün bi toplantıda doğrudan bunu ifade edip karşıma aldım ikisini de. konumları gereği bana bi zarar veremeyeceklerini bildiğimden haksızlık yaptıkları kişilerin adına verilmiş bir tepkiydi. içimin yağları eridi resmen :) toplantı sonrası kulaktan kulağa yayılmış olay. onların dibinde çalışmak zorunda olan çok sevdiğim bi arkadaş dahiliden arayıp "rapor güzel olmuş, eline sağlık" dedi şifreli bi şekilde :) aslında tarzım değil birilerini üzmek ama bazen can acıtmak gerekiyor can acıtmanın ne demek olduğunu bilmeyen kariyer manyaklarına. o yüzden içim müsterih, hatta bugün söylediklerim aklıma geldikçe gülüyorum.

gerçi beni güldüren, mutlu eden şey dün oldu. spor arkadaşım aramıştı akşama doğru. ben işin içine gömüldüğüm, tam da bi molaya ihtiyacım olan bi andı. "konuşabilir miyiz? müsait misin?" dedi, "evet" dedim ve rahat konuşabiliyorum diye dışarı çıktım. önceden çalışmış gibi hızlı konuşmaya başladı. durumların düzeldiğinden bahsetti ve kendini iyi hissettiğinden. "teşekkür ederim son krizi kolay ve hızlı atlatmamı sağladığın için" dedi, bilmezlikten gelip "ne oldu ne yaptım ki" dedim. "çok şey" dedi ve sustu. ben de bişi demedim gülümsedim sessizce. "biliyor musun?" dedi, "neyi" dedim. "dünden beri aklımdasın" demesiyle benim yüzüme bi kova soğuk su dökülmüş gibi oldu. cevap verecek uygun bi kelime düşündüm ama inanır mısınız bulamadım. o an biraz gecikmelide olsa konudan bağımsız saçma bişeyler söyledim, ne söylediğimi de hatırlamıyorum. sonra da kapattık telefonu.

işte dünden beri yüzümde bi gülümseme var bu yüzden, bi de içim acaip hafiflemiş gibi. umarım yakında kuş gibi kanatlanır havada kalan şeyler..

foto=anna.aero

7 Kasım 2010 Pazar

benzer geçmişler


dün akşam aradım spor arkadaşımı, konuştuk biraz. sıkıntısı hakkında yine detay vermek istemedi, ben de üsteleyemedim. ama enazından sesinden daha iyi olduğunu hissettim, içim rahatladı. sabahta onu alıp sahil kenarında bi kahvaltı yaptık.

kahvaltı sonrası anlattı dünkü olayı. ayrıldığı kız arkadaşının bir aşkı tüketişini ve sonrasında da araya ortak arkadaşlar koyarak tekrar bişeyleri toparlamaya çalışması, aralarında yaşanmış olayları hatta söylenmiş sözleri bile herkesle paylaşması falan bunu çok germiş. dün arayanda ortak bi arkadaşlarıymış. millet iyilik yapıcam diye bazen zarar verebiliyor böyle. o arkadaşını da kırmış yok yere, ona da canı sıkılmış zaten.

bunları anlatırken gerilere gitti. bazı şeyleri önceden konuşmuştuk biliyordum. 1,5 yıl kadar yurtdışında çalıştığını ve sonrasında aniden türkiye'ye dönme kararını falan. hep aklımdaydı soramamıştım ne diye yurtdışına gittiğini ve aniden döndüğünü, sordum. "o özel bi durum, bi gün anlatırım" dedi. bu erteleyişleri canımı sıkıyor ama alıştım. bu da onun bana alışma şekli sanırım :) türkiye'ye dönünce kız arkadaşıyla tanışmasını anlattı, anladığım kadarıyla ilk görüşte aşk olmuş resmen. sonra çok güzel zamanlar. sonra da kızın dengesiz halleri başlamış. o başlarda aşkı taze tutmaya çalışmış ama bi süre sonra karşılıklı acı vermeye dönmüş ilişki. onlar da ortak karar verip ayrılmışlar. ayrılmakta ortak karar alınması dışında benim evlenmeyi hayal ettiğim kız arkadaşımla yaşadığım ilişkiye çok benziyor yaşadıkları. tek fark ben terkedilmiştim. empati olsun diye kendi yaşadıklarımı anlattım ben de. rahatlasın diye araya komik anları da katarak anlattım hatta. ben anlatırken aralarda gülümsedi ama o anlatırken ben o kadar rahat olamadım. "ben onu ilk gördüğümde kalbim duracak gibi olmuştu, konuşamamıştım" gibi bazı sözleri böyle kalbimde sigara söndürür gibi coss sesi yaptı. gerçi sevdiğim yada hoşlandığım insanlardan bu tür lafları duymaya da alıştım artık :(

kahvaltı sonrası eve davet ettim, "başım ağrıyor biraz, uyusam iyi olur" dedi. "gel ben de uyursun" diyecek kadar da yüzsüzleşemedim :) ama deseydim, o da gelseydi fena olmazdı. onu uyurken izlemek güzel olurdu. en saf, en masum haliyle görmek güzel olurdu.

foto=watchmojo.com

6 Kasım 2010 Cumartesi

avuçlarımda hala sıcaklığın

bugünü kendime ayırmıştım. çoktandır ertelediğim bi işim vardı, daha doğrusu bi çalışma. onun tamamlamak için kalktım erkenden oturdum bilgisayarın başına. parmaklarım ağrıyana kadar yazdım bişeyler, bi yandan da internetten araştırma yapmam gerekiyordu. şans bu ya; ikide bir gidip geldi internet. sinir oldum.

4 gibi sonra spor arkadaşım aradı. evde biraz işim olduğunu söyledim "ok sonra görüşürüz" dedi önce ama tam kapatırken "ben gelsem rahatsız olur musun?" dedi :) "yok be, ne rahatsız olacağım, gel sen" dedim. yarım saat sonra kapı çaldı elinde bi kutu börekle geldi. sarıldık yine sıkıca aylardır görüşmemiş gibi :)

salonda çalışıyordum o da gelip yanıma çöktü. ona yaptığım çalışmayı anlattım, acaip ilgisini çekti. hatta faydalı bi iki şey söyledi. ben dokümanı düzenlerken o biraz tv izledi, sonra bilgisayarıma odaklandı. yazım hatalarımda falan uyardı "iki boşluk oldu" gibisinden :) en sinir olduğum şeydir aslında ama onun bunu yapması hoşuma bile gitti. bi ara başını omzuma koydu. ben de başımı başına dayadım. o heyecanla gözüm karardı diyebilirim. öyle kaldık biraz, sonra çay koyayım bahanesiyle kalktı gözgöze gelmeden. çay olana kadar da içeri gelmedi. getirdiği börekleri dilimledi çayla birlikte getirdi mutfaktan. ben elimdeki işi bırakabildim sonunda. tam sohbet ediyor çayımızı içiyorduk ki; bi telefon geldi. kalktı diğer odaya geçti. biraz yüksek sesle birine konuştu bi 5 dakika kadar. içeri geldiğinde kaşları çatılmıştı. bişi demedim ama sonra dayanamayıp "kötü bişey mi oldu" diye sordum ne tepki vereceğini bilmeden. sustu bişi demedi. anlatmadı ama kız arkadaşıyla ilgili bi telefon olduğunu anladım. uzun bi ilişki dışarıdan kolay gibi görünen bi şekilde bitmişti. bikaç kez dertleşince işin iç yüzünü anlatmıştı bana. yani dışarıdan göründüğü kadar rahat olmadığını biliyorum. o hep gülümseyen adamı öyle gergin ve üzgün görünce bişeyler yapmak istedim. bi elini tuttum. iki avucum arasına aldım. yüzüne baktım "hadi anlat rahatla" der gibi. o başını kaldırmadı bile, gözleri dolmuştu zaten. ben de ellerim terleyene kadar bırakmadım elini. tam konuşacak gibi oldu, telefonu çaldı yeniden. yine kalktı gitti bikaç dakika konuştu birilerine, sonra da lavaboya geçti. yüzünü yıkadı, sanırım ağlamıştı. gözleri kızarmıştı çünkü. içeri geldi "ben çıkayım" dedi. bişey diyemedim.

gitti ama onu ilk defa böyle gördüğüm için aklım onda kaldı. biraz daha zaman geçsin arayıp nasıl olduğunu sorayım diyorum. hem belki telefonda anlatır neyse sıkıntısı, rahatlar biraz.

foto=blog.nj.com

4 Kasım 2010 Perşembe

ben ne yapıyorum ????


bi yoruma cevap yazarak geçiştirmek istemedim. belki benim gibi bi çok insan sanki bi döngü içinde gelip gidiyor gibi görünen bi hayat yaşayabiliyodur ihtimalinden dolayı bunu bir yazı olarak paylaşmak istedim. kesinlikle bir yoruma yazdığım cevap yada kendimi savunmak olarak anlaşılmasın.

bi önceki yazıya gelen bi yorumda geleceğimle ilgili olacaklar sıralanmış. hatta yorumu kopyalayayım buraya.
-bulustuk bende kaldı,sadece sarıldık ve uyuduk
-o kadar güzel ki sanırım bu sefer aradıgımı buldum
-seviştik cok mutluyum
-bugün izmirli aradı
-canım sıkkınken beni sems aradı
-izmirli ile bulussam sanırım sporcu ile olmayacak
-sems bana cok iyi davrandı acaba haksızlıkmı ettim ona
vs vs vs vs vs gider gider gider... ve sen bermuda seytan ücgeninde sürekli dolanır durursun ve bna mutluluk diyorsun ahahhhhhah.. sadece aynaya bak ve yaptıklarını düşün. BEN NE YAPIYORUM diye sesli düsün.

okurken önce gerildim, ama sonra nedense hoşuma gitti. kısmen kendimi ifade edebilmişim sanırım :) evet ben çok net biri değilim. bi kere bu gönül mevzularında "hayır" demesini bilmeyen biriyim. öncelikle bu konuda kendime söz dinletmem epey zaman alıyor. başkalarına da "istemiyorum" yada "bitti" gibi bi ifadenin ağzımdan çıkması için cidden ruh halimi bozacak bi şey olması lazım. tabii bu da bazı şeylerin havada ve bazı kapıların iki taraflı açık kalmasına yol açabiliyor. bu böyle olmasın isterdim ama bu yaştan sonra kişiliğimi değiştiremem sanırım. o yüzden bunla yaşamaya alıştım.

aynı şeylerin tekrarı gibi görünen şeyler benim temiz bi mutluluk hayalimden aslında. ben de isterim tek seferde mutluluğu yakalamayı. kim ister ki, yıpranmayı ya da yıpranmayı. ama bazen bazı şeyler elinizde değildir. oturup defalarca aynaya baksanızda defalarca "BEN NE YAPIYORUM" desenizde, blog açıp daha büyük bi aynada kendinizi görseniz de, yaşanan bazı basit olaylar yada detaylar sizin otokontrolünüzü yokedebilir. benim durum biraz öyle. bundan dolayı da kendime kızamıyorum, en azından kimseyi dağıtıp, hayatını alt üst edip geride bırakmıyorum. evet benim de canım acıyor bazen. hatta bazen çok acıyor. ama kimseye sitem de etmiyorum. herşeye rağmen insanlara pozitif yaklaştığımda benim hayatımda da pozitif şeyler olacağına inanıyorum.

kendimle ilgili de umutsuz değilim :) gerçek dünyada herkes tarafından mutlu ve huzurlu görünsemde, içimdeki o eksikliğin bigün son bulacağına inanıyorum. bu süreçte yaşayacağım benzer şeylere göz yumuşum tahammül edişimde de bu umuttan dolayı. yoksa kendimle yada başkalarıyla oynamak oyalanmak hevesim yok. varsın yazdıklarımdan aynı şeyleri tekrar eden, kararsız bi adam olduğum çıkarımını yapın. benim aşkı sevgiyi beklerken kılını kıpırdatmadan dört duvar arasında beklemek gibi bi niyetim yok artık. yanılsamda, kafam karışsada, ileri geri yapsamda, mutlu yada mutsuz olsamda denemeye devam ediyorum.

3 Kasım 2010 Çarşamba

spor bahane :)

bugün bi başka uyandım. herzamanki ne ailemle ilgili meseleler ne de iş mevzuları ile başladım güne. sadece onu düşündüm, yüzümü yıkarken, dişimi fırçalarken, kahvaltımı yaparken, giyinirken, işe geçerken.

ofise yeni girmiştim ki beni aradı. günaydınlaştık sonra "dünden beri nasılsın?" diye sordu. bu sorusunda kasdettiği şeyi bildiğimden "çok iyiyim" demin emin bi şekilde. o da "iyi, bunu duyduğuma sevindim. ben belki.." dedi sustu. bekledim devam etsin konuşmasına diye ama devam etmeyince ben sordum "belki ne?" diye. "belki son söylediğim şeyden sonra kızmış olabilirsin diye düşündüm". güldüm istemeden ve "yoo aksine, çok hoşuma gitti. son zamanlarda duyduğum en güzel şeydi." dedim ve sustuk. o sessizliği bozmak istemeyince ben devam ettim konuşmaya "sen de benim için değerlisin" dedim. bi gülümseme sesi duydum :) benim ağzımda kulaklarımda tabi bu arada. yani rahatlığıma da ayrı bi şaşıyorum. benim acil bi toplantıya geçmem lazımdı, sonra görüşelim deyip kapadım. ancak akşama doğru bi rahat olabildim de aradım. o zamanda o yoğundu spora gelirsen orada görüşelim dedi.

son dakika bi iş yüzünden biraz geciktim salona. o çoktan terlemişti :) aralarda gizli gizli bakışarak, sohbet ederek spor yaptık. o "çıkalım" deyince de çıktık. duşa girerken soyunma odasında soyunamadım karşısında nedense, utandım :) ama duştan çıkarken gördü beni. gerçi defalardır görmüştür zaten ama o sözlerden sonra saçma bi çekinme oluştu işte :))

onun dışında da farklı bişey yok hayatımda. ailemle bol bol telefonda konuşuyoruz. kaç haftadır bursa'ya geçmedim diye sitem ediyorlar. ama bayramda zaten orda olacağım. anneme "sen gel haftasonu" dedim, "yok" falan dedi önce. sonra "bi bakayım durumlara" dedi. annem bu, sağı solu belli olmaz. eker herkesi pat diye gelir belki. valla ne güzel olur. hem belki arkadaşımla da tanıştırırım :)