31 Ocak 2010 Pazar

tavla, çay, sohbet ve unutmak

tam sözleştiğim saatte evlerinin önüne gittim, telefonla evi aradım. ee cep telefonu yok tabi bende. hiç bekletmeden indi, biraz tedirgin şekilde bindi araca. merhabalaştık, sonra nereye gidelim bildiği güzel bi yer varmı diye sordum. normalde pek evden dışarı çıkmadığını söyledi. biraz şaşırdım ama sonra benim bildiğim ve manzarasına bayıldığım moda'daki bi yere gittik. kahvelerimiz geldi, biraz sohbet ettik. meğer ne dertliymiş o dışarıdan güçlü görünen kız. üniversite biteli nerdeyse iki yıl olmuş, aslında akademik kariyer düşünüyomuş ama bazı durumlardan dolayı hemen iş hayatına atılmış. annesi onun okulunun son yılında ağır bir rahatsızlık geçirmiş. daha doğrusu kanser. emekli babanın maaşı yetmemiş tedavi masraflarına, kızda çalışmış ve tüm kazancını annesine harcamış. tabi bunları anlatırken hiç böyle başa kalkar gibi değildi. şuan tek üzüldüğü annesinin eskisi kadar sağlıklı olmaması ve bazen yataklardan çıkamayacak hale gelmesiymiş. ben tabii içim acıyarak dinledim bunları. o güzel teyzenin yaşadığı acıları düşününce. sonra hava dağılsın diye bi tavla istettim ve yine çok fena dağıttım kızı. sonra oyuna ara verdik işlerimizle ilgili konuştuk. söylemiştim öncedende, kız endüstri mühendisi. iyide bi yerde çalışıyor. işiyle ilgili hayatından memnun ama yüksek lisans falan düşünüyormuş. kendini geliştirmek istemesi güzel bişey. sonra benle ilgili konuştuk biraz. "aileden uzak tek başına zor olmuyor mu?" diye sordu. ne diyeceğimi bilemedim. eveleye geveleye bişeyler saçmaladım. pek inandığını sanmıyorum. muhtemelen gözümden okumuştur yalnızlığın bana verdiği acıyı. bikaç oyun daha oynadık. hatta bi ara annesi aradı izmir'den. dışarıda ve benimle olduğunu söyledi onlara. teyze selam iletti ama benim yanımda olduğunu duyduklarında tepkileri ne oldu cidden merak ettim.

son bi çayımızıda içip çıktık onun isteği üzerine. evinin önüne vardık, arabadan inerken teşekkür etti. bende teşekkür ettim tabi. sonra yüzümde muzur bir gülümsemeyle eve geldim.

dün gerçekten güzel bi gündü. samimi bi sohbetle farkında olmadan içim hafifledi. bi de üstüne bi işi için istanbul'a gelen arkadaşım aradı, hatta gece misafirim oldu. dolu dolu ve stressiz geçti saatler. bu hala kafasının bi tarafında ahmet'in şuanda neler yaptığını düşünen biri için gerçekten güzel bişey.

foto=photo.net

30 Ocak 2010 Cumartesi

cesaret

hayatta yapmayacağım bişeyi yaptım demin.

canım sıkılıyodu evde. hani şu benim eski telefon numaramı almışlar diye farkında olmadan yanlışlıkla faturalarını ödemem vesilesiyle tanıştığım teyzeleri arayayım dedim. hem amcayla hem kızıyla bi tavla rövanşı yaparız hemde banada değişiklik olur diye. aslında birazda o kızı tanımak istiyorum. zeki, oturmasını kalkmasını bilen ve güçlü görünen kızlar hep ilgimi çekmiştir. o günlerde gözüm gönlüm sadece ahmet'le dolu olduğu için böyle bişeyi aklımdan geçirmemiştim. şimdi böyle bişeyi düşünmemek için sebebim yok.

işte neyse aradım demin. kız çıktı telefona. nasıl iyimisin faslından sonra anne babasını sordum. "iyiler ama izmir'e abimin yanına gittiler" dedi. uzun bi "yaaaaaaaaa" deyip duraksadım. sonra işte pek yapmaya cesaret etmeyeceğim şeyi yaptım. kıza müsaitse bi yerlerde oturup çay içmek tavla oynamak isteyip istemediğini sordum. sanırım o da şaşırdı. ama kısa bi tereddütten sonra olabilir dedi. ama evde temizlik falan işleri olduğunu söyledi. bikaç saat sonrası için sözleştik.

şaka bi yana çok garip oldum gerçekten. ne biliim, heyecanlandım. yaptığım şey doğrumu onuda bilmiyorum. hani kötü bi niyetim yok kimseye karşı. ama onu tanımanın bana bi zararı olmaz diye düşünüyorum. neyse bende yavaştan hazırlanayım. daha nereye götüreceğime bile karar vermedim. belki onun sevdiği biyer vardır oraya gideriz. bakalım artık.

foto=google images

28 Ocak 2010 Perşembe

tamam mı devam mı???

insan hayatında birinin varlığına alıştımı yalnızlık sıkıcı gelmeye başlıyor. yalnız kalma fikri bile yeterince cansıkıcı oluyor. aslında bu biraz araba kullanmaya benziyor. yani şimdi arabayı bakıma verince kafayı yiyecek gibi oluyorum. yürümeyide seviyorum ama arabamın istediğim an elimin altında olması düşüncesi hoşuma gidiyor. şimdi bana sevgili mal, sevgide sıradan bi şeymi diye sorabilirsiniz. aslında kasdettiğim bu değil sadece araba ile sevgili arasında bi benzerlik kurmaya çalıştım. lafı asıl getirmek istediğim şey şu. dürüst olmam gerekirse ve yalnızlıktan her ne kadar şikayetçi olmadığımı söylesemde hayatımda düzenli bi şeylerin olmasını çok kadar istiyorum.

yıllar önce kız arkadaşım tarafından terkedildiğim ilk günlerde yaptığımı bu sefer yapmama kararı aldım. çünkü içime kapanmanın çözüm olmadığını biliyorum. hemen birini bulayım, çivi çiviyi söker diyede düşünmüyorum. ama biraz başımı kaldırsam, çevremdeki insanları daha yakından tanımaya çalışsam fena olmaz. kimin, nerde, ne zaman karşıma çıkacağını bilmiyorum. sanırım yalnızlığa yeniden alışmadan insanlara ve en önemlisi kendime şans vermeliyim.

foto= deviantart, theflickerees

27 Ocak 2010 Çarşamba

yemekteyiz

nefret ediyorum iş yemeklerinden. bi kere bigün öncesinden asla öğrenme şansım olmuyor. hani bi işim olduğumdan değil ama böyle pat diye olan şeyleri sevmiyorum. bi de yemek yerken iş konuşmak falan bana saçma geliyor. ee iş konuşulmasa saçma sapan konular açılıyor. vıcık vıcık sohbetler. saatlerce hemde. sanki millet yıllardır geyik yapmaya hasret.

bu akşam tamda böyle bi ortam oluştu. müdürün teki son dakkada bana sende gel dedi. yok bile diyemedim. güya bugün spora gidip şu geçenki bankacıyı görürsem masa tenisi oynayacaktım. yemek olunca gidemedim tabi. ama daha kötüsüde olabilirdi. beni çağıran müdürüm ofiste sıklıkla yaptığı gibi hakkımda evlilik muhabbeti açabilirdi. adam zaten bekarlığımımı kıskanıyor ne anlamadım, fena takmış durumda. eee bende hayatımda iş dışında yeri olmayan kişilerin benim özelime karışmalarına tahammül edemiyorum. anlıyacağınız b.ktan bi durum.

neyseki eve böyle bi saçmalığa maruz kalmadan vardım. dahada önemlisi ahmetsiz bir günü daha böyle telaş içinde, kendimi bile unutarak bitirdim.

foto=gazetevatan.com

26 Ocak 2010 Salı

kızmak yok

ilişkiler insana benziyo demi. bi çocuk doğar gibi heyecanla başlıyor, devam ediyor, bazen bi hastalık dadanıyor gözgöre göre ölen bi insan gibi bitiyor bazende ani bi kalp krizi gelmiş insan gibi bi anda bitiyor.

hayatımda tatmadığım hisleri yoğun yaşadığım bir ilişkiden yeni çıkmış biri olarak bu gerçeği kabullenmek zor aslında. bu yüzden bazen ahmet hakkında böyle sitem eder gibi konuşasım geliyor yada kızar gibi konuşasım. aslında o suç sayılacak bişey yapmadı. bulunduğu durumda ve sahip olduğu düşünceler içinde hareket etmeye çalıştı. bu yapısını ve benden farklı olduğunu onu tanıdığım ilk günden itibaren biliyodum. ama sevgi öyle bişeyki, farkları yokmuş gibi gösteriyor insana. sevgi varsa farklar aşılabilir gibi geliyor. ama biz aşamadık. daha doğrusu fark dediğimiz şey ilişkinin kendi şekliyle ilgili olunca aşamadık. yinede güzeldi. her anı, her dakikası. o telefondaki sohbetler, o gecenin bi yarısı ankara'dan gelip, iki gün yanımda durup gitmeleri. dokunması, sarılması, öpmesi. bazen sorunlarını paylaşması, bazen beni dinlemesi. gözleri, saçları. heryeri herşeyi güzel bi insandı. hani ileride tekrar iletişim kurarmıyız, arkadaş kalırmıyız bilmiyorum ama hiç görüşmesek bile ona hep minnettar kalacağım. son bi aydır yaşadıklarımızı sadece ona bağlayıp suçlamayacağım. benimde hatalarım oldu, bencil düşündüğüm anlarım oldu. ama hatalara ve farklara rağmen sonuçta iki medeni insan gibi konuşarak ayrıldık enazından.

şimdi onun önünde hep şu bahsettiği evlenmek baba olmak hayalleri var. benimde önümde bomboş günler. gönül işlerinden uzak durmak istiyorum bi süre. belki bi ay, bi yıl, belki daha fazla. sonuçta siparişle birini sevme ihtimali olmayan tiplerdenim. o açıdan kendime güvenim tam :) aslında yalnız olmakta fena bişey değil. hep böyle öcüüden bahseder gibi karalıyorum ama yalnızken insanın canını sıkacak tekşey yalnızlığı oluyor. başka ekstra dertler oluşmuyor. ee bende iyiyim böyle şimdilik.

foto=thelovefish.com

25 Ocak 2010 Pazartesi

kaderci bakış

bugün sporu biraz uzattım. önceki bi yazıda the king'in de dediği gibi böyle yaparsam bu süreci daha kolay atlatacağıma inanıyorum bende. normalde uyguladığım programımı bitirmiş masa tenisi oynamak isterken rakip arayan biriyle tanıştım. bankacıymış. hatta adamla ortak bi arkadaşımız bile çıktı. beni dağıttı ama hiç hırs yapmadım. hatta böyle güleryüzlü efendi birine yenildim diye sevindim. adam bana geldiği günleri söyledi, denk gelirsek oynayabileceğimizide. bakalım artık.

biraz önce geldim eve. önceki yazılara yazılmış yorumları okudum bikaç dikkatle. aslında bende sizin gibi düşündüm bazı zamanlarda. bittiğini kabul etmesemde hızla bu sonu görüyordum. sadece umudum vardı. herşeyin farklı olmasını, onun biraz değişmesini bekliyordum ama olmadı. benim olmasını istemediğim ve biçoğunuzun taa uzaklardan gördüğü sonuç gerçekleşti. buna birazda kader diyorum. sonuçta elimden geleni yaptım. hayatımda hiç yapmadığım şeyleride. yinede olmadı işte. belkide bi yorumda dendiği gibi hayatıma girmek isteyipte görmezden geldiğim kişilerin adaleti sağlanmış oldu böylece. sırf kendisine bağlanayım diye benimle yatan ve iki hafta sonunda bi daha görüşmek istemediğimi söylediğim insanların ahı çıktı. kader bu sanırım. adaletin kendiliğinden gerçekleşmesi durumu.

garip ama şuanda iyiyim gerçekten. hani ortada kafamı karıştıracak bi durumda kalmadı, bu biraz hafifletti içimi. artık telefonda birinin sesini duymak için çırpınmak çilesinden kurtuldum. reddedilme korkum kalmadı. özür dilemek zorundada değilim kimseye. neyse ya. ne kadar didikliyorum ben bu hayatı. didiklemekten yaşamanın tadını unutuyorum hatta. nefes alıyorum, veriyorum, sağlıklıyım, kimseye muhtaç değilim, ailem, dostlarım var. bunlar mutlu olmam için yeterli şeyler bence. değil mi.

foto=sportifhareketler.com

24 Ocak 2010 Pazar

hayat devam ediyor

hayat devam ediyor.................
sağolsun bugün arkadaşlarım sayesinde bunu çok erken farkettim.

son yazıyı yazdıktan sonra hemen sevdiğim iki arkadaşı aradım bana gelsenize dedim. geldiler. biri bu havada karşıdan geldi hatta. diğeride eşiyle birlikte geldi. biraz sohbet ettik, bikaç el okey oynadık. ben uzun zaman sonra gitar çaldım iki üç şarkı söyledik. sonra hep birlikte yemek hazırladık. hep birlikte değil aslında, biri gidip tatlıyı alıp gelip kanepede uyudu, biri salatayı yaptı, onun eşi yemeği, bende pilavı. tam bi ekip masası kurup yemek yedik güle oynaya.

tüm bunlar olurken hayatımın en kötü günlerinden birini dün yaşadığımı söylemedim bile onlara. zaten yanlarında iken unuttum dünkü olayları. evli olan arkadaş eşiyle erken çıktı, diğeri biraz daha durdu. evlenmek niyetim olup olmadığını sordu. işte bi akrabası kızla evlenme girişimini ve nasıl eline yüzüne bulaşıp sözlenmeden bittiğini anlattı. bide bunları gülümseyerek anlattı.

sanırım böyle oluyor dedim o anda. yani acı bişey bitince sonradan gülümsetecek bir ders bir anı kalıyor insanın hayatında. biraz durduktan sonra o da çıktı. bulaşıkları makineye attıktan sonra annemi aradım geç olmadan. ona onu sevdiğimi söyledim. aslında böyle şeyler yapamam ama yaptım işte. "canım oğlum" dedi, daha bikaç güzel şey daha söyledi.

sanırım hayat herşeye rağmen çoooook güzel. bu yaşanan acılarda bizim hayatı öğrenmemiz için gerekli şeyler.

şimdiden herkese iyi haftalar............

bitti...............

bitti.....................



saat 3 gibi ankara'ya vardım dün. pastaneden ufak bi paket yaptırıp geçtim evlerine. tabi kalbim duracak gibi. çaldım kardeşi açtı, kendimi tanıttım ama direkt tanıdı zaten. "ahmet evdemi" diye sorarken anneside geldi kapıya. "işi vardı, dışarı çıktı" dedi. ısrarla içeri girmemi istedi. bende yalan söylemek zorunda kaldım. telefonumu ankara'ya gelmeden çaldırdığımı, gelmişken ahmet'ide onlarıda görmek istediğimi ama numara olmayınca direkt geldiğimi falan söyledim. kardeşi aradı o sırada abisini. "abi bi misafirin var, bak veriyorum" deyip elime tutuşturdu. o an kalbim durdu sandım. "aloo" diyebildim sesim titreye titreye. "aliiii" diye şaşırdı o da. "ankara'ya gelmiştim. senide göreyim dedim ama evde yokmuşsun." dedim, sustuk sonra. niyeyse bilmem o an sitem olsun diye belkide "ben çıkarım birazdan, sen programın varsa bozma" dedim. "hayır. gelmişsin madem görüşelim" dedi. biraz işi varmış. onu halletmeden gelemezmiş. saat ve yer verdi. bende "işim var" deyip kalktım evlerinden ve onlara yakın oturan şu dindar arkadaşıma geçtim. tabi ben farkında değilim rengim benzim atmış. kapıyı açınca sarıldı bana, o an bırakmak istemedim onu. o kadar dolmuştumki o an gözlerim doldu ama zor tuttum. bi sıkıntımı var diye üsteledi yok dedim. sonrada biraz uzan dinlen dedi, yemek falan hazırladı. ordanda çıkıp ahmet'in dedği yere gittim o saatte. oturuyordu, beni görünce kalktı yerini göstermek için. oturdum yanına. bi yabancı gibi. sustum önce. birimiz konuşmaya giriş yapsın diye. o girdi lafa sitem ederek. "bu yaptığın hiç hoş değil" diye. zaten allak bullak aklım darmadağın oldu. ne diyeceğimi bilemedim. "bana neden böyle davranıyorsun" demekle yetindim gözyaşımı tutamayarak. ağladığımı farketti, sustu. bende sustum. üç dakika öyle masaya baktık. bu sefer ben girdim lafa. "seni anlıyorum. isteklerinide makul karşılıyorum ama bunu böyle çözmek istemen garip. benim bi insan olduğumu unutuyorsun. en önemlisi sana olan sevgime saygı bile duymuyosun" dedim. yüzünü kaldırdı biraz baktı bana, sonra o aynı şeyleri yine anlatmaya başladı. işte eşcinsellik, evlilik, toplumun yargıları, ailesinin beklentisi, günahlar falan. benim o ana kadar içimde dost kalabileceğimize dair bi umut vardı. o konuştukça onlarda kayboldu. artık içim o kadar daraldıki. birinci saatin sonunda "tamam" dedim. "tamam, istediğin gibi olsun. seni bi daha asla ama asla rahatsız etmeyeceğim. buna emin olabilirsin. herşey için teşekkür ederim. üzdüğüm içinde özür dilerim" dedim ve kalkmak için iznini istedim. o kadar serttiki bakışları, o kadar inandırmıştıki bensiz mutlu olacağına "dur, gitme" demesini bile beklemedim ondan. demedide zaten. ben tam ayağa kalktım giderken "bigün evliykende babaykende bu hislerin seni esir aldığında, yanında bunları konuşabileceğin paylaşabileceğin biri olarak kalmaktan fazlasını istememiştim senden. umarım o gün geldiğinde birini aradığında düzgün insanlar çıkar karşına." dedim. sadece gözleri doldu o an bana bakarken. dahada bakamadım yüzüne o kalabalık içinde hüngür hüngür ağlamiim diye. arabaya attım kendimi, içinde ağladım. sonra yola çıktım o lanet şehirden uzaklaşmak için. yol boyuda ağladım. boluda bi tesiste durdum bitek. elimi yüzümü yıkadım kendime geldim. gece eve vardığımda ise saat ikiydi.
eve girince aynada kendime bakıp bittiğini söyledim. "yalnızsın yapayalnızsın" dedim yüzüme bakarak. deli gibiydim gece. şuanda biraz daha iyiyim. ama kafam hala karışık. bikaç arkadaşımı arayıp eve çağırsam iyi olur sanırım.

23 Ocak 2010 Cumartesi

bilinmeyene yolculuk

erkenden kalktım. kahvaltımı yaptım. duşumu alıp, traşımı falan oldum. birazdanda yola çıkıyorum. ankara'ya doğru.
orada nelerle karşılacağıma, neler duyacağıma, neler göreceğime, neler söyleyeceğime dair hiçbi fikrim yok. bu yüzden biraz tereddüt taşıyorum ve heyecanlıyım. ama bunu yapmakta zorundayım. bu kısır döngü beni bitirmeden gidip ahmet'in niyetini ve soğukluğunun sebebini kendisinden dinlemeliyim.
aslında yolu bırak evden çıkacak durumda değilim. hastayım dünden beri. gribim. ama bikaç antibiyotik birden aldım demin. yolda biraz kendime gelirim diye umuyorum. artık gelmezsemde yapacak bişey yok. gitmeliyim.
neyse, ben toparlanıp çıkayım. umarım herşey güzel olur.

22 Ocak 2010 Cuma

iki ayrı dünya

ilginç bi dünya burası. bi yanda olabildiğine mutluluk var, bi yanda sadece mutsuzluk.

bugün çok yakın bi arkadaşım aradı beni. eşi bikaç gündür rahatsızmış. dün akşam doktora götürmüş. adamlar tahlil etmişler, hasta değil hamile çıkmış. arkadaş tabi bunu ağzı kulaklarında sevinçli bi sesle söyledi bana. aslında çok taze evliler. hatta en son sorduğumda bi süre çocuk düşünmüyoruz demişti. ama işte bianda olmuş. şikayetçide değildi anladığım kadarıyla. ilk zaten benimle paylaşmak istemiş. ee sevindim yani. arkadaştan öte zaten bizim dostluğumuz. hatta o bekarken kardeş kadar yakındık ama evlenince nadir görüşür olduk. ama neticede ben bi nevi amca oluyorum. bu dünyanın güzel yüzü. bi de dünyanın benimde şuan içinde olduğum diğer bi yüzü var. daha karanlık ve can sıkan, böyle kasvetli bi yüzü. sanırım herkes bu iki dünya arasında gidip geliyor zaman zaman. bende tabi.

canımı sıkan şeylerden kurtulmak ve bulanık durumları çözümlemek için haftasonu ankara'ya gitme kararı aldım. zaten bi önceki yazıda okuduğum bikaç yorumdada benzer tavsiyeler vardı. aklın yolu bir sonuçta. cinsel arzularım yada yalnızlığıma gelince, o ertelenebilir bi konu. bende biçok insan gibi masturbasyonun gündelik ilişkiden sağlıklı ve ahlaklı bi tercih olduğunu düşünenlerdenim. asıl kafamı karıştıran var mıyım yok muyum sorusu. ahmet'in beni bir süredir yoksayması bana ölmüşüm gömülmüşüm hissi veriyor. yani kendime gelmem için birinin tenime dokunmasına ihtiyacım var gibi geliyor. ama bi tarafımda kesinlikle buna karşı çıkıyor. karışığım anlayacağınız.
neyse yine başladım saçmalamaya. susiim en iyisi.

20 Ocak 2010 Çarşamba

tarih tekerrür ediyor

bu hayatımda ikinci kez böyle oluyor. ikinci kez hiç beklemediğim bi anda sebepsiz yere yalnız bırakılıyorum.
kız arkadaşımda aynısını yapmıştı bana. önce soğumuştu, sonra başka nedenler bulmuştu. birgünde gelip benimle görüşmek istemediğini söylemişti. bekledim olmamıştı. uğraştım olmamıştı. sonunda terkedildiğimi kabullenmiştim. yalnız kaldığımı anlamıştım. belkide yetiştirilişimden dolayı kalbime hakim olabiliyodum. ama işte alışmıştım ona. o yüzden unutmak cidden zordu. hatta kız bi ara kafamda saplantı haline gelmişti. düşünsenize. ben evlenmeyi hayal ederken dışlandım. hem erkeklik gururumda incitildi. iyice kendime kapandım. kimselerle konuşmadım bikaç hafta. sonra baktım bunalıma giriyorum. dedim olmaz böyle. bana onu ve onunla ilgili herşeyi unutturacak bi şekilde hayatıma devam etme kararı aldım. zayıf damarımı bildiğimden o yönde yüklendim kendime. cinsellik. evet, seks biçok insan gibi benimde asla hayır diyemeyeceğim bişeydi. o aralar kimlerle neler yaşadım hatırlamıyorum bile. hatırlamakta istemiyorum. ama peki niye aklına getiriyosun diyeceksiniz. aslında ben aklıma getirmiyorum. şuanda yaşadığım durum bunları aklıma getiriyor. bugün bi ara bu olasılığı düşündüm. bi yanım "sakın ha o günlere dönme" dedi. diğer yanım ise aylardır biriken cinsel arzularımı tatmin edip içinde olduğum durumdan eskiden olduğu gibi kurtulacağımı söyledi. şimdi napsam bilmiyorum. bi yandanda kendime acıyorum. bende insanım sonuçta. sevmeye, sevişmeye ihtiyacım var. hani sevmek benim için zor bu aşamadan sonra. geriyede bitek kolay olan seçenek kalıyor. sevişmek. ama aylardır o kadar güzel şeyler yaşadımki, herşeyi bir çırpıda unutmam mümkün değil. ona sarılıp uyuduğum yatakta bi başkasıyla sevişmem mümkün değil. hem belkide döner diyorum. işte kafam böyle karışık ve ben gerçekten napcamı bilmiyorum.

19 Ocak 2010 Salı

bekliyorum, alışıyorum

bir yandan aramasını sabırla beklerken bi yandanda yalnız olduğum fikrine alıştırıyorum kendimi. böyle bi çaba içinde olduğumu bilmek bile canımı sıkıyor. bu kadarmı çabuk vazgeçtim diye kızıyorum kendime. ama aslında vazgeçtiğim bişey yok. sadece ısrarcı olmak istemiyorum. hep hatalıymış gibi davranmak özür dilemek ve üstünede acı çekmek doğru gelmiyor artık. işte geriyede bi beklemek bide alışmak kalıyor. tabi bu beklemek de ne zamana kadar bilmiyorum. hani ona çok alışmıştım. ayrı şehirdeydik ama varlığını bilmek, telefonda sesini duymak falan çok güzeldi. çok özeldi. şuan bunlardan uzağım. ne kadar uzak kalacağıma dair bi fikrim yok bide. işte bu canımı acıtıyor.

yinede iyiyim aslında. kendimden bile beklemediğim derecede dirençliyim. inkar edilecek bişey yok, onu özlüyorum. ama yapacak bişeyim yok şu aşamada. sadece bi adım atmasını bekliyorum, koşarak ona gitmek için.

18 Ocak 2010 Pazartesi

boyfriend

bi hafta ara verince direkt kendimi spor salonuna attım bu akşam. epey bi terledim yoruldum öyle geldim eve. zaten gündüz acaip sıkıcıydı. ordaki gelişmelerle ilgili bilimum kimselere bilgi verdim. sadece birisi sordu eğlenmedinizmi, gezmedinizmi diye. sanırım bizim robot olmadığımızı düşünen bitek oydu.

robotluk bi yanada, hani bi hafta öyle çok eğlenceli geçti diyemem. hostesin uçakta tepetaklak olması dışında bana kahkaha attıran bişi olmadı. bi tek gülümseten bi durum oldu. çarşamba akşamı bi mağazaya girmiştik. çocuk bişeyler deniyor üzerine. giyinip gelip fikrimi soruyor yakıştımı falan diye. o ara satış elemanı adam bizim çocuğun üzerine yakıştığını söylemek isterken bana dönüp "your boyfriend"li cümle kurmazmı. çocuk anlamadı tabi. ona göre friend, boyfriend aynı şey :) ama ben anladım satış elemanının sesinden yüzünden ne kasteddiğini. niyeyse düzeltmedimde, bozuntuya vermedim. hani birinin beni yalnız değilmişim gibi düşünmesi yalanda olsa hoşuma gitti o an.

özel dünyama gelince, pek bi değişiklik yok hayatımda. aynı sessizlik devam ediyor. aramadı. gurur yapıyor hala. ama işin asıl garib yanı bende aramadım. şuan için aramakta istemiyorum. tek istediğim biraz sessizlik bir süre. o da biraz toparlasın kafasını. beni bir sevgili yada bir dost olarak hayatında istiyorsa zaten arayacaktır. istediğine eminim ama istemekten vazgeçmesi ihtimalide aklımı kurcalıyor. neyse herşeyi zaman gösterecek. konuşmak düşünmek hiçbişeyi değiştirmiyor. kendimi yemekten başka hiçbişeye yaramıyor.

foto=sjoerd de wit

16 Ocak 2010 Cumartesi

söz eğlencesi

iyiki hiç istanbul'da durmadan gelmişim bursa'ya.

eve bi geldim, bi baktım sülale bizde. ne olduğunu anlamadım önce, sonra öğrendim teyzem kızını sözlemişler haftaiçinde. annemde toplamış herkesi bize. desene bende tam curcunanın ortasına düşmüşüm. curcunada tam curcuna hakkaten. bi ara millet coştu, müzik açıp göbek attılar. hatta ben bile coştum, bende oynadım valla. ama cidden iyi geldi. iş, yolculuk, yalnızlık falan hiç bişey kalmadı aklımda o sevincin içinde.

demin çıktı millet. bende söz verdiğim üzere hemen oturdum bilgisayarımın başına.
ha şu iş gezimden bahsedecektim. pazartesi çocukla havaalanında buluştuk sabahtan. ama nasıl heyecanlı anlatamam. uçak fobisi olduğunu düşündüm önce, aslında biraz varmış ama ilk defa uçağa biniyomuş diyeymiş asıl heyecanı. bi de şey oldu. uçakta hostes kontrol yaparken ayağı takılıp bi düşmezmi, beni yol boyu gülme krizi tuttu. tam susuyorum kız bi daha geçiyor aklıma geliyor başlıyorum gülmeye. çocukta bana bakıp gülüyor. güle güle indik uçaktan hatta :) kıza ayıp oldu gerçi ama o da güldü kendi haline zaten :))

vardık otele yerleştik. ilk günden hemen işe koyulduk. ama akşam erkenden boş oluyorduk. hani bende londra'yı deli gibi bildiğimden değil ama elemanı biraz gezdirdim. genelde gezme ve yorulunca bi kafede dinlenme şeklinde geçti akşamlar. biraz alışveriş yaptık tabi. bide dizi izledim şu arkadaşımdan cdlerini almıştımya. elemanda izlemek isteyince birlikte izledik çoğunu.

ya şaka maka ben bu çocuğu çok beğendim karakter olarak. işinide önemsiyor. ee saygılıda. umarım böyle devam eder. gerçi sanırım biraz dindar gibi. hani ben böyle şeyleri takmıyorum ama bizim müdürlerden biri böyle şeyleri acaip takar. hatta namaz kılıyor diye bi bahaneyle birini işten bile çıkarmıştı. umarım bu kalitede birini böyle saçma sebeplerden kaybetmezler. neyse ya ortada bişi yok kötü düşünmiim şimdiden :)

bikaç ilginç şey daha oldu. onları anlatırım yarına. şimdi ben yine salona kaçiim. iyi geceler herkese

ben geldim

herkese selam.

dün gece geldim. gecede denmez. sabahtı nerdeyse. oldukça yoğun bi haftaydı. çok yorgundum eve vardığımda, hiç ortalığı toparlamadan kafayı vurup yatmışım. biraz önce annemin telefonuyla uyandım zaten. beni özlemiş, eve gel oğlum diyor :) bende özledim onu valla. insan istanbul'da iyi kötü kendini ailesine yakın hissediyoda daha uzaklarda tam bi yalnızlık hissi sarıyor. gerçi fiziksel olarak hiç yalnız değildim. nerdeyse hiç yalnız kalamadım :) benimle gelen çocuğu kim gazlamışsa artık, dibimden hiç ayrılmadı. yapışık ikizler gibi gezdik. iyi bi gözlemci, efendi uyumlu bi tipti. gerçi yanımda olması iyi oldu, bazı şeyleri çok fazla düşünmeden stress yapmadan bir hafta geçirdim.

neyse, anlatırım bu hafta olan bir iki ilginç olayı. ama şimdi hemen ortalığı toparlayıp yola çıkmalıyım. bursa'da gece vakit bulursam yazarım yine.

sevgiler.

foto=thornton tomasetti

10 Ocak 2010 Pazar

kısa bi ara

güzel bigündü. yazarken farkettimki ben cumartesileri es geçip pazarları güzel değerlendiriyorum son zamanlarda. neden böyle yapıyorum bilmiyorum. neticede bugünde çok yoruldum. birazda bikaç ihtiyacım vardı onları aldım. yarın sabahtan çıkıyoruz yola. yeni elemanlardan biride benle gelecek. çocuk yeni mezun aslında. ama fakülte birincisiymiş. ilk duyduğumda işe yaramaz demiştim içimden. ama şaşırtmıştı beni. yani sadece teorik değil pratik tarafıda iyi çocuğun. çabuk kavrıyor. yinede dikkatli olmakta fayda var. onun ilk yurtdışı iş gezisi, toparlamam gereken bir duruma yolaçmaması için çoğunlukla izleyici pozisyonunda tutacağım. aslında yanıma birini vermeleri iyi oldu. ben şimdi bu yaşadıklarımıda orada otel odasına taşır, düşünür düşünür içerlerdim. şimdi bunu gezdirmek falan gerekecek akşam olunca. yani vakit dolu dolu ve güzel geçer diye umuyorum. zaten sempatik sıcak bi eleman o da.

neyse işte....... sabah erken kalkıcam ben yine. şimdi son bi çantamı kontrol edip yatiim. zaten bi enaz bi 5 gün olmayacağım. işler uzarsa dahada kalabiliriz. ama olsun. biraz istanbul'u özliim. biraz uzaklaşiim bana ahmet'i hatırlatan bu evden bu şehirden.

orada nete girmem pek kolay ve rahat olmayacak sanırım. bu yüzden sitedeki yorum onay olayını kaldırıcam şimdi. tartışmaya dönüşecek bir durum oluşmaz diye umuyorum.

dönüşte biraz daha arınmış ve rahatlamış bir halde olmak istiyorum. herkese yürekten sevgiler, güzellikler diliyorum.

foto= thy.com

dizi programı

methini çok duyduğum dizileri izlemeye karar verdim. bu konularda iyi bi arşivi olduğunu bildiğim bi arkadaşı aradım dün akşam. birazdan o ve bikaç arkadaşla kahvaltı için buluşacağız. oraya getirecek dizileri. tabi ne getireceğini önceden sordum telefonda. aynen şöyle dedi "sana güzel bir program yapacağım". ben başladım gülmeye bu laftan sonra. hani spor salonlarına gidersinde vucudunun hamlığına ve ihtiyacına göre bişeyler hazırlarlarya işte onun gibi oldu. önce "how i meet your mother" ve "the big bang theory" dizilerini izlemem gerekiyomuş. ilkini öğle yemeklerinde o kadar çok duydumki yabancı değilim zaten. ben daha önceden kısa biraz izlediğim için "lost da getirsene" dedim o ise "yok yok onu sonra izlersin. önce biraz eğlen" dedi. ben onun bu ciddiyeti karşısında kendimi tutamadım, günlerden buyana ilk defa kahkahalara boğuldum. tam yatiim derken gmailde geçerken uğrayan'a denk geldim. lafladık biraz. sohbeti acaip iyi geldi. sonrada ha kalkiim ha kalkacağım derken uyumuşum oturduğum yerde. gece boynum tutulmuş kalkıpta geçtim yatağıma.

yeni kalktım ve yavaştan toparlanmalıyım. kahvaltıya çengelköy taraflarına geçicez. ordanda milleti bu havada ikna edebilirsem anadolu kavağı'nda turlamak istiyorum biraz. şimdi kafamdaki herşeyi bu evin içinde bırakıp, dışarı çıkma zamanı.

**bu arada aklımdayken söyliim, sizinde dizi tavsiyelerinize açığım. gay temalı olmaması tercih sebebi.

9 Ocak 2010 Cumartesi

ödüllendim

bu karmaşa içinde unutmuştum. gecenin bi yarısı aklıma geldi ve cevapliim istedim. umarım gecikme için kimse alınmamıştır.

efendim "the summerson" ve "coachbear" beni "kreativ blogger" ödülüne layık görmüşler. öncelikle ikisinede yürekten sevgilerimi iletiyorum. bide ödülün gerekleri varmış.

1.sizi ödüllendirene teşekkür edin.
2.sizi ödüllendirenin blog linkini yayınlayın
3.ödülün logosunu yayınlayın
4.7 yaratıcı bloggerı ödüllendirin.
5.7 blogun linklerini yayınlayın.
6.ödüllendirdiklerinizi haberdar edin.
7.kendiniz hakkında 7 ilginç şey yazın.

şimdide cevaplar.

1 ve 2.coachbear ve the summerson ikinizede çok teşekkür ederim.
3. ödülün logosu yazının üstünde zaten :)
4, 5 ve 6. ya ben bu cevabları pas geçsem. yani bi elliye yakın blogu takip ediyorum. hepsinin diğerine göre başka güzel tarafları olabiliyor. kiminin tasarımı güzel, kiminin içeriği yada kimi öyle bi yazı yazıyorki ben günlerce etkisinde kalıyorum. hepsininde yaratıcı tarafları farklı işte.
7. en zor soruda buymuş. hmmm biraz düşüniim. ilginç 7 şey.
-bazen hayatımda olacak şeyleri önceden rüyamda görebiliyorum.
-otobanda direksiyonda kendimden geçtiğim oluyor.
-ortaokulda folklor oynamıştım
-uçaklar denizin yada okyanusun üzerinden geçtiği zamanlar uçağın düşmesinden ve ölmekten korkuyorum. hatta uyuyamıyorum. karada düşse sanki daha acısız olacakmış gibi geliyor. pek korku olmuyor rahat oluyorum.
-ingilizce dışında 3 yabancı dili öğrenmeye teşebbüsüm oldu. üçüde yarım kaldı.
-üniversite yıllarında epey gitar çaldım
-boxer dondan nefret ediyorum.

8 Ocak 2010 Cuma

gurur yapmak

ben yine yapamadım. onada kendimede zaman tanıyamadım. dayanamayıp telefonunu aradım bugün. telefonumu engellemiş artık sanırım. çalmıyor bile. içim ezildi bunu farkedince, ama sanki biraz farklı bi gözle kendime bakmamıda sağladı. hani evet sevgi dünyanın en güzel şeyi. içinde güvende varsa hele. ama tek taraflı olduğunda sadece acı veren bişey. ahmet'le aramızdaki dostluk bitiyor demek için erken ama sanki öyle oluyor. kabul etsemde etmesemde bitiyor. ben bir yıla yakındır onu kırmamak için elimden geleni yaparken, bi hatamda beni böyle cezalandırması ağrıma gidiyor. yok yok gurur yapmıyorum. asla ona gurur yapamam. hani şimdi gelse, özür bile dilemese, hiçbişey olmamış gibi davranabilirim. ama artık onun gurur yaptığını düşünüyorum. o yüzden bu dostluk bu sevgi bir yıl bile olmadan bitiyor sanırım.

belkide ben hep rüya görüyordum. bu noktaya adım adım geliyorduk ama ben sadece herşeyin iyi gittiğini düşünmek istemiştim. yoksa dedimya bi anda böyle bi tepkiyi hakedecek bişey demedim ona.

neyse işte öyle.................. sizide aynı şeyleri anlatıp anlatıp sıkıyorum. ama inanın bunları paylaşabileceğim şu sessiz duvar gibi blogumdan başka kimsem yok. kim anlarki beni birine oturup anlatsam. millet dışardan bakıp çok huzurlu ve güven içinde bir hayatım olduğunu sanıyor. nerden bilsinler dört duvar arasında yaşadıklarımı. bilmesinlerde zaten. bunca sıkıntı arasında bide sevdiğim insanların beni yargılamasını kaldıramam sanırım. en iyisi yazmak. yoksa içimde kaldıkça ağırlaşıyor bu düşünceler.

foto=flickr,ҢẨŞŞẨŅ ≈≈≈ ρĦǑŤǑĞЯдρĦΨ

6 Ocak 2010 Çarşamba

zamana bıraktım

2 gün oldu. telefonlarımı açmıyor. işyerini aradım, sesimi duyunca kapatıyor.

düşünüyorum enine boyuna. ben naptım, o ne yapıyor diye. bana beni sevdiğini söyleyen bir insanın benim hayalimi yıkan evlilik hayaline evet dedim. içimdeki herşeye rağmen bunu yaptım. ama sadece bunu benim canımı acıtmadan yapmasını istedim. herşeyi benle paylaşmak zorunda olmadığını söyledim binevi. o naptı. yanlış anladı. yada yanlış anlamak istedi. bana "yanımda dur" derken, benim yanımda durmuyor. bi sesini bile benden sakınıyor iki gündür. artık parmaklarım yoruldu telefonun ara tuşuna basmaktan. kalbimde yoruldu.

biliyomusunuz dün akşam ağladım. halime ağladım. ama içmedim. hiiiiiç içmedim. acımı iliklerime kadar hissetmek için uyanıktım gece boyunca. sabah kalktığımdada uyuşturucu almış gibiydim. işe bile gitmeyecektim ama şu yurtdışı programının detayları için gitmek zorundaydım. geç gittim, erkende geldim eve.

neyseki bugünde bitti. ahmet'ten habersiz bişekilde. eve geldikten sonra bi kere aradım açmadı yine. sonrada aramadım. sanırım biraz zamana ihtiyacı var hatanın birazının kendinde olduğunu anlaması için. bu yüzden onada kendimede zaman vermeye karar verdim. o düşünsün biraz, bende düşüneyim. bakalım zaman ne getirecek ikimize.

4 Ocak 2010 Pazartesi

mutluluğu haketmek

noluyo anlamıyorum. olayları niye bu kadar karmaşık hale getirdiğimi gerçekten anlayamıyorum. sonrada b..ka düşmüş sinek gibi debeleniyorum. sonrada kendime kızıyorum, hatta gurur yapıyorum kendi hatamın üstüne. yok yok, ben haketmiyorum. ben...... mutlu...... olmayı..... haketmiyorum.......

rüya gibi bi yılbaşı. sıcaklık, şefkat, huzur, güven. yani herşey. herşey varken ne gerek vardı güzel bi kalbi kırmaya.

çocuk bana anlattı hayalini. evlenmek istiyorum dedi, baba olmak istiyorum dedi, emin olacağım birine denk gelene kadar deniycem dedi. ama aynı zamanda sen yanımdan ayrılma dedi. kurda kuşa yem olmayalım dedi. bozulmayalım, eskimeyelim dedi. ben naaptım... sadece kabullenmiş gibi görünüp her denemesinde içim içimi yedim.

aradı bugün öğlen arada, akşam bi arkadaşının eşinin kız arkadaşına tanıştırılacağını söyledi. iyi niyetle yaptı bunu. benden bişey saklamak istemiyor biliyorum. ben naaptım tahmin edin. kıskandım. kabardım çocuğa hatta saçmaladım. tartıştım durduk yere. "nişanlanana kadar, evlenene kadar bu tür şeyleri söyleyip beni yorma" dedim. tek kelime etmedi. nefesini uzunca tuttu. bende sustum zaten. sonra bıraktı nefesini ama sanırım ağlıyordu. sonrada kapadı telefonunu. açmadı. arıyorum ama hala kapalı. arıycamda. olmadı yarın işyerini arıycam. açarsa ne diyeceğimi, nasıl özür dileceğimi bilmiyorum. ama arıycam ve benimde ona muhtaç olduğumu söyliycem. beni bırakırsa tekrar kötü olmaktan korktuğumu söyliycem. yüzüm yok ama bunu yapıcam.

şimdi uyumalıyım. bugünü unutmam lazım. yok saymam lazım. bi daha bu tür bişey yapmamam lazım.

lezbiyenler (karikatür)

komik geldi. yorumsuz paylaşıyorum :)

resme tıklayarak büyütebilirsiniz.

1 Ocak 2010 Cuma

harika yılbaşı

hayatımın en güzel, en özel, en eğlenceli yılbaşılarından biriydi. ahmet'e rağmen alkolü fazla kaçırmışım. bugün arkadaşların facebooktan yolladıkları fotoğrafları görünce anladım, dün gece iyice coşmuşum. ama benle ilgisi yok, tüm ekip kopmuştu zaten. ahmet bile. içmedi ama bizden daha sarhoştu sanki. acaip oynadı, eğlendi o da. gecenin en özel anı ise şarkıcı geriye saydığında saat tam 12de ahmet'e sarılmam oldu. ama istemdışı oldu, o an ona yakın olmak istedim ve sarıldım sıkıca. o da sarıldı ben sarılınca. o an kim ne düşündü umurumda değil. zaten herkes eşiyle yada sevgilisiyle sarılıp öpüştü o anda. bize dikkat bile etmemişlerdir. biraz daha eğlendikten sonra kalktık mekandan. ama benim kafa cidden iyiydi. arabayı ahmet kullandı. yolda uyumuşum zaten. nasıl uyandırdı, eve çıkardı, yatağa yatırdı hatırlamıyorum. gözümü açtığımda çooktan sabah olmuştu ve yanımda uyuyodu.

bugünde çok güzeldi. hava öğleden sonra biraz düzelince dışarı çıktık sahilde rüzgarda savrula savrula yürüdük biraz. sonrada haftasonu ankara'da olması gerektiğini söyledi. eve dönüp eşyalarını aldık ve otobüse bindi akşam saat 6da. bi de şu görüştüğü kızla olayı bitirdiğini söyledi tam giderken. detayını hiç sormadım. ne oldu neden oldu falan demedim. çünkü ben onun bu evlilik çabasına bu denemelerine müdahale ediyor olmak istemiyorum. ama ne yalan söyliim, sevindim bitmesine :) onu tamamen kaybetmekten ve boşluğa düşmekten çok korkuyorum. :(

foto= ciao filmi

aşk = huzur + güven

çok mutluyum