31 Aralık 2010 Cuma

merhaba 2011


herkese sağlık, mutluluk, sevgi ve aşk dolu bi sene diliyorum. 
iyi seneler şimdiden.

30 Aralık 2010 Perşembe

yeni yıla girerken


acaip bi yoğunluk bastırdı yeni yıl öncesi. ne kadar ertelenmiş iş varsa bende patladı. o yoğunluk arasında yakışıklıyla sözleşip spora gittik salı günü. güzeldi herşey, hatta yılbaşı için tekrar konuşma fırsatı bulduk ve bizimkilere katılmaya ikna eder gibi oldum. onun arkadaşları tam organize olamamışlar anladığım kadarıyla.birkaçının başka planı mı çıkmış ne, canıma minnet.

ama dün aradı saat akşama doğru 4 gibi. hastanedeydi. babası hipertansiyon hastası normalde. adamın tansiyon fırlamış öğleden ama iner diye beklemiş annesi. inmemiş tansiyon üstelik adamın göğsüm sıkışıyor, nefes alamıyorum deyince hastaneye koşturmuşlar. meğer adam ufak kalp krizi geçiriyormuş. ben de duyunca koştum, gittim hemen. yakışıklı telaşlıydı, üzgündü. o hep gülümseyen adamdan eser yoktu. sarıldım, gözleri dolmuştu zaten. bıraktı kendini, ağladı. o an acısını kalbinden alıp kalbime koymak istedim ama yapamadım. biraz bekledik bikaç arkadaşı daha geldi tanıştık onlarla da. sonra da babasını eve yolladılar. 

bugün sabahtan da arayıp sordum, gayet iyiymiş babası. ama yılbaşı olayını soramadım. ayıp olur zaten böyle bir heyecanın ardından yılbaşında yanımda olmasını istemek. ailesi özellikle babasının daha çok ihtiyacı var ona şuanda. yine de gelmek istediğini söylesin diye istemiyor da değilim.

bunlar dışında herşey iyi gidiyor. yarın zaten güzel geçecek eminim. umarım herkes için harika başlar yeni yıl.
şimdiden herkese iyi, güzel, sağlık dolu bir yıl diliyorum.

25 Aralık 2010 Cumartesi

....... gibi birşey

bütün gün yanında olmak..........

hem sıradan davranmak, hem özel hissetmek özel hissettirmek.
bazen iki arkadaş gibi dertleşmek, bazen sevgili olmanın sınırlarını sessiz kalarak zorlamak.
aynı anda yemek yemek, su içmek, nefes alıp vermek. 
aynı filmi izlemek, aynı müziği dinlemek. 
birlikte uyumak, birlikte uyanmak.

gibi birşey...... 
sevmek gibi birşey....... aşık olmak gibi birşey........

tanrıya not= teşekkürler, çok teşekkürler

24 Aralık 2010 Cuma

geçmişle yüzyüze

hayat sürprizlerle dolu.
akşam iş çıkışı bi arkadaşımın ısrarı ile bi alışveriş merkezine hediyelik eşya bakmaya gittik. açıkcası ben de yılbaşı için hoş bişeyler bulabilirim belki dedim heveslendim. alışveriş olaylarında çok istekli ve odak olamasam da dolandık biraz birlikte. bişeyler yemek için oturunca kimi gördüm dersiniz. mühendis kızı.

yanında tipi düzgün takım elbiseli biri vardı. önce görmezden geliim, rahatsız olmasın dedim ama sonra merakıma yenilip yaklaşıp selam verdim. şaşırdı hatta sanki biraz sevindi beni gördüğüne sanki. yanındaki çocuk işyerinden arkadaşıymış. beni de ona "arkadaşım" diye tanıştırdı :) böyle demesine şaşırmadım değil. çocuk beni genç mi buldu ne, kıza "okuldan mı tanışıyorsunuz" diye sordu ayaküstü. "yok" dedi ve daha detay vermedi kız da. o an kızın tepkisinden eli ayağına dolanmış halinden aralarında bişey olduğunu anladım. arkadaşıma da daha bekletip ayıp olmasın diye ailesine selam iletmesini söyleyip uzaklaştım yanlarından. sonra da zaten çok durmayıp kalkıp gittiler.

arkadaşım kim bu kız diye sorunca anlattım durumu kısaca. canımın sıkıldığını düşünüp konuyu düşündü. aslında normalde can sıkıcı bi durum ama nedense canım pek sıkılmadı bile. yani herkes kaderini yaşıyor bişekilde. o yüzden kırgın falan değilim. anladığım kadarıyla o da öyle çocukca tepkiler içinde değil bana karşı.

ilginç bi akşamdı. geçmişle yüzyüze gelmek ve gülümseyerek yoluna devam etmekle geçen bi akşamdı.

foto: "ghosts of girlfriends past"  filminden

23 Aralık 2010 Perşembe

yeni yıl, yeni arayüz

yeni yıla yeni bi arayüzle girmek istiyorum. arayüz derken sitenin arayüzü :)
geçenlerde bi akşam boyunca blog template sunan siteleri dolandım ama hep bildik şeyler gördüm. hem biraz sitenin içeriğine, benim ruh halime uygun ve ortalıkta çok hatta hiç kullanılmayan bi arayüz bulamadım açıkçası. haftasonu yine bakacağım ama bi de sizin fikrinizi daha doğrusu desteğinizi alayım dedim.

aranızda bu konularda epey profesyonel olanlar var biliyorum. hani yedekte beklettiğiniz güzel bi arayüz dosyası varsa email adresime yollarsanız benimle paylaşırsanız sevinirim.

şimdiden teşekkürler

foto=hafif.org

22 Aralık 2010 Çarşamba

yılbaşı programı

ikimiz için de yoğun iki gün geçti. yılbaşı için buluşup konuşamadık yine. spora geçtim ben akşam belki gelir orada laflarız bu konuyu da netleştiririz diye ama gelemedi orayada. telefonda da uzun uzun konuşmayı sevmiyoruz zaten. aslında bunun gibi biçok konuda birbirimize benziyoruz.

yılbaşında normalde ben ya benim kankalarla birlikte eğlenirim yada nadir de olsa ailemle geçer. sanırım yakışıklının da durumu benzer. o da ahbaplarıyla geçiriyormuş yılbaşlarını. ailesi bizimkiler gibi o geceyi özel kılacak her türlü şeyden kaçınıyormuş. işte yılbaşı tv eğlencelerinin yanında tatlı çerezden öteye gitmez bizimkilerde. sadece birlikte olmanın tadı olur o gece ve iyi dilekler dualar uçuşur saat 12 olunca. ne yalan söyliim bana biraz yavan geliyor o geceyi bu kadar sakin geçirmek. o yüzden bu sene de arkadaşlarla olurum ama yakışıklıyı bizim eğlenceye götürmek işi zor gibi. ee bende onun gruba katılamam. çünkü pek hoş samimi karşılanmama ve benim biraz durumu yadırgama ihtimalim var. muhtemelen aynı ihtimal onunda aklında. onun arkadaşlarını bilmiyorum ama benimkiler can ciğer insanlar. hemen rahat hisseder :) evet evet, o gelsin bizim ekibe :) gelsin de du bakalım nasıl ikna edicez.

aklımdan ne ora ne bura, onla birlikte bizim evdekine benzer bi kutlama yapmakta geçiyor ama sanırım yüreğim kaldırmaz yeni yıla o kadar duygusal bi ortamda girmeyi. o gece eğlenmeliyim, kendimden geçecek kadar hem de. sesim falan kısılmalı şarkılara eşlik etmekten, kıyafetim terden sırılsıklam olmalı. yoksa cidden sanki bi önceki yılın yükü sırtımda kalmış gibi oluyor.

neyse daha var yılbaşına. bikaç güne netleşir.

19 Aralık 2010 Pazar

özlediğim huzur

hayatımın en güzel günlerinden biriydi dün gece. ne şems ne ahmet ne geçmişimdeki kızlar ne ailem geldi aklıma. gündüz zaten yorulduk epey. adam komando gibi, bana mısın demiyor ama ben cidden yorulmuştum otele döndüğümüzde.

sonra olanları anlatmam hissettiklerimi kelimelere döküp basitleştirmek olur. ama muhtemelen asıl merak edilen şeyi söyliim baştan. evet sonunda birbirimize tam anlamıyla dokunabildik. tercihlerimizin elverdiği ölçülerde.............

sabaha doğru oldu herşey. ama o saate kadar olanlar, konuştuklarımız, hissettiklerimiz, geçmiş ve gelecekle ilgili fikirlerimiz, bazı tesadüfler, kayan yıldız, sesli tutulan dilekler, camımıza konup gitmeyen kuş yani herşey o kadar planlı geliştiki. ikimizde teslim olduk odada oluşan atmosfere.

herşey çok gerçekti. saat 4e gelirken benim kadar özgür ama benim kadar da korkak bi ruhun içinde olduğu bi bedene dokunuyordum. öptüğüm dudaklar benimdi sanki. dokunduğum vücut benimdi. hepsi benimdi. daha doğrusu sahip olduğum şey bendim. çekince yoktu bu yüzden. insan kendinden çekinir mi. insan kendisini sevmez mi. insan kendini koklamaktan bıkar mı. insan kendini sahiplenmez mi. kendini kendine bırakmaz mı..

mistizme olan ilgimi bilirsiniz. hatta sanırım bu yüzden hayatıma giren insanlar hep bu konulara ilgili kimseler olduğunu sizde farketmişinizdir. ama dün akşam olanlar mistizmin ötesinde şeylerdi. "özlediğim, hayal ettiğim huzur işte bu" dedim. üstelik bunu sesli söyledim. böyle bir hissi içimde gizlemeyi hazmedemedim o an. bilsin istedim. yine gülümsedi içimi eriten şekilde. sonra o da yıktı bazı duvarlarını ben kendimi aşınca. beni şaşırtan ama mutlu eden özel şeyler söyledi. gün doğarken ikimimizde hala uyanıktık. zaten ben uyuyamadım mutluluktan. onu izledim o uykuya dalınca. bi tablo gibi. tablodaki koca adam gibi. tablodaki masum bebek gibi.

o yüzden hala uykusuzum ama sorun değil. buna alışabilirim. böyle bişey için uykusuz kalmaya alışabilirim sanırım.

17 Aralık 2010 Cuma

mevlana törenleri

ilginç bi akşam.
yakışıklı bugün aradı haftasonu işim olup olmadığını sordu. "yok" dedim, "iyi sana bi sürprizim" var dedi. çok da anlamadım neyi kasteddiğini zaten o yoğunlukta kafamada takılmadı sorusu. akşam aradı tam çıkmak üzere iken. abant'ta bir otele yer ayırtmış, "ya hiç gerek yoktu" dememe falan fırsat vermeden "geliyosun" dedi sert bi sesle. şaşırdım ama açıkçası çok mutlu oldum.

aslında benim karı fazla sevmediğimi biliyor. o da çok sevmiyor zaten. bi ara muhabbeti geçmişti. ikimizde böyle sıcak deniz falan seven tipleriz. ama muhtemelen o biraz çekim yapmak istiyor, beni de bu kötü emellerine alet edecek :) ee ben de severek asistanlığını yaparım artık. küçük çay termosumu da alırım, sıcak sıcak çay ikram ederim, şarkı falan söylerim. üşürse sarılırım belki. şaka bi yana bildiğimiz ortamlardan uzak olmamız bazı duvarları aşmamız açısından da iyi gelecek.

bu arada demin ilginç bi akşam dememe asıl sebep olan şey ise şems'in sürprizi. ta ona "hayır" diyebildiğim o ilk zamandan beri beni arıyor ara ara. ben gerçi hiç bi çağrısına cevap vermedim geri dönmedim. bikaç kez de bayram tebriği sms atmıştı onları da cevaplamamıştım. bu detayları sizle paylaşmadım tabii, bazen çok garip tepkiler alabiliyorum diye. bu akşam eve gelince maillerime bakayım dedim. kaç gündür bakamıyordum çünkü. şems'in bi maili vardı. uzun bi mail. "sabırda pişmiş sözlerle selamlıyorum" diye başlamış sözlerine. güzel şeyler yazmış, yani kafa karıştıracak kadar güzel şeyler. bi de mailin sonunda beni konya'ya davet etmiş. bu akşam mevlana'nın ölüm yıldönümü törenlerine. kendisi muhtemelen şuan orada, mailide 2 gün önce atmış zaten. "hayır gelemeyeceğim" deme şansım bile kalmadı yani. niye bilmem ama kendimi kötü hissettim. o yüzden mailine kısa ama şuan hissettiklerimi anlatan bişeyler yazdım. umarım beni anlar.

öyle işte, garip bi akşam bu akşam. hem sevinçliyim, hem canım sıtkın. hem yakınımda yarınki planımız için mutlu bi adam var, hem de uzaklarda davetine cevap dönülmemiş üzgün bi adam daha................. garip............... :(

15 Aralık 2010 Çarşamba

kal bu gece

dün spora gittik uzun bi aradan sonra. ama eskisi gibi değil durumlar. artık onu soyunma odasında yarı çıplak görmeye dayanamıyorum. ortalık sakin olsa herşey olabilir yani. spordan sonrada biraz konuşmak istedim. vakti var diye oturduk bi yerde, şimdiye kadar konuşmaktan çekindiğimiz konuları konuştuk. her ne kadar bu konularda bana göre daha özgür görüşlü de olsa o da işin içinde cinsellik olunca hislerini tam ifade edemiyor. cümleler evrimleşe evrimleşe "sana sarılıp uyumak isterdim"e dönüştü. hatta o cümlenin ardından kalabalığa aldırmadan elini tuttum. cesaretimi topladıktan sonra yüzüne bakmadan ama elerini de henüz bırakmamışken "ben daha fazlasını istiyorum" dedim. gülümsedi. anlamadı sandım, yüzüne baktım. yine gülümsedi.

aslında ben böyle şeyleri kelimeye dökmem. ortamı olur, hislerimi belli ederim, karşılık görürsem de yaşarım. sevişirken bile "çok tatlısın, cicisin, hoşsun, öp beni" gibi gaza getirici laflar etmem zaten. ama dün akşam biraz rahattım yanında. o da rahat zaten.

ordan çıkınca beni eve bırakırken yukarı davet ettim kabul etti. içeri geçince sanki bi saat önce konuştuklarımızın uygulamasını yapıyor gibi sarıldık birbirimize. ayaklarımız titreyene kadar ayakta kaldık geçen günkü gibi, sonra kanepeye oturup sarıldık. ben sarılı şekilde geriye düşünce o da uzandı üzerime koca bi bebek gibi. başını göğsüme koydu ve küt küt atan kalbimi dinledi. ara ara bakıştık, dudaklarımız buluştu öpüştük ama o anki saflığı bozacak bişey olsun istemedik. soyunmadık, daha ileri gitmedik. saçlarını kokladım sadece, öptüm arada. sonra noldu anlamadım, o halde uyuyakalmışız. ben önceki geceden 3 saat uykuyla duruyordum zaten, o da spor yorgunu olunca. saat bir buçuk gibi "gitmeliyim" sesiyle uyandım, telaşla sinirle telefona uzanıyorken "kahretsin merak etmiştir bizimkiler" dedi."3 kere aramışlar, merak etmişlerdir, gitmeliyim" dedip offladı. ben daha kendime gelememişken o ayağa kalınca, sessizce birazda boynumu bükerek "gitme, bu gece kal" dedim ama yineledi "gitmeliyim" diye. "o zaman yarın gel, yada istediğin zaman" dedim o uykulu halimle. "tamam" dedi gülümsedi yine gamzesini belli edecek şekilde.

bugün gelmedi, ama aradı akşamdan. bi iş arkadaşına ziyarete gitmişler. ben de onun telefonundan sonra uyumuşum zaten, şiştim iyice. şimdi bi çay koyup kendime geleyim diyorum. uyanıksa belki arayıp sesinide duyarım 12yi geçmeden :)

12 Aralık 2010 Pazar

geçmişten sansürlü itiraflar 2

akşam telefonda konuştuk ama söylememişti, sürpriz oldu sabahtan arayıp kahvaltıya davet etmesi. hızlı bi duş alıp sakalları düzeltim çıktım spor giyinip çıktım hemen. yolda geçerken simit poğaça aldım eli boş ayıp olur diye. kapıyı kardeşi açtı. o annesine yardım ediyordu kahvaltı tabaklarını taşımakta. babasıda salonda oturuyordu "hoşgeldin oğlum" diye karşıladı beni :) bi an hayalimde yakışıklının annesine "anne" babasına "baba" demek zorunda kalacağım bir görüntü geldi de aklıma güldüm içimden. hayal tabi şimdilik :)

kahvaltı edildi, biraz sohbet edildi. sonra ben müsade isteyip kalktım, çıkarken yakışıklı "dur ben de senle geliim" dedi. gitti içeriden cüzdanını alıp geldi hemen, sonra bi daha içeri koştu fotoğraf makinasını da kaptı geldi. şaşırdım biraz. arabaya bindik, sordum "napalım" diye. "sahile inelim" dedi. caddebostan sahilinde yürüdük biraz. kalın giyinmemiştim, ona belli etmeden titremeye başlayınca "bi yerde oturup bişeyler içelim mi" dedim. "yok ben yürümek istiyorum sadece" dedi. sonra bikaç fotoğraf çekti. denizi, adaları, martıları falan. benim fotoğrafımı da çekti habersizce :) sonra kendisi "hadi gidelim" dedi. ben evinde iner diye yolu uzattım ama evlere giden caddeden geçerken bişey demedi. ben de benim eve sürdüm. indik arabadan, çıktık yukarı. içeri girince "sana bi kahve yapıcam, kaçtır aklımda ama bi türlü fırsat olmadı" dedi ve geçti mutfağa. dayanamayıp kalktım yerimden napıyo diye bakiim dedim. hummalı bi şekilde kahveyi karıştırıyordu. o kadar doğal idiki, dayanamayıp yaklaştım sarıldım arkasından. bi eli cezvede bi elinde kaşık varken gözü kapandı, başı geriye omzuma düştü. açılan boynundan öptüm hafif. gözü hala kapalıydı ama benim açık olduğu için kahvenin taşmak üzere olduğunu gördüm :) "kahve" dedim açtı gözünü "hadi geç içeri, ben getiririm" dedi biraz kızarak karıştırmaya devam etti :) yani mahvettim o anı. ama komik oldu cidden :)

kahvemizi içtik, çektiği fotoğraflara baktık biraz. makinanında pili bitti zaten hepsine bakamadan. sonra biraz çekinerek de olsa geçmişimle ilgili sorular sordu, daha çok erkeklerle ilgili sorular. daha önce geçmişimden biraz konuşmuştuk ama daha çok kızlarla olanları. ahmet'den bahsedemedim yine tanışma ihtimallerinde sıkıntı olmasın diye. ama gizemli, şems ve seks bahanesiyle buluşup bikaç hafta görüştüğüm iki adamı söyledim. daha fazlasını anlatamadım tabii. bu anlamda geçmişimdeki dengesizlikleri bilip benden uzaklaşmasını yada soğumasını istemiyorum. şems'i merak etti, hatta anlatışımdan öyle düşündü sanırım bi tek onun için "sen hala ona karşı bişeyler hissediyor musun" diye sordu biraz kıskanç biraz üzgün bi tavırla. "yoo, o kapı kapalı benim açımdan" dedim. daha lafımı bitirirken "peki ya o kız" dedi. "kim" diye sormadan izmirliyi kasdettiğini anladım. "o kötü bi deneyimdi. bi süreliğine yol arkadaşlığı gibi bişeydi, belki de kullanıldım" dedim. "nasıl yani" dedi anlattım süreci. sonra sorulardan sıkıldığımı farkedince sustu. ben de sustum. sonra da "ben gideyim" dedi çıktı nötr bi yüzle. anlamadım anlattıklarıma kızdı mı sevindi mi. fazla mı anlattım diye de üzüldüm açıkçası. ama belki böylesi daha doğru oldu.

11 Aralık 2010 Cumartesi

geçen yıla dair mim

x-coach ümitsiz bi şekilde mimlemiş beni, ben de mahcup ediim tez elden cevaplayarak :)

2010'da en mutlu olduğun şey nedir?
sanırım yakışıklının hislerini itiraf etmesidir. bu hislerimi yaşamak için net ortamından insanları tanımak yerine gerçekte tanıdığım bi insanla aynı dili konuşmak ve aynı cümleleri kurmak çok mutlu etti beni. bi de bu gönül işlerinde dikiş tutturamazken böylesine sağlam adımlar atan biriyle yürüyor olmanın güveni de ayrı bi lezzet

2010'da en üzüldüğün şey nedir?
ahmet'in tamamen hayatımdan çıkması çok üzücü oldu açımdan. onun gelgit hallerine bile razıyken farklı bi yol çizmesi biraz koydu açıkçası. bi de yaptığım kaza sonrası ailemi telaşa vermem ve onları istemeden de olsa üzmüş olmam çok kötü oldu. babamı ilk defa öyle gördüm. çok etkilendim doğrusu. bu kadar sevildiğimi hiç düşünmemiştim.
2010 senin için nasıl bir seneydi?
çok çalkantılı. ahmet sonrası toparlayamadım, bazen depresif, bazen bana uzatılan her eli tuttum. mühendis kız, şems, izmirli belirli zamanlarda benim hayatımın çoğu oldular. hepsi birbirinden farklı insanlardı, en önemlisi benden farklılardı. neyse diyorum. bu noktaya gelmem için bunları yaşamam gerekiyordu belkide.
2010'a nasıl girmiştin?2011'e nasıl gireceksin?
güzel bi mekanda canlı müzikle sarhoş bi şekilde girmiştim. yanımda ahmet ve dostlarım vardı. benzer bi tablo oluşsun istiyorum bu sene yeniden. yakışıklı eşlik ederse harika olur tabi.
2010'da yapmayı çok istediğin yaptığın/yapamadığın 5 şey nedir?

Yaptıklarım
bol bol sevdim       
bol bol özledim       
az az seviştim                 
biraz ağladım
çok güldüm
    Yapamadıklarım
uzun bir tatil yapamadım
kaç yıldır tanımak istediğim blog yazarı ile bu senede tanışamadım.
düzenli bir seks hayatım olmadı.
sevdiğim bikaç insanın doğum günlerini kutlayamadım :(
bazı konularda çok sabırlı olamadım.


kimseyi mimlemiyim ben. isteyen üstüne alınabilir :) 


sevgiler.........................

yeni yıla dair mim

x-coach'tan serhat'a, ordan da bana geçmiş olan bi mim vardı. unutmadan cevaplamak istiyorum.

--------------------------------------------------
1.yeni yıla nasıl ve kimlerle girmek istiyorsun?
yeni yıla tüm sevdiklerimle bi arada girmek isterim ama bu imkansız sanırım. ailem ile dostlarım arasında tercih yapmam lazım yine. eğer yakışıklı da gelebilirse yakın dostlarımla dışarıda eğlenerek girebiliriz yıla.

2.yeni yılda neler yapmak istiyorsun?
çok şey. öncelikle tatil. yapamadım bi türlü şöyle uzun bi tatil. aralık içinde idi ama yoğunluktan olmayacak gibi ocak içinde gideceğim iki haftalığına. bi de fotoğrafçılık konusuna yoğunlaşmaya niyetlendim. yakışıklı ile bazı haftasonları istanbul'dan açılmak iyi gelecek bana. onun dışında da belirgin bi planım yok. haa yaza doğru kuzey afrika'da iki ülkeyi görmek fikrim de var. mısır'ı görmüştüm ama tunus ve cezayir'i merak ediyorum doğrusu.

3.yeni yıl sence ne demek?
tazelik demek. mesela "bu sene çok farklı olucam" gibi büyük laflar edebiliyor insan. aslında çok da doğru bi laf. ben hayatıma bakıyorum da hiç bi yılım diğerini tutmamış ve belirgin farklar var davranışlarımda yada yaşadıklarımda. bi de maaş zammı demek yeni yıl :)

4.yeni yılda ne olsa mutlu olursun?
kendi adıma çok bi beklentim yok sağlıktan öte, zaten şuan mutluyum. ama yaşadıklarımın çok da ileriye gitmesi beni çok mutlu eder. ayrıca erkek kardeşim şu uzatmalı sevgilisiyle artık evlense, annem çoktandır niyetlendiği hacca babamla gitse mutlu olurum. bi de ahmet evlenirse kendimi daha rahat hissedeceğim sanırım. her ne kadar dost olduk diye düşünsek de ben hala garip tanımsız hisler taşıyorum içimde ona karşı. biraz sitem, biraz kızgınlık, biraz merhamet, biraz sevgi. hepsinden biraz. o evlenirse bu hislerim daha netleşir, hem de hayatımdaki bu ilişkiyi ondan saklamak zorundalığımdan kurtulurum. kimbilir belki bigün tanışırlar bile. ahmet'le yaşadıklarım onla benim aramda sır kalmak kaydıyla tabi :)

soruyu daha global düşününce de "dünyada barış" beni mutlu eder diyeyim. ben dayanamıyorum ölen kadın, çocuk adam görüntülerine. umarım azalır bu sene. amerika ve israil biraz daha az kan akıtırlar bu yıl içinde umarım.

5.yeni yıla dair mesajın nedir?
umut. umudunu kaybetmesin kimse. her konuda. aşk, maddi meseleler, ailevi ilişkiler falan. insanın umudu oldukça düşse de hemen kalkabiliyor. çok acı şeyler yaşasa da sıkıntılar çekse de düzelebiliyor. yeni yıl umut dolu olsun sizin için.
------------------------------------------------

benim cevaplarım bunlar. şimdi kimseyi mimlemiim emrivaki olarak algılanmasın diye. ama isteyen bloggerlar cevaplasın :) bu arada x-coach-serhat karamazov kardeşlere teşekkürler bu güzel sorular için.

10 Aralık 2010 Cuma

kıskandıran öğle yemeği

çok güzel bi gündü :)

sabahtan önemli bi toplantı vardı, o telaşta aklımdan bile gitmiş buluşacağımız. gerçi yakışıklı aradı saat 11buçuk civarı. arkadaşını işinden alıp öyle geleceğini söyledi, yeri de tarif etti. ben çıktım trafik olur falan diye gittim. ama erken varmışım, oturdum bekliyorum bunları. bu sırada kızın biri geldi sipariş almaya. arkadaşlar gelince sipariş vereceğimi söyledim gitti ama istemeden kıza bakmaya devam ettim. nasıl denir, kız güzeldi epey ama daha da çekici kılan çok doğal ve tatlı bi tipti. neyse, çok geçmeden yakışıklı girdi esmer bi adamla :) bi baktım adama, kafamdaki tiple alakası yok :) bana benziyor falan deyince ben fiziksel olarak da bana benzeyen bi tip bekliyordum aslında :)

yemek sırasında tanıştık gibi oldu. epey eğlenceli biri. sanırım doğru tesbit, biraz bana benziyor arkadaşı. kürtmüş, okul sonrası yerleşmiş istanbul'a. ama hiç doğu aksanı yoktu. hatta dayanamayıp söyledim diye birden o aksanla konuşmaya başladı şakasına. o sırada da ağzıma bi lokma atmıştım, birden öyle konuşunca güldüm boğazıma yemek kaçtı. aksıra tıksıra kendime gelebildim. servis yapan kız bizi gözlüyormuş zaten, halimi görünce masada su yok diye koştu getirdi. servis sırasında da bikaç kez bakışınca biz, yakışıklının dikkatini çekti :) en son çay istediğimizde gülüşmemiz tuz biber oldu. o yarıla yarıla gülen adamın suratı düştü birden :) o kadar tatlı bir andıki anlatamam. kahkaha atmamak için zor tuttum kendimi :) gerçi benimde surat düştü bi ara, yakışıklının arkadaşı evlilik bahsini açıp benim son durumları sorunca. ama yine de güzel bi öğle yemeği oldu benim için. yakışıklının biraz daha hayatındayım gibi hissettim.

elemanı da çok beğendim. çok içten, bana nazaran daha şeffaf, içi-dışı bir bi tip. bi de farklı bi zenginliği var doğu kökenli oluşundan ötürü. muhabbeti hiç sıkmadı. zaten güle güle kalktık masadan. ee tabii kızın bana bakarak "iyi günler" demesine gülümseyerek "kolay gelsin" deyişimi ve yakışıklının bu anlarda bana baktığını da ekliim detaylara :) aslında ortada komik yada mutlu edecek bi durum yok ama hem beğenilmek hem de beğendiğim biri tarafından kıskanılmak güzel bişey sanki. size bencilce gelebilir ama ne biliim, sanırım hoşuma gitti beni kıskandığını hissetmek. :)

9 Aralık 2010 Perşembe

yerine oturan taşlar


dün akşam yakışıklı ile birlikteydik. biraz geçmişten biraz gelecekten konuştuk. o anlattıkça bu konulardaki ona karşı güvenim giderek arttı. bi kere homoseksüel hislerinin içinde boğulmamış ve bu hislerini bana göre içinde daha iyi dengelemiş biri. tabii o da bu noktaya gelene kadar uzun ve bunaltan süreçlerden geçmiş herkes gibi. ama şuan oldukça sağlıklı düşünebiliyor ve kendiyle ilgili taşlar yerine oturmuş kafasında. yani kısacası beni de sıkıntılı olduğum anlarda dengeleyecebilecek birine yakın olduğum için şanslıyım.

ciddi konuları konuşunca dertleşen iki dosta dönüştük tüm akşam. başka bişey olmadı zaten :) benim bi ara o başka şeyleri düşünür gibi oldum ama konuyu dağıtmak istemedim. hoş o öyle telaşla bişeyler anlatırken benim dağıldığım oluyor ama belli etmemeye çalışıyorum. yine de güzel şey sesini duymak, yanında oturmak, aralarda dokunmak, eve gelince ve giderken uzun uzun sıkı sıkı sarılmak ve omzuna küçük bi öpücük kondurmak.

bu arada biraz önce aradı yarın öğle için beni yemeğe davet etti. ama yalnız olmayacağız, "kardeşim gibi" dediği bi dostunu da davet etti. özellikle onla tanışmamı istiyor. dediğine göre kişilik olarak çok benziyormuşuz. benim dışımda en sık görüştüğü arkadaşı o zaten. bahsi geçip duruyor da arada, açıkçası ben de merak ediyordum çocuğu. tanışcaz bakalım artık :)

foto=faqs.org, shutterstock

sonu bilinmeyen mutluluk


foto=photographyblog.com

7 Aralık 2010 Salı

saçma düşünceler :)

haftaya onun sesiyle başlamak dışında tek güzel bişey olmadı gün boyunca. iş yoğunluğu, stres altında ben dahil saçmalayan insanlar, haftanın ilk gününe adapte olamayanlar. neyseki kimseyle dalaşmadan işlerin çoğunu bitirerek bitti gün. tabii ben de bittim. eve zor attım kendimi. sıcak uzun bi duş sonrası kafayı vurup yattım. annemlerin telefonuyla uyandım, evde biraz sorun çıkarmış benim küçük. bi yarım saat içini döktü de rahatladı kadın, sonrasında da kardeşle konuştum. o da kendince haklı. nesil farkları falan. allahtan uzağımda böyle şeyler içine düşmüyorum :) aile görüşmeleri sonrası yakışıklıyı aradım. "ezel" dizisini izliyormuş. bi kere denk gelmiştim o diziye. işyerinde öve öve bitirememişlerdi de neymiş diye bakmıştım. kurtlar vadisi modunda bişi olduğunu görünce fazla bakamamıştım. neyse, işte yakışıklı izliyormuş. "dizine mani olmiim, bitince sen ara" dedim. aradı 11 gibi, konuştuk uzun uzun. onunda işler yoğunmuş bu hafta. bi de biraz hastalanmış dünden sonra. soğuk almış gibi sesi, bi de burnu akıyomuş. kıyamam :( annesi bakıyomuş zaten. yine de ben de bakardım ona :) uyuyunca da bakardım hatta :) zaten uykum da yok akşamdan uyuyunca. dünkü çektiğimiz fotoğraflara bakıyorum, bi de haber-blog falan dolanıyorum uykum gelsin diye.

haa bu arada dün yakışıklının yüzüne sakallarım batınca sabahtan tamamını kestim, bıyıkları da azalttım epey. keserken de "şimdi burada olsada şu taze yüzümü yüzüne sürsem" diye düşündüm :) acaba o da böyle saçma şeyler düşünüyo mu hakkımda, cidden merak ediyorum. meraktan ziyade istek gibi bişey benimki :) öyle işte...........

foto=mienmagazine.com

5 Aralık 2010 Pazar

fotoğrafçılık dersi

havalar ne çabuk soğudu demi? oysa biz dünden planlamıştık dışarıda kahvaltı yapalım diye. sabah bi ara vazgeçip "evde bişeyler hazırlar yeriz der" gibi oldum, ama arayıp ikna etti. kahvaltı yaptık ama biraz istanbul'dan uzaklaştık bunun için. yakışıklı fotoğraf makinesini de almıştı yanına. biraz doğa biraz benim fotoğraflarımı çekti. ben de bikaç deneme yaptım. onun fotolarını çektim. baktı tek tek başarılı bulduğunu söyledi. hatta geçmişten gelen ilgimi farkedince öğretmen yüzü çıktı ortaya birden. başladı anlatmaya vizör, panning, kadraj, objektif vesaire :) o kadar farklılaştıki o anlarda görmeliydiniz. birden resmileşti, ciddileşti hatta fırça bile yedim ona odaklanamadım diye. ama hiç şikayet etmedim, hatta bilakis hoşuma gitti bi ara ellerini ellerimin üstüne koyup tuşları tariflerken :)

"bak şurayı da çekelim, şu ağacıda alalım" diye diye biraz açıldık yoldan içeri. o yine işine odak dağa taşa dikkatle bakarken sarıldım beline. ee napiim dayanamadım artık. kapadı gözlerini o an, ve yüzünü döndü. hemen ayağımızın dibindeki kayanın üstüne oturduk sarılı kaldık biraz. montunun içine doladım kollarımı gögsünü göğsüme dayamak istedim sıkıca. o da aynı şekilde sarıldı bana. sonrası geldi işte, öpüştük. bilmiyorum ne kadar sürdü ama kız arkadaşımdan bu yana ilk defa bu kadar uzun ve ara vermeksizin nefesim kesilene kadar öpüştüm biriyle. yoruldukta bıraktık gibi oldu zaten, bırakınca da ikimizinde dudak çevresi kıpkırmızıydı. onun yanakları da kızarmıştı. benim bıyık dışında sakallar da 10 günlük olunca normal tabi. o öpüşme anında bile aklımda mantıksal şeyler dolandı inanır mısınız. "gerçek hayattan biriyle tanıştım, bu kişi benimle benzer gizli hislere sahipti, üstelik birbirimize karşı da bişeyler hissettik, bi şekilde belli ettik, adımlar attık, itiraf ettik ve şuan dudak dudağayız. ne büyük rastlantılar ve geldiğimiz nokta ne garip" gibi şeyler geçti aklımdan.

üzerimizdeki ereksiyon hali geçene kadar oturduk biraz, bu sefer televizyona değil manzaraya baktık sessizce :) o sıra başını omzuma koydu, ben de başımı başına dayadım. yeniden zamanın durmasını istedim orda. yakışıklının yanında iken 3.kez oldu bu. sonra kalktık, döndük eve. eve derken, ikimizinde aklı allak bullak iken yukarı çıkmak istemedi sanırım, beni kapıda bırakıp evine geçti. demin aradı, fotoğrafları atmış bilgisayarına, parçalar halinde mail adresime yollayacak birazdan. çok merak ediyorum hepsini özellikle beni çektiği pozları :) biraz fazla çocuktum sanki bugün. hatta şımarmış bile olabilirim :) neyse fotolardan anlaşılır artık.

4 Aralık 2010 Cumartesi

hayatının içinde

hani iyi bişeye niyetlenirsinizde 40 mani çıkarya, dün de öyle oldu. akşama doğru benle ilgisi olmayan bi işten dolayı mesai yapmak zorunda kaldım. güya erkenden eve geçip duşumu alıp temiz giyinip yakışıklıya geçecektim. ne mümkün. saat 8'e doğru çıkabildim işten. çıkmadan önce de utana sıkıla arayıp gecikeceğimi söyledim. vardığımda kapıyı açtığında gülüyordu bana. ben ise çok mahcubum. çünkü sevmem bu tür durumlarda geciken olmayı. aslında oldukça programlı ve söz verdiyse yerine zamanında ve söz verdiği şekilde getiren biriyim ama dün öyle olmadı. beni beklemişler yemek için. babasından ve annesinden özür dileye dileye oturdum masaya. kardeşleri de vardı.

hemşehri olunca muhabbet çabucak sıcaklaştı. hatta biraz daha ilerleyince babasının babamı değil ama çok yakın bi akrabamızı tanıdığını öğrendim. babamı da ismen biliyomuş. nerden nereye. yakışıklıyla akraba çıkacaktık nerdeyse. annesi de çok değerli bi insan. mülayim bi tip. eşinin yanında ağzını açmayan anadolu kadınlarından. annem gibi gözleri fıldır fıldır da değil :) ama yüz olarak yakışıklıyı annesine benzettim. diğer kardeşleriyle çok konuşmadım. ikisi de yemekten sonra odalarına koştular. internet delisi tiplerdi sanırım. çaydan sonra bi ara beni odasına götürdü. çok düzenliydi odası, kitaplığı, çalışma masası falan. kitaplıkta da çok değerli kitaplar vardı. bi de çerçeve içinde üniversite yıllarında arkadaşlarıyla çekilmiş bir fotoğraf vardı masasında. "arkadaşların mı" diye sordum "evet" dedi. ben susunca "istersen bi'gün tanıştırabilirim" dedi. hiç itiraz etmedim "olur" dedim. bi de ona çaktırmadan yastığını kokladım :)

annesi seslendi tatlılar için, salona geçtik yeniden. o ara biraz annesi de konuştu benle, ailemi falan sordu, evlilik planım yada aday olup olmadığını sordu :) derken mevzu yakışıklının biten ilişkisine geldi. yakışıklı ne kadar gizlemek istese de ayrılık sürecinde olanların bi kısmı ailesine kadar yansımış sanırım.

çok kalmadım ilk seferde ayıp olmasın diye. yine gülümseyerek uğurladı beni aşağı kadar inip. arabaya binerken "ya saçmalamadım demi" diye sormadan edemedim. "yok" dedi güldü yine. eve varmıştımki aradı "babam seni çok beğenmiş, pek akıllı efendi bi çocuk dedi". ben güldüm tabi bu lafa. öyle yüzümde gülümseme eksilmeden de uyumuşum zaten.

şimdi kendimi daha da onun hayatının içinde hissediyorum. bu çok güzel bi şey benim için. çok güzel bişey.

foto=flickr, martyn mcmad

2 Aralık 2010 Perşembe

aramızdaki farklar

bikaç gündür uyku sorunum var. gece 3-4 kez uyanıyorum ve bi daha da uyumakta zorlanıyorum. geçip televizyon falan açtığım bile oluyor. haliyle gün de esneye esneye geçiyor. işlere odaklanmakta da zorlanıyorum. bugün saat 4 gibi dayanamadım zaten. çıktım erkenden geldim eve, kafayı vurup yattım. 2,5 saat falan uyumuşum, ama cidden iyi geldi.

dün akşam yorgundum eve zaten geç gelmiştim diye siteye bakıp çıkmıştım cevap yazamamıştım. şimdi bi gireyim cevap yazayım dedim ama o bikaç yorum kocaman ve gereksiz en önemlisi de kırıcı bi tartışmaya dönüşmüş. cevap yazıp olaya müdahil olmak istemiyorum. herkes kendince haklıdır sonuçta. keşke böyle şeyler olmasa. ben yazdıklarım yaşadıklarım yada fikirlerim tüm yorumlara eleştirilere açık olsun anonim yorumları bile açık tutuyorken ve yazılanlara önem veriyorken, yorum sahiplerinin birbirine aynı saygıyı göstermemesi üzücü. zaten bu bizim genel sorunumuz. gerçek hayatta da bizden farklı düşünene tahammülümüz sıfır. çoğumuz böyleyiz ne yazık ki. neyse.......... bi yazı yazıp herkesin fikrini değiştirmek empatik kılmak gibi mucize isteklerim yok.

sadece şunu söylemek istiyorum. şuan çok güzel ve benim için özel bi durumun içindeyim. mutluluğumu paylaşmak için yazmıştım bi önceki yazıyı. yani yapılan yorumlara kızıp yazmıyorum diye bişey de demiyorum. ama keşke olmasa.......

bu arada :) yarın akşam yakışıklılarda yemeğe davet edildim. şimdiden heyecanlıyım :)