30 Ekim 2009 Cuma

2 kişilik bursa ziyareti

puff.. ne gündü ama.

çok yoğundu gerçekten çook. bi kere sabah işe geç kaldım. telefonun şarjı bitmiş çalmamış yada çalmış duymamışım. gözümü bi açtım saat 10u 5 geçiyordu. 10:30'da da bir toplantıda olmam gerekiyordu. ve ayrıca traş olmamda lazımdı. o heyecanla nasıl yataktan fırladım, nasıl traş oldum, nasıl giyindim hatırlamıyorum. toplantıya geç kaldım haliyle. öğleden sonrada yoğun ve rutin cuma yoğunluğu vardı, birtek günü farklılaştıran şu komşu kızının araması oldu. işe kabul edilmiş, teşekkürlerini iletti. bende çok mutlu oldum böyle bir şeye aracı olduğum için. akşam dönüyorkende sanayiye uğradım. yarın şu kardeşimin adak kurbanı için bursa'ya geçmeden gerekiyorsa bi bakımını yaptırayım dedim. çünkü araba özel bi misafir taşıyacak yarın. :) kim olabilir? :))
hımm, evet. kararsızdım ama glaskas'ında gazıyla ahmet'i de çağırmaya karar verdim sonunda. ailemle tanıştırmaya. "nerden tanışıyorsunuz?" sorusunada uygun bi yalan bulduk. :) gülmeyin, başka çaremiz yok. internetten tanıştık deyip kalplerine indiremem geçen haftaki heyecandan sonra.
açıkçası ahmet'e benimle gel demek için gereğinden fazla düşündüm. yani ondan korktuğumdan güvenmediğimden çekindiğimden değil ama sonuçta gideceğimiz yer aile ortamı. herşey konuşulur yanında, tepkisi ne olur kestiremiyorum. yoksa başka bi şey yok aklımda. ben sonuçta ona tüm dünyamı açtım, ailemle tanıştırmak neden rahatsız hissettirsinki. aksine birbirimize olan güveni sağlamlaştırabilir. neyse işte, sonuçta dün teklifte bulundum bişekilde. biraz itiraz etsede ikna ettim gelmeye. şimdi sadece hata olmasın diye dua ediyorum. o biraz önce çıktı yola. gece erkenden burda olsun ve dinlensin istedim. birazda bana sarılsın, yanımda uyusun istedim.

28 Ekim 2009 Çarşamba

bazen yenilenmek lazım

genç bir anne(minik selen)'ye yardım edecektim güya. ona anlatmak için template sitelerine bakınırken ben kendi sitemi değiştirmeye karar verdim. bi önceki çok önce bulduğum bi arayüzdü. biraz çiçekli böcekli, hafif çocuk yanımı yansıtan. ama benim bu ara sadeliğe ihtiyacım var. siteminde biraz sade görünmesini istedim bu yüzden.

umarım okunaklı olmuştur. tepkilerinizi bekliyorum. :)

selen, ada'nın hatrına bağışla beni. öldürme :))

27 Ekim 2009 Salı

halısaha gazisi

bugün yoğun ısrarlar üzerine halısaha maçına gittim. izlemeye değil tabi oynamaya :) aslında futbol oynamayı pek bilmesemde kırmamak için gittim. bizim takım ofisten arkadaşlardı ama karşı takımdaki elemanları ilk defa gördüm. neyse maç başladı, bizimkiler ben dışında gayet iyi oynuyor. hatta arada ben bile farkında olmadan iki gol attım :) ama karşı takım biraz gerildi fark açılınca, sert oynamaya başladılar. aralarında bi eleman vardı, ayı gibi bişey. bi ara topa koşarken gelip kaval kemiğime vurdu. o an yere yığıldım, bacağım kırıldı sandım. birkaç dakika sendeledikten sonra o maçın motivasyonuyla oynamaya devam ettim ama duş alırken gördümki çocuk resmen biçmiş beni. bi dahada halısaha maçına gitmem sanırım.

sendeleye sendeleye eve geldim şu iğrenç kokan kremlerden falan sürdüm. kas gevşetici gibi şeyler. biraz daha iyi ama hala ağrıyor. yinede moralim gayet iyi. hazır dinleniyorken kardeşimi aradım, biraz geyik yaptık. sonra ahmet beyi aradım, o da muhabbetin üzerine tatlı gibi oldu. herşey güzel yani.

haa bi de gündüz yoğunlukta unuttuğumdan bizim müdürüde aradım demin, görüşme noldu falan diye. kızı beğenmişler, girişken ve istekli bulmuşlar. kız kabul ederse kasım'da orada işe başlayacak. ama henüz haber vermemişler. yarın sabahtan insan kaynakları arayıp haber verir falan dedi. bu mutlu haberde acaip doping oldu kaval kemiğimin üstüne. :))

26 Ekim 2009 Pazartesi

kaza sonrası

dünde cumartesi gibi kalabalıktı ev. geçmiş olsuna gelenler falan oldu. aslında kardeşim sıkıldı bi ara çıkıp hava aldık beraber. biraz şehirin dışında bildiğimiz güzel bi yer var. o ve ben gittik yemek yedik, birazda konuştuk. ilk defa gelecek planlarımızdan bahsettik. genelde ciddi olamayız biraraya gelince. birbirimizle dalga geçmekle geçer zaman. ama bu defa cidden ciddi ciddi konuştuk. kız arkadaşından bahsetti, onunla ciddi şeyler düşündüğünden falan. anlatırken dün ölümden dönmüş o değilde benmişim gibi bi hava vardı ortamda. banada sordu tabi, "abi evlenmiycenmi" diye. "düşünmüyorum şimdilik" dedim, neden diye sormadı bile. "nasıl mutluysan öyle yaşa" dedi. hoşuma gitti bu lafı. mutlu olacak şekilde yaşamak fikri hoşuma gitti. zaten bende öyle yapıyorum.

eve döndük sonra, evde sürpriz bi misafir vardı. karşı komşu teyze ve kızı gelmişti geçmiş olsuna. aslında pek sürpriz sayılmazdı. ben bi önceki gün gelirler diye bekliyordum. "dün ev kalabalıktır sonra gelelim dedik" diye düşünüp incelik göstermişler. otururken kızla konuştuk biraz. bugünkü iş görüşmesi ile ilgili tüyolar verdim dünden. zaten çok ihtiyacı yok gibi kızın. inanılmaz akıllı bi tip. bazı hal ve tavırları yaşının çok çok üstünde. sanırım sorumluluk insanı erken olgunlaştırıyor. ben kızla konuşurken annemle erkek kardeşimin gözü üzerimdeydi. annemin kazadan beri ilk defa yüzünde gülümseme gördüm hatta. :) sinsi kadın.

aslında bende bugün kızı ve müdür arkadaşımı arayıp görüşmenin nasıl geçtiğini falan soracaktım ama çokta ilgili görünmek ve sıkboğaz etmek istemediğimden yarın arayacağım. umarım sonuç güzel olur. bide bu tür iyiliklerin başımızdaki kötü şeylerin yokolmasını sağlayacak diye inanıyorum. belki batıl inanç size göre ama ben böyle hissediyorum.

25 Ekim 2009 Pazar

canım kardeşim

keyfimiz pek yerinde. öğlen gidip saat 3 gibi kardeşimi aldık geldik. rahat eder dedik getirdik ama duyan herkes bizim eve doluştu. bazı akrabalar geldi gittiler. kardeşimin kankaları falanda geldiler. ev daha yeni boşaldı.

akşam bi ara onca kalabalığın içinde kardeşimle yanyana oturup, sessizce sohbet ettik. konu "ölüm" idi. kendiliğinden açıldı bana. "bian öleceğimi düşündüm, aklımdan hepiniz geçtiniz. hepiniz. sizin çok üzülüp ağlayacağınızı düşündüm o anda" dedi bana sessizce. "delisin sen olum. delisin. insan ölürken cehennemi düşünür, ne biliim günahlarını falan düşünür, yapamadığı şeyleri düşünür" dedim birazda üzülmesin neşelensin diye. "yok abi ya, insan ölürken kaybetmekten ençok korktuğu şeyleri düşünüyormuş" dedi. o öyle deyince tutamadım kendimi ağladım. çaktırmadım millete ama o gördü. elini tuttum uzun uzun sıkıca. elleri terleyene kadarda bırakmadım.

tamam kişiliklerimiz farklıdır, zevklerimiz farklıdır falan, hatta aralarda kedi köpek gibi didişiriz ama benim kardeşim bi tanedir. çok değerli bi insandır en önce. canının acıdığını düşünerek gelmiştim tüm gece yolu. onun için ağlaya ağlaya, dua ede ede. "tanrım ona güç ver, onu bize bağışla" diye diye. onu gerçekten bu kadar sevdiğimi bende bilmiyodum aslında. ama bundan sonra ailemi daha fazla önemsemeye ve iletişimi arttırmaya karar verdim. daha sık gelip gitmeye. yada onları aralarda istanbul'a götürmeye.

bu arada annem ahd etti, kurban kesicem diye. haftaya kurban kesip dağıtacağız ve benimde evde bulunmam gerekiyor. oysa ben ahmet'le geçen hafta sözleşmiştim 2 hafta sonrası diyerek. yani artık onla buluşmamız 3.haftasonuna kalacak ne yazıkki. neyse sağlık olsun sıhhat olsunda diğer şeyler elbet olur.

foto= flickr,by Suvrangshu....slowly catching up

24 Ekim 2009 Cumartesi

kaza haberi

bursa'dayım. erkek kardeşim akşam 11 gibi arabayla kaza yapmış. önce bana haber vermemişler ortalığı birbirine katarım diye ama sonra kızkardeşim aradı gece 2 gibi ben yeni uyumuşken. kısa bi şaşkınlık sonrası titremeye başladım telefonda konuşurken, gözlerim doldu hemen. ama kızkardeşim beni yatıştırdı. "önemli bişey yok, cidden yok, ama kafasını yan cama çarpmış şuuru pek yerinde değil, uyuyor". gelme, gelmene gerek yok cidden falan dese de doğru dürüst bişeyimi almadan çıktım evden üzerimde eşofmanla. sabah direkt hastaneye geçtim. annemle kız kardeşim vardı başında, babam da bekleme salonunda uyuyakalmış. söyledikleri gibi pek ciddi bişey yokmuş bizim kardeşte zaten. virajı alırken savrulmuş ve duvara vurmuş salak. çok şükür emniyet kemeri takılıymış. zaten çok hızlıda değilmiş, alkolde almamış. ama kafasını çarptığından doktorlar bi gece müşahade altında tutalım demişler. ben gittikten az sonra zaten o da uyandı. "geçmiş olsun, korkuttun lan bizi" diye ortamı yumuşatmaya çalışıyorum ama anne baba ağlıyorlar bi yandan. annemi geçtim, babamı çok az ağlarken gördüm bugüne kadar. ilginç geldi o hali. içimi acıttı. baktım olmuyor, herkes salya sümük. kızkardeşimi ve babamı alıp eve getirdim ama tekrar döneceğim. doktor saat 1 gibi gelecekmiş, artık müsade ederlerse eve getireceğiz annemle.
umarım kardeşim çabucak iyileşir, bi daha da böyle korkular yaşamayız. :(

23 Ekim 2009 Cuma

kızların asılması

sabah söylediğim gibi şapka takıp gittim işe. girdim ofise, birden çıkardım şapkamı. epey şaşırdılar. askerden bu yana saçlarım ilk defa böyle kısa oluyor yani onlar ilk defa beni kele yakın görüyorlardı. ee beğenen oldu "hep böyle kes" diyen falan, tabi "ortaokul çocuklarına dönmüşsün" deyip beğenmeyende. milletin ne dediğini bilmem ama bugün benim kafam üşüdü resmen :)

birde şu izmirdeki komşu kızı aradı bugün. kızı p.tesi iş görüşmesine çağırmışlar. hem teşekkür etti ilgilendiğim için, hemde görüşmeye nasıl gideyim, ne sorarlar gibi konuları konuştuk. rahat ol diye telkin ettim, ee bizim müdür beyi de arayıp, alın kızı falan diye baskı yaptım resmen. umarım sonuç pozitif olur.

ahmet'ede anlattım bu durumları. kızın iş olaylarını ve benim olaydaki fonksiyonumu. kendimi suçlu hissetmemek için birazda. eskiye göre daha düzgün tepkiler verdi, trip atmadı enazından. bana gıcık vermek için o da başındaki bi durumu anlattı. "aslında önemli bişi değil ama sende bunu bil" dedi. işyerinden bi kızın buna yakınlaştığını farketmiş geçen gün. "önce görmemezlikten geldim ama kız bi ortak arkadaşa benden hoşlandığını söylemiş" dedi. ortak arkadaşlarıda gelip hemen ahmet'e söylemiş. ahmet haliyle tedirgin biraz, işyeri ortamı olunca.

ama eğer bu tür bir birliktelik düşünüyorsak böyle durumlara alışık olmalıyız, alışmalıyız. özellikle o alışmalı. yani ben bi kız olsamda ahmet'i severdim. tipi de kişiliği de bi başka onun. daha öncede yakışıklı insanlar tanıdım ama hepsinin kişilikleri sorunluydu. kaldıki o adamlar yakışıklı olduklarınında farkındaydılar. bu çok tehlikeli bi durum. aynı şey güzelliğinin farkında kızlar içinde geçerli. oysa ahmet hala bana bazen "çirkin miyim" diye soruyor. cevabım hep "evet" oluyor gerçi ama yüzüne söyleyemesemde bence oldukça yakışıklı. neyse off, yine açıldım saçıldım. özel şeyler anlattım. özür dilerim, tutamıyorum kendimi. konu o olunca tutamıyorum :(

22 Ekim 2009 Perşembe

asker traşı

şu cv konusunda dün gece arkadaşıma ulaşamayınca sabahtan aradım. dün akşam erkenden uyumuş, telefon sessizdeymiş falan. hal-hatır sohbeti sonrası, konuya girdim. işte komşunun kızı var, senin orda okuyor, parttime iş falan dedim. "tamam sen yolla ben inceleyip, sana döneyim" dedi. maile ekleyip yolladım cv'yi, 10 dk sonra aradı. "ben bi insan kaynaklarıyla da görüşeyim. ama bişi sorcam kızmazsan. özel bi durum yok değil mi?" dedi. şaşırdım. ne diyeceğimi bilemedim önce. sonra "yoo. komşunun kızı, kendisi zaten söylemedi, ben yardımcı olmak istedim o kadar." dedim ama o biraz espriyle karışık "bilmem, bana bişi var gibi geldi de. hem güzel kız" falan dedi. birazda pislik yapmak amacı biliyorum. okulda ikende beni kızdırmaya bayılırdı. "neyse, sen halledersin artık. boşuna kooooskoca müdür olmadın yaa" diye takıldım bende. damarına basınca o da güldü. durum eşitlenince ciddileştik tekrar. sonra bikaç eski arkadaş hakkındaki güncel şeyleri konuştuk. bildiğiniz dedikodu yani. :) sonrada kapattık, işlerimizin başına döndük.

onun dışında akşam çıkışta berberime uğradım. önceden plansız, radikal bi kararla saçlarımı asker traşı yaptırdım. ahmet biraz kısaltsan daha güzel durur demişti ama bu kadarı o dahil herkes için sürpriz olacak. bakalım görelim yarınki tepkileri. :))

foto=menshair.about.com

21 Ekim 2009 Çarşamba

curriculum vitae

biraz önce ilginç bişi oldu.

hani şu komşunun kızı vardıya. annemin bana yakıştırdığı kız. ona kartımı vermiştim, izmirde istediği bi işle ilgili yardımcı olabilecek bir arkadaşım var diye. cv'sini hazırlamış ve işyeri mailime yollamış akşamdan. bi maillere bakiim diye girdiğimde farkettim, açtım hemen. cvsine baktım dikkatle. hala öğrenci olduğu için staj ve şuanki parttime işi dışında bi iş deneyimi yok. tek sayfalık daha çok ilgi alanlarından ve hedeflerinden bahsettiği bi cv. çok sade, düzenli ve en önemlisi fotoğraflı bir cv. ama kız o kadar güzel olmasına rağmen onu hiç yansıtmayan sıradan bir foto koymuş cvsine. başkası olsa, ilgiyi herşekilde toplayacak her türlü silahını cvsine doldururdu. çok hoşuma gitti bu davranışı. bilinçli yaptığını düşündürdü nedense.

neden bilmiyorum ama, cv'sindeki numaradan aramak istedim bian. cv'nin ulaştığını haber vermek için. telefon çaldı uzun uzun, tam ben kapatacakken açtı. "aloo" dedi tedirgin bi sesle cep telefonumu bilmediğinden. "merhabalar, ben ali bursadaki komşunuzun oğlu" dedim. "aaa, merhaba. nasılsınız?" dedi utangaç bi sesle. o sizli konuşunca bende "iyiyim teşekkürler siz?" dedim. kısa bi nasılsınlaşmadan sonra cv'sinin ulaştığını ve birazdan arkadaşımı arayıp ona ileteceğimi haber vermek için aradığımı söyledim. teşekkür etti, tam sohbet bitti telefon kapanıyor derken ben "aileniz nasıllar?" diye sordum. "iyiler, bu haftasonu ordaydım." dedi, sonra biraz daha konuştuk. anadolu lisesine başlayan kardeşinin durumunu falan sordum falan. baktım kız utanıyor gibi çok çekingen. lafı fazla uzatmadan tekrar cv ile ilgileneceğimi söyledim, derslerinde başarılar diledim kapattım. sonrada izmirdeki arkadaşımı aradım. ama açmadı, sanırım duymadı. birazdan tekrar ararım yine açmazsa artık yarın direkt işyerini ararım. cv üzerimde kalmasın, söz verdik bi kere. o da artık umarım yardımcı olur. kırk yılın başı bi işimiz düştü arkadaşımıza. hem daha düzgün şartlarda ve kariyeri için önemli olabilecek bir işte çalışır kız, hem daha fazla kazanır fenamı. bakalım artık.

20 Ekim 2009 Salı

basit masum kelimeler

yalnızlık zor mesele. insan kendine saçma sapan uğraşlar ediniyor. aslında hiç sevmem ama hatır gönül için çeviri yapıyorum mesela. bir iş arkadaşımın kardeşinin üniversite ders projesi olan bi kitabın önemli yerlerini çeviriyorum. ama yine de canım sıkılıyor.

birşeyler karalamak istedim. tutarlı bişeyler. ama olmuyor. ne yazsam içinde bi şekilde ahmet geçiyor. ahmet'ten ve ilişkimizden minimum bahsetmeyede söz vermiştim oysa. o yüzden yazıp yazıp siliyorum. onu yazmamak için onun dışında kalan şeyleri düşünüyorum. ama aklıma pek bişey gelmiyor. şimdi daha net anladımki onun dışında pek bişey yok hayatımda şuanda. başka bişeyede gerek yok zaten. enazından bunu yazabilirim diye düşündüm. onun hayatımda ne çok olduğunu ve onu ne çok sevdiğimi. bu onu afişe etmek olmaz, sevgisini ortalığa düşürmek olmaz. bunu görse bana kızmaz. sonuçta hislerimin aslı benim kalbimde, burdakiler sadece kelimeler. basit ve masum kelimeler. değil mi????

19 Ekim 2009 Pazartesi

daha net görüntü

ne diyeceğimi, nerden başlayacağımı bilmiyorum. öncelikle bi önceki yazıda gelen bi yorum üzerine kafama takılan şeyi anlatayım. yorum aynen şöyleydi "burda her şeyinizi şak şak döküyorsun ortaya. ahmet'e yalan söylemiş olmuyor musun? benim sevgilim böyle bir şey yapsa çok kırılırdım"

çok haklı bi yorum. bende bazen bunu düşünüyorum. ama bazende şöyle bakıyorum olaya, eğer bu blog olmasa, ben içimdekileri anlatıp tepki almasaydım ahmet'in bu kadar özel bi insan olacağını farketmeyecektim. tanıştığımız günlerde "rüya gibi masal gibi" yazısında anlattığım gibi başarısız bir seks denemesi sonrası hislerim gelişmeden içimdeki azgın hayvana yenilecekti. sonrada ahmet unutulacaktı, eminim böyle olacaktı. ama içimdekileri bu bloga yazdığım için hislerimi görme şansı buldum. sanki kendimi bloga yazıp öyle okuyor gibi oldum. yani üçüncü bi göz yada ayna görevi görüyor blog benim için birazda. ee tabi sizin verdiğiniz tepkilerde çok önemliydi ve hala önemli inanın.

biliyorum yazdıklarımın çoğu çok özel şeyler. hem onun müsadesi olmadan yazıyorum. ama ne biliim, bu hislerimi paylaşacak kimsede yokki. sizin ferrariniz olsa ne önemi varki, onu birine göstermek istersinizya hep. onun gibi bişi. ee gerçek hayatta bu özel durumu kimseye anlatmakta istemediğimden burada yazıyorum. ama yine de ilişkimizle ilgili daha az yazmaya çalışacağım bundan sonra. söz.

bi diğer anlatmak istediğim şey de haftasonu konuşulanlar. ama tam olarak anlatmayacağım. konuşulanları detaya girmeden yüzeysel geçeceğim üstteki söylediklerimden sonra. evlilik ana konuydu. ağlamadan sızlamadan iki adam gibi oturduk konuştuk herşeyi. gelecekle ilgili düşüncelerimizi konuştuk. ben niyetimi açık açık söyledim. onunla ilgili hayatıma yön verme isteğimi, cesaretimi ve en önemlisi samimiyetimi. bana bunu kendisininde istediğini, durmadan bunu düşündüğünü ama bunun zorluğu ile ilgili çok haklı sebeplerini söyledi. bi ara bana evlilik fikrimi sordu. anlattım fikrimi ve geçmişteki başarısız ilişkilerimi. o da kendi fikrini söyledi. ikimizde bugüne kadar konuşurken böylesine ciddi olmamıştık hiç. kendimi bi ara toplantıda hissettim. bazı gerçekler acıda olsa herşeyi net bilmek güzeldi yinede. çünkü artık kafamda kuracağım şeyler kalmadı. korku dediğim şeyler olasılığa dönüştü. işler biraz daha karmaşıklaştı aslında ama en azından net. bu beni daha iyi hissettiriyor. birbirimize duyduğumuz sevgidende zerre azaltmadı konuştuklarımız, aksine ben onu anlayışla dinlediğim ve anlattıklarına katıldığım için bana dahada güvenle yaklaştı. pazar günümüz çok özel ve güzeldi bu yüzden. dün gece de gitti. ama daha sık görüşeceğiz bundan sonra.

kendimi niyeyse çok iyi hissediyorum. çok güvende. herşeye rağmen her olumsuzluğa rağmen sevildiğimi sevdiğim insandan bu kadar net duymak çok iyi geldi gerçekten.

neyse bu konu uzar. benimde parmaklarım herşeyi dökmeye meyilli ama bunu yapmak doğru değil sanırım. bi önceki yazıdaki yorumuyla bu gerçeği bana hatırlatan mehtap'a teşekkür etmeliyim. bi de şimdi biraz müzik dinlemeliyim. buna su kadar ihtiyacım var.

herkese sevgiler.

foto= flickr, jk5854

18 Ekim 2009 Pazar

yanındayken yazmanın heyecanı

offff, yeni geldik eve. kaç zamandır gitmediğim bi arkadaşıma gittik ahmet'le. aslında huyum değildir davet edilmeden gitmek ama ne biliim, çoktandır görmedim göreyim dedim. eşiylede yakın arkadaşız aslında. üniversitede iken bizim üst sınıflardandı ama bir ara aynı toplulukta birlikte çalışmıştık. neyse işte akşam çaya davet ettirdim zorla kendimi. "ama yalnız değilim arkadaşımda var" dedim. tabi ben telefonda konuşurken ahmet elleriyle işaret ederek "olmaz olmaz, ben gelmiim" der gibiydi. biraz çekiniyor haliyle, nasıl karşılanır bilmediğinden. "sorun olmaz, harbi kızdır bak görünce seversin" dedim "tamam" dedi gittik tatlımızı pastamızı alarak. vardık çayımız hazır, ben geyiğe sardım arkadaş ve eşiyle. ahmet'te 2 yaşında çok tatlı böyle sarı sarı bi oğlanları var, onla oynadı tüm akşam. saat nasıl geçmiş farketmedik bile. ahmet'lede konuştular, öyle zor sorular sormadılar. hatta "nerden tanıştınız" gibi tehlikeli bir sorunun bahsi bile geçmedi. güzel bi akşamdı. bir ara bende çocukla oynadım. çok yorucu bişey. o çocuklar nasıl yorulmuyorlar aklım almıyor. babalık gerçekten zor işmiş. ama cidden ahmet'e yakışıyordu böyle çocuk sevmek sarmalamak falan. çocukta zaten pis alıştı, ahmet durunca bile gidiyor yanına tekmeliyor, "benle oyna" der gibi şeyler yapıyordu. çocuk yorgunluktan koltukta sızdıda öyle çıkabildik.

ha sabahı söylemedim. daha karanlıktı işte onu terminalden alıp eve geldiğimde. hiç bişi yapmadan uyuyalım dedim. o da uyuyamamış otobüste önünde dır dır konuşanlar yüzünden. sarılıp uyuduk, gözümüzü açtığımızda saat 2 idi :) aslında aralarda uyanıp ayıp şeyler deneme isteğimiz oldu ama cidden yorgunmuşuzki bişi olmadı gerçekten. sarılmak uyumak daha şirin geldi ikimizede. sonra kahvaltı, biraz sohbet (neler konuştuğumuzu sonra yazarım, cidden o başlı başına bir konu), biraz playstation ve bi yarım film derken akşam oldu. yemeği bile son anda hazır söyledik. şimdi o tv seyrediyor salonda, bende laptopı çektim önüme güya maillerime bakıyorum :) biliyorum yalan bu yaptığım ama ne bileyim onun yanında iken her anı yazmak istiyorum. çok heyecanlı o an herşey, sonra unutuyorum detayları. aynı rüya gibi. rüyanın içindede herşey nettir ama sonra uyanınca bi cümlelik şey kalırya kafanda. aynen öyle.

neyse çok uzattım, o da kıllandı, siz de sıkıldınız.
son olarak şunu söyliim, şuanda varlığından çok mutluyum. yorumlarınızı okudum dahada mutlu oldum. hepinize iyi geceler. sevgiler.

17 Ekim 2009 Cumartesi

bir uğrasan diyoruz

ilk dün farkettiler canımın sıkıldığını. işyerinden bir bayan arkadaş farketti hatta. bu konuda kadınlar daha iyi gözlemci sanırım. çok ısrar etti "neyin var" diye ama "yok bişey" diye geçiştirdim hep. yine de inanmamış. bugün öğlen arada o ve birkaç arkadaş gelip "akşam biyerlerde buluşalım mı?" dediler. olayın benim için olduğu aklıma gelmedi. neyse kabul ettim ve akşam 8'de çıktım evden. onlarla kadıköy'de biyerde buluştuk. konu konuyu açtı ve bendeki durgunluğun sebebi soruldu. "özel bi durum yok" falan diyorum ama yok inandıramıyorum. en son anlatayım dedim. zaten içimde sakladıkça olay büyüyor. "hayatımda biri var bi süredir. seviyorum sanırım." dedim ve onlar gülümsemeye başladılar. bende sustum utandım, kızlardan biri "eee" diye devam ettirdi. "işte, bikaç gündür aramız bozuk" dedim. nerden aklına geldiyse kızın bana "bahsettiğin kişi o eski kız arkadaşınmı" diye sordu. "yok" dedim "o bahis çoktan kapandı bitti. bi dahada görüşmedim onunla" dedim ama bu sefer hayatımdaki kişi hakkında kimmiş nasılmış neye benziyormuş gibi şeyler soruyorlar. o an "böyle iri yarı, kıllı, yakışıklı biri" deyip onları duvara çarpmış gibi yapmak vardıya tabi yapmadım. işte tavsiyeler telkinler geliyor bi yandan. "biz kadınlar böyleyiz, şunlara dikkat et" gibicesinden. onlar konuşurken beni bir sessiz gülme tutmazmı. olay gerçekten komik. ben bi erkek için acı çekiyorum ama onlar bana kızlarla nasıl birlikte kalabileceğimi anlatıyorlar. moralim düzeldi anlıycağınız. güzin ablalarım beni iyi hissettirdiler gerçekten. geç olmadanda kalkalım dediler, kalktık.

ama gece bitmemiş meğerse. eve dönüyorken telefon geldi. bi baktım ahmet. heyecanlandım sağa çektim arabayı. uzun zamandır telefonları heyecan yapmıyordu. ama birkaç günlük soğukluk demek ona özlemimi ve hasretimi arttırmış. dışardan arıyordu, gürültü vardı anlamadım söylediklerini. tekrar edince anladım. otogar'daymış ve 12 istanbul otobüsüne biniyormuş. "sabah görüşürüz" dedi kapattı. ne yalan söyliim, o an sevinçten ağladım valla.

tanrım sesimi duydu, dualarımı kabul etti. en ihtiyacım olduğu günlerde onu yanıma yolladı. ne kadar teşekkür etsem az.

şimdi biraz uyuyayım 4:30 gibi uyanıp geçerim otobüs firmasının terminaline erkenden. onu bekletmektense ben beklerim biraz çünkü onu beklemek bile güzel.

mutluluğumu paylaşmak istedim sizlerle. hepinize iyi geceler, tatlı rüyalar. sevgiler.

15 Ekim 2009 Perşembe

yarabbi duy, duyur sesimi

bu akşam mail postamda gördüğüm bu şarkıyı dinliyorum bi saattir. şuanki hislerimi anlatıyor sanırım. ben uzatmayayım susayımki siz dinleyin.

(şarkı için teşekkürler selen.)


Mustafa Ceceli - Limon Çiçekleri [Klip]

uzakta çok uzakta güneyde
yazları sıcacık ve aşık
kışları soğuk ve sensiz
bir şehir ve ben üşüyoruz
bir uğrasan diyoruz
iklimi getirsen bereketini bolluğunu
örtsen üzerimize

---

yarabbi duy, duyur sesimi
anlamıyor çaresizliğimi
yarabbi yetiş yarabbi

yarabbi duy, duyur sesimi
anlamıyor kimsesizliğimi
yarabbi el ver yarabbi

tenhada, kuytuda, ücrada
tekinsiz bir mecrada
dua etsem seni dileyen
örtüm, böceğim, bitki örtüm
olacak duam olsan
amin desem hamdetsem
toprağına kök salsam
senle nihayet bulsa ömrüm

14 Ekim 2009 Çarşamba

acıtan sessizlik

tahmin edebileceğiniz gibi kötü bi akşamdı. saat 23:30lara kadar bekledim arar diye. gün içinde veya akşam müsait olmamışır falan dedim. kurdum durmadan kafamda. hatta kafam dağılsın diye iki film izledim bu arada. ama ikinci filmin ortalarında aklım hep onda olunca kapattım filmi. sonra canım viski içmek istedi ama sanki bian o gözümün önünde yine "içme" der gibi oldu vazgeçtim. başımın ağrısını alsın diye aspirin aldım bitane. yatağa uzandım. yaklaşık 2 saate yakın yatakta bi o yana bi bu yana debelendim durdum. saate baktığımda en son ikiydi. aslında bugün işe biraz geç gitmeyi düşünürken alarmın 7'de çalışıyla uyandım. tekrar uyumak isterken aklıma telefonda bi cevapsız arama yada sms olabileceği ihtimali geldi. ııı ııghh. yoktu bişi. düşündüm biraz onun açısından. düşündükçe bana ait olduğunu düşündüğüm hakları ona veriyorum. onun yerinde olsam benim gibi birini sevmezdim mesela. işin her pisliğine batmış, iflah olmaz birine hiç bulaşmazdım. kendi saf dünyama yakın birilerini arardım. benimle olmak istemesi bile onun ne kadar fedakar olduğunun ispatıydı. piyasada onca dindar, efendi, sadık tip varken ben vardım kalbinde. şimdi düşünüyorumda ben herşeyi fazlaca dört dörtlük olsun istiyorum. çevremdeki en mutlu evliliklerde bile bundan daha ciddi tartışmalar bozuşmalar var. kaldıki bu eşcinsel bi birliktelik. yani gizli yaşanan ve toplum hatta en önemlisi ailelerimiz ve çevremiz tarafından kabul edilmeyen bişey. yani insan bu tür bir ilişkinin içinde enaz iki katı yoruluyor. gizleme çabası, ayakta tutma çabası, evlilik cüzdanı ve çocuk gibi bağlayıcı etkilerin bu ilişkilerde olmaması, ee kendi inandığımız dini değerlerle çelişkimiz vesaire. düşünen bi insan "amaaaaaan.... banane milletten, seviyorum ulen" diyemiyo işte. muhtemelen onun mücadelesi benden daha çetin. ben vahada serap görmenin mutluluğuyla bu tür şeylerin mücadelesini çok vermiyorum. ailemle birlikte yaşamıyorum. tanrı inancım hem onunki kadar kuvvetli değil, yani olayın dini tarafını çok düşünmeden yaşıyorum hislerimi. o bu noktada benden daha farklı. daha büyük bi saavaşın içinde. gerçi yıllar önce o savaşı kısmen bende yaşadım ama işte insan kaşarlanıyo bi zaman sonra. artık lut kavmi dediklerinde içim ürpermiyor. kendimce o tür şeylerin bir cevabı var kafamda. rahatsızlık vermiyor bu yüzden.

işin aslı anladımki ben hatalıyım. birazdan onu arayacağım ve istediği herşeyi uzun uzun açıklamaya hazır olduğumu söyleyeceğim. bu durum onunda canını sıkıyor biliyorum. onun benim yüzümden üzülmesini istemiyorum.

foto= deviantart, biszkopciik

13 Ekim 2009 Salı

evlilik şakası ya da iması

sessizlik bazen iyi bişi değilmiş.
bikaç gündür kendimi dinlemekle geçti. hareketli haftasonu, yanlış anlaşılmalar, olayları tarafları üzmeden toplama çabam falan cidden yorucuydu. 2 günlük dinlenme sonrası tam kendime gelmişken bugünkü telefon konuşması ile sarsıldım. ahmet'le öğlen arada konuşurken konu yine nasıl olduysa döndü dolandı evliliğe geldi. bana "sen evlenmeyi düşünmüyormusun" diye sordu birden. onun kafasında böyle bir hayal olduğunu biliyordum ama benim içinde böyle bişi düşünmesi garip geldi. daha ben "hayır" diyemeden, "hazır kız da bulmuşsun" dedi. normal telefon görüşmesi olduğu için yüz ifademi görmedi ama cidden gerildi asıldı bi anda yüzüm. "anlattım sana durumu, artık bu konuda açıklama yapmak istemiyorum" dedim, müsadesini istedim ve telefonu kapadım. kapadıktan hemen sonrada pişman oldum neden böyle yaptım diye. aramak istedim tekrar ama tepkimin kısmen haklı olduğunu düşünüp aramadım. o da aramadı. 7 saat geçti o gerginliğin üzerinden ama hala konuşamadık. onu sevdiğimi bile bile bana böyle bişey sorması ağrıma gitti gerçekten. empatik olmaya çalışıyorum, kendimi zorluyorum ama yinede bu sorusuna hak veremiyorum. sahip olduğumuz yada yakaladığımız birliktelik bu ortamlarda kolayca elde edilebilen bişey değil. belki çok fazla acı yaşamadığı için değerini göremiyor olabilir ama ben elimdekinin farkındayım ve bir bebek gibi özenle korumaya çalışıyorum sahip olduklarımızı. ne biliim cidden şaştım kaldım. ne yapacağımı bilmiyorum. gururum ile sevgim arasındayım gibi bişey aslında. elim telefona gidip gidip geliyor.

foto= deviantart, bad-kitty

11 Ekim 2009 Pazar

kıyamet sonrası sessizlik

en son şeyi baştan söyliim: çok tatlı bi kız, çok efendi. annemin daha önce bulduklarına hiç benzemiyor. ama zamanlama yanlış. ve onunla özel bişi düşünmüyorum. muhtemelen o da benimle düşünmez. aramızda 10 yaş var. vesaire.... bu bilgiler ışığında okuyun yazacaklarımı.

dün akşam geldiler. kız gidip tatlı almış bi de gelmeden. bildiğiniz istenmeye geldim resmen. tersine işliyor bizde süreç. hahaha. şaka tabi. nezaketen baklava almışlar. kısa bi sohbetten sonra yemeğe geçildi. kız annesinin yanına geçti. küçük kardeşide yanıma oturdu. çok tatlı zehir gibi bi çocuk zaten, acaip sevdim. ben tabi ben kıza hiç bakmıyorum bu sırada. bi ara annesi ile gözgöze geldik sadece, kadın resmen beni süzüyordu. o an anneme iç çekerek bi baktım, anladı gerildiğimi. "hastayım deyince oğlumda atladı geldi" falan diye överek başladı benim konumu açmaya. kardeşim muhabbetin açılış yapaylığını farkettiğinden sanırım, bastı kahkahayı istemsizce. sonra öksürükmüş gibi yaptı su içti falan. ben tabii ne haldeyim o sırada düşünün. o ara telefonum çaldı. normalde yemekten kalkmam telefon için ama o an nasıl sevindim anlatamam. ahmet arıyordu. kalktım masadan uzaklaştım. "canım benim, seni seviyorum, iyiki aradın" dedim. daha selamlaşmadan muhabbete dalınca "ne oldu ya?" diye sordu. "beni istemeye geldiler" dedim. başladı gülmeye. ama şaka olmama ihtimalini düşünerek "nasıl yani? ciddi misin?" diye sorunca bu sefer ben başladım gülmeye. sonra biraz anlattım durumu hızlıca. o sırada annem bağırdı tabi içerden "yemeğin soğuyo, sonra konuşursun" diye. ahmet "detayları bekliyorum, ararsın müsait olunca" dedi kapattım. neyse yemek faslı bitti, oturduk. kimseden çıt yok. annem mutfaktan içeri gelince başladı muhabbet. kızın okulunun zorluğu, o zehir tipli çocuğun anadolu lisesini kazanmışlığı, kocalarından kalan cüzi maaş, bitmek üzere olan kooperatifleri, hayatın zorluğu, kısalığı ve ölüm gibi konular konuşuldu. o sırada kıza baktım istemeden. gözlerini önüne dikmiş, doğu kültüründe yetişmiş biri gibi duruyordu. aslında bayramda kısa bi konuşmuştuk ama. annemi şaşırtmak istedim o an. benden hiç beklenmeyen şeyi yapıp muhabbete katıldım. annelerine "ne güzel başlarında sizin gibi bir anneleri var" diye. sonra kıza bir iki sordum, okulu ve parttime işiyle ilgili. annemin yüzünü o ara görmeliydiniz :) resmen terledi kadın. sevinçten dıhandı dilber hala misali :) sonra annesi rahatsız oldu biraz sanırım, lafa girdi. istanbul'da ne yaptığımı, günlerin nasıl geçtiğini falan sordu. "yalnız başına zor olmuyor mu oralarda?" diye bi soru sordu çokta ardını düşünmeden. ben "yok" dedim ama annem atladı lafa olayı bişekilde evlenmem gerektiğine getirdi. o ara bende kızda başka bişeylerle uğraşır gibi yapıp muhabbetin değişmesini bekler gibiydik. babam olaylardan bihaber herzamanki gibi, müsade istedi "mutfakta maç izliycem" diye. bende kalkiim istedim ama annem gözüyle otur dedi, kaldım öyle. kardeşlerim futbol manyağı olsada, eğlenceyi kaçırmamak için onlarda oturdular karşımda. tam sinir bi durum. annem devam etti sazını çalmaya. devirin kötü olduğundan, kimseye güvenilmediğinden, artık kızların bile bozulduğundan falan. görseniz muhabbetleri. tanrım beni yerin içine al diye dua ettim bi ara. kızın neler çektiğini düşünmek istemiyorum. sonra "ne kasıyorsun kendini" dedim içimden. kızla yine iş üzerine konuşmaya başladık. uzaktanda olsa benimle ilgili bi alan aslında şuan yaptığı iş. hatta benim bi arkadaşım var izmir'de özel bi şirkette yönetici, ondan bahsettim. kız zaten şirketin ismini duyunca "ovv" diye bi efekt yaptı. çalışmak isterse cvsini falan iletebileceğimi söyledim. en azından okul sonrası için referans bi işyeri olur diye düşündüm. "olabilir" dedi. kartımı verdim cvsini maillesin diye. sonra annem sazı aldı gene, bende maç için müsade istedim. onların oğlunuda alıp mutfağa geçtim. yetim olduklarından sanırım çocuklara içim kaynadı. hatta maç izlerken bi ara çocuğun birine sarıldım. devre arası kalktılar gittiler. "tekrar memnun oldum tanıştığıma" muhabbetleri ile kapıda uğurladım. kapıyı kapatır kapatmaz annem cesaret etmese de erkek kardeşim, "yakında düğün var" deyince atladım üstüne. yatırdım salonda yere başladım gıdıklamaya. annem girdide araya öyle bıraktım. kadın zeki, nerde napcağını biliyor. hiç bişi sormadı. ama memnundu yüzünden okuduğum kadarıyla.

sonra ahmet'i aradım balkona çıkıp, rapor sundum. "kız güzel mi?" dedi, "evet, çok güzel gerçekten" dedim. "eee başka" dedi bende biraz kızdırmak için "sesi çok güzel, yani konuşunca insan susmasın istiyor" dedim "yaaaaaaaa" diye uzattı. "demek öyle ha. iyi hayırlı olsun. ne diim" diye tafra yaptı. açıkladım durumu uzun uzun. anlamamak için inat etti, kabız etti beni. ona durumdan bahsettiğime bin pişman etti. telefonu kapattı. sonra aradım açmadı. sonrada tamamen kapattı telefonu. yalan bişey demedimki, kızın sesi gerçekten çok etkileyiciydi, yumuşaktı. sanat müziği şarkıcıları gibiydi. ama keşke hiç söylemeseydim ahmet'e. bi özür smsi yazıp uyudum. sabah cevap yazmış, "özür dilerim. çocukca tepki verdim" diye. neyse öğlen gibi aradım, konuştuk biraz. durumlar düzeldi.

bugün de annem saat 3 gibi açtı konuyu. lafı direkt kıza getirip "oğlum ben annesiyle konuştum. kız okul bitince hemen evlenmeyi düşünüyor aslında. kooperatif borçları da bitecekmiş o zaman." falan başladı anlatmaya. ya aslında annemin dediği kadar var. kız gerçekten çok güçlü yaşına göre. izmir gibi yerde edebiyle okuyup, ailesine bakıyor resmen. sonra sordu bana "sen ciddi düşünürsen, ben annesinin kulağını çıtlatayım" dedi. "anne böyle şeylerde üstüme gelmesen, iki kere gördüm daha" diye geçiştirdim. dudak büküp kalktı yanımdan gitti. akşam 5 gibide ben toparlanıp geldim istanbul'a. artık açıklama yapmaktan yoruldum gerçekten. biraz sessizliğe ihtiyacım var.

10 Ekim 2009 Cumartesi

kadınlar, oyunlar, planlar

bu kadınlardan korkulur valla.

sabahtan erkenden aradı annem. güya bu haftasonu böyle full kafamı dinleyecektim. neyse uykulu halimle ne dediğini anlamaya çalışırken eveledi geveledi, haftaiçi doktora gitmiş iyi değilmiş vesaire. lafı dolandırdı. tam siyasetçi kadın. nasıl beni tavıma getirdiyse bana o soruyu sordurdu. "anne gelmemi gerektiren bi durum varsa geliim". o an "bugün atlayıp gelsen iyi olur, bayramı da yarıda kestin gittin" falan deyince apar topar çıktım evden. bursa'ya geldim. eve geldim baktım annem turp gibi. "anne iyi görünüyorsun" dediğimde, "sen görmedin haftaiçi ölümlere gittim geldim. kardeşlerine sor" falan diye lafı ağzıma tıkıştırdı. neyseki foyası ortaya çıktı. nasıl mı? demin yanıma sırıtarak geldi. anladım bi hinlik var kafasında. "akşam yemeğe misafir gelecek" dedi. "kim gelecek?" demekten kendimi alamadım. karşımızda oturan ve bayramda bana tanıştırdığı güzel bi kızları olan komşunun geleceğini söyledi. önemsemedim ama kızında yemekte olacağını söyledi. "nasıl yani, izmir'de okumuyomuydu o?" dediğimde, "yok maşşallah, her haftasonu annesinin yanına gelip gidiyor. çok akıllı efendi çalışkan kız" falan dilan başladı yine onları anlatmaya. akşam olay var yani. ben eminim annem bu komşu kadınla olayı pişirmiştir kafasında. eğer kadında anneme uyduysa, kızı da beni de zorlu bi akşam bekliyor demektir. işin en sinir tarafı bu olayın tüm aile bireylerimizin olduğu bi yerde planlanması. kardeşlerimin diline düşeceğime, armağan çağlayan'ın diline düşmeyi tercih ederim cidden.

neyse artık, umarım akşam kolay geçer. bi kumpasın içine düştüm. kendimi istenmeye gelecek genç bi kız gibi hissediyorum valla :)

foto: flickr, amadika

8 Ekim 2009 Perşembe

"sana çok özel bişi söyleyeceğim"

kaçgündür bahsedeceğim ama hep bi aksilik oluyor yazmayı unutuyorum şu "açılma" konusunu. açılma derken şu kürt açılımı falan anlaşılmasın, bir birseksüel ya da homoseksüelin çevresindeki birine hislerinden bahsetmesi olayı benim anlatmak istediğim.

kendimden bahsedeyim. henüz çevremdeki kimseye açılmış değilim, şuanda böyle bi ihtiyaçta hissetmiyorum. yani olmadı mı, oldu. evet, birileriyle paylaşmasam kafayı yiyeceğim durumlar ve dönemler oldu hayatımda. hatta bi dostumla otururken ve o dönem bu hislerimin varlığından acı çekerken dilime kadar gelmişti itiraf cümleleri, son anda geri çektim.

çok insanla yazıştım bu eşcinsel hislerini bir dostu yada ailesinden biriyle paylaşan. hep hayranlıkla dinledim hikayelerini. itiraf sonrası aile yada dostlarının onlara olan desteğini falan. çok azının negatif tepkilerle ve dışlanma ile karşılaştığını gördüm. ama benim gibi hislerini kimselere açmayıp hisleri bigün bişekilde ortaya çıkanların aldıkları tepkilerin daha kötü olduğunu gördüm aynı zamanda. bu nedenle bu hisleri insanın kendi içinde tek başına sorgulaması yerine çok ama çok güvendiği ve bunu duyduğunda anlayışla karşılayabilecek birine açması lazım belki de. bunun yanında da en ama en anlayışlı arkadaşın yada aile bireyinizin bile açıldığınızda size acıması ve sizi hasta gibi görüp tedaviniz için çabalamasına hazır olmakta lazım. ben en çok bu ihtimalden korktum. yani açılmak istediğim dostumun bana acıması, benim için psikolog ve psikiyatr görüşmeleri ayarlaması, beni bu illetten(!!!??!) kurtaracak şeyin evlilik olduğuna inanması ve bunun olması için bana çevresinden bana cazip gelecek kızlar bulması beni hep korkuttu. bu ihtimali göze alıp, onları kaybetmek istemediğimden kimseye açılmadım. zaten ben sadece bir kere bi psikiyatre gittim, herşeyi paylaştım belki bi çözüm üretir yada tavsiyede bulunur diye ama bişi değişmedi. kaldıki şimdi bu hislerimi açıklayıp kimseyi üzmeyede hakkım yok. özellikle aileme açılmam durumunda annem ve babamın kalp krizi geçirmesi hiçte uzak bi ihtimal değil. zaten bunu anlamalarını onlardan bekleyemem. hem aileme açılmam sonrası arkadaşlarıma açılmam sonrası olacak baskının enaz bi on katını üzerimde hissetmek istemem. yani bi yığın açıdan açılmamak ve bu derdi içinde paylaşmak bana göre yada benim şartlarımdaki birine göre en mantıklısı. tabi şartları başka olanlar başka şekilde davranabilir, saygı duyarım.

bu açılma, bilinme(enazından 3-5 dostu yada aile ferdi tarafından) ve bu hisleri gizlememe ihtiyacı eğer çok şiddetliyse bi psikologtan destek almak iyi olabilir, yada internette denk gelirse fırsat düşkünü olmayan iyi bi dinleyiciye anlatmakta faydalı olabilir bence. hatta bazı gay sitelerde bu açılma olayını nasıl yapacağınızla ilgili türlü yazılar var. ama sonuçta bu işin bi formülü yok sanırım. herkes kendi şartlarına göre ne yapması gerektiğine yine kendi karar veriyor zaten.

foto=flickr, a_brewley

7 Ekim 2009 Çarşamba

sevdam bahar diyorum

yolda gelirken radyoyu açtım, pek yapmam aslında. bi yandan pop şarkılar çalıyordu, bi yandanda trafikte yavaş yavaş ilerlerken bugün olan onca şey yerine sadece ve sadece ahmet'i düşünüyordum. sonra farklı bi şarkı çalmaya başladı. ilgimi çekti şarkının girişi. sözlerine dikkat kesildim. aklımda hala ahmet, ama kulağımda şarkı.

bu kadar mı örtüşür herşey. bi an o trafik, o kalabalıktaki insanlar, dışarıdan gelen onlarca ses, kararan hava, kısaca herşey uçtu gözümün önünden. kafesin içine atılmış bir mahkum gibi hissettim. şarkı bi resim çiziyordu arabanın camının üstüne. bi an ahmet'i gördüm sanki ışıkların arasında. hayal mi, gerçek mi olduğunu anlamadan arkadaki arabadan gelen korna sesiyle kendime geldim, ilerledim. bikaç dakika sonra farkettim gözümden akmış olan yaşları.

dusbaz - bahar


dağların ardındayım
gecenin koynundayım
ecelim olsan bile yar
vazgeçmem burdayım

yanıyor yanıyor zaman
acıyor ruhum yaman
kalbim duruyor zamanı var
sensizlik olmadan

gülleri döküyorum
saçlarının içine
sevdam bahar diyorum
o güzel gözlerine yar

yar sana bir sözüm var
yanıma gel öyle git
gittiğin yer aşkına yar
yüzümü gör öyle git

gün dediğin gelir geçer
ömrümüz elden uçar
sonsuza yelken açar yar
halimi gör öyle git

5 Ekim 2009 Pazartesi

ikili delilik

dün yalnız bir çocuğun(!) bloguna yazdığım yoruma verdiği "ikinizin de biseksüel olması ilişkinin gidişatı açısından çok daha iyi olur" cevabı aklıma takıldı biraz. hakkaten böyle miydi durum.

seks bahanesi ile internette chat odalarında tükenen zamanlarım geldi aklıma ilk olarak. bana "ap?" diye soran insanlara "biseksüelim" dememle kavgada bile duyulmayacak hakaretler işitirdim ve ortam her seferinde gerilirdi. sanırım biseksüellerin çoğu kadınlara ilgisini heteroseksüelliğe eşdeğer görüp, erkeklerle yaşadıklarını sadece farklı bi zevk olarak tanımlamalarından ve homoseksüelleri bir tatmin aracı gibi görmelerinden dolayı homoseksüellerin biseksüellere kini yada tepkisi haklı ve normaldi. ben de bu tepkilerden bol bol nasibimi aldım zamanında.

tanıdığım homoseksüellerin hepsinin bana ilk sorusu "neden evlenmiyorsun" oluyordu. homoseksüeller bile biseksüelliği heteroseksüelliğin kafası karışmış ama normale dönebilir hali gibi görüyorlardı. tabi normal ne demekse artık. ee zaten heteroseksüellerin biseksüeller hakkındaki görüşü benzerdi. kimse arada kalmış insana tahammül edemiyordu. hala da tahammül etmez kimse. kimse biseksüelin siyah değil, beyaz değil de gri renkte olduğunu görmek istemez. bu nedenle ben dahil biçok biseksüel biriken tepkilerden dolayı bi oranda homofobiktir.

işte böyle garip bir çelişki içindeki iki insanın birlikteliği daha uzun vadeli ve sağlıklı olabilir diye düşündüm ben de. sevdiğim adamın biseksüel olduğunu öğrendiğimi ve onun evlilik gibi bi hayali olduğunu söylemiştim. ve bu düşüncelerin bile birkaç günümü zehir etmeye yettiğini de. ama mantıklı düşününce hayatta herşeye hazır olmak lazım diyorum artık. yani ahmet'in beni dostluğundan mahrum etmemek şartıyla birgün bir kıza aşık olup evlenmesi ve baba olması, beni terketmesi kadar üzmez eminim. bunu düşünmekte çok fazla acıtmıyor canımı. şuan çok uzak bir ihtimal ama eğer gerçekten mutlu olacaksa öyle bir yaşam içinde, bana düşen onu bu anlamda desteklemek ve kalbimin ritmini yavaşlatmak olurdu.

sevmek bazen vazgeçmektir diye okumuştum bir yerde. ben onun için herşeyden vazgeçmeye hazırım. işimden, istanbul'dan, isterse arkadaş ortamımdan. ama o biraz daha geriden geliyor hep. daha temkinli adımlarla ve hislerle yürüyor birlikte katettiğimiz yolu. bu anlamda benden hiç yardım istemiyor. ben de oluruna bıraktım üzülmesin diye. sancılı bi süreç, ama güzel. akşam aradı mesela bana "seni çok özledim" dedi alakasız bi anda. dilim tutuldu, kurudu resmen. normalde hergün köpekler gibi dört duvar arasında onu düşünüyoken sadece "ben de seni çok özledim" dedim. sonra ahmet bebekten bahsettim. bu haftasonu gelebilirse onunla beraber bebeği görmeye gideceğiz mesela.

işte bunlar çok güzel şeyler. halk dilinde aynı telden çalmak dediğimiz olay. birbirimizin hislerini biliyoruz, ne isteyip istemediğimizi kestiriyoruz. bunlar gerçekten bağlayan şeyler.

4 Ekim 2009 Pazar

hoşgeldin ahmet bebek

ya ne güzel bi gündü. koşturmaca içinde geçen ama çok güzel bi gündü.
üniversiteden bi arkadaşımı aradım bugün.
ben bu elemanı 3 aydır falan aramıyodum. bugün evde sıkıntıdan telefonu kurcalarken numarası gözüme çarptı, eşinin hamile olduğunu hatırladım, nasıl oldu, baba oldumu falan diye bi ariim dedim. telefon çaldı, açtı, daha ben "alo naber nasılsın" diyemeden "abi sonra konuşsak, bizimkinin sancısı tuttu, eve geçiyorum bende" dedi. "dur kapatma, yapabileceğim bişey varmı" dedim, "yok sağol, sadece dua et" dedi, kapattı aceleyle. geçen aylarda iş değişmişti, kredi kartı borçları falan vardı biriken, eşi de hamileliğin 3-4. aylarında işinden ayrılmıştı, arabayı falan satmıştı. bi an aklıma söylemese de maddi sıkıntısı olabileceği ihtimali geldi. en azından hamile eşiyle taksilerde koşuşturmalarına gönlüm razı olmadı. üzerimde eşofmanla atladım arabaya, yolda aradım hatta "geliyorum" diye. yok-mok dese de ikna olmadım. evi kısıklı tarafında zaten, ben vardığımda çıkmamışlardı. neyse atladık arabaya. eşinin annesi de vardı. hastaneye gittik. doğuma aldılar. çok anlamam ama işte "suyu gelmiş" muhabbeti dönüyordu. bana "sen gitsene, bekleme" falan dedi ısrarla. "yok abicim ya, evde bi işim yok" diye direttim. bilmem, hoşuma gitti onun o heyecanlı halleri, telaşlanışı. dua ediyordu durmadan. "allahım eşimi çocuğumu bana bağışla" diye. ben de türlü şebekliklerle gerginliğini almaya çalıştım. bi ara kantine gidip su, çay bişeler aldım rahatlasın diye. eşinin annesi daha rahattı. iki oğlundan 5 torunu varmış, sanırım tecrübenin verdiği rahatlıktı teyzemdeki. ben bile ondan gergindim. sonra haber geldi, bebek doğmuş. sağlıklı bi erkek çocuğu. o an öğrendim bende cinsiyetini. yolda o koşuşturma içinde sormak aklıma gelmedi. arkadaşın mutluluğu görülmeye değerdi. bi ara çekildi bi köşeye, ne dedi ne diledi bilmem ama gözleri yaşlı döndü. "para mara bişi lazımmı abi" diye ısrarla sormama rağmen, "hayır, yok valla var" deyince sustum. sonra da bana "çok sağol, ama git artık abi sen daha bekleme" diye diretince tamam dedim ve ordan ayrıldım eve geldim.

aslında hayatımda ilk defa böyle bi heyecana gözlerimle şahit oldum. içim bi garip oldu gerçekten. yani ben o durumda olsam nasıl olurdu diye düşündüm. kendimden bir parçanın ve sevdiğim insanın yaşam savaşı verdiği ama benim elimden bişeyin gelmediği bir durum olsa ne olurdu. çok fena olurdu eminim. :)

neyse tanrım çocuklarını onlara bağışlasın, vatanımıza milletimize iyi bir insan eylesin. ve isteyenlere de aynı mutluluğu yaşatsın. benim şuan böyle bi hayalim ve böyle ağır bi yükün altına girecek cesaretim yok ne yazıkki.

bu arada söylemeyi unuttum, bebeğin adı doğmadan önce hazırmış, çünkü zaten arkadaşım babasının adı düşünmüş. "ahmet" :) bunu öğrenince bi garip oldum. en yakın zamanda bebeği gidip görmek şart oldu. ahmeti o saf yanaklarından öpmekte.

3 Ekim 2009 Cumartesi

dans etmek istiyorum

gece bikaç defa uykum bölündü. rüya desem değil, çünkü rüya görmüyordum. bi ara artık dayanamayıp mutfağa gidip su falan içtim, biraz sessizlik içinde düşündüm. şimdi ne düşündüğümü de hatırlamıyorum. sersemdim sanırım biraz. sonra uyumuşum. sağlam uyumuşum hemde. baya geç kalktım. ahmet aradı, uyandırdı. ne dediğimi hatırlamıyorum bile. en son "sen uyanamamışsın, sonra görüşürüz" dediğini hatırlıyorum. sonrada görüşemedik.

biraz öncede arkadaşım aradı. işyerinden bi ekip taksim'de toplanacakmış. "gerçi sen artık bize takılmıyosun ama bi soriim" diye de laf çarptı. "yooo, geleyim. hem değişiklik olur" dedim. sözleştik. birazdan çıkıp yolüstündeki bi bayan arkadaşı alacağım, öyle geçeceğiz. muhtemelen ekip zibil gibi içer yine. ama ben bikaç ay önce evdeki şarabın dibini bulmam dışında aylardır sarhoş olmadım. hatta alkolu aramıyorum artık. gerçi ahmet'e kalsa hiç içmesem güzel olur ama bu konuda ona söz vermek, sonrada tutmamak istemem. bu akşam ben de biraz içerim herhalde. ama sadece dans etmeye cesaretlendirecek kadar ihtiyacım var. dans edip rahatlamak istiyorum. içimdeki negatif enerjiyi dağıtmak istiyorum. çünkü dans ettikten sonra kendimi iyi hissediyorum.

neyse yavaştan toparlanayım ben de. uzun zaman sonra bi gecelere akayım :)

foto:deviantart,darkdesyre

2 Ekim 2009 Cuma

uyumak istiyorum

bu haftada bitti iyisiyle kötüsüyle. eve erken geldim bugün, spora gitmedim. sonra bi arkadaş aradı evdeysen geleyimmi diye. çoktandır görüşmemiştik zaten gel dedim. yemek yedik, 1,5 saat falan muhabbet ettik. çok iyi geldi bu bana. evin içinde kendim dışında bi ses duymak iyi geliyor. aslında şu telefon görüşmeleride olmasa evde bir kelimelik ses bile çıkmayacak nerdeyse.

kitap, film olaylarına sardım bu ara. demiştim zaten önceden. ayrıca linkedin sitesinden bir iki mesleki gruba üye oldum. oraya bakıyorum millet nelerle uğraşıyor falan diye, bazı mesleki tartışmalara da katılıyorum. bi de çok salak bi flash oyun buldum bu ara. böyle kabız eden türden oyunlar vardırya, aynen öyle. onunla uğraşıyorum. geçiyor vakit bişekilde. yalnız olduğumu unutuyorum.

aslında bu haftasonuna ahmet'i davet etmiştim ama gelemeyeceğini söyledi. ailesiyle yaşadığı için her haftasonu evden çıkması dikkat çeker diye çekiniyor biraz. iyi dedim bende, üstelemedim. aslında benimde dinlenmeye ihtiyacım var. uykusuzluk çekiyorum günlerdir. zaten o da burada olunca uyku düzenim falan kalmıyor. adamın varlığı heyecanlanmam için yeterli bi sebep.

foto=flickr,fd

leon: bir imkansızlık masalı

bu filmi kaçıncı izleyişim saymadım.
ama ilk defa biri kalbimdeyken izliyorum. bu defa her sahnesi başkalaştı gözümde.

ve şimdi uyumak zamanı. ona sarıldığımı hayal ederek ve nefesini omzumda hissederek.

hadi siz de uyuyun. iyi geceler.


sting - shape of my heart

1 Ekim 2009 Perşembe

bence (tartışmalar hakkında)

garip bişeyler oldu bloga. yani hayatımdaki kısa süreli ufak şiddetteki depremler yaşantımı daha da düzene sokarken blogta başlayan tartışmaların ardı arkası kesilmiyor ve ayrışma giderek büyüyor. olaya geçmişte yani bu tür hislerin aklımı kurcalamadığı günlerdeki eşcinselliğe bakış açımı ve hala biraz içimde gizlice duran homofobik hislerimi katarak objektif bakmaya çalışıyorum ama olmuyor. artık durduramadığım ve blogu amacından çok uzaklara saptıran bu muhabbetlere karşı aklımdakileri şöyle bir listelemek istiyorum. bunu yaparken bu yazının yorum yeteneğini kapatıyorum. yorum yapmak isteyenler birseksuel@gmail.com adresime yazsınlar. biliyorum adil değil, belki cümle arasında birilerinize referans laflar edeceğim. ama mazur görün. başlıyorum:
  • burdan kimseyi tanımıyorum, kimseyle tanışmak gibi bi hevesimde yok. bi yorumda ima edildiği gibi bu siteden cinsel ilişki arayışım asla yok. burayı okuyan ve yorum yapan insanlarında burdan birini bulmak gibi bi gayesi olamaz. o işler için ayrılmış bir yığın site var zaten.
  • herkese eşit durmaya çalışıyorum. tabiiki yaşantımı eleştiren insanları şaşkınlıkla kızgınlık karışık hislerle okuduğum oluyor bazen ama hemen empati kurup birkaç saniye içinde bu sözleri yazdıran haklı sebepleri düşünüyorum ve biraz hak veriyorum. fakat aksi şekilde yaşantımı ve görüşlerimi destekler yorum yapanlara ayrıcalık falan tanıdığımda yok. heleki o yorumları asla ama asla yalakalık olarak algılamıyorum. sadece şu var: bazı yorumları okuyunca cidden gözlerim doluyor, hani yanımda olsa o yazan şöööyle sıkı sıkı sarılıp ağlayacak gibi oluyorum. (ya ben ne sulugöz adam oldum böyle:( ) yinede herkese aynı uzaklıkta ve yakınlıktayım. dedim ya; hiçkimseyi henüz tanımıyorum. iyisidir, kötüdür, melektir, şeytandır gibi kalıplara koyamıyorum. sadece tek yapabildiğim hepinizin iyi olduğu yönünde.
  • burda eşcinsellik propagandası yapmıyorum, aslada kimseye yaptırmam. hatta aksine kendim bir biseksüel olmama rağmen heteroseksüellik propagandası sayılabilecek yorumların çoğalmasına müsade ediyorum. o yorumların yaşamı ve hisleri değil sadece kafası karmaşık kişiler için belki yönlendirici olabileceğini düşünüyorum.
  • eşcinsellik ve din olayları konusunda ben dahil hiçkimse yetkin değilken bu kadar ciddi fetvaların ortalarda dönmesini hayretle izliyorum.
  • eşcinsellikte türlü türlü, bilimadamları bile bunun genetik olduğunu gerçekleyemediler. sonradan gelişen sebeplerle ortaya çıkanlar var, evet cinsel arzuların saptırdığı durumların tedavi edilmesi gibi olanaklar var. ama tüm eşcinseller ve biseksüeller için bunu söylemek imkansız. yani her sakat kişi ayağa kaldırılamazki, yada her körün gözleri açılamaz. bilim bazen onlara bu şekilde en kolay nasıl yaşanır fikrini tavsiye eder.
  • normal, anormal nedir. kim koymuştur bunların tanımını. hadi tamam var olan tanıma göre eşcinsel hisleri içinde zerre kadar taşıyan kişiyi anormal varsayalım. anormal olmanın hep bilincinde olmanın ağırlığını neden çeker bu kişiler. suçları nedir. tanrı adil ise neden anormaller. yoksa bu sadece bi imtihan mı?
  • daha öncede yazmıştım biseksüelliğin toplumlardaki yaygınlığını. bir müslüman ülkede oğlan-oğlancı gibi bi kavramı herkesin 7-8 yaşlarında duyduğunu ve travestilerle birlikte olan evli ve 5 çocuklu kıllı abilerin aslında pipi sevdalısı olduklarını söylememiştim. kimseyi yargılamak için yazmadım bu cümleleri, ama bunun yeni bişey olmadığını söylemek istiyorum. insanlık tarihi boyunca vardı bu tür ilişkiler, olacakta.
  • eşcinsel yada biseksüel denince heteroseksüel kafalarda ne canlandığını çoook iyi biliyorum. ama hemen söyliim, alakası yok. insanların cinselliği 4 duvar arasındadır. aslında hani şimdi kıyamet kopsa, tüm sırlar ortaya dökülse kaç akrabamızın hatta anne baba yada kardeşlerimizin biseksüel yada homoseksüel olduğunu öğrenebilirdik. tanıdığım eşcinsellerin nerdeyse hepsi asla ama asla eşcinsel hislere sahip oldukları belli olmayan kişilerdi. benide arkadaşlarım bilmez. eminim söylesem inanmazlar. yani demek istediğim şu, aslında burda yargılanan biseksüel yada homoseksüeller zaten hayatın heryerinde. her insan gibi yaşamaya ve hayata devam etmeye çalışıyorlar. ama herkesin yaşama şekli ve yöntemi farklı tabiki.
  • bunun bi tercih olduğu muhabbeti geçiyor. evet bunu tercih olarak benimseyenler tanıdım. adam aynen şunu demişti bana "gay bulmak ve sevişmek, kız bulmaktan kolay". evet bu adam tercih yapmış ve seks için erkeği seçmiştir. ama bu insanlar zaten kendilerini gay diye tanımlamazlar. bunlarda genelde evlidirler. "aktifim ama gay değilim, sadece si..ciyim vu...cuyum" derler. oysa eşcinsel ve biseksüeller için durum bundan çoook farklıdır. benim süreci bende hala çözemedim ama tercihti diyemem. üniversite biterken bişekilde tetiklendi bazı şeyler. ya önceden vardı, yada yaşadıklarım oluşturdu. ben artık bunları düşünmüyorum, şuanda biseksüelim buna eminim. gerçi bi erkekle ilişkim olduğu için tamamen homoseksüel olmaklada itham edildim. ama siteyi okuyanlar az çok anlamıştır, öyle olsam neden biseksüellik ardına saklanayımki. biseksüellik ve aseksüellik en b..ktan cinsel kimlikler bence.
  • tedavi edilemeyen eşcinsel hislerim için ben çok fazla kafa yordum. eminim bu hisleri taşıyan herkesin hayatının bir dönemi bunları düşünmekle geçmiştir. kendimi analiz ettim. azçok sadık biri olduğumu gördüm. kızlar arasında aşık olabileceğim kişiler aradım, ama olmadı. tanrı sevmem için ahmet'i karşıma çıkardı. ikimizde kirli eşcinsel dünyalardan uzak sakin iki kişilik bir dünya oluşturmaya çalışıyoruz. ama onun olmadığı durumda çok saçma şeyler yaptığımı utanarak anlattım. hem zaten hepimiz insanız. sevmeye, sevilmeye, sarılmaya, dokunmaya ihtiyaç duyuyoruz. içinde karşı cinse hiç bişey hissetmeyen biri bu durumda ne yapabilir. sanırım intihar etmeli. çünkü aksi durumda kafayı yer. ee biseksüeller için durum dahada zor. evlense bile aklının bi yanı hemcinsinde kalacak. bunu bozacak tek şey var. evleneceği kişiye aşık olması ve sonsuz sevmesi. yine de bunun bile garantisi yok. çok karmaşık bi konu bu. hiç açmiim bu yarayı. zaten kaç gündür hep bu konu kafamı kurcaladı durdu zaten.
  • tanrı'nın dünyayı sevgi üzerine yarattığını düşünüyorum. sevmeninde günah olmadığını. ben bugün bi adamı seviyorum belki yarın bi ağaca aşık olacağım. ona bakmadan bi günüm geçmeyecek. yada ne biliim bi kuşum olacak çok seveceğim, ölünce günlerce ağlayacağım. bunlar çok insani şeyler. o yüzden cinsiyet kavramı ile sevgi arasında asla bir ilişki kurmuyorum.
  • hastalık mevzusu var. iki erkek arasında cinselliğin sadece anal ilişki olduğu şeklinde bi görüş var. doğrudur ama genellemek doğru olmaz. yani oral ilişki yada sadece sevişme ile yetinen insanlar var. bunları haydar dümen abi daha rahat anlatır size. ben anlatınca sapık olurum, o anlatınca cinsellik uzmanı. bi de anal ilişkiden çoğalan hastalıklar konusu var. evet bu rahatlıkla mümkün bencede. o yüzden bu tür ilişkileri çok farklı kişilerle yaşayan kimseler korunmak zorundadırlar. hem bi de bu tür ilişkiler heteroseksüeller arasındada çok yaygın. o yüzden varsa bir hastalık ihtimali herkes için var. bi tek eşcinsellere yüklenmek ve onları aidsli gibi görmek saçma.
  • bu anlattıklarımın birde lezbiyen yada biseksüel kadınlara bakan yönü var. o dünyaları çok bildiğimi söyleyemem ama durumun farklı olmadığına eminim. o nedenle hastalık & anal ilişki maddesi dışındaki tüm maddeler onlar içinde geçerli.
  • tüm anlattıklarım benim okuduğum, öğrendiğim, yaşadığım, tanıdığım vesaire şeylerden sonra kafamda birikenlerdir. belki saçmadır, belki yanlıştır. ama sonuçta benim fikirlerim, benim görüşlerim, benim dünyamı şekillendiren düşüncelerim. ben sadece paylaşmak istedim.

son olarak şunu söylemek istiyorum.
bu blogu açarken hayatımda sevdiğim adam yoktu. ben bir karmaşa içinde idim, bana ve benzer karmaşa içindeki insanlara "hayatı nasıl daha kolaylaştırırız" sorularına cevap olacak bir ortam hayal etmiştim. eşcinsellik propagandası değildi amacım. sadece hayatımın bazı resimlerini paylaşmaktı. tabiiki heteroseksüel insanların görüşleri, toplumun genel bakış açısı, dini değerler gibi şeyler benim için çok önemli. ama ben karmaşa içinde ruhu bedeni ezilen insanlarla hayatımı paylaşarak ve onların hayatlarını dinleyerek iyileşiyorum. lanetli olduğumu düşünmek, benden nefret edildiğini düşünmek ve hep iyileşecek bir hasta gibi bakılmak beni sadece kötü hissettiriyor.

hepinize sevgiler...