31 Ekim 2011 Pazartesi

feast of love

dün bi film izledim. tavsiye üzerine.
filmdeki adamın yaşadıkları ve tepkileri bana benzetilmişti.

uzun zaman sonra yalnız başıma izlediğim ilk filmdi bu arada. o da ayrı bi üzüntü sebebiydi benim için. film boyunca adamın bakışlarını ve hayatın ona hazırladığı pozitif ve negatif sürprizler karşısında tepkilerini izledim. hatta bir kaç sahnede yerimden kalkıp televizyonun içine girip adama sarılmak, yanında uyumak bile istedim. unuttum kendi acımı.

film biterken adamın umuduna hayran kaldım. herşeye rağmen hiç yıkılmamış gibi çabucak hayatına devam etme azmine. gerçekte bu böyle kolay mıdır bilmem ama benim için değil, buna eminim.
ama olsun umut hep olmalı bence de. hep bi yerlerde durmalı insan hayatında. dönüp dolanıp sahipleneceğimiz bi hazine gibi.

ama şuan umutlanmak gelmiyor içimden. tek istediğim kendimi dinlemek uzun bi süre. durup öyle kendimle konuşmak. yara denirse kalbimde olan acıya, bu yarayı onarmak istiyorum. insanlığımdan, iyi yanımdan taviz vermeden.

not= neyfa film tavsiyen için teşekkürler. kendimden çook şey buldum.

29 Ekim 2011 Cumartesi

dünya dönüyor

kaç gündür iş ev dışında hiç bişey yapmıyordum. dün yakışıklıyla karşılaşma ihtimalini bile bile spora gittim. hani karşılaşırsak ne olurdu, ne hissederdim diye aklımdan geçti. garip ama içimde hala gizli bi umudun olduğunu farkettim o an. gittim yine de, ister istemez gözüm onu aradı. hatta bi ara onu gördüm sandım kalbim yerinden çıkacak gibi oldu. ama gelmedi. muhtemelen benle bi süre karşılaşmamak için gelmez. sporumu yaptım döndüm eve. iyi geldi.

ahmet aradı, blogtan görmüş. sohbet ettik. onun sorunlarını konuştuk biraz da. hayatın herkes için zor olduğunu hissettim hatta ahmet ile yakışıklının benzer taraflarını düşünüp yakışıklı ile ilgili empati yaptım. insan bu durumlarda bi mazerete sığınınca daha hafif hissediyor kendini. ben hala bu ayrılığın benden kaynaklanan bi durum olduğunu düşünemiyorum. hani dersimi çalışmış ve daha dengeli idim bu defa. yine de olmuyorsa başka şeyleri sorgulamak lazım belki de. erkek ruhunu, bi erkeğin diğer bi erkekle birlikte olabilirliğini belki de.

neyse, sonuçta terkedilmiş ve yalnız bi adamım bu koca şehirde. hiç bi mazeret bu gerçeği yoketmiyor. bunu yazarken içim ezilse de gülümseyebiliyorum. ilginç de mi. bence de öyle. ama gerekli de. her durumda hala akılla mantıkla düşünebilmek, hala hayattan zevk alabilmek lazım. sonuçta hayat devam ediyor. istesen de durmuyor, bitmiyor. o halde yaşamaya devam etmek lazım. tabii yaşamanın gereği ne ise artık.

bu arada cumhuriyet bayramınız kutlu olsun.

24 Ekim 2011 Pazartesi

ölüm acısı

çok zor günler yaşıyorum.
hem kendimle ilgili hem de ülkemizde yaşananlarla ilgili.

şehitler, van'daki deprem.
dün haberleri izlerken gördüğüm manzaralar karşısında içim yandı. unuttum kendi acımı. hayatta daha büyük acılar olduğunu anladım yeniden.

umarım şehit ve depremde ölenlerin sayısı çoğalmaz, yaralılar da tez zamanda iyileşir. umarım............

16 Ekim 2011 Pazar

ilginç güzel bir gün

dün çok ilginçti.
annemin arkadaşları geldi :) gün gibi birşey. ben de hava biraz bozuk diye dışarı çıkmamıştım. kalabalığı görünce çaktırmadan gizlice kaçtım hemen. iki arkadaşımla gidip oturduk bi yere, sohbet ettik. biri evli zaten yakında da baba olacak. diğeri ise nişanlanmıştı bundan 4 yıl önce ama bişeyler oldu, nişanı atmışlardı. o gün bugün öyle bi girişimi yok. evli olan ikimizi de sorguladı biraz. diğer arkadaşın aktif bir seks hayatı olduğunu anladım imalı sözlerinden. ama nedense gönül işlerine bulaşmak istemiyormuş. içimde bulunduğum durumu ve onun da nişan sürecinde neler yaşamış olduğunu düşününce biraz hak verdim ona. çok oturamadık, işi vardı ikisinin de. ben de az biraz arabayla bildik caddeleri turlayıp geldim eve. kapıya geldim ki, içeriden kıyamet gibi bi ses geliyordu. anladım ki; hala evde bi dolu kadın var. gizlice odama geçerim derken salonun kapısında gördüler. "aa senin oğlan" dedi biri bağırarak, ben de nezaketen "hoşgeldiniz" dedim. bikaçını çok iyi tanıyorum ama tanımadıklarım da vardı, utandım ama ayaküstü lafa tuttular. annem yine bekarlığımdan açmış konuyu anladığım kadarıyla. tanıdık teyzelerden biri "ee yok mu birileri, ne zaman evleniyorsun bakiim" dedi. kızardım bozardım. "kısmet, bakıyoruz" dedim. baktım bu muhabbet uzayacak gibi, "ben içeri geçeyim, size kolay gelsin" dedim. annem geldi peşimden, içeridekilerden birinin öğretmen yeğeni varmış , onu anlattı. "internetten gir gör kızı" dedi. zorla sokturdu facebook'a ismini arattırdı resimlerini buldurdu. yok kız güzelmiş hakkaten de ama benim derdim şu ara bana yetiyor. şuan böyle ciddi konulara bölüştürecek aklım vaktim yok ki. annem sıkıldığımı anlayınca geçti içeri. "oğlum beğendi kızı" dediğini duydum bi  ara, elim ayağım titremeye başladı sinirden :S

neyse ki kadınlar gidince gelip bişey sormadı ya da demedi. 
ben de sıkıntıdan dizi falan izledim biraz. sonrasında da kardeşim geldi, oyun oynadık :)
dün ilginç ama güzeldi yani. 

14 Ekim 2011 Cuma

aile

karanlıktayım sanki.
akşam oluyo bi şekilde. ama ben bi daha sabah olmasın istiyorum. hani "yok yok, sen neleri aştın" desem de kendime, bu defa gerçekten zor durumdayım. üstelik geçmiş kalpkırıklarımda şartlar yasımı tutmaya kendimi dinlememe dinlenmeme müsaitti. bu defa hiç öyle de değil durumlar. saat 8de mesaide olmam gerekiyor kaç gündür. gün boyu dikkatimi gerektiren toplantılar. akşam da eve tükenmiş olarak geliyorum zaten.

yoksa ben salı geceden itibaren izin alacaktım. ama mümkün olmadı. ancak dün akşam kaçabildim bursa'ya. uzaklaştım istanbul'dan ve içindeki beni üzen şeylerden. haftanın ortasında kaçabilsem niyetim daha uzak biyerlere yalnız gitmekti ama sonra annemle ailemle olmanın daha iyi olacağını düşündüm. iyi de oldu geldiğim. gece anneme sarıldım sıkıca. kokladım. sessizce "iyi ki varsın" dedim. sonra da uyumuşum hemen.

babamla kardeşimle uyandım. kahvaltı bekliyoruz. tıpkı eskisi gibi. 16 yaşımda lise yıllarım gibi. birarada ve en çok birbirini seven zamanlarımız gibi.

11 Ekim 2011 Salı

biraz yalnızlık

konuştuk.
tartıştık.
biraz zaman istedi.
"tamam" dedim. uzatmadım.

şuan nasıl mıyım? duvar gibi. tepkisiz.
garip ama ağlamak bile gelmiyor içimden. kızmak da, sövmek de. hatta sevmek de.

yarın uyanınca ne olur bilmiyorum.
ama şimdi böyleyim işte. iyi değilim sanırım. ya da iyiyim. bilmiyorum.

yazarım belki ya da susarım üzülmeyin diye.

belki ilk defa yazıyorum ama bilin istedim şimdi
"sizi seviyorum". tanımasam da. görmesem de.
iyi ki varsınız

10 Ekim 2011 Pazartesi

gitmiş gidenimiz



söndürmüşüz feneri salaş bir balıkçıda
rengimizi sıyırmışta gitmiş gidenimiz
nur cemalimizin astarı kalmış bi tek
o da kaşık kadar..

vur kadehi ustam bu gecede sarhoşuz
kalan sağlar bizimdir acıdan mayhoşuz
iki satırlık adamları musallat ettik ömrümüze
bundandır böyle dibe vuruşumuz

damla sakız hayallerimize yakamoz vursa
bari öyle canlansa da hayat bulsa
ne iyi olurdu kalbe kan yine
hücum etse…

vur kadehi ustam bu gecede sarhoşuz
kalan sağlar bizimdir acıdan mayhoşuz
iki satırlık adamları musallat ettik ömrümüze
bundandır böyle dibe vuruşumuz.

9 Ekim 2011 Pazar

susmak ya da konuşmak

sessizim hala. blogu da öyle deli deli kullanmıyorum. biçok şey içimde kalıyor. bi de dün gece biraz kötüleştim. biraz içmek iyi geliyor böyle zamanlarda. insanın acısı geçiyor gibi oluyor o anda ama sabah kalkınca başağrısı ile yine aynı şeyler aklına yerleşiyor. aynı korkular, aynı şüpheler. hani diline bilmek almak istemiyorsun ama şeytan gelip sokuyor aklına.

hayatımın en güzel zamanlarını yaşarken geldiğim şu noktayı anlamakta güçlük çekiyorum saatlerdir. nerede yanlış yapıyorum ya da nerede fazla bişey yapıyorum. böyle nefes alamaz gibi oluyorum bu sorulara mantıklı bi cevap bulamayınca.

daha ne kadar dayanabilirim bilmiyorum. olacak kötü şeylere sebep olmak korkum da var yada belki olmuştur o kötü şeyler de ben habersizim. off çıldıracağım. saatlerdir dua ediyorum tanrıya. bana yardım etmesi ve beni bi şekilde bu durumdan kurtarması için.

belki de yanılıyorumdur. beni bu kadar seven birinin bu kadar acı çektiğimi bilmesine rağmen bişey yapmaması için gerçekten mantıklı bi sebebi vardır ve açıklamak için bişeyin sonuçlanmasını yada doğru bi anı bekliyordur. bilmem, bu ihtimal daha tahammül edilesi geliyor aklıma.

yarın, dedim kendime. yarın konuşacağım o konuşmazsa. ama kurabileceğim en tutarlı cümlelerle, sıkmadan, herşekilde yanında olduğumu hissettirecek bi dilde. yoksa bu durum yani bu sessizlik beni de onu da bizi de bitirecek.

foto=eharmony.co.uk

8 Ekim 2011 Cumartesi

zaman herşeyin ilacı yalanı

geçen cumartesi tartışmamız ve gidişi sonrası hiçbirşey olmamış gibi davranmaya çalıştım. hatta pazar akşamdan aradım buluşalım diye. evdeki misafirleri bahane etti. pazartesi de arkadaşları ile buluştu. ona da bişey demedim. ancak salı biraraya geldik. o da bikaç saat. gözlerime bakmadı bile yemek boyunca. sağla solla ilgilendi. yine de bunu büyütmeyeyim dedim.

içim içimi yerken, "biraz sıkıntılı bi süreçten geçiyoruz.. bunlar bitecek geçecek mutlaka" deyip içimden, sustum.

salı gününden bu yana da biraraya gelemedik. çarşamba aradım yorgunum dinleneceğim dedi, ben de spora gidip yordum kendimi. perşembe de müsait değilim dedi, olunca ararım dedi ama aramadı. enson "bugün spora gideceğim gelir misin" dedim. "sen geç ben evden gelirim" dedi. biraz gecikti, artık gelmez diye düşünüyorken geldi. birlikte spor yaptık, ara ara şakalaştık ama arabasına binip giderken konuşmak istedim. "sorun ne" diye sormak istedim ama cevabının her ihtimaline hazır olmadığımı hissedip sustum. aslında beni korkutan kızla görüşüyor olması değil artık. ben sadece bana bu soğukluğun büyümesinden korkuyorum.

irademin ve sabrımın sınırlarını zorluyorum. daha fazla ne kadar dayanabilirim bilmiyorum. cidden dayanamıyorum.

2 Ekim 2011 Pazar

korku ve endişe

bir hafta olmuş yazmayalı.

yazacak o kadar çok şey olurken yazmamayı istemedim nedense. hala da yazıp yazmamakta kararsızım ama şu klavyede ilk tuşa bastıktan sonra kendimi durduramıyorum sanırım. olay o ilk tuşa dokunmakta.

yakışıklının dayısının rahatsızlığı sonrası çok sık görüşemedik. dayısı haftaiçinde tekrar kötüleşti, yeniden hastaneye kaldırdılar. ama beni asıl geren şey, yakışıklının eski kız arkadaşıyla tekrar görüşmüş olması oldu. ortak tanışlar olunca kız olaydan haberdar olmuş ve yakışıklının yanında olmak istemiş. tabii yakışıklının yalnız ve yardımına ihtiyacı olduğunu düşünüyormuş. en azından yakışıklı kızın böyle bi niyetle ona yaklaştığını söylüyor. bi defa görüşmüş olsalar bunu anlayabilirdim ama bi hafta içinde biri hastanede biri de dışarıda 2 kez biraraya gelmeleri beni düşündürdü ister istemez. üstelik yakışıklı diğer görüşmeyi düne kadar, ben iyice irdeleyene kadar söylemedi. hem kızacağımı hem de üzüleceğimi bildiği için saklamış benden. ya aslında görüşmesi değil beni geren. sadece onu kaybetmekten korkuyorum. ben çölün ortasında bi elmas bulmuş kadar sevinçli ve mutluyum. çok şanslı hissediyorum kendimi. bişeylerin gelip bu düzenimi bozmasından, tekrar boşluğa düşmekten, yanlış şeyler yapmaktan korkuyorum.

dün akşam biraz bunları konuştuk. daha doğrusu tartıştık bu 2. buluşmanın itirafı sonrası. normalde gece kalacaktı ama gerildik ikimizde, o yüzden evine gitti. sanırım biraz yalnız kalmayı istedim ben de, kal diye ısrar etmedim.

kafam bomboş şuanda. ne düşüneceğimi, ne yapacağımı bilmiyorum. belki dışarı çıkarım birazdan. yanında kendimi güvende hissediğim dostlarımdan birinin yanına giderim. ya da istanbul'la başbaşa kalırım belki. böyle zamanlarımda iyi geliyor istanbul, sahil, kalabalık. neyse, bi çıkayım da şu evden.

foto=flickr, p.c.p.