31 Ağustos 2009 Pazartesi

o gitti ah gitti

yoğun güzel bi gündü. arabayı eminönüne bırakıp iftar için sultanahmete geçtik. inanılmaz bi kalabalıktı. iftarımızı yapacak yer bulmamız epey sorun oldu, sonrasında da standlardan bişiler daha yedik ama epey yürüdük eridi gitti yediklerimiz. sonra taksime geçtik. istiklali görmek istediğini söyledi. gittik, caddeden aşağı yürüyoruz. işte gaybarların olduğu bölümlerden geçerken bana gaybar'a hiç gidip gitmediğimi sordu. "hayır" dedim. hiç bişi demedi sadece güldü. tunele kadar yürüdük, dönüşte gloria jeans'de bişiler içtik. ordaki görevli kızlardan biriyle bir ara ciddi bi tartışmamız olmuştu. o gün bugün fırsat oldukça hep giderim, sert sert bakışırız. hiç söylemedim ama ahmet sordu, "bu kız seni tanıyor mu" diye. anlattım olayın aslını biz kalkana bi bana bi kıza bakıp bakıp güldü. eve geçtik sonra. ona ufak ama benim için özel bişeyi verdim. ne olduğu bende sır kalsın şimdilik. yine saat geldi çattı. saat 1'de otobüse bindirdim. yine el sallarken gözlerim doldu. yine içim acıdı eve dönüş yolunda. yine aynı hüzünlü şarkıları çaldım. ama şimdi iyiyim.

demin siteye baktım, şu yazdığım yazıya yapılan yorumlarada. sağduyulu yorumların sahibi arkadaşlara teşekkür etmeliyim, olayı küfürleşmeye götürenlerede sitem. ama farkettim ki o yazıdaki anlatmak istediğim şeyden çok farklı yerlere kaymış olay. ben sadece insanların homofobik bile olsa hakaret etmeden beni eleştirebileceğini söylemek istemiştim. ama olay türk kürt tartışmasına dönüştü. bu çok üzücü. yani kendi adıma değil sizler adına üzücü. birbirimizden bu denli nefret edişimiz dehşet verici. ufak bi fitil birbirimizi yoketmeye yetecek gibi. neyse zamanla bazı şeyler anlaşılır diye umuyorum ve bu olayı kapatıyorum. yazıyıda yorumlarıyla birlikte siliyorum. elimden geldikçe de bu sitede siyaset, politika göndermeli yazılar yazmayacağım. tekrar kırdığım insanlar olmuşsa özür diliyorum. sevgiler.............

foto=flickr, meta-morphosis

30 Ağustos 2009 Pazar

evde iki kişillik haftasonu

şükür oturabildim bilgisayar başına :)
ahmet dün sabah 5 gibi geldi ankara'dan. gece yolda sahurunu falan yapmış niyetlenmiş diye adama dokunamadım tüm gün. aralarda dayanamayıp sarıldım ama umarım orucu bozulmamıştır. zaten öpmedim bile. resmen ben oruç tuttum tüm gün. susamasın yorulmasın diye dışarıda çıkmadık. öyle oturduk iki film izledik, bi ara sızdı o. ama akşam orucunu açması ile öpücüklere boğulması bir oldu tabii :)
sahura kadarda uyutmadım valla :))

akşam ne televizyon açtık, nede film izledik. az bi fon müzik açtım, salondaki ışıklarıda kapattım, konuştuk uzun uzun. geleceğe dair, geçmişe dair birçok şeyi. ben anlattım o dinledi, o anlattı ben dinledim. bi ara ağlaştık hatta. başımı gögsüme koydu, sarıldık uzun uzun tüm gece. saat 4 gibi sahur telaşı başladı. beraber girdik mutfağa hızla hafif bişeyler hazırladık, yedik.

sonra niyetlenip yattık (evet, bugün bende niyetlendim :) ). ayrı uyumasına gönlüm razı olmadı. "rahat durucam, söz" deyince yanımda uyumaya ikna oldu. hala da uyuyor. ben yine erkenden kalktım. aslında mayhoş bi haldeyim ama onu yatakta izlerken birşeyler yazmak istedim. sevgi dolu bişeyler. umarım başarabilmişimdir.

hepinize sevgiler........

27 Ağustos 2009 Perşembe

göz, arpacık

gözümde dünden beri ufak bi şişlik vardı. bide kaşınma ve sulanma. önce önemsemedim ama bugün sabah bi kalktım aynaya baktım sağ gözüm şişmiş. kocaman bir arpacık çıkmış. aradım işten arkadaşı doktora gidiyorum geç gelicem falan diye. neyse gittim doktora. sağolsun doktor pek bi ilgilendi, birşeyler yaptı ağrıyı azalttı, sıcak kompres yap dedi, bi de antibiyotik verdi. haftasonuna kadar gözüm iyileşsin istiyorum. ahmet'e de gel dedim zaten. bi mani çıkmazsa gelecek. böyle çirkin çirkin karşısına çıkmasam iyi olur. :)

foto=google, sahipsiz

25 Ağustos 2009 Salı

3G toplantı olsa ya

toplantılardan nefret ediyorum. hele böyle durmadan toplantıyla geçen günlerde ofis ortamı beni basıyor resmen. hele çoğunlukla dinleyici konumundaysam fenalık geliyor. telefon bahanesiyle 10 dkda bir çıkıp 1 dklık hava alıp giriyorum.

ofis dışında çalıştığım zamanlar daha güzel oluyor benim için. biraz göçebe durumlar oluyor ama güzel. gezdiğin yerler, yediğin yemekler, tanıdığın yeni insanlar çektiğin sıkıntıyı unutturuyor. ama işte bu ara anlam veremediğim bir iş yoğunluğu içindeyiz. istanbul'da kalmam gerekiyor. hatta ahmet bazen dalga geçiyor "başbakan gibi adamsın, durmadan toplantıdasın, müşterilerlesin" diye. haklı adam valla, ne zaman gün içinde arasa "meşgulum ben seni sonra ariim" deyip unutuyorum. allahtan darılmıyor bana :)

bu arada 3g destekli bi telefon almaya karar verdim. yeni jenerasyon msn yada skype gibi bişey. bugün arkadaşlar önümde denediler, çok beğendim. hemen ahmet'i aradım. telefonunun ön tarafında kamerası olduğunu görmüştüm ama yinede teyid ettirdim 3gli olup olmadığını.
telefonu normalde hiç sevmiyorum ama lazım işte. ençokta ahmetle konuşuyorum zaten. ama onunlada sadece konuşuyoruz göremiyoruz birbirimizi. bazen sesin bittiği anlar oluyor, susuyoruz. işte o anlarda yüzünü görmeyi çok istiyorum yada şebekliklerime güldüğü anlardaki mutluluğunu. yada üzgün olduğu zamanlardaki hüznünü. yani her halini her zaman görmek istiyorum.
neyse ben bi telefon alayım da önce...

23 Ağustos 2009 Pazar

evet, aktifim :)

bursa'dayım hala ve iftarı dört-beş-altı... gözle bekliyorum. yok aslında çok etkilemiyor beni. gölgedeyim belki ondandır.
evde öyle oturmuş beklerken boş durmadım. herkeslerde görüpte kıskandığım şu "takip ettiklerim" eklentisini uzun deneme ve uğraşlar sonunda bloguma koydum. artık benim ilgimi çeken blog yazılarını sizlerle paylaşabileceğim.
bu arada "minik" nickli bi okuyucu şöyle bir yorum yazmış.
şimdi ahmetmi pasif senmi ben anlayamadım??? yada hiç ilişkiye girmedinizmi?? çok özel oldu ama merak ettim.
biliyorum bu sorunun cevabını siteyi takip eden çok kişi merak ediyor. çünkü gerçek dünyadada öyledir ya. birisi gelse size "gayim" dese yada bi yakınınızın gay yada biseksüel olduğunu öğrenseniz ilk sormak isteyip soramayacağınız soru bu olur. ben de yaşadım bunu. henüz kendimi tanımlayamazken ilk tanıştığım gay arkadaşa bu soruyu soramadım. birkaç yıl sonra kendi pasif olduğunu söyledide karın ağrım geçti :)

ramazan günü oruçlu oruçlu bunları konuşmak ne kadar doğru bilmem ama şöyle diim. bizim ilişkimizde bu sorunun cevabını bende bilmiyorum henüz. size komik gelecek ama ahmet'e sormadım böyle bir soruyu henüz. zaten biz önsevişmeden öteye gitmedik. o olayda zaten tanıştığımız ilk günlerde olan bişeydi. kendimle ilgili şunu söyleyebilirim. ben normalde aktif eğilimliyim. ahmet'inde pasif eğilimli olduğunu sanmıyorum. aramızdaki bu ilişkinin cinsellik aşamasına geldiğinde ne olur kestiremiyorum ama sevdiğim biri için kalıplarımı aşabileceğimi düşünüyorum. belki aynısını o da yapacaktır. sonuçta cinsellik bazen karşı tarafın mutlu olması için acı çekmek halini alabilir. neyse bunlar çok farklı mevzular. bazılarını tiksindirebilir diye detaylara girmiim.

aslında anal ilişki heteroseksüel ilişkilerdede çok yaygın bunu biliyorum. hatta sadece anal ilişkiye meyilli heteroseksüel tipler tanıdım, tanıyorum.

ben şahsen aylardır masturbasyonla yetinebiliyorum. asıl açlık duyduğum şeyin cinsellik olmadığını gördüm ahmet'le. evet cinsellik benim vazgeçemeyeceğim bir zevk ama ertelenebilir veya form değiştirebilir. yani anal ilişki olmadan iki erkek cinsellik yaşayabilir bana göre. sevdiğim adamın pasif eğilimli olmaması durumunda beni en mutlu edecek cinsellik şeklide bu olur zaten.
bilmem soruya cevap oldumu söylediklerim?
foto=dostana filminden bir sahne :)

aç kaldım, susuz kaldım

dün niyetliydim. iftarda bursa'da evde olmam gerektiğini yazmıştım. işte geç olmadan öğle gibi çıktım yola. yolda sıcak yediğimden sanırım bir susazdımki anlatamam. neyse vardım eve hemen kendimi yatağa attım. biraz uyudum kalktım. "anne ne kadar var" dedim, "oğlum bi saat var" dedi. bi daha uyumak istedim ama uyuyamadım. dilim damağıma yapışık saat 8i zor ettim. neyseki annemin harika yemekleri çektiğim acıyı açlığı susuzluğu unutturdu. bugünde niyetleniyorum nasipse. ama bu sefer epey bi su içtim ne olur ne olmaz. :)

bi de ahmet'e haftasonu oruç tutacağımı söylemiştim. telefonumu arıyor iki gecedir. uykuda kalırda aç kalırım diye.
niye yalan söyliim dün gece o aramasa herhalde ben alarmı duymazdım yada duyduğumda kapatır yatardım. aradı ben açana kadar, beni lavaboya sokup yüzümü yıkatana kadarda telefonu kapattırmadı başımın belası. sayesinde sahur yaptım. ama bu gece annem zaten önceden kalkmış bişeyler hazırlıyordu o yine aradığında. yinede sağolsun.

aslında belki ailemle olsam yada ahmet'le yaşasam tüm ramazan oruç tutabilirdim. sigaram yok, ee artık nerdeyse hiç alkolde almıyorum, cinsellik dersen masturbasyon düzeyinde ve self controlled. yani ramazan'da zorlanacak bi alışkanlığım yok gibi. ama yalnızken hem şu sahur olayı çok zor oluyo hemde o birliktelik ruhu olmayınca tadı cıkmıyor. ne biliim. benim için ramazan böyle bişey işte. kalabalıkta tadı çıkan bişey.

21 Ağustos 2009 Cuma

açılımlara açılalım

iyice sapıttım ben. açmış tv izliyoken bülent abla'nın jürisi olduğu popstar alaturka yarışmasının yine yeniden başladığını gördüm. yüzüne enjekte ettiği cenin hücreleri bebek olmuşmu diye bakmak için biraz bekledim. sonra bi çocuk çıktı sahneye bişiler söyledi. karadenizliymiş. güreşçiymiş. armağan denen dövülesi varlık çocuğa kabadayı diye laf attı falan. sonra başörtülü bi kadın çıktı sahneye, güzel bi türküyü okudu. şoke oldum. ilk defa böyle bişi gördüm. neyse olay türban konuşmasına dönüştü.

kadının yaptığıda büyük cesaret. bi kere dindar kesim şarlatan diye tanımlayacak onu, ee bi de laik kesimdede "bak işte tüm türbanlılar böyleler" diyecekler.

güzel aslında böyle şeyler bence. kalıplarımızdan kurtulalım yavaştan. kapalılar açıklar, türkler kürtler, sünniler aleviler, heterolar gayler birbirinin varlığını kabul etsin yavaştan.

20 Ağustos 2009 Perşembe

nasıl biseksüel oldum?

süreci en baştan anlatacağım çünkü taaaa en başlardan izler belirdi hayatımda. öbür türlü konuyu bağlamam zor.

hayat çok garip tesadüflerle dolu değilmi? insanı ağlatan türden hemde.
(anlatacağım)

seks ise ayrı bi ilginç kavram. o da çok yönlü bişi. ben 25 yaşımda hala bakirdim mesela. tamam bikaç kız arkadaşım ve önsevişmeler olmuştu ama hani insanın kanının deli aktığı söylendiği zamanları o şeyi yaşamadan tamamladım. sanırım o zamanlar hayata şimdikinden bile duygusal bakıyordum. okuduğum kitaplar, seyrettiğim filmler falan daha romeo & juliet tarzıydı. böyle bir ruh halinde iken ve kızlarla yaşadığım ilişkilerde istediğim şeyleri hissedemezken bir erkek arkadaşımla yakınlaşmamız oldu. benim maddi sorunlar nedeniyle bir süre onun evinde kalmak zorunda kaldığımda bu yakınlık dahada artmıştı. beraber uyumaya kadar falan gitti olay. ama işte bana yaklaşımı o kadar iyi niyetliydiki nedense rahatsız olmuyodum. aslında o güne kadar kendi cinsime karşı bişi hissetmemiştim. hani derlerya doğuştan vardır bu homoseksüel hisler diye, ben sonradan içimde oluştuğuna inanıyorum yada vardıda gizleniyordu bi şekilde tetiklendi diyorum.

neyseki onunla pişman olacağımız birşeyler yaşanmadan benim maddi durumları toparlayıp kendi evime çıktım. ama arkadaşımla iken hissettiğim şeyler kafamı kurcaladı bir süre. hemde nasıl biliyomusunuz. tüm gün aklımdan çıkmıyordu o aynı yatakta bana sarıldığı anlar. bu düşüncelerden kurtulmak için ilk cinsel ilişkimi yaşadım. hoşlandığım bi kızdı. zaten onunda benimde ilk ilişkimizdi ve seksten çok kısa bi süre sonra beni terketti. ama benim erkek arkadaş aklımdan yine gitmedi. artık sık görüşmüyoduk fakat hep aklımdaydı. hani sevgi aşk falan değil ama aklımda sonuçta. bi erkeği düşünmek garip geliyodu :)

bu düşünmeler bizim arkadaşlığımıza zarar verecek bi hale dönüşmedi tabiki. o zaten kısa bi süre sonra evlendi falan. hemen ardısıra çocukları oldu. benim askerlik olayı sırasında bi ara irtibat koptu bizim. sonrada hayatıma kız arkadaşım girdi. hayatımda sevdiğim tek kadın. uzun soluklu ve sevgi dolu bi ilişki idi ama b..ktan sebeplerden ve sorunlu bitti. bırakın kadınları hayata bile güvenim kalmamıştı. o ara işte kırılma noktası oldu. dibine vurdum herşeyin. en çokta cinselliğin. beni kontrol eden hiçbişi yoktu. ilk eşcinsel ilişkimide o arada derede yaşadım. hatta kızlara karşı içimde çoğalan güvensizlikten belkide artık erkeklerle birlikte oluyordum. seks sonrası kişiliği bana güven veren ve hoşuma giden tiplerle birer hafta falan arkadaşta olabilirmiyiz diye denediklerimde oldu ve her seferinde başarısız oldum. o sırada tekrar yollarımız çakıştı o eski evinde kaldığım arkadaşımla ama biraz yaşadıklarımdan utandığımdan sanırım çok arayıp sormadım. çünkü gerçekten utanıyordum kendimden. bi ara napıyorum diye sordum kendime ve halime acıdım. tam o biraz mola kararı almış ve durulmuşken ahmet girdi hayatıma ve çok şükür hala hayatımda.

bugün ise bi başka arkadaş işyerimi aradı. ve o bahsettiğim eski arkadaşın herkese beni sorduğunu ve yeni telefon numaraı istediğini söyledi. sevinerek verdim tabi. bikaç saat sonrada o aradı. "nasılsın napıyosun epeydir sana ulaşmaya çalışıyorum ama telefonlarını kapamışsın" falan dedi. varmı bi sıkıntın falan derken ikinci çocuğunun olduğunu öğrendim, sevindim. ne zaman evleneceksin muhabbeti geçti bide. ee tabii yaşadığım şeyleri bilmediğinden sordu bunu. anlatmadım bişi. anlatamamda üzememde. hele tüm bunlardan kendini sorumlu hissetmesini asla istemem. o zamanlar ikimizde böyle bir sıcaklığa ihtiyaç duymuş yakınlaşmıştık demekki. kafasında büyüten ben oldum. o çok rahat heteroseksüel bir hayat kurdu ve eminim aklından bile geçmiyordur bu tür hayatlar.

hayat çok garip tesadüflerle dolu değilmi? insanı ağlatan türden hemde.
(anlattım)

19 Ağustos 2009 Çarşamba

ramazan ve oruç

yarın değil öbür gün ramazanmış. diyanet sorumlumuz ahmet bey'den öğrendim bugün. :)
bu demektirki bana yol göründü. çünkü annem üniversite yıllarımdan beri ramazan'ın ilk haftasonları beni yemekte görmek ister hep. askerlik zamanı dışında hiç istisnai bi durum oluşmadı bugüne kadar. yani ben bu haftasonu kesin bursa'ya gidiyorum. annemi söyletmeden planımı yapayım önceden. hem çok uzaklardan blogu okuyan bi hemşerime sözüm var, gidip pideli köfte de yiyicem.

bu sene oruç tutabilirmiyim bilmiyorum ama enazından bu cumartesi ve pazar günleri oruçluyum. annem normalde tutmadığımı bilse hem kızar söylenir, hemde bayram harçlığımı keser.

ankara cephesinde ise durum tam tersiymiş anlattığına göre. ahmet son yıllarda tam 30 gün oruç tutuyor ama ailesi bu konuda daha esnek. evin çoğu tutmuyor, tutanda arada tutuyormuş. aslında ahmet annemin oğlu olsa baştacı olurdu, bende onların oğulları olsam yalan oruç konusunda yalan söylemek zorunda kalmazdım.

oruçla ibadetle ramazanla dalga geçiyorum gibi anlaşılmasın. oruç tutamasamda seviyorum ramazan atmosferini aslında. bazı ramazan akşamları sultanahmet'e geçip kalabalığa karışıyorum. aynı anda aynı tanrıya dua ederek aç kalmış insanların aynı işaretle karınlarını doyuruşlarını seyrediyorum. bu çok mistik ve güzel. çok etkileyici..

foto=deviantart, jerishoots

"gay hakem"

haberlerini bikaç gündür görmüştüm ama televizyona çıkınca dikkatimi çekti haber. "ibne hakem, gerçek oldu" manşetiyle espri mevzu yapılacak kadar ayağa düşürülen olayın başfaili halil ibrahim dinçdağ, ahmet çakar'ın yorumcu olduğu programa konuk olmuş geçen gün. isminin uzun halde yazılmasını ve yüzündeki mozaiğin kaldırılmasını istemiş. helal olsun ne diim. ayıp bişi yapıyor olmamasından değil bu cesareti. artık kaybedecek bişeyi kalmamış olmasından. aslında şuan kazandıklarının belki farkında değil ama ben ona göre çok daha kayıp içinde görüyorum kendimi. sonuçta herşeye rağmen ailesi ile yaşamakta. ama kimbilir o noktaya gelene kadar neler çekmiştir sevdiklerinden, çevresinden. yıllarca gizlediği hisleri yada dünyası, askerlik için rapor alması ile ortaya çıkmış. şuan çokzor günler yaşıyodur eminim. ama adam öyle iki laf etmişki programda gün boyu aklımdan çıkmadı sözleri, gidip ellerinden öpesim geldi yaw. "eşcinsellerin iç dünyalarını kendileri bilir ve kendileri anlarlar." demiş. bu cümlenin ne kadar derin olduğunu yıllarca kendini sahip olduğu anormal(anormal ne hakkaten???) hisler yüzünden sorgulayanlar bilir. "stüdyoya gelmeden bir gün önce yemek yerken anneme baktım. Ben annemi kaybedersem yaşayamam dedim" demiş ve ağlamış. ben satırları okurken ve gün icinde tekrarladıkça gözlerim doldu defalarca. dua ettim, tanrı ona tahammül edecek güç versin diye. yanlış insanların eline düşürmesin, hukuk mücadelesini kazansın, çok sevdiği mesleğine kavuştursun diye.

tarih=18 mayıs 2009

fotoğraf="11 men out" film afişi

18 Ağustos 2009 Salı

rüyalarda buluşuruz

bugün çok güzel bigündü. daha doğrusu dün geceden bu yana çok güzel.

dün akşam eve iş getirmiş onla uğraşırken bilgisayarın başında uyumuşum. o sırada bi rüya gördüm. rüyamda ahmet'le aynı evde yaşıyorduk. hatta ben yine kendimi bilgisayar başında birşeyler üzerinde çalışırken gördüm. o da işten gelmiş mutfakta yemek hazırlıyordu. sonra sofrayı kurup çağırdı beni. yemek yedik. herşey o kadar gerçektiki. en ufak ayrıntılar bile netti. hatta yemekte bi ara susup birbirimize uzun uzun bakıp sonrasında gülümsediğimizi bile hatırlıyorum. sonra ben tekrar bilgisayar başına geçtim. o da televizyon seyrediyordu. o sırada rüyanında içindede oturduğum aynı koltukta uykuya daldım. o an heryer karanlık oldu. sadece sesler geliyordu. tv sesi ve aralarda ahmet'in sesini duyuyordum. o an öldüm sandım çok korktum. çünkü karanlıktı heryer. ahmet bana seslendi ama cevap veremedim. sesi giderek yaklaştı. sonra görmesemde hissettim arkamda olduğunu. beni uyandırmak için dokundu ama o an hem rüyanın içindeki uykudan hemde rüyadan uyandım. uyandığım anda kafamda rüya net iken onu arayıp paylaşmak istedim ama saat epey bi geçti. sabah ararım diye düşünürken unutmuşum. sabah 10 gibi o aradı. beni rüyasında gördüğünü söyledi. onun rüyasında biz birlikte yabancı ülkede bi yerlere gitmişiz. ben ona ordaki yerleri ve insanları anlatıyormuşum. sonra akşam olmuş biz otelimize gitmişiz. beraber uyumuşuz.

anlatırken "birşey daha var ama söylemiim" dedi. "ne" diye epey üsteleyince utana sıkıla söyledi. rüyasında uzun uzun sevişmişiz. adam bu yüzden sabah gusul abdesti almak zorunda kalmış.

o anlattıktan sonra kendimi tutamadım bu gusul abdesti olayına güldüm. "yaa gülme" dedi ama ben dahada katılarak güldüm. hatta hala gülümsüyorum.

bi kere aynı gece birbirimizi rüyada görmek çok hoşuma gitti. bi de rüyasında boşalacak kadar beni çekici bulması ayrıca mutlu etti. çünkü bazen tutukluğunu ona çekici gelmiyor olma ihtimalime bağlıyordum. o ihtimal silindi hafızamdan.

foto=flickr, controvento

17 Ağustos 2009 Pazartesi

tereddüt

dün aklımdan geçirdiğim şey oldu gibi biraz. ahmet'in o arkadaşımla arkadaş olmasını ve iletişim halinde olmasını dilemiştim bi an. hatta bu fikrimi sizle paylaşmıştım.

dün kahvaltıdan sonra ben arkadaşımda beklerken o eve uğrayıp geldi sonra. biraz oturduk yine. ben istanbul'a donmek üzere arkadaşın evinden ahmet'le çıkarken arkadaşım ahmet'e "madem buralardasın. görüşelim" dedi, birbirlerinin telefonlarını aldılar. umarım aralardada görüşürler. hem düzgün bi arkadaş olur ona. bi de en azından ahmet ankara'da ne alemde, bi sıkıntısı varmı diye uygun bi dille sorabileceğim biri olur açımdan. bazen bana herşeyi anlatmadığını düşünüyorum. aslında herşeyi anlatmasınıda istemiyorum ama işte merak ediyorum. istiyorumki onu üzecek en ufak bişi olmasın. benim çektiğim acıların birazını bile çekmesin.

bu arada dün bişi farkettim. ahmet hala bana alışmaya çalışıyor. özel bir konuyu konuşurken temkinli birşeyler söyledi. anladımki onu bırakıp gitme ihtimalim kafasının bi yerinde ve adımlarını yavaş atıyor. açıkçası ben onun böyle bişi yapacağı yani gideceği ihtimalini düşünmedim onu sevdiğimi düşündüğüm günden beri. ne biliim, üzdü böyle düşündüğünü farketmek. ben tüm hayatımı önüne sermeye hazırlanırken onun çekingenliği kafamı karıştırdı.

ama bi açıdanda yaptığı doğru diyorum. henüz duygusal yada cinsel anlamda birşey yaşamış sayılmaz. ben ise zamanında her b.ku yemiş, işin o...spusu biriyim. hoş, o günleri utanarak hatırlıyorum ama sonuçta o sapık ve şehveti bitmez adamda bendim. ne hale gelebileceğimi çok iyi gördüm.
sanırım biraz daha sabırlı olmalıyım. hem kendimle ilgili o sayfaların kapandığına emin olmuş olurum, bu süredede o bana alışır ve ellerini tam uzatır umarım.

foto=flickr, toni f.

16 Ağustos 2009 Pazar

ankara, piknik, arkadaş

ankaradayım dün öğleden bu yana. daha az nemli olduğundan sanırım daha iyi gibi havası.
dün gelince onlara uğradım. annesi taa anneler günü hediyemden dolayı beni bi acaip sevinçle karşıladı. "oğlum önceden haber verseydin ya" dedi ben de "ahmet'e söylemiştim geleceğimi" deyip suçu üstüne attım. ahmette ben sana gösteririm der gibi el işareti yaptı, gülüştük. kadın yemek yapayım dedi, yok biz bi piknik yapalım diyerek kaçtık. aslında kadın sağolsun bi yığın piknik malzemesini o arada derede bi poşete koydu elimize tutuşturdu. mangal falanda verdi. bitek bi markete uğrayıp biraz et falan aldık o kadar. çok güzel ağaçlar içinde bi yere gittik. sakindi, bikaç aile vardı o kadar. oturduk biraz yüksekten manzarayı seyrettik. sonra mangalımızı yaktık yemeğimizi yedik. fazla kaçırdık sanırım ikimizinde karnı davul oldu, yürüdük sonra biraz. kimseler görmeden elele yürürken ben bi ara kendimi kaybettim ağaca yasladım koca adamı deliler gibi öptüm. hoş o da şikayetçi değildi. ses duyar gibi olunca hemen düzeldik :)

kimselerin göremeyeceği kadar yüksek bi yere çıkıp oturduk. epey rüzgarlıydı, üşür gibi olduk. bi kayaya oturdum ben, oda sırtı bana dönük şekilde bacaklarımın arasına oturdu. arkadan sıkıca sardım sarıldım üşümesin diye. yürüyüşe çıkarken mp3 playerını yanına almış ahmet. öyle sarılı iken müzik açtı, bi kulaklık onda biri bende. hem dinledik, hem söyledik. çok güzeldi herşey. uçsuz bucaksız manzaraya bakarken kollarımda sevdiğim ve sevdiğimiz şarkılar. bende üşüdüm tabi onu üşütmüycem derken. kalktık arabanın oraya indik tekrar. biraz daha oyalandık, karanlık çökmedende döndük. döndük ama onlara gitmedik. üniversiteden yakın bi arkadaşımın yanına gittik. iyi bir insandır. dindar ve hoşgörülü biri. geçen hafta halimi sormak için aradığında ankaraya geleceğimi söylemiştim, vaktin olursa mutlaka gel demişti, bende "yalnız olmayacağım muhtemelen" deyince, "olsun kim varsa getir" demişti. işte lafından cesaretle ahmetide alıp gittim. hoş karşıladı ama yemek falan yapmasın diye "çok tokuz" dedik en baştan. ikna olmadı, bize kendi elleriyle bi süt tatlısı hazırladı. sohbet ettik bol bol. aralarda bizden müsade isteyip namazlarını kıldı. ahmet aralarda onun kitaplığındaki dini kitapları karıştırdı. muhabbet ederken ahmet herzamanki gibi benden daha samimi idi bu arkadaşımlada. onlar konuşurken farkettim. ahmet'inde dini bi geçmişi olduğunu. şaşırdım aslında. bana söylememişti. hoş, bende sormamıştım. hani cumalara gittiğini biliyodum ama zamanında 5 vakit namaz kıldığını bilmiyodum mesela. aslında bunu bilmek hoşuma gitti. ben yapasamda tanrı'ya inanan ve bağlanan insanlara hep imrenmişimdir. kaldıki sevdiğim adamın böyle olması beni daha guvende hissettirir.

neyse işte saat geç oldu çıkalım dedik. benim niyetim bi otel ayarlamaktı ama arkadaş "olmaz kalın" diye ısrar etti. ahmet ben eve gitmeliyim diye tutturunca, onu eve bıraktım çaresiz bi şekilde. ben tekrar arkadaşımın evine döndüm. sabahta ahmet'i alıp üçümüz açık bi yerde uzun bi kahvaltı yaptık. dönüşte ben arkadaşımla beraber döndüm ahmet yolda indi, eve bi uğrayıp geleceğim diyerek. bekliyorum işte gelmesini. bende geç olmadan çıkayım diyorum aslında.

ya bu arada düşündümde bu arkadaşımın evi ahmetlerin evine çok yakın. ahmet'in çok bi sosyal çevreside yok. bu çocuk edepli ahlaklı biri sonuçta. arkadaşım ahmetle samimi olsa, benim olmadığım zamanlarda bi sıkıntısında yardımcı olsa güzel olurdu. ama bunu arkadaşımdan istemek için iyi bi açıklama yapmam lazım. ki yapamam o malum "biz iki erkek birbirimizi seviyoruz" açıklamasını. neyse, düşünmedim farzedeyim.

14 Ağustos 2009 Cuma

sarılmak hakkında

ya eve gelirken aklıma ilginç bi detay geldi. henüz biseksüel tarafımı bilmediğim zamanlarda yani hemcinslerime karşı aklımdan ve başka yerlerimden bişi geçmezken olan bi olay.

bi erkek arkadaşımla dertleşirken konu konuyu açmış hava iyice ağlak bi hal almıştı. o benden daha erken davranıp ağlamaya başladı. ayaktaydı kalkıp ona sarıldım teskin ederim diye. sonra bende ağladım. uzun süre öyle sıkı sıkı sarılı kaldık. belki bi 5 dkdan bile fazla. sonra bi ara baktım gögsünden aşağısını benden geri çekiyor. sarılmayı kesti, sonra istemeden önünün kabarmış olduğunu gördüm. o zamanki en yakın arkadaşlarımdan biri benimle erekte olmuştu. o an ona belli etmedim ama cidden kızmıştım. fakat 'ibne' diye yaftalayamadım çünkü olmadığını biliyodum. bi zaman sonra kafamdada kapandı olay. şimdi düşünüyorumda insanın hemcinsine karşı cinsel birşeyler hissedebilmesi onu biseksüel yada homoseksüel yapmayabilir. belki o kadar süre kardeşine sarılsa vücudu yine aynı benzer bi tepki verecekti. ereksiyon ve boşalma gibi durumlar cinsel arzular dışında şeylerlede tetiklenebilir. bi sınavda heyecandan boşaldığımı hatırlıyorum mesela. ama kağıt yada masa fetişim yok. kalem sevici değilim :)

aslında yeri gelmişken söyliim, ben sarılmayı geçekten çok severim. yani birine dokunmak yada bana dokunulması sanki yaşadığımın ispatı gibi geliyor. ama biseksüel olduğumu farkettiğim günden beri elimden geldiğince yakınlarıma çok az sarılıyorum. içime yanlış hislerin doğma ihtimalini düşünerek yapıyorum bunu. annem ve ahmet istisna tabii..

foto=flickr, ievuliux

13 Ağustos 2009 Perşembe

travesti korkusu

izmirdeyim efenim. dışarı çıkmayı düşündüm demin. kıbrıs şehitlerine geçecektim. ama tırstım biraz. orası kadın adamların yani pipili kadınların mekanı. zaten eskiden kıbrıs şehitlerinde travestilerin sataşmasına cevap vermiştik diye az daha bi kavganın ortasında kalmıştım. böyle iyi. otel odasında, açtım beşiktaş fener maçını izliyom. bi galatasaraylı olarak ve ahmet'imin beşiktaşlı olmasından ötürü fenerin yenilmesi için dua ediyom.

travestiler demişken yanlış anlaşılmasın, giyimlerinden tercihlerinden dolayı nefret falan etmem. ama fuhuş yapanları tiksindirir beni. çoğuda fuhuş yapıyor ne yazıkki. aslında üzülüyorum birazda. bi arkadaşımın nişantaşı'ndaki apartmanında travestiler oturuyordu. cidden apartmanda böyle garip bi koku vardı. ona bu ne diye sorduğumda travestilerin kullandıkları garip ilaçlardan falan demişti. ne kadar doğru bilmem. zor bi hayat sanırım yinede. yarasa gibi gündüz uyku evde, gece uyanık dışarıda. eminim içlerinde düzgün işlerde para kazanmak kabullenilmek isteyenler vardır. ama bu fırsatı kimse vermediğinden kolay çözüme fuhuşa başvuruyorlar. ee bu durumu kabullenip bundan nemalananlarda çoktur tabi içlerinde. hallerine üzülsemde yinede pek yakınlaşmiim ben. ne zaman istanbulda feminen bi gay yada travestiye denk gelsem tabanları yağlarım :) kadınsı hormonlarının fazlalıgından çığırtkan olabiliyolar. ee çakma kadın tripleri onlarda iyice çekilmez hale geliyor. neyse benden uzak, isteyenlere yakın olsunlar. afiyet bal şeker olsunlar..

tarih= 13 mayıs 2009

problem çocuk 2

arkadaşımın kardeşi hala bende. gayet relax modda iki günlük isini bi haftaya yaymış internette geziniyor. yemek yaptım yedi, zerre misafir adabı taşımadan. artık dayanamayıp demin söyledim "haftasonu şehir dışına çıkacağım, ama anahtarı vereyim istersen sen kal" diye. aslında büyük risk aldım, "tamam olur" demesi halinde p.tesi evi yerinde bulmama ihtimalim bile vardı. şükürki "ben gideyim sonra gelirim" dedi. yüreğim hafifledi. yarın akşam yolluycam onu memleketine.
ya benmi çok tahammülsüz adamım diye sorguluyorum kendimi ama yok valla. inanılmaz bi rahatlık var adamda. yani ben ev sahibiyim, öyle yayılmıyorum evde. sevgi olmasada saygı çok önemlidir benim için. hele tanımadığım benden genç birinden mutlaka saygı görmek isterim. böylesi tipleri de bi güzel dövmek isterim :)

12 Ağustos 2009 Çarşamba

problem çocuk 1

dünden beri acaip yoğunum. bir arkadaşımın kardeşi geldi onla uğraşıyorum. yani gelmekten ziyade "kardeşim gelecek. evdemisin?" şeklinde emrivaki bi durum.

aslında abisini çok severim ama bu çocuk abisinden çok farklı. adam gün boyu işleri için dolanıyor istanbul'da ama hiçbişi yemeden bayılacak gibi geliyor eve iki gündür. cebinde akrepmi var ne, anlamadım. "paran varmı?para lazımmı?" diye sordum "var" dedi. içime sinmedi abisini aradım, "ben ona para vermiştim" dedi. ee böylece benden günah gitti. işin en kötü yanı, korkutan yanları var çocuğun. mesela geleli iki kez duş aldı, her ikisindede banyonun suyunu iyice kapatmamış, şarıl şarıl su akıyordu kapadım. evde ateşe yaklaştırmıyorum. bi de eli herbiyerine dokunuyor, birlikte yemek yerken tiksiniyorum ama git elini yıkada diyemiyorum. benim laptopi verdim sıkılmasın diye hemen virüs bulaştırmış. işleride bugün hallolmamış. haftasonu ankaraya gitme niyetim var ama bu salak muhtemelen işlerini haftaya kadar sallayacak gibi zaten. beyfendi öğlen gibi çıkıyor evden.

çıldıracağım neredeyse ama kendimi zor tutuyorum. en ufak bişi desem abisine der bariz belli. içime atayım ama umarım cuma akşam gider. ankara olayımı bu embesil için iptal etmek istemiyorum.. :(

fotoğraf=flickr, wild.doug

11 Ağustos 2009 Salı

tarkan, morrissey ve ben

kahvaltımı yapıyoken cesetizleri'nde gördüm. tarkan'ın şu "kıl oldum abi" şarkısını koymuş. gülerek izledim videoyu, okudum yazdıklarını. sağolsun.

aslında severim tarkan'ı. gay yada biseksuel olmasından değil, güzeldir kimi şarkıları dinlerim aralarda. zaten adam gay olsa ne yazar, bisex olsa ne yazar. gönül yazar, mehmet okur (sabah sabah idare edin, bu kadar esprik çıkıyor) ya işte ünlüya çocuk, istese bile yaşayamaz istediği gibi. ben bile bu kadar zorlanıyorsam, attığı adım izlenen biri neler çekiyodur. dünyada elton john gibi starlar hem müziklerini yapıp, hem cinsel kimliklerine uygun bi hayatı yaşayabiliyorlar. ama benim tarkan'dan yada elton john'dan daha dikkatimi çeken agresif kişilikli morrissey'dir. adam gayler için bi ikoncandır. hakkında gay falan iddiaları ben adamı tanıyıp dinledigimden beri dolanır. bi ara itiraf etti gibicesinden bişi duydum ama acıyorum neticede. gay yada biseksüelsede eminim aseksüel olmuştur bunca laf arasında. yazık bunlara ya. işte bu yüzden ünlü olmuyorum ben :)

tarih=9 mayıs 2009

10 Ağustos 2009 Pazartesi

rüzgar gibi geçti

dün akşamdan gitti ama ben ancak yeni yeni kendime gelebildim.
hiçbişi yazamadım, hatta bırakın yazmayı düşünemedim bile. ahmet evin içine o kadar dolmuştuki iki günde, o kadar yakışmıştıki bu eve, gidişi yine inanılmaz koydu bana. ama yok üzülmüyorum artık. gidecek tabiki ailesi için işi için. ama gelecek yine. hemde sadece benim için. bende gideceğim hatta sadece ve sadece onun için. bende geri geleceğim. bu böyle devam edecek bir süre. ne kadar bilmiyorum. bir süre işte. 3 hafta, 3 ay, 3 yıl.

haftasonu çoğunlukla evdeydik. cumartesi bi ara taksim tarafına geçtik, yemeklerini beğendiğim tünele yakın bi lokanta var. orda saat 3 gibi yemek yedik ve hemen döndük. ama geldikten sonra ikimizde çok şişmiş olduğumuzu farkedip bizim caddede turlamak istedik. kaldırımda yürürken karşıdan bize zıt yönde gelen birbirine sarılmış 30-35lerde iki kadın gördüm. biri elini diğerinin omzuna atmıştı. öbürüde kendi eliyle onun elini tutmuştu. önce bu bana garip bi görüntü gibi gelmedi. ama elini omzuna atan kadın diğerinin çıplak omzunu öpünce ve hemen ardından o diğeride omzundan sarkan eli şehvetle öpünce gözlerim acaip açıldı. ne cesaret diye düşünürken ahmet'inde farkettiğini anladım. hiç konuşmadık şaşkınlıkla karışık gülümsedik sadece. eve geldik zaten acaip terlemiştik. önce o duşa girdi. o çıkarken ben girdim. ama ben çıktığımda o hala tam giyinmemişti. sadece şortla oturuyordu. salonun kapısında onu seyrettiğimi farketmedi bile. acaip seksi görünüyordu eşşek gözleriyle keskin yüz hatları ve erkekliğini tamamlayan gögsündeki uzun kıllarıyla. keşke o saf çocuksu ama bi o kadar maskülen halinin fotosunu çeksem yatak odamın tavanına yapıştırsaydım. hergün öyle baka baka uyurdum. zaten tam o sırada onu seyrettiğimi farketti. üstelik ben acaip pis uyarılmıştım. tabii onuda farketti :))
o an bana en ufak bir işaret etse her hücresini şehvetle ıslatarak saatlerce hatta tüm kalan haftasonu sevişecektim onunla. ama yapmadı. bende zaten isteyemedim bunu. açıkçası ilişkinin cinsel tarafının iplerini onun eline verdim. istediği zaman istediği kadar yakınlaşır bana. ben kendimi kontrol etmeye, bi cuval inciri berbat etmemeye çalışıyorum. o da çok büyük sınırlar koymuyor zaten. gece olunca gelip yanıma uzanıyor, bana sıkıca sarılıyor, dudaklarımdan öpüyor, omzuma başını koyup uyuyor bebek gibi, sabah oluncada hiç kıpırdamamış ama bana biraz daha sokulmuş şekilde uyanıyor. onunla zaman gerçekten rüya gibi. hele bana dokunduğu anlarda ayaklarımın altındaki şeyler bulut oluyor sanki. ne biliim, öpüşürken bile dua ediyorum "tanrım ne olur bitmesin" diye diye. ama rüya hep yarım kalıyor, hep gidiyor bi süreliğine.

işte dün akşamda öyle oldu beni yarım bıraktı, atladı uçağına gitti. ama o gitmeden evvel dün kahvaltıya işyerinden samimi olduğum iki arkadaşı çağırmıştım, onlarla tanıştırdım. arkadaşların geleceklerini söylememiştim, ona sürpriz oldu. kendisini en yakın dostumlarımdan biri olarak tanıttım iş arkadaşlarıma. dördümüz güzel bi geyik çevirdik, benim bikaç iş anımı anlattım arada, kırıldı millet. ama ahmet'in arkadaşlarımla bu kadar çabuk ısınacağı aklımdan geçmiyordu hatta arkadaşlarım bi ara beni bırakıp onla sohbete daldılar. o derece yani :)) bu durum gerçekten hoşuma gitti. yani gizli saklı bişi yaşamak istemiyorum ben açıkcası. sonuçta toplumun içinden iki mantıklı ve bekar adamız. kimse bizim dört duvar içinde yaşadığımızı bilmek zorunda değil. ki zaten bizimde milletin hayal ettiği manada henüz bişi yaşamışlığımız yok. ama yaşamakta istiyorum. bende neler olacak diye sabırla bekliyorum.

siber evlilikler

bloxoo'da gördüm internet evliliği diye bi başlık açılmış. oraya fikirlerime gelebilen garip tepkilerden dolayı yorum yazamadım ama başlık düşündürdü. türkiye için internetten evlenmek şu durumlarda oluşabilir gibi geliyor bana.
1. heteroseksüel kızlar ve erkekler için
a. kız yada oğlan aile baskısı ve dini değerlerle büyütülmüştür, öyle gidip sokakta flört edecek falan durumları yoktur. nette chat sitelerinde gizlice tanışır uzun zaman yazışır sonra telefonlaşırlar. her aşamada korkaktırlar. amaçları seks değildir, çünkü zaten seks onlar için çok bilinmeyenli ulaşılmaz bi denklemdir.
b. aşırı sosyal, hayatın herşeyini görmüş geçirmiş tiplerdir. bunlar ortamlarında her kıza o..spu veya p..venk olarak baktıkları için ordan evlenecek biri seçmezler, ordan eğlenecek birini seçerler. evlenmek için internette düzgün birine denk gelmeye çalışabilirler. düşük ihtimal.

2. biseksüel kızlar ve erkekler için internetten evlilik ancak karşı cinslerinden biriyle olabildiklerinde mümkündür. enazından türkiye'de böyle. bu durumda üstteki şartlar ve sonuçlar geçerli olur.
3. homoseksüel kızlar ve erkekler (yani lezbiyen ve gayler) daha cesurdurlar heranlamda. cinselliği çok rahat yaşar bazıları. ama bazılarıda bi ömür cinsellik yaşamamış kalabilir. çevre şartlarına göre değişir bu tabi. evlilik konusunda katıdırlar. biseksler kadar hafif bi aile baskısına boyun eğip karşı cinsleriyle evlenmezler hemen. öyle bi durum olsa bile evde kalmış gurubuna girene kadar sürer bu özgür hayatları. olacak evlilikleride asla internetten olmaz. ailenin seçtiği tavsiye ettiği biriyle olur. hemcinsleriyle evlilikleri olayına gelince, internetten başka bi yolları yoktur. bi gaybara gidip ordan eve geçip seviştikleri adam veya kadınla evlenme ihtimalleri sıfırdır. ancak internetten önceden yediği b..kları bilmedikleri birine ve uzun uzun yazışıp bağlanıp yurtdışında iseler böyle çılgın bi evlilik yapabilirler. birkaç böyle evlilik haberi okumuştum gaztelerde.

ya bu arada geçen başka biyerde okudum, amerika'daki gay boşanmaları heteroseksüel boşanmalardan oransal olarak daha fazlaymış. yani gay evlilik için bağıran insanlar bu hakkı elde edip evlendikten sonra boşanmışlar. komik :)

ben internetten çok bayan ve erkekle tanıştım bugüne kadar. güzel arkadaşlıklar yada başka şeyler edindim ama hiçbiriyle evliliği düşünecek hisse kapılmadım. sorun onlarda değil bende aslında. birazda internette :s

tarih=8 nisan 2009

7 Ağustos 2009 Cuma

daha hızlı daha sakin

sevdiğim adam bu akşam gelebiliyor sonunda.
ailece yaşadıkları ama bana doğru dürüst anlatmadığı maddi sıkıntılardan dolayı gelip gitmeleri yük olsun istemiyordum. salı günü mil puanlarım yanacak yalanıyla geliş-gidiş uçak bileti almama ikna etmiştim. hem bu zor zamanda benim için masrafa girmeyecek hemde uçakla geldiği için bu gece ona sarılarak uyuma şansım olacak. özellikle bunun bedelini parayla ölçemem. insanın kendi teninin sanki aynısı gibi olan biriyle uyuyup uyanması gerçekten inanılmaz özel bişey. aslında birsüredir hergün tanrıya şükrediyorum bana verdikleri için. onu karşıma çıkardığı için. onu bana, beni ona sevdirdiği için. bu süreci kusursuz yaşattığı için.

umarım çok güzel bi haftasonu olur ikimiz içinde. ben birazdan markete gidip az alışveriş yapacağım. saat dokuz buçuk gibide sabiha gökçen havaalanında olmam lazım. heyecanlıyım. sevincimi paylaşmak istedim.

fotoğraf=©preciouskhyatt

6 Ağustos 2009 Perşembe

en çok seni seviyorum

üzerimdeki kara bulutları istanbul'un o güzel görüntüsünde dağıttım bugün hemencecik. gezdim dolandım, yoruldum "sweet home"muma döndüm. iyiyim şimdi, hemde çok iyiyim. bomba gibiyim falan :) neyseki şu nefret ettiğim telefon aletinede bu ara epey ısındım. ahmet'e martı sesi dinlettim bugün mesela. bide istek şarkıları oluyor arada, söylüyorum çevremdekilere aldırmadan tabi abartı çığırmadan. canlı konser yani :)

iyiyim ama endişeliyim biraz. yoğun bi hafta beni bekliyo.. salı günü adana'ya gideceğim, enaz iki gün oradayım. döndüğüm gibide annem gelecek bursa'dan. temizlik ve yemek konularında o kadar titizim ama kadının içine sinmiyormuş, illada gelecek temizleyecek ortalığı. gelsin. iyi olur özledim zaten ilk aşkımı. ha evet, anneme aşkım derim. bazen üstüme gelir, "oğlum evlensene" gibicesinden. "ya bi aşkım var zaten, yeter" derim, gülümser. ana yüreği işte. o da benden torun torba sahibi olmak istiyor. güzel gelinini koluna takıp akrabaların içinde dolanmak istiyor. ah annem ah. bi bilsen oğlun nasıl biri. nasıl ağır hisleri taşıyor. yaşadıklarını ve yalnızlığını bi bilsen, ne kadar üzülürsün. belkide anlarsın onu, "oğlumdur kanımdır" der sarıp seversin.
ama ben riske edemem sevgini. seni üzemem hiçbişekilde. emin ol tek istediğim elimdeki his ve imkanlarla seni üzmeden güzel ve temiz bi hayat yaşamak. sevebilecegim biriyle birlikte olmak. seni de seviyorum anne. çok hemiide herkesten çokkkkkkkkkkk. bak kollarımı açtım, işte o kadar çok..

tarih=12 nisan 2009

hala iyi değilim

evden çıkmadım dünden beri. bayat ekmeklerle öğlen gibi bi kahvaltı yapmıştım. uyudum biraz sonra kalktım düşündüm düşündüm düşündüm sonra biraz daha düşündüm. hiçkimse aramadı o saatlerde. aramazmı hiçkimse ya. aramadılar işte. o bile aramadı. ben aradım artık kafayı yemeden az evvel. işi varmış canımın, aklındaymışım. ne güzel. o da benim aklımda zaten ama bitek o değilki aklımda olan. 40 tilki dolanıyor kafamda. hepsi onun peşinde. bende süpppperman sanki. kovalıyom tüm tilkileri kargaları. yoruldum valla. çok yoruldum. yorgunluğumu alsın diye alkol alıyorum. aslında alkolden uzak durmaya çalışıyorum böyle kafamın bulanık oldugu zamanlarda ama şuan tek istediğim sarhoş olup uyumak. uyanınca bu saçmalıkların aklımda olmaması.
bilmem belkide bu bi sürectir ilişkide. bu acıyı çekmeliyim belkide.
offf. ne biliim ya. hiçbişe bilmiyom bugece.
bilmiyom işte..

tarih=12 nisan 2009

fotoğraf: flickr,brokenwing739

5 Ağustos 2009 Çarşamba

hiç iyi değilim

iyi değilim. hemde hiç iyi değilim. kötüyüm.
kötü ola sebebim ahmet'le ilişkimizde bisorun çıkması değil. gayet iyi herşey. telefonda görüşüyoruz, havadan sudan, aşktan sevgiden, dünyadan, yani herşeyden konuşuyor. onunla ilgili herşey güzel yani. ama beni sıkan bu iyi durum işte.
benim hiçbi ilişkim güzel hisleri temel edinmedi yıllardır. seksle başlayıp tenlerin sıkılması ile biten şeylerdi. unuttum nerdeyse böyle hisler taşımayı. ağır geliyor o yüzden. hasta gibiyim. ama ateşim yok, midem bulanmıyor, başımda dönmüyo. sadece aklım almıyo herşeyin bu kadar iyi olmasını. ve bu iyi duruma alışmaktan korkuyorum. ve en alıştıgım bi zamanda yine tekme yemekten korkuyorum.

yardım et tanrım. nolur yardım et aklıma.

tarih=11 nisan 20089

fotoğraf: flickr, marsup

homofobi ile islamofobi

gaykedi'nin blogunda görünce ilgili haberleri araştırdım okudum. genelde akranlarına göre üslubunu beğendiğim zaman gaztesi yazarı ali bulaç, ırak ve afganistan'daki katliamlarda eşcinsellerin kullanıldığını söylemiş. kedi'de basmış küfrü pir sultan abdal'ın diliyle. homofobik bu söyleme benzer dilde karşılık vermiş sitesinde. iki durumda çirkin bence.

ama şu var. eğri oturup doğru konuşmalı. adamın bi tesbiti çok doğru. adam "eşcinselliğin özendirildiğini" söylemiş. evet böyle bişi var. gayler neşeli ve tüketen bir topluluk olduklarından, bu hayat şekli bi kesim tarafından pohpohlanıyor yalan değil. eee belli işlere girmek için içinden gelmese bile feminen tavır takınman gerekiyor. ee bi de gay porno sektöründe dönen parayı söylemiyorum bile. onca genç bi et parçası haline getiriliyor, içim acıyor bi yandan.

hem kedi olayı ali bulaç'tan, gazetesi zaman'a bağlamış ordan fethullah hocaya falan. turşunun suyunun suyu :) her memleketin her grubun her fikir savunucusunun her kesimin iyisi kötüsü var. benim can ciğer olduğum ateist arkadaşımda oldu, nurcu arkadaşımda. o yüzden genellemiyorum ben onun gibi şucu bucu diye. hem liberal islamcı bir yazarın homofobik lafına köpüren kişiler, zaman gazetesinin aksi fikirlere sahip gazetelerde (başta cumhuriyet olmak üzere) hergün çıkan ve toplumu ayrıştırıcı nefrete bileyici haberlere neden yorumsuz kalırlar. yoksa biz sadece eşcinsel yada biseksüelmiyiz. önce insan olduğumuzu unuttuk mu yoksa?


(bi ara eşcinsellik, eşcinseller ve islam hakkındaki fikirlerimi gözlemlerimi yazcam. lafı uzatmiim şimdi burda.)

tarih=14 mayıs 2009

4 Ağustos 2009 Salı

spor salonunda taciz

bugün yine işten spor merkezine geçmiştim. az ter atıp öyle geçiyorum eve, iyi geliyor. ama bu akşam her anlamda terledim hakkaten. aklınıza gelecek her anlamda hemde.

yıllardır spor yaparım. giderim ama kalabalığa hiç dikkat etmem aslında, konuşmamda kimseyle. ordan bi aktivite arkadaşım bile olmadı bugüne kadar. kimisi böyle koca yada sevgili bulmak ister gibi dik dik bakar falan rahatsız eder. sırf gözgöze gelmemek için hayalet gibi gider gelirim. spor salonlarında heteroseksüellerin bile dikkatini çekecek oranda eşcinsel/biseksüel erkek ve kadınların varlığınıda biliyorum, birbirlerine yada bana bile asılan sulanan tiplere denk geldim. ama bugünkü kadar abartanı görmemiştim. orda dolaplar dışında soyunma odasında duvarda geniş bi askı var, açıkta. özel olmayan şeyleri genelde oraya asıyorum. bugün işte sporum bitti, soyunma odasına geçtim. üstümü falan çıkardım. ama şort var altımda tabi. o sırada biri geldi arkamdan dolandı, abartmıyorum dolandı resmen, eliyle askıya uzanırmış gibi yaptı. benmi kötü düşünüyom lan dedim ama yok bariz arkamda sert bişi hissettim. o an ne tepki vereceğimi bilemedim. nevrim döndü adeta. kolunun altından kibarca sıyrıldım, sonra yüzüne baktım. hoş yakışıklı biriydi, ama oralı bile olmadı beyfendi. zar atmış tutmamış edasında giyindi. o gidene kadarda duşa giremedim. midyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmamak lazım demi. ee bide devamlı gittiğim yer, kavga yada bi seks skandalı ile ortamımı bozamam. umarım bidaha karşılaşmayız elemanla. yoksa cidden fena olur.

tarih=11 mayıs 2009

güzel bir gün

bugün çok güzel bigündü. ahmet'ten çok güzel bi haber aldım öğleden sonra. aslında beni ilgilendirmeyen bişey ama o çok mutlu idi anlatırken. acaip telaşlı ve sevinçli idi. yüzünü görür gibiydim. ağzı kulaklarındaydı sanki. uzun zamandır ilk defa böyle neşeli duydum sesini. bu morali ve sevinci bozulmadan bide haftasonu görsem tam süper olacak :)

benim cephemdede durumlar iyi. dün canımı sıkan arkadaşım sanki içimde sakladığım tepkiyi hissetmiş gibi bugün bana pek takılmadı. gün genel anlamda güzeldi. öğlen arada da başka bi departmandan yeni işe başlayan bi arkadaşla çıkıp yürüdük. çocuk aynı zamanda müzisyenmiş falan. hem yeni bi insan tanıdım, hem açık havanın tadını çıkardım.

herşey güzel yani, aslında belki hep böyle
ama nereden ve nasıl baktığımıza göre değişiyor.

fotoğraf=flickr, todd klassy

maddi manevi sıkıntılar

eve gelip uyudumya bi yığın rüya gördüm. ama hiçbirini hatırlamıyorum. çoğu korkunçtu zaten, hatırlamiim en iyisi. telefonun ısrarlı sesiyle uyandım biraz evvel. canımın içi arıyordu. açtım biraz sersem bi sesle. bugün konuşmamıştık hiç sesimi duymak istemiş uyumadan. konuştuk ama ben canımın sıtkınlığını anlatmadım. onunda canını sıkmiim uzaklarda şimdi. ama sesimden "bi sorunmu var" diye soracak kadar bi sorunum olduğunu farketti. çok ısrar edince "seni özledim, dayanamıyorum" dedim. bi on saniye kadar sustu. o konuşana kadar bekledim. biraz daha konuştuk ve bu haftasonu kesin görüşelim kararı aldık. aslında ben hafta içi bi-iki günüde çalıp kısa bi tatil yapmak fikrimi söyledim ama yok kalsın şimdilik dedi.

aklıma kurt düştü şimdi benim. bi ara aile olarak maddi sıkıntılı zor bi dönemden geçtiklerini söylemişti. borç durumları vardı falan. tatil teklifi zamanı bahane etmeden reddedince maddi sebeplerden dolayı istemediğini düşündüm ben şimdi. ki muhtemelende öyle gibi. borç vermek istesem hayatta kabul etmez, tatil masrafları benden desem dahada kızar. canım sıkıldı ya, belki gidiş gelişler bile külfet oluyordur öyle bi durumda. napsam bilmiyorumki. :(

fotoğraf= deviantart, xannijn

3 Ağustos 2009 Pazartesi

istanbul yalnız

işimi çok seviyorum. iş arkadaşlarımıda aynı şekilde. ama iş arkadaşlarımdan çok sevdiklerimden biri biraz şakacı. bugün benimde modumda olmamamdan dolayı şakaları iyice bunalttı. ben ses etmedikçe üstüme geldi, sustukça milletin içinde dahada abandı. en son çekip bir köşeye kırıcı şekilde konuşacaktım. onun için bile kendimi dizginledim ve bi şekilde saati akşam ettim. ama cidden hala gerginim. güya spora gidecektim ama o sinirle kendimi ancak eve attım. şimdi az bişi yedim ve kafayı vurup uyuyacağım. ne acı değil mi, eve girdiğimde dertleşecek bi kimsemin olmaması. sırtımı sıvazlayıp "boşver, geçer" dememesi. cidden yalnızlık çok zor. biliyorum aslında yalnız olmadığımı ama şekilsel olarak yalnızım. eğer şanslıysam ayda 3-4 gün bu durum değişiyor.

ben artık çok zorlanıyorum. yaşında ilerlemesinden belki artık espridir, düzensiz hayattır, eğlenceli ortamlardır falan kaldıramıyorum. ben hayatımı bundan sonrası için ciddi ciddi şekillendirmek istiyorum. yani lafı gevelemiyim, ben aslında bu adamla birlikte yaşamak istiyorum. yani bişekilde bi yolunu bulup, onunla aynı evin içinde hergün aynı yatakta uyuyup, uyanmak istiyorum. her sabah ilk onu görmek istiyorum. cidden sadece bunun için hayatımı değiştirebilirim. ailesi orda olmasaydı ankara'ya yerleşebilirdim. ama yapamam. ee ondan da buraya yerleşmesini ciddi bir dille isteyemem. işte bekliyorum cesaret edip böyle bir şeyi aklından geçirdiğini bana söylemesini. daha ne kadar bekleyeceğim onuda bilmiyorum.

fotoğraf=flickr, mmachado

2 Ağustos 2009 Pazar

a & a

aslında bu haftasonu ahmet gelecekti. ama izmir'den bi arkadaşı gelince son dakkada program iptal oldu. o nedenle bu haftasonu biraz daha fazla sıkıcı geçti "şimdi burda olsa şöyle olurdu" gibi cümleler yüzünden. ama alışıyorum tabi bu şekilde bi hayata.
bende işte biraz hava almak için dışarı çıkmıştım, daha doğrusu karşıya geçmiştim. özellikle boğazı geçmek bana ayrı bi huzur veriyo nedense. hatta imkan olsada köprünün üzerinde durup park edip bi kadeh şarap içsem. istanbul'u seyretsem doya doya. ama imkansız tabi.

eve dönerken bi düğün konvoyunun içinde kaldım birden. neyse çaktırmadan bende onlardanmış gibi yaptım kornaya bastım eğlence olsun diye ama bi ara arabanın birindeki kızın tekiyle gözgöze geldik "sende kimsin" der gibiydi. :)
asıl bomba ise gelin arabasının arkasını gördüğümde patladı. "A&A" yazıyordu arkasında. başladım pis pis sırıtmaya. dayanamadım hala arabada iken aradım ahmet'i söyledim, o da ben de epey güldük.
şimdi düşünüyorum neye güldük biz diye. tesadüfün verdiği mesaja mı? böyle birşeyin bizim için imkansızlığına mı? yoksa bunu hayal bile edecek cesaretimizin olmayışına mı? niye güldük ki hakkaten. gülmemeliydik..

fotoğraf=LAGAVC

balans ve kamera


nasıl oldu bilmiyorum. balans sağlandı bu sefer.
daha önce bikaç gün içinde bile bıkkınlığa dönüşen ilişkilerim olmuştu. hatta hayatımın bir yılını kaplayan ilişkimde. kızın pört diye geçenlerde tekrar karşıma çıktığını söylemiştim hatta. o ilişkilerin hiç birinde şimdiki gibi olmadı. öyle bi şeyki, ne kendimi boşlukta yalnız hissediyorum nede sıkboğaz ediliyorum. bilinçli bişi yapmıyor o. sadece aynı şeyleri istiyor oluşumuzdan ve frekansların uyumluluğundan dolayı zaten güzel olan ilişki dahada haz veriyor. bu yüzden korkularım az ondan yana. kendime ait korkularıda onun desteğiyle zamanla aşarım diye umuyorum.
aynı şehirde yaşamıyor olmamızda çok büyük sorun değil aslında. ha özlem yokmu. var. hemde çok büyük özlem. onunda bana karşı var çok şükür. dün gece uyurken aradı beni "seni görmek istiyorum" dedi. msn'ide bana yasakladığından beri kamera falan açamıyorum. bana zorla skype hesabı açtırdı. kurdum programı konuştuk gecenin 2sinde. ses ve görüntü kalitesi daha hoşuma gitti. ama ben biraz yorgun olduğumdan yatakta kamera açık sızdım. sabah bi kalktım laptop ve ben koyunkoyuna :) öğlen beni aradı gülüyo "yalnızkende çok tatlı uyuyosun" dedi. "sende olsan keşke" diyebildim. sessiz bi "keşke" yankılandı karşıdan. hala kulağımda çınlıyor o kelime.

tarih=20 mayıs 2009


fotoğraf=blog.newsweek.com

tercih meselesi 2

kafamda hala aynı soru var.
"biseksüellik bir zaman sonra yerini homoseksüelliğe yada heteroseksüelliğe bırakıyor" genellemesinin doğruluk derecesinin ne olduğu.

ya aslında insanlar tür tür. cinsel açıdan kastediyorum. eğer sayısal bi analoji kurarsak; diyelimki heteroseksüellik 0(sıfır) olsun, homoseksüellikte 1(bir).
tam 0 olan kişiler hiç bi şekilde hemcinsine cinsel arzu taşımayan kişiler. sanırım mevcut hayat en çok bu kişiler için yapılanmış ama gördüğüm kadarıyla sayıları 5-10%u geçmiyor.
tam 1 olan kişilerde karşı cinse cinsel olarak hiçbişey hissetmeyenler oluyor. bunlarda bence şanslı kişiler. çünkü istediklerinde netler. yani ne istediklerini biliyor öyle yaşıyorlar. (yada yaşayamıyorlar baskın sebepler yüzünden) bunlarında yüzdesinin aynı oranlarda 5-10%larda olduğunu düşünüyorum.
0ile1 arasında olan kişilerse en zor durumda olan insanlar. eğer cinsel eğilimleri ondalık derecelendirirsek, 0.1-0.2-0.3-0.4-0.5-0.6'ya kadarki gruptakilerin çoğu birkaç eşcinsel deneyim sonrası yada böyle deneyim bile kazanmadan evlenerek toplumsal hayata adapte olabilirler. hatta bazıları(özellikle 0.1-0.2 grubuna girenlerin çoğu) eşcinsel taraflarını asla farketmeden bile yaşayıp ölebilirler. ama 0.7-0.8-0.9(hemcinsine olan cinsel arzuları karşı cinse olandan çok çok fazla) olan kişiler hayatın sunduğu standart ile kendi arzularının yoğunlaştığı ilişki şekli arasında kalırlar. bu arada kalmak kişiyi yıpratmakla kalmaz üstelik ya yalnızlaştırır yada seksopat adamlar haline getirir. hayat bunlar için cidden zordur. çünkü hep bir içmücadele içindedirler.
tahmini olarak insanların 80%inin 0ile1 arasında olduğunu düşünüyorum. ama tabi farklı yerlerinde.

bide bence bu oranlar tabiki yaşanan tecrübelerle değişen ve gelişen şeyler. yani birisi hemcinsiyle asla unutamayacağı güzellikte cinsel süreç yaşamışsa 0.1'lerde(kendini nerdeyse full heteroseksüel sanan biri) iken 0.5'lerde bir yerde durabilir. veya aksi durumda oluşabilir. 0.9'larda (kendini nerdeyse full homoseksüel sanan) biri karşı cinsle yaşayacağı güzel cinsellik sonrası ibre o tarafa kayabilir. ama tabi bu dediğim örnekler 0 ile 1 arasındaki kişiler için.

tüm bu anlattıklarım işin cinsel tarafı. duygusal tarafı içinde benzer bir 0 ve 1 analojisi kurmak lazım. çünkü cinsellikle duygusallık tamamen paralel işleyen şeyler değiller. sadece karşı cinsi arzulayıpta onlarla duygusal bir sürece giremeyen insanlar vardır. yani cinsel açıdan 0 olan biri beri duygusal açıdan 0.5lerde olabilir. bende kendimi bu iki analojideki istisna tiplerden biri olarak görüyorum. şuan itibariyle cinsel açıdan 0.3lerde, duygusal açıdanda 0.8lerde olduğumu düşünüyorum. cinsel açıdan bir kadın beni daha çekerken neden erkekler derseniz, sanırım elde etmek isteyince onlara ulaşması ve uzatmadan hayatından uzaklaştırması daha kolay olduğundandı derim ama şuanda aylardır her iki tür seks yaşamışlığım yok. duygusal olarak ise aslında ahmet'ten önce 0.5lerde hiçkimseye baglanmayı düşünmeden duruyordum öylesine. ama herşey onunla epey bi değişti. hani bi başka erkeği böyle sevebilirmiydim bilmiyorum ama onunda bir erkek olduğunu düşünerek kendime duygusal konum itibariyle 0.8'lerde bi puan verdim. birde güzel bi ilişki yaşıyor olmama rağmen aralarda bazı kadınların o kadınsı hallerinin içimi hoplatabilmelerini hesaba katarak 0.9 demedim.

tabii tüm bu derecelendirmelerin üstünde bişey var: SEVGİ
sevgi cinsiyeti olmayan bişey. o nedenle asıl ölçünün cinsel ve duygusal eğilimlerin oranlarından çok sevginin şiddeti olması gerektiğini düşünüyorum.

önemli not= bu yaptığım şeyler genelleme gibi görünsede değil. sadece bugüne kadar yazıştığım binlerce insanın samimi hikayesinden bi çıkarımdı, bide kendi gözlemlerimden. size saçma gelebilir. saygı duyarım.

fotoğraf=deviantart, templanza

geçmişimle ilgili korkular

işyerinden bi bayan arkadaşı taksime götürme sözüm vardı. gittik bayram tatilinden istifade 3 gibi. neyse o kalabalık içine daldık istiklal'e. bikaç alması gereken şey vardı onları aldı. belli etmedim ama cidden geriliyorum bi kadını alışveriş yaparken beklerken. neyse işte galatasaray lisesini az geçmiştikki geçmişten biriyle karşılaştım. onur isimli daha önce bikaç kez birlikte olduğum ama öteye gidemediğimiz bi çocuk. tersi yöne yürüyordu o da. bakıştık, yanımdaki kızı görünce durup konuşmaktan çekindi. ama ben durdum konuştuk biraz. naber nasılsın nasıl gidiyor hayat gibicesinden. biseksüel olduğumu biliyodu,"kız arkadaşınmı" dedi. "yok, iş arkadaşım" dedim. tabii bizim kızda utandı falan :) kız az ilerledi utancından, arkadaşta beni yanındakine tanıştırdı. ispanya'dan gelmiş erkek arkadaşıymış. ben tabii tipten dolayı türk sanmıştım önce. selamlaştık tekrar iyi temennilerle ayrıldık. garip ama ürktüm bende onu yanımda arkadaşla gördüğüm ilk anda. ahmet geçmişimdeki şeyleri bilmiyor fazla. söylemeyede gerek yok. kafasına takılıp üzülsün istemiyorum ama bu tür durumlar onun yanında olursa kendini çok kötü hisseder. o öyle hissederse ben zaten kahrolurum. geçmişim korkutuyor beni biraz açıkçası..

(yazının gidişatında söylemeyi unuttum. bu çocuğu tanıdıktan sonra ne zaman "onursuz olmasın şarkısını" duysam aklıma o gelir. "onur"suz olmasın klişesi)

tarih=19 mayıs 2009

fotoğraf= tataryigit.googlepages.com

tercih meselesi

bugün yine bi ara sıkılırken telefonum çaldı. internetten tanıştıgım bir arkadaştı arayan. kendisi gay ve benden çok farklı ve renkli bi hayata sahip. farklarımıza ragmen cok uyumlu bi yazışmamız vardı bu arkadaşla, hatta msnde en çok onla laflardım diyebilirim (ahmet'ten bile çok). bi kere bile sohbetimiz farklı alanlara kaymadı. ee zamanla güvende oluştu. yüzyüze hiç tanışmadık ama telden araşır olduk. yaklaşık son 3-4 aydır ise hiç görüşmedik. aylardır msnde açmıyorum diye merak etmiş nasıl olduğumu aramış.

sebebini bilmiyorum ama bu zaman içinde olanları onunla paylaşmak istedim. ahmet'i anlattım ona, ve hislerimi. öncelikle çok mutlu oldugunu söyledi ama bi süredir aklıma getirmediğim bi ayrınıtıyı hatırlattı. ayrıntıda şu: biseksüel kişilerin bir zaman sonra tercih yapmak zorunda kalışları.

telefon görüşmemiz bitti ama ben epey bi düşündüm konuştuklarımızı. biseksüellik bi zaman sonra gerçekten tercih yapmaya zorlayan bişeymiydi diye. yani ya erkekler üzerine bi hayat kur, yada kadınlar üzerine diye bi şartmı vardı biseksüellikte. içimizdeki duygusal hisler ve cinsel arzular her iki cinsede farklı farklı dağıtılmışken buna nasıl karar verilebilirdi.
epey düşündüm ama içinden çıkamadım. yani kadınlarla cinsel anlamda daha mutlu olabilirken, duygusal olarak erkeğin varlığı beni daha mutlu ederken bi çözüm yolu bulamadım. aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık bi durum aslında. sonra bu karmaşık düşüncelerin arasına ahmet'ide kattım. dengeler tamamen değişti birden. eğer birgün yada bugün içimdeki biseksüellik yerini homoseksüel yada heteroseksüel yaşantılarından birine bırakacaksa sadece ahmet için full homoseksüel bi hayatı kabullenebilirim dedim içimden.

1 Ağustos 2009 Cumartesi

runaway mother



çok güzel bigündü. anneler gününü uzun zamandır böyle güzel yaşamamıştım. sabah planladıgım gibi pazar günü için erken bivakitte kalktım. hava çok güzeldi. annem, canım annem tıkırdımla uyanmış zaten. anne giyin biyere gidip gelcez diye kandırdım. kadın üstüne kalın bişiler aldı çıktık. "oğlum nereye gidiyoruz" falan diyo. yaw off bekle diye geçiştirdim. biraz şehir dışında yeşillikler arasında başbaşa bikahvaltı yaptık ilk ve değişmeyen aşkımla. o ara evdekiler uyanmış, annem "deli oğlana uydum, bilmiyom bey nerdeyim, veriim o söylesin" dedi. babamlar epey kızdılar, "neyse tamam durun madem bizde gelelim" dediler. o ara annemle uzun uzun dertlestik. sarıldım aralarda. garsonlar garip baktılar ama umurumda degil ya :D başladım o anne şarkısını söylemeye. "oğlum sus rezil etcen bizi" dedikçe ben daha sesli söylemeye başladım. "benim annem, güzel annem, beni al kollarına, kucagında okşa beni, ninniler söyle bana" gözleri doldu kadının. bende dayanamadım ağladım. babamlar ve kardeşler geldiler. babam kızgın, kardeşler kıskançlık krizinde. günün adamı olmuşum sonuçta. daha sakin ve sevgisini dışavuramayan bi tip olduğumdan belki ilk defa böyle bişekilde şaşırttım. neyse güzel gün, güneş, sohbet arasında kaynadı kızgınlıkları. öğlen gibi telefonum çaldı. anaaaa. ahmet. uzaklaştım masadan. açtım teli. "alo" dememle, bana saydırması bir oldu. anladımki kargo ulaşmış. "sen adinin tekisin, pisliksin, bu yüzden seni çok seviyorum" diye. "neden anneler günü hediyesi yollayacağını söylemedin, kadın sevinçten ağladı, ara teşekkürlerimi ilet dedi". ben hala susuyorum pişmiş kelle gibi sırıtarak. "ellerinden öp yerimede, seni böyle yetiştiren birini bende seviyorum" dedim. gülüştük az daha konuştuk kapattık. çok güzeldi bugün herşey. bitek dönüş yolu yordu beni biraz. erken uyuycam, uyumadan sizle paylaşayım dedim mutluluğumu. hepinizin annelerinin anneler günü kutlu olsun. hepsinin ellerinden öperim..

tarih=10 mayıs 2009

fotoğraf: flickr, kathannah

şakası bile güzel

aman ne güldüm yaw. bu kadar gülmenin ardından ağlamasam bari. telefondaydım yarım saattir. son cümlem "tamam, annemle haftaya geliyoz seni istemeye" oldu karşıya.

şimdi bizimki ile benim ailenin bile tepkisini çekecek kadar telefonda konuşuyoruzya, ee onun aileside soruyomuşlarmış kimle konuşyon sen hep böyle falan diye. ya arkadaşım ali diyomuş. ahmet epey bişeyimi anlatmış zaten onlara. kısmen aileden biri gibiymişim dediğine göre. hatta kuzenleri bile tanıyolar beni. ismim geçiyomuş aralarda. annesi zeki bi kadın. ahmet'in benle tanıştıgından beri onun yaşadıgı değişimi farketmiş, söylemiş yüzüne. (annem bendeki pozitif değişimi farketse neler derdi kimbilir)

demiştim bi ara ahmet geçen sene garip bi ilişki atlatmış. epey bi etkisinde kalmış. doktora gidecek kadar. klasik teşhis konmuş. depresyon. ee tabi ağır ilaçları almaya başlamış, ı ııhh bakmış sarhoş gibi oluyo, devam etmemiş. yerine asosyal olmayı ete süte dokunmadan içine kapanmayı seçmiş. biz işte tam bu evrelerde yazısıyorduk zaten hep. ailesinin bu süreç hakkında tek bildiği kısa bi depresyon geçirdiği, ilaç aldıgı olmuş, işlerin yogunlugundan falandır diye düşünmüşler. ama gerçek sebebini asla bilememişler tabi. şimdi gayet neşeliymiş evde bizimki, eskisi gibi pek internetede girmiyomuş. bi telefon olayı var yani olayımız var. başkada kötü huyumuz yok valla. ee tabi annesi durumdan gayet memnun. annelik içgüdüsü. ahmetde az sinsi değil, onların bu sevinçlerini bizim rahat iletişimimiz icin saf numarası yaparak suistimal ediyor.

haaa, ne diyodum. işte beni sevmiş teyze, "hoş efendi güvenilir bi çocuk" demiş arkamdan. eee madem beğenmişler gitsemmi istemeye :)) şaka şaka

tarih=9 mayıs 2009

anneLER günü


yarın bursa'ya geçicem. ama öncesinde gidip bi hediye almam lazım anneme. adettendir ya. aslında oldum olası sevemedim şu anne baba sevgili günü falan. özel bişi almayı düşünüyorum. bi de ahmet'in annesine alcam. aslında aklımda anneme alacagımın şeyin aynısından bi tanede ona almak vardı ama garipseyip işkillenmesinden cekiniyorum. o yüzden pahalı olmasından ziyade saklanabilir hoş bişi düşünüyom onada. "sana bi film yolluycam" yalanıyla ev adresini aldım. kargoyla yollarım artık bursa'dan. bakalım tepkisi ne olacak kendisinin ve annesinin.

tarih=8 mayıs 2009