30 Haziran 2010 Çarşamba

geçmiş uzak yollardan

geçmiş günleri özlüyorum bazen. hani evde yalnızken geçmişi hatırlayıp deli gibi sırıttığım oluyor. biri görse bu kesin kafayı yemiş der. gelecekle ilgili umudum dışında da hiçbi fikrim yok. elimdeki tek hazine geçmişim. kimseyi unutacak kadar değişemiyorum zaten. her anı benim için değerli, hayatıma bi şekilde giren herkeste aynı şekilde kıymetli.

en çok da geçen sene yaşadıklarım gelip gidiyor gözümün önüne. ne biliim işte, belki kızacaksınız. saçmaladığımı düşüneceksiniz yada aciz olduğumu söyleyeceksiniz. ama napiim, bende böyleyim. yalnızken arada geçmişi düşlüyorum. bilinçsizce oluyor bu. biraz canım yanıyor, biraz mutlu oluyorum. bi de şimdi bi şarkı dinliyorum. belki onunda etkisi olabilir. arkadaşım yollamış facebooktan. bende sizle paylaşayım. bakalım sizde nasıl bi etki yaratacak.

29 Haziran 2010 Salı

kulakları küpeli

normalde tatiller ve akşam dışarı çıkmalar dışında canım istemedikçe küpelerimi takmam. ama hani delik olduğu dikkatli bakılınca belli olur. bugün çok lüzumsuz biri sordu kulağın delik mi diye. "evet" dedim ama yetinmedi, "niye" falan diye sordu.

hani böyle bi hakkı olacak biri de değilken ne diye insanlar burnunu sokarlarki hayatıma. ben onlarınkine sokuyor muyum. mesela güney taraflara bi iş gezimizde boş vakit bulup denize slip mayo ile girmişti, ben söyledim mi bişey? söylemedim. oysa acaip tiksinirim erkeğin slip slip mayo giymesinden. belki bu onun zevkidir deyip ses çıkarmamıştım. aynı saygıyı şimdi beklemek de hakkım diye sanırım. neyse yaa, ta sabahki olay ama tam uyuyacakken aklıma geldi huzursuz etti nedense.

yarın bu lüzumsuz adamı görmem umarım. yada şey mi yapsam. küpemi takıp mı gitsem işe. özellikle ona görünsem. yok yok ben kaşınıyorum :))

foto= gettyimages.com

28 Haziran 2010 Pazartesi

gülmekten öldüm

kısa bi aradan sonra tekrar karşınızdayım.
biraz kaçmıştım buralardan. evli bi dostumla, beni en çok güldürmeyi başaranıyla, kaçtık istanbul'dan uzaklara. eşinin ailevi sebeplerden uzaklaşmasını fırsat bilip, benle bekar takılmak istemiş. ee teklifini reddemedim tabii. gittik uzaklara, gezdik dolandık ayaklarımıza karasular inene kadar, şarkılar türküler söyledik doğanın göbeğinde, yağmura yakalandık ıslandık. hapşurduk hasta olur gibi olduk, ama toparlandık.

teknolojiden de epey bi uzaktık. internete cepten bile girmemeye çalıştım. bi iki facebook baktım o kadar.

bu arada ilginç bişey oldu cumartesi günü. arkadaşımla aynı odada kalıyorduk. ben gece rüyada konuşmuşum. sabah kalktım bana garip bakıyordu. merak ettim, sordum ne oldu. söylemedi. kıllandım. merakım tuttumu tutar benim. inat ettim ağzından biraz laf aldım. rüyada garip şeyler söylemişim, ama ne söylediğimi ölse söylemezmiş. iyice içime kurt düştü. hani rüya gördüğümü bile hatırlamıyordum. kaldıki ne gördüğümü hatırlamam imkansızdı. öyle garip geçti yarım gün, sonra yine doğallaştık :) zaten adam geyiğin önde gideni. yanında resmi ve mesafeli takılmak imkansız.

ama şimdi şimdi aklıma kötü kötü şeyler geliyor. mesela rüyada ahmet'i görmüş ve arkadaşıma saçma gelecek şeyler konuşmuş olabileceğim fikri geçti de aklımdan bi garip oldum.

24 Haziran 2010 Perşembe

hızlı buluşma

dün yazamadım. bugün uyumadan paylaşayım istedim.

şu kız, annemin altın gününde bulduğu kadının kızı. aradım dün saat 11 gibi. tanıttım kendimi. nezakette doruktayım bu arada :) işte "isterseniz müsait bir zamanda tanışmak isterim" dedim. neyse baktım kem küm ediyor, bişeyler geveliyor, istemdışı "peki siz uygun zamanınızı belirleyin. haber verirseniz benim için zaman sorun olmaz" deyip kapadım.
bi yarım saat sonrada biraz kızdım kendime ayıp oldu diye. daha tanımadan bi bayana beni ara demek hoş değil derken telefonum çaldı. hemen o akşam görüşmek için uygun olup olmadığımı sordu. söylediği saatte buluştuk. daha doğrusu ben gittim onu bekledim bi 15 dk kadar. :))

neyse geldi kız. oturdu, ben şoktayım tabii. hani 3 çocuk yapmış bir bayan ondan daha genç ve sağlıklı görünür eminim. bi yandanda "salak, ne vardı hemen anneme evet diyecek" diye içerliyorum :)

sohbet başladı, benim içimde kahkahalar kopuyor. öyle yavan öyle yüzeysel sorularki, resmen zor tuttum kendimi. bi de böyle hemen evlenecekmişiz gibi çok detay sorular ortada uçuşuyor, iyice gerildim. sanırım kıza aksettirmedim ki kız gayet mutluydu dialogtan. çıkarken gideceği yere kadar bırakabileceğimi söylediğimde hiç de hayır demedi. neyseki bitti o akşam. tek umudum beni fazla ilgili sanıp sonradan aramamasıydı. 2. gün itibariyle henüz böyle bişey yok, umarım da hiç olmaz.

şimdi o anlar aklıma geldikçe gülüyorum. bi taraftan kendime ve anneme kızsam bile komik gerçekten. veeee ben bu komediyi uzun bi süre bi daha yaşamak istemiyorum.

foto="date night" filminden

22 Haziran 2010 Salı

blind date

bu kadar umutlanırsam olacağı buydu.
annem aradı dün gece. artık nasıl aklında yer etmişse geceden aradı. bu şimdi güne katılıyor. altın falan işleri. oradan birinin bi kızı varmış işte, istanbul'da bilmem hangi kurumda çalışıyormuş. güzelmiş falan filan. daha bi yığın saydı. asıl soruya gelmek için o kadar uzattıki asıl sorusuna hayır diyemedim. "tamam görüşeyim o da isterse" dedim. nasıl bi boşvermiş anıma denk geldiyse, annem de şaşırdı hemen kabul etmeme :) hatta yanlış duydu sandı kadın "nee" diye garip bi tepki verdi. ee normal tabii, benim bu tür görücü usulü buluşturmalara karşı olduğumu bilir çünkü. kızın telefonunu falan alacakmış annesinden. adımı falanda söyleyecek onlara. kesin dün gece sevinçten uyuyamamıştır :) bi o yana bi bu yana dönmüş durmuştur. hahaha.

onun dışında bi değişiklik de yok hayatımda. değişiklik sayılır mı bilmem ama şems'in beni msn'den sildiğini öğrendim. hani silmesini gerektirecek edepsiz bişey yapmamıştım bi söz söylememiştim ama silmiş işte. bu beni biraz kötü hissettirdi aslında. ne diyeyim, saygı duymaktan başka bişey yapamam.

böyle işte benim günlerim. işe eve spora internet falan. geçiyor bi şekilde. umarım yakın zamanda değişir bu aşırı düzen ve monotonluk.

foto=specialdatingtips.com

20 Haziran 2010 Pazar

biliyorum. oradasın..

eminim aranızda yapanlar vardır aynısını.
hani böyle canınız sıkılır ve bi plan yapmadan kendinizi dışarı atarsınız. sonra elinize telefonu alır rehberi sıradan karıştırmaya başlarsınız. "kimi arasam, kim müsaittir, kimle olmak şimdi beni mutlu eder" sorularının kesişimindeki arkadaşlarınızı sırayla ararsınız. ilk evet diyenle geçirirsiniz tüm gününüzü. bugün bende bunu yaptım. hani rehberdeki sıraya sadık kaldığım için belki 6 aydır görüşmediğim bir arkadaşımı aradım ve ilk aramada müsait insanı yakaladım. bi saat kadar sonra buluşabileceğini söyledim, "sorun değil" dedim. ben o sırada bi yerde oturdum, çay içip oyalandım. sonra dediği yerde buluştuk sohbet ettik. bi süredir göremediğim başka arkadaşlar hakkında da haberler aldım. güzel bi gündü. akşam yemeğini de birlikte dışarda yedik. bi kitapçıya girdik kitap aldık. o sonra ayrıldı ama ben de eve geldim ve aceleyle elime kitabımı aldım okumaya başladım. o sırada beni iyice unuttuğunu düşündüğüm ahmet aradı. biraz sohbet ettik. ne kadar soğumuş olsa da aramız sanırım konuşurken en rahat olabildiğim insan o. bana ait herşeyi ona açmıştım sonuçta ve beni iyice tanıdığını düşünüyorum. sohbet etmek iyi geldi, hatta aramıyor sormuyor diye istemeden sitem bile ettim. artık böyle şeylerden gerilmiyoruz zaten. sevgi denen şeyin azalmasından olsa gerek.

telefonu kapatınca onun gibi birisinin hep hayatımda olmasını diledim. biliyorum onla olmaz artık, ama benim için de birileri bi yerde bekleyiş halindedir gibi geliyor. kadın mı erkek mi bilmiyorum bile. ama hani bi yorumda çilek'in dediği gibi biri bi yerlerde beni de bekliyor aynı benim onu beklediğim gibi. bu fikir beni mutlu hissettiriyor.

foto=flickr, knight zeisy

19 Haziran 2010 Cumartesi

umut etmek

yoğun bi haftaydı. bizim bi yaşlıca müdürlerden biri emekli oldu, daha doğrusu edildi. onun ayrılışı sonrası işler ben ve iki arkadaşa kaldı. epey bi bocaladık. hani adam son dönemlerinde yatıyor gibi görünsede aslında önemli şeyler yapıyormuş meğerse. demekki önyargılı olmamak ve görüntüye aldanmamak lazım.

bu yüzden son üç gün hayattam koptum diyebilirim. saat 2 akşam 10lara kadar çalışınca rahatsızlığımı bile unuttum. bugün tekrar yokladım kasığımı ama şişlik inmişti. ilaçlardan mı yoksa başka bişey mi anlamadım. neyse, benim için önemli olan pozitif sonuç :)

nerdeyse bi haftadır da spora gidemedim. belki birazdan bizim arkadaşı ararım, o da gelecekse salona geçerim. ordanda biraz gezeyim diyorum, belki o da katılır bana. gerçi onun şuanda herhangi bir yerlerde fotoğraf çekiyor olma ihtimali daha yüksek.

ben de mi kendime böyle bi hobi edinsem diyorum. aklıma gelen ilk şey müzik bu anlamda. hani benim arkadaşların içinde de müzik yeteneği olan yok, olsa arada toplanıp çalıp söylerdik. vakit güzel ve faydalı geçerdi.

ama ne komik değil mi? insanın hayatında boşlukları doldurmak için hep bişeylerle uğraşma çabası komik geliyor bana. ne biliim, bana kalsa bi sevdiğim olsun hayatımda bi eşim, başka bişi istemem. geçsin karşımda otursun, tv seyretsin, cips yesin, uyusun oturduğu yerde, hatta yerini yadırgayıp horlasın. bunlar bana hertürlü hobiden ve zevkten daha hoş gelirdi. hoş gelirdi de yapacak bişi yok şimdilik. daha doğrusu böyle bi kimse yok hayatımda. mühendis kızla da ahmetle de eskisi kadar sık aramıyoruz birbirimizi. sanırım unutuluyorum. bunu düşünmek bile acı veriyor ama bu gerçek. geçen akşam eve gelirken arabada radyoda sezen aksu'nun beni unutma şarkısı çaldı, gözyaşlarımı tutamadım. ama doğruyu söylemek gerekirse, benim hala umudum var. güzel şeyler olacağına, mutlu ve huzurlu olacağıma inanıyorum. tabii zaman ne gösterir bilemiyorum. benim elimden gelen bu şimdilik. umut etmek.

herkese iyi haftasonları şimdiden

foto=flickr, ben heine

16 Haziran 2010 Çarşamba

hastalıkta ve sağlıkta

iki gün önce kasık bölgemde hafif bi şişme gördüm. aslında 4-5 gündür farkındayım ama spor yaparken kaşıntı yaptığındandır dedim önemsemedim. bugün biraz daha elimle iyice yoklayınca anladımki sanki orda bir et kütlesi var. doktora gittim önemli bişey değil dedi ve ilaç tedavisine başladı ama açıkçası biraz hafif ağrı var. zaten "rahatsızlık geçmezse iğne biyopsiyle hallederiz" dedi.

iki gündür spora falan gitmiyorum. hani çok canına düşkün biri değilim ama ameliyattan ve onu çağrıştıran şeylerden korktuğumu itiraf etmeliyim. bi de insan hasta olduğunu öğrendiğinde bi yandan sevdiklerini yanında istiyor bi yandan da onların öğrenip üzülmelerini istemiyor. hani hasta oluyosun, bunu kimseyle paylaşamamak bile acı bişey. özel birinin seni böyle anlarında daha çok önemsemesi özlemi de oluşunca iyice bunaldım iki günde. :) aslında büyütecek bişey yok ama ne bileyim, öyle işte. demin de bursa'dan aradılar bizim kuzenin düğünü gelecek aymış, haber verdiler. dünkü kız evleniyor yani. bu haberde iyice tuz biber oldu ruh halime. belkide bu yüzden sözlerinin tamamını bilmediğim ama içinde "seni hastalığında sağlığında da yanımda görmeliyim" geçen bi şarkıyı mırıldanıyorum on dakikadır :) : :(

foto= pudram.com

13 Haziran 2010 Pazar

yeni arkadaş

dün akşam misafirim vardı. spor salonundan tanıştığım, daha doğrusu istemdışı çelme takarak yaraladığım arkadaş geldi. demiştim o da bursalı diye. istanbul'da iki bursalı yanyana gelince tabiiki memleket muhabbeti olur. yemeği o gelmeden hazırlamıştım. o da gelirken tatlı almış sağolsun. birlikte kurduk masajı, yedik. bendeki filmleri kitapları kurcaladı biraz. hatta bikaçını ödünç istedi.

laf lafı açınca fotoğrafçılığa ilgisi olduğunu söyledi. ben de üniversitede heves etmiştim ama sonra kalmıştı, onu anlattım. o hala aktif olarak fotoğraf çekiyormuş. bi de kız arkadaşı varmış. bazı haftasonları kız arkadaşıyla bi yerlere kaçıp doğa fotoğrafları çekiyorlarmış.

bana benim hayatımda ciddi biri olup olmadığını sordu, var diyemedim. direkt yok deyince de garip karşılanıyor diye "biri var gibi ama ciddi miyiz bilmiyorum" diye geçiştirdim. onlarda 3 yıldır birliktelermiş zaten. epey uzun bi zaman birbirini tanımak için. ne güzel. onun adına sevindim. benim hiç öyle bir ilişkim olamadı. kız arkadaşımla bile o kadar süremedi. sorun belki de bendedir yada şans belki de. doğru zamanda doğru insanlara denk gelememe problemim olabilir. neyse, pazar pazar içimi karartmak istemiyorum. çıkıp biraz sahilde turlasam fena olmaz, hem dışarıda kahvaltıda yaparım. ohhh, mis gibi...

foto=flickr,doko

11 Haziran 2010 Cuma

ruhumun yansıması

sabah blogger'ı kurcalarken yeni tema hizmetlerine bakayım dedim. kurcalarken bu tasarımda karar kıldım. ben sade, göz yormayan olsun diye düşünmüştüm. ama demin emaillere bakarken durumun pek de olmadığını farkettim. emailde "ruhunuzun mu yansıması bilmem ama blogunuz kararmış" yazıyordu. itiraf etmek gerekirse sanırım öyle olmuş biraz :S

ama söz, çok yakında böyle gök mavisi şarap kırmızısı renklerin olduğu cıvıl cıvıl yapacağım blogu. hem belki iç dünyamda daha güzel renklerle dolar taşar. umarım öyle olur.

9 Haziran 2010 Çarşamba

koş zaman koş

ya bugün farkettim, günler ne kadar hızlı geçiyor. işlerin yoğunluğu ve hayatımdaki monotonlukta buna tuz biber. bi açıdan günlerin böyle dertsiz tasasız geçmesi işime geliyor, bi açıdan da ot gibi yaşadığımı hissediyorum. yani kalbimin giderek susması, artık hiçkimse için heyecan duymaması bu endişemi haklı çıkaran şeyler.

iş dışında ve aralarda arkadaşlarla buluşmak dışında tüm boş vaktim spor salonunda, internette ve birazda kitaplarla boğuşarak geçiyor. interneti biraz abarttım diyebilirim. daha çok şems ve gizemli ile sohbet ediyorum denk gelince. spora gelince artık daha da düzenli gidiyorum. hatta ciddi ciddi bir arkadaş edindim salondan. yalnız tanışmamız komik ve acı oldu. geçen hafta salonda ben mekik çekerken çocuk önümden geçiyordu, ben de o sırada onu farketmedim ve ayaklarımı ileri ittim. bir nevi çelme takmış oldum. gümmmm yere. pis düştü hakkaten, dirseğini incitti. özür falan diledim ama içime sinmedi. bi sonraki gün tekrar karşılaştık, "nasıl oldu" falan derken biraz masa tenisi oynadık biraz. yendi beni :) sonra oturduk bişeyler içiyorken onun da bursa'lı olduğunu öğrendim. ee insan ısınıyor tabii ister istemez. aslında hergün işyerinde kadın-erkek onlarca yeni insanla karşılaşıyorum ve hiç yeni bi kimseyi arkadaş olarak hayatıma katmıyorum ama niyeyse ben bu adama ısındım. hatta bu akşam haftasonu yemek yemeye evime davet ettim.

tamam tamam, itiraf etmeliyim ki sanırım biraz hoşlandım. niye bilmiyorum ama onun da biseksüel olduğuna dair kuvvetli bi his var içimde. tabii gerçek hayatta bu meseleleri konuşmak ve paylaşmak msn'den yada blogspot'dan yazmaya benzemiyor. neyse ben şimdilik böyle ihtimalleri düşünmeyeyim.

foto= flickr, tiago ribeiro

6 Haziran 2010 Pazar

kucak kucağa

daha yeni girdim eve. iyice haytalaştım ben. blogu da astım epeydir. kendimi ders eken liseli öğrenci gibi hissediyorum artık şu yazı aralarını uzatıyorum diye :) gerçi keyfim yerinde aslında.

arkadaşlarlaydım bu gece mesela, harika eğlenceli bi geceydi. yedik, içtik, eğlendik. rahatladım. zaten cuma günü çok fenaydım. heranlamda kötüydüm. kafam karışıktı, işe odaklanamadım, bi de bu ara uyku düzenimle ilgili ciddi sorunlarım var. millet bile farketmişti biraz sersem hallerimi. bön bön önümdeki işlere ve bilgisayara bakıp durdum tüm gün. bak ama şimdi şu yorgun kafayla bile daha iyi iş çıkarabilirim.

aslında pek de yorgun değil gibiyim. şimdi msn'e şems ya da gizemli gelse ya da ne biliim ahmet telefonla arada gün doğana kadar laflayacak kadar da dinçim hakkaten. herneyse, msn'de kimsecikler yok. ben biraz kitap okuyayım en iyisi, kesin uykum gelir :) zaten bu ara ya laptopla yada kitaplarla kucak kucağa uyur oldum :) hangisi daha seksi bilmiyorum ama her ikisi ile de uyunmasının sağlıklı olmadığı kesin. çünkü uyandığımda mutlaka bi tarafım tutulmuş oluyor hep.

foto=jupiterimages