29 Nisan 2011 Cuma

samimiyet ve gerçeklik

blog yazmaya başladığım günleri hatırlıyorum da, ne b.ktandı herşey. bi kız tarafından sebepsiz şekilde terkedilmiş ve önüne gelen erkek yada kadınla yatabilen biri olma yolunda hızla ilerliyordum. arasıra aynada kendime bakıp "sen bu değilsin" dediğim oluyordu ama duygusal yoksunluğumu cinsel doygunlukla kapatmak daha kolay geldiğinden dolayı çok da yüzleşemiyordum kendimle. ama bu umarsız durum çok sürmedi. bi şekilde bişeyler belki de taa annemin ben bebekken kulağıma üflediği bişeyler bana yanlış yaptığımı söyledi ve beni gerçek bi arayışa itti.

o zamanlardan bu zamana çok şey oldu bitti hayatımda. girenler çıkanlar teğet geçenler üzenler üzdüklerim vesaire. şimdi bunlar değil beni düşündüren. sadece geldiğim nokta ile ilgiliyim. endişelerim yada mutluluklarım şuan için. zaten bunu siz de farketmişinizdir. tabii bi kurgu olarak görüp okumuyorsanız. haa öyle de algılanabilir. buna saygı duyarım.

açıkçası ben de böyle bi bloga denk gelsem bundan bikaç yıl öncesinde, ben de inandırıcı bulmazdım. ama yine de samimiyetsiz olduğunu düşünmemiştim yazdıklarımın. tamam gündelik dialoglarımın sadece bazı cümlelerini seçip paylaştığım için bazen çok edebi gibi görünebilir yazdıklarım ama samimiyetsiz olduğunu hiç düşünmemiştim. yazdıklarımın bir kızın düşüncelerine benzemesi ya da blogun sosyal bir çalışma gibi görünmesi de yine garipsediğim benzetmeler. bi önceki yazıdaki yorumları okurken kendimi sorguladım yine de. çıkardığım sonuçlar bana kalsın tabi.

neyse, kimseye kızmadım. aksine bu blogta hakaret etmeden tartışılabildiğini görüdğüm için mutlu oldum. tartışılan gerçekliğim ve samimiyetim olsa da.

26 Nisan 2011 Salı

sevdiğim adam


ahmet geçenki olaydan sonra aramadı haftasonu. ama sakin kafayla hatasını farkedip özür mesajı atmıştı dün ve benim aramamı bekleyeceğini yazmıştı. kızgınlığım geçmediği için cevap verme gereği bile duymadım.

bu akşam da sevgilimle sözleşmiştik, birlikte evde bi film izleyelim diye. tam daha yemeği yiyorduk ki telefonum çaldı. ekranında da 312li bi numara. aklıma ilk ahmet geldi ama başka biri de olabilir diye açmak istedim. yanılmadım, ahmetti. özür dileyerek başladı sözlerine ve devam etti. ben bişey demedim. konuşmanın uzayacağını farkettim ve "misafirim var, içeri geçmem lazım" dedim. "tamam" dedi o da. içeri geçtim ama tabi ben yüzümdeki ifadeden bihaberim. aklımda "ya yine çok mu kırıcı oldum ahmet'e karşı" sorusu.

telefon çalınca başka yere kaçtığım için yakışıklı bikaç kez sormuştu daha önceden. hatta "beni aldatıyor musun" diye şaka yollu takılmıştı. ama bu sefer suratımın düşmesinden iyice kıllanmış olacak ki, geçiştirmedi. "bişey yok" falan desem de, "sen benden bişey gizliyorsun" deyip suratını astı bu sefer. durduk öyle bikaç dakika. o an bi cesaretle durumu onla paylaşmam gerektiğini düşündüm ve "şeyyy" diye geveleyerek başladım lafa. kıskançlık damarını körüklemeyecek şekilde anlattım ahmet'i ve aramızda olanların bir kısmını. zaten kendisini tanımadan önce birini sevdiğimi biliyordu. ama o kişiyle ilgili başka hiçbir bilgisi ve hala hayatımın bi yerinde olduğunu falan bilmiyordu. ben anlatırken hiç bakmadı yüzüme. ama hiç. sadece kafasını eğip dizlerine baktı öylece. durumu izah etmeye çalıştım yapabileceğim en uygun dilde. hatta ben konuşurken bi deli cesaretiyle bu konuyu ona açtığım için pişmanlık duymaya başlamıştım bile. "offf ne diye açtın bu konuyu" dedim kendi kendime. daha da kötüsü bu konuşmanın sonunda terkedilme ihtimalimi bile düşündüm biraz abartıp ve acaip kötü oldum. hatta sesim çatallandı. "ne yapabilirim bilmiyorum" diye bitirdim lafımı. o da biraz duraksayıp "bilmem" dedi biraz sitemkar bi sesle. ikimizde sustuk, ben ona o önüne bakarken. o ara kalbimden aklımdan geçenlerin haddi hesabı yok. zamanı geriye çevirmek istiyorum sadece. konuşmanın tam öncesine.

bi tepki vermeyince ben bilinçsizce başımı dizine koydum. tek istediğim bu anlattıklarımdan sonra bana dokunmasıydı. tam "bana çok kızdı belki de küstü" diye düşünürken o saçlarımı okşadı. sonra "zor" dedi. ben benim durumumu kastediyor sandım önce. "onun için çok zor bi durum" dedi. empatik cümleler kurdu. ben tabii şaşkınım. bi de "senin sevdiğin insan değersiz biri olamaz" dedi, hepten şaşırdım. çok uzatmadı lafını "ona yardım etmelisin" dedi. o ana kadar öylesine ciddi konuştuki, en son "ama beni aldatmamak şartıyla" lafına birlikte koptuk. o gülümsemeyle sarıldım ona. öyle sıkı sarıldım ki, kulagına "işte benim sevdiğim adam böyle bi adam" dedim sessizce. sonra da defalarca "seni seviyorum" dedim gözlerinin içine doya doya bakarak ve bugün birkez daha aşık oldum.

biraz durduktan sonra çıktı o da. çıkarken "ara onu" dedi bana. beni yine şaşırttı. aslında beni deliler gibi kıskandığına eminim. ama bana olan güveni bunun da üstünde sanırım. bunu bilmek beni ayrıca mutlu etti. bi de sanırım yakın bi zaman önce o da evliliğin eşiğinden döndü diye bu konuda anlayış gösterdi. her neyse, sebep ne olursa olsun benim asla yapamayacağım bişeyi yaptı bugün sevgilim. gözümdeki, kalbimdeki, aklımdaki yeri o kadar büyüdü ki, o kadar büyüdü ki anlatamam. ben bu adamla çok mutlu olduğumu ve olacağımı bi kez daha anladım.

foto= roblandimages.com

22 Nisan 2011 Cuma

gerçekten üzgünüm

şuanda inanılmaz üzgün ve mutsuzum. hem ahmet'in durumu için hem de onu kırdığım için.

iletişimi kesmiştik normalde son olanlardan sonra. hani o da yoluna rahat devam etsin diye aramama kararı almıştım. ama durum düşündüğüm kadar iç açıcı değilmiş. geçen hafta nişanı atmışlar karşılıklı konuşup. 2 gündür de biraz değişiklik olsun diye istanbul'daymış. beni aramamış önce rahatsız olacağımı düşünerek. hani tamam ona kızgınım falan ama böyle bi durumda hayatımda iz bırakan bi insanı dinlemeyecek kadar da vahşi değilim. bugün arayabilmiş.

konuşurken ağlamaya başladı birden, dayanamadım "görüşelim bir yerde konuşalım" dedim. çıktım ofisten işleri yarım bırakarak. arkadaştan rica ettim tamamlasın diye. dediğim yere gittim, oturmuş bekliyordu düşünceli bi şekilde. konuştuk biraz, gözleri kızarmıştı ağlamaktan. sorunları aşamamışlar, ama kararı almayı kız istemiş. biraz daha detaylı anlatınca bu süreçte ahmet'in de hataları olduğunu anladım. ama "hayırlısı olsun" demekle yetindim. normalde yakışıklıyla bu akşam spora gidecektik, onu aradım o arada, geç geleceğimi söyledim. ahmet "o mu" dedi, "evet" dedim. büzdü dudağını, yüzü yeniden düştü. bi tepki vermedim. bikaç dakikalık sessizlikten sonra "kalkalım madem sen de geç kalma" dedi. rest çeker gibi yapınca alttan alıp "yok oturalım biraz daha" diyemedim. "tamam kalkalım" dedim. kalktık, onu dayısının oraya bırakayım dedim. arabada bişeyler mırıldandı. "anlamadım" dedim. "yok bişey" dedi. buna da üstelemeden "tamam" dedim. gerildi bu sefer biraz. bikaç dakika sustuk yeniden. sonra birden sağ elimi tuttu. önce anlam veremedim zaten, tepki de gösteremedim. ama sonra çektim elimi. sessiz sessiz ağlamaya başladı. tutamadım o an kendimi, normalde onu iyi hissettirecek bi konuşma yapmam gerekirdi belki ama öyle olmadı. biraz sert bişekilde yaptığının yanlış olduğunu söylemeye çalıştım. sonuçta mutlu bi düzenim ve hayatım olduğunu vurguladım ve geldiğimiz noktada onun payının büyüklüğünü hatırlattım. dayısının evine daha vardı ama bana inmek istediğini söyledi. "hayır varalım inersin. lütfen böyle yapma" dedim. ama "lütfen durur musun" dedi biraz bağırır gibi. bi hışımla bastım frene ben de. çıktı hemen yüzüme bile bakmadı. vedalaşmadık bile. bastım gaza gittim spora. ne yalan söyliim, çok üzüldüm yaptığıma hatta onu o üzgün durumunda daha da üzdüm diye ağladım bikaç damla. ama keşke biraz empatik olsa bana yaşattıklarından sonra onunla konuşmamı bile iyiniyetim olarak görebilirdi. yok öyle görsün gibi bi çabamda yok ama bu gizli hisleri taşıyan herkes kabul eder ki, insan bu konularda bişey yaşamasa da konuşabileceği güvenebileceği birini istiyor yanında. ben ona bu mesafede kalmaya razıydım ama o tekrar eskisi olsun gibi bi tavır sergiledi. olamaz ki, benim kalbim artık başkası ile dolu. hem de şimdiye kadar hiç olmadığı kadar dolu ve şimdiye kadar hiç olmadığı kadar rayında herşey. bunu o dahil, hatta ailem ve dostlarım dahil, kimsenin bozmasına müsade edemem. kimse kusura bakmasın bu konuda. mutluluk pazarda satılan bişey değil, yolda ikide bir karşılaşılan bişey değil. ben 40 yılın başı böyle bi hazine bulmuşum nasıl vazgeçeyim, nasıl bozulmasına müsade edeyim.

yine de üzgünüm işte. umarım beni anlar.

20 Nisan 2011 Çarşamba

çiçekler :)

acaip güzeldi haftasonu. yakışıklı ile bursa'ya geçtik. aslında niyetimiz ve onu ikna ediş şeklim geceden dönmekti ama annem izin vermedi. aynı odada ayrı yataklarda uyuduk. benim eski odamda. annemle tanışmıştı zaten. babam ve kardeşlerimle de tanıştı. sanki heyecanlandı biraz :) pazar da güzel bi kahvaltı sonrası çıktık yola. aslında hemen istanbul'a geçecektik ama yolda güneşi ve açmış çiçekleri görünce durduk biraz. bizim fotoğrafçı sarıldı makinasına çekti yine beni ve bi yığın şeyi. üstteki resimde onlardan biri.

son on yılda biriken fotoğraflarım kadar fotoğrafım oldu bu son bikaç ayda :) çoğunu ben beğenmesem de o çok beğeniyor. özellikle de iğrenç çıktığımı düşündüklerimi :)

iki günlük dinlenme sonrası ikimizde daldık işe yeniden. zaten yakında o da iş nedeniyle bi süre burada olmayacak. iki hafta yokluğuna  nasıl dayanacağım bilmiyorum. şimdiden aklıma geldikçe stres yapıyorum. yoğunluk olmasa izin alıp ben de gidicem ama bu ara benim için öyle bişey imkansız gibi. 

onun dışında da iyiyim. hatta çok iyiyim sanırım. şiir bile yazıyorum. burada paylaşabileceğim olgunlukta değiller henüz. ama bazı kısımlarını paylaşabilirim belki. yakında :)

15 Nisan 2011 Cuma

onu özlemek

bir haftadır iş nedeniyle biraz uzaklardaydım. yeni bugün indim. yakışıklı karşıladı havaalanında. öyle bi sarıldım ki onca insanın ortasında, öyle bi özlemişim ki; kimselere aldırış etmedim, bırakasım gelmedi. sanırım hayatımda ilk defa birini böylesine özlüyorum. sevinçten gözlerim bile dolmuş olabilir yani.

elini bırakamadım yol boyunca. anahtarı vermiştim ya, sürpriz hazırlamış bana. sevdiğim bikaç yemeği yaptırmış annesine, bi de iki çeşit sütlü tatlıdan almış. bi de kendi var, üç çeşit oluyor :)

sanırım ilk defa böyle bi deneyimim oldu ailem dışında birinden. hani özelden daha fazla hissediyo insan. sanki birinin herşeyiymişsin gibi falan. gerçi bana "herşeyim" diyor bazen :) sadece gülümsüyorum ben de.

o biraz önce çıktı. evde az işi varmış. ama geç olmadan yine geleceğini söyledi, bekliyorum. ona sarılıp uyumaya ihtiyacım var. üzerimdeki yorgunluk ancak öyle silinir sanki.

zaten yarın da bursa'ya geçeceğim. annemi babamı özledim. belki yakışıklıyı da götürürüm. gerçi sormadım henüz ama "evet" diyeceğini umuyorum.

yorgunum biraz ama iyiyim yani. umarım siz de iyisinizdir.

7 Nisan 2011 Perşembe

zor hafta


yazamadım. ama kötü bi haftaydı benim için biçok açıdan. çok sevdiğim bi iş arkadaşım bir müdürle çok fena atıştı. o gerginliğin sonrasında ayrılmaya kadar verdi. konuştuk epey ama ikna edemedik. evde oturmayı göze alarak verdi istifa dilekçesini. neyseki işten ayrılma süresini işletecek bizimkiler, o da o arada bi iş ayarlar. enazından işsiz kalmasın isterim.

yakışıklı ile de görüşemedik haftasonundan bu yana. iki akşam ben meşguldum, sonra da o müsait olmadı. onun evde sorunlar var biraz sanırım. anlatmıyo bana, sordum üsteledim ama söylemiyor. yarın akşam buluşacağız diye planladık.

bu arada ahmet aradı pazar günü. kırgınlığı geçmiş sanırım. hoş ben kıracak bişey yapmadım. sadece beni bıraktığı yerde durmaktan vazgeçtim ve hayatıma devam ettim. sonuçta bana hiç umut vermeyen bi kimseyi yıllarca beklemek gibi bi lüksüm yok. bu hayat benim ve bi kez yaşama hakkım var. neyse bu ayrı bi konu..

uzuuuuun bi telefon konuşmamız oldu. tüm detayları burada paylaşırsam bi de buna alınıp gönül koyabilir diye kısa geçeceğim. hem ona da ayna olur o kadar lafından çıkardığım sonuçlar. öncelikle kafası karmaşık ve mutsuz. kafasındaki karmaşıklığın sebeplerinden biri olduğumu düşünüp hayatından her şekilde çıkmayı düşündüğüm olmuştu zaman zaman. ama bu son konuşmamızdan sonra bunun gerekliliğine daha da inandım. özellikle bu blogu bulması sonrası ve onunla olduğum zamanlarda yazdıklarımı okuması falan iyice karıştırmış kafasını. şuanda hayatımda olanların ve yazdıklarımın da etkisi var tabii. birini böylesine sevip hayatımı ona endekslemem onun kafasındaki soruları iyice çoğaltmış. bana yakışıklıyı kıskandığını bile söyledi.

tek yapabildiğim onu dinlemek oldu. zaten fazlasına da tahammülüm yok artık. ben artık deli sevdiği biri olan ve onun tarafından sevilen bi adamım. kafamı geçmişte kalması gereken detaylarla yormak lüksüm yok. gücümü enerjimi sevgilime ayırmak istiyorum. zamanım onunla geçsin istiyorum. bu konuda da samimi ve netim.

foto=flickr, nagatobimaru

2 Nisan 2011 Cumartesi

çikolata


sevgilimin son sürprizi :)
"özel bi gün mü" diye sordum elinde görünce. "yok ama görünce almak istedim, sen de seviyorsun ya" dedi şebek.

resmini çektim kutuyu açınca sizle paylaşırım diye. "i love you" yazanı da böyle ayırdım ki görünsün :) görmemişin sevgilisi olmuş .... misali :)

çikolataları bitiremedik. hani bilgi olsun diye söyliim bunu da :) seven falan varsa diye :P