31 Mayıs 2010 Pazartesi

kahrolsun israil, yokolsun pkk

iki gündür ne olacak diye bekliyodum. umduğumdan da fazlası oldu. israil denen ülke sivilleri katletti yine. üstelik alıştığı filistinlilerin kanı değildi döktüğü. bir yığın türkü öldürerek, one munite'in intikamını aldı kendince.

umarım israil bu defa yaptıklarının cezasını öder tüm dünya nezdinde. pek ümidim yok ama hala vicdanı kalmış dünya liderlerinin varlığına ve olası uzun vadeli yaptırımlarına inanmak istiyorum.

bi de iskenderun'daki pkk saldırısı var. bir yığın genç insanı yok yere şehit ettiler. insanoğlunu anlayamıyorum. birbirini anlamak, acıtmadan anlaşmak bu kadar mı zor hakkaten.

türkiyemizin başı sağolsun.

29 Mayıs 2010 Cumartesi

tut elimden pucca

pucca'nın kitabı çıkıyomuş. ben daha yeni öğrendim :)

vay bee. bugün bu blogu tutma sebebim olan kişinin kitabı çıkıyor desene. darısı başıma değil tabii. aslında onun da canını sıkacak bi durum bu bence. kız ne güzel kimliğini gizleyerek rahat rahat içini döküyordu. şimdi kitap çıkınca pucca'yı bulduk, ahan da fotoğrafı haberi çıkar bi yerde, sonra deşifre olunca yüz kızartan sorularla bezenmiş tv programlarına yada gazete röportajlarına kadar uzar bu iş. o bunu kaldırabilir mi bilmem ama ben asla istemezdim böyle bişeyi. herhalde ülkeyi terketme sebebim olur.

pucca'nın bu blogu tutma sebebim olmasına gelince, en baştan beri okumayanlar için anlatayım. 1,5 yıl kadar önce msnde bir biseksüel arkadaşla konuşurken laf lafı açmış, konu internete bloglara hatta pucca'ya kadar gelmişti. işte "arada bakıyorum ama insanların bu denli takip etmesini gerektirecek bişey de görmüyorum" gibi bişeyler söylemiştim. o da bu görüşümden şu çıkarımı yapmış, "ya sende blog tutsana, çok ilginç olur, epey bi takipçin olur" demişti. "hadi canım sen de, benim öyle renkli bi hayatım yok ki" diye geçiştirmiştim ama sonra hakkaten blog tutmaya karar vermiştim. pucca ile böyle ilginç bi münasebetimiz var yani :) hani ünlü olacakya bi yerden yapışayım kıza. belki elimden tutar benimde. hahaha...

ne diim, hayırlı olsun. umarım satışı bol bi kitap olur. hem alan razı satan razı. bana durup gelişmeleri izlemek düşüyor bu durumda. ama yine belirtmeliyimki asla yerinde olmak istemezdim. asla...............

27 Mayıs 2010 Perşembe

aile babası

bu ara pek düzenli hale geldi hayatım. işe gidiş geliş saatlerim spor saatlerim yemem içmem herşey kendi kendine bir düzene oturdu. hani öyle bir çabam olmadan böyle olunca kendimi iyi hissettim açıkçası. bu sanırım hemen yansımış insanlara. dün öğle yemeğinde bir bayan arkadaş erkek arkadaşından bahsediyordu, sonra durup dururken "senden iyi bir aile babası olur" dedi :) sonra diğer bayan arkadaşta katıldı ona. ben "ne alaka ya, nerden çıktı" falan derken "sahi sen evlensene" diye üstelediler.

aslında evlilik baskısını hissettiren her muhabbeti sevmiyorum ama "aile babası" olabilecek biri olarak görülmek hoşuma gitti açıkçası. ben çünkü çoğu zaman bir kişiyi bile mutlu edemeyeceğime inanıyorum. kaldı ki bi aile benim çatım altında nasıl mutlu olur pek inandırıcı gelmiyor ve bu noktada özgüvenim zayıf. ama işte böyle sözler beni onore ediyor.

hoş, sadakat konusunda iyi olduğumu düşünüyorum. enazından yaşadığım 2 ilişkidede aldatmadım, terketmedim, kolay vazgeçmedim. ama benimde kendime göre kötü olan yönlerim var. gerçi herkesin var. kusursuz kim var ki?

foto= "it's a wonderful life" filminden

24 Mayıs 2010 Pazartesi

aksilikler, hastalıklar vs.

ah bu havalar beni hasta etti sonunda. üstelik bugün bir de şirkette sunumum vardı bi ekibe. bi yandan burnum akmasın diye uğraşıyorum bi yandan söyledilerime odaklanıyorum. iğrenç bi durum.

bir de ceketim bi yere takıldı ve yırtıldı öncesinde. aksilik aksilik üstüne. var bugün bişey ama anlamadım. neyseki sporumu da yapıp kazasız belasız geldim eve. gerçi spor yapmasan iyi olurdu, sinüzitlerim mi açıldı ne. şuanda iki burnum iki çeşme durumdayım. fena yani. ilaçta aldım, böyle anne tarifi bişeylerde kaynattım içiyorum. umarım yarına geçer artık. çünkü izin alabileceğim bir durumda yok işte, hemen yapılması gereken şeyler var.

ha dün yazamadım. bizim kızla buluşmuştuk akşama doğru, bi yerlere gidip oturduk konuştuk. şimdilik durumlar hala karışık. ama sessizlikten iyi tabi. bi ara detaylı yazarım.

foto=flickr, andrejenny

23 Mayıs 2010 Pazar

güneşi (şems'i) gördüm

dün akşam başka bir akşamdı .
msn'i açtım can sıkıntısından, şems online'dı. çoktandır konuşamamıştık aslında. selam verdim, başladık sohbete. dolmuştu sanırım, normalde tutuk ve yavaş konuşur. ama dün hiç olmadığı kadar rahat çıkıyordu kelimeler parmaklarından. vaaz dinler gibi dinledim, sıkılmadım hiç. saatlerce yazdı, bi kitaptan alıntı gibiydi sözleri. bi de çok etkileyiciydi kelimeleri, kalbime dokundu resmen. bi ara dayanamayıp "şuan yanımda olmanı ve sarılmanı isterdim" yazdım. o da bilinçli ya da bilinçsiz mi bilmem ama "ben de" yazdı. o an aklım allak bullak oldu. ondan sonra kelimelere odaklanamadım bir türlü. "seni görebilir miyim" diye sordum. daha önce hiç sormamıştım ve tepkisini bilemiyordum. "olabilir ama kameramı takayım" dedi. ben acaip heyecanlandım tabi. hani ilkokula yeni başlayan çocuğun öğretmenini gördüğü ilk an gibi oldu kamerayı açması. beklediğimden de yakışıklı biri vardı karşımda. ama bi o kadarda yaşının üstünde bir durgunluk ve olgunlukta biriydi. benle yazışırken mimiklerini görmek çok özeldi benim için. samimi ve beklentisiz olduğu yüzünden belliydi. ben fazla ekrana detaylı bakınca rahatsız oldu sanırım "yeterli mi? kapatalım mı?" diye müsade istedi.

geçen akşam düğünde hissettiklerimi anlattım ona. göğe bakıp tebessümle karışık dudaklarımı sıkarken yaptığım duayı söyledim ona. gülümsedi ve "amin" dedi. acaba hata mı ettim onla paylaşarak bilmiyorum ama o an bilmesini istedim yalnızlığın canımı acıttığını. hani bir beklenti içinde değilim ona karşı ya da yardım etmesini bekleyemem ama kısmet sonuçta. öyle bir adamın gerçek hayatta arkadaşım olmasını çok isterdim. bana çok farklı pencereler açardı eminim.

bu arada birazdan dışarı çıkacağım ve uzun zaman sonra bizim kızla buluşacağım. aslında ben bi daha görüşmeyeceğimizi kabullenmiştim. ahmet'le yaşadıklarımdan sonra ısrarcı olmamayı iyice öğrenmişim sanırım. ama o istedi bir çay içelim diye. bakalım çayın yanında nasıl bir sohbet olacak artık, görelim.

foto=flickr, fredfischborn

22 Mayıs 2010 Cumartesi

kalabalık içindeki yalnızlık

bilgisayar başında uyumayalı epey olmuştu.
şimdi kalktım. her yanım tutulmuş, üşümüş halde. üstelik 4 saatlik uykuya rağmen bende uykudan zerre yok. ama yorgunum doğal olarak.

dün akşam bir düğüne gitmiştim. işyerinden bi arkadaşın nişanı. eee oyun faslında millet kalkınca ben de yerimde duramadım, kalkınca da oturamadım. bi de ekipten göbekli bi arkadaşın yaptığı ilginç danslarda olunca, gül gül öldüm resmen. ama iyi bi geceydi, deşarj oldum. arada böyle düğün dernek faaliyetlerine katılayım ben aslında.

bi de dün bi ara acaip oldum yine. herkes şen şakrak, yemek, müzik, sohbetler. özel bi sebep yokken bi anda izole oldum ortamdan, ses kesildi ve nedense yalnız olduğumu farkettim. fazla hüzünlenmemek için başımı tavana doğru kaldırıp tanrıya biraz sitem biraz dua eder gibi dudaklarımı sıktım. dua kısmında şunu söyledim: "tanrım, bana yardım et. beni bu yalnızlıktan kurtar"

çok içten bi duaydı aslında. bakalım gerçekleşecek mi?

20 Mayıs 2010 Perşembe

değişim zamanı

iyi oluyor iyi.
blogla uzaktan uzağa münasebetimiz, sevişmelerimiz iyi oluyor. biraz kendimi bilmeden görmeden hareket şansım oluyor hiç değilse. zaten zaman da sanki aksine akmaya başladı. pek bi dolu dolu geçiyor günlerim bu ara. yeni bir arkadaş ortamı bile edindim denilebilir. mesela 19 mayıs'da ancak gece eve girebildim.

havalardan mıdır bilmem ama zaman güzel geçiyor açımdan. varsın yalnız olayım, varsın bi sevenim ya da sevdiğim olmasın. bunları dert etmiyorum şimdilik. bişey zaten olacaksa olur, olmayacaksa da olmaz. ısrarcı olmak bazen kaybetmenin başlangıcı oluyor. şekil 1a ve 1b bunun ispatıydı.

bi de kaçan kovalanır kuralı geçerli sanırım benim dünyamda. çünkü ben ne zaman bişeyler istediğimde o şeyler benden kaçıyorlar, ben geri çekildiğimde de aksi oluyor o şeyler arkamdan geliyorlar. bazıları bundan zevk alsa da ben bundan hiç hoşlanmıyorum. mesela 19 mayıs günü mühendis kızın beklenmeyen telefonu gibi. biraz susmam mı gerekiyor suçsuz olduğumun anlaşılması için. tabii ki hayır.

herneyse, adı herneyse, kaçan kovalanır kuralı ya da başka bişey. ben cidden bu oyunlardan uzak sade bir hayat özlüyorum. dolambaçsız, kaprissiz, tereddütsüz bir hayat. hayatımda biri olur, yada olmaz, ama hayatın kendisi sade olsun. gerçi önce iç dünyamı sadeleştirmem ve özgürleştirmem lazım. gerisi kendiliğinden gelir. o yüzden önce kendimden yola çıkmalıyım. evet , evet , bunu yapmalıyım.

foto=flickr, patiblue

16 Mayıs 2010 Pazar

bursaspor şampiyon

"bugün 23 nisan, neşe doluyor insan" diye bağırmak geliyor içimden. acaip mutluyum. bugün ligin son günüymüş, o kadar muhabbeti geçti haftaiçinde ama unutmuşum. ee bursalı olunca tüm fener düşmanlarının ahbabı oluyorsun bi yerde :)

dışarı hava almak için çıktığımda farkettim kalabalığı. beşiktaş maçı izlenen bir yere girdim, kalabalık içinde aynı coşkuyu hissetmek için. farkettimki beşiktaşlılar dahil herkes bursa'yı destekliyor. bir yandan da arada kanal değişip fener maçına geçiyorlar. trabzon golü atınca oradaki sevinci görmeliydiniz. herkes tanıyan tanımayan birbirine sarıldı :)

maç sonundaki mutluluk ayrı bi güzeldi, görülmeye değerdi. heyyt be. memleketimin takımı şampiyon oldu üstelik. evi aradım hemen, kardeşlerim babamlar falan dışarı çıkmışlar kutlamalar için. annem bi tek evdeymiş. sonra babamı aradım, gürültüden konuşamadık. tek farkettiğim erkek kardeşimin bağırmaktan sesleri kısılmış. en son galatasaray uefa kupasını aldığında sesi kısılmıştı. tabii o zaman benimki de kısılmıştı :)

futbol deyip geçmemek lazım aslında. bir insanın moralini doruklara çıkarabiliyor bu eğlence ya da alt üst edebiliyor. mesela şu son haftalarda havalarından geçilmeyen fenerbahçeli arkadaşları düşünüyorum. şuan ne haldeler acaba. yarın mesaide ne hale gelecekler :)

bak yine içimden söylemek geldi. "bugün 23 nisan, neşe doluyor insan".

bu arada trabzonspor'a teşekkür etmek lazım. türkiye'deki fenerbahçe dışındaki tüm takımların taraftarlarını sevindirdikleri için.

dostlarla kahvaltı

bizim ana tayfa ile pazar kahvaltısı yaptık dışarıda. daha önce söylemiştim ekipte bi ben bi de başka bi arkadaş bekarız. diğerleri evli. harika muhabbet oldu, harika anlar fotoğraflandı. herkesin iş ortamında yaşadığı komiklikleri anlatırken yerlere yattığımız oldu, hatta gülmekten lokmaların boğazımıza kaçtığı :) boğazına yemek kaçıran da ben oluyorum tabi. abartmıyorum bir 5 dk öksürdüm kendime gelebilmek için. o sırada bile gülüyordum :))

yemekten sonra herkesin bir planı varmış, kaçtılar hemen. ben de evime geldim, biraz temizlik yaptım :) çamaşır, ütü derken ancak oturdum. ütü demişken, ben ütüden nefret ederim. hani bana şu evi baştan sona sil, yemek yap, bulaşık yıka deseniz yaparım ama ütü yap demeyin. çift çizgi yapmayacağım diye o kadar kasıyorum ki kendimi, ütüden sonra mutlaka bir duş almam gerekiyor. bir pantolon ütülesem bile bu böyle. hatta bigün bir arkadaşıma demiştim "evlenirsem sırf şu ütü için evlenirim" diye :)

ha bu arada, garip ama bizim tayfa bugün hakkımda hiç evlilik bahsi açmadılar. sadece biri bizim mühendis kızı sordu "nasıl gidiyor" diye. geçiştirdim lafı. gerçi geçiştirecek bir durumda kalmadı. ben sustum, o da sustu. neyse, şimdi bunları düşünüp kederlenmek istemiyorum. akşam için sadece kendime özel birşeyler yapmak istiyorum. biraz bunu düşüneyim.

foto= gettyimages, altrendo

14 Mayıs 2010 Cuma

eşref saati

sessizlikten nefret ediyorum bu ara. her akşam eve birini atıyorum :) yokyok öyle değil. atıyorum derken, sevdiğim bir ya da iki iş arkadaşımı gündüzden ikna edip yemek yapıp yemeye ve sonrasında biraz sohbet etmeye eve getiriyorum. bugünde bir dostumu davet etmiştim. şarkılı türkülü bol gürültülü bi akşamdı. çıkarken bostancı sahiline inip biraz yürümeyi teklif etti, gidip biraz yürüdük. hani bikaç haftadır kendimi en hafif hissettiğim anlardı. güzel bi hava, denizin kokusu, canını teslim edebileceğin bir dostun ve güzel bi sohbet. daha ne istenirki hayatta.

o ordan evine geçti bende yenice vardım eve. hep bunalımda imişim gibi görünmekten sıkıldığım için az yazıyordum. hazır eşref saatimde iken sizinle paylaşayım istedim.

foto=1x, willy marthinussen

11 Mayıs 2010 Salı

yapamıyorum

yine herşey sarpasardı.
ama artık emin oldum sorunun bende olduğuna. aslında bişeyleri istediğimi sanırken tam istemediğimi farkettim.

pazar bizim kızın annesinin anneler gününü ayaküstü kutlamak ve hediyesini vermek için evlerine geçmiştim. kız evde yokmuş, annesinin kapıönü elini öptüm kaçtım hemen bursa'ya. güzel bigündü. annemle kardeşlerimle ve babamla. gece sabaha kalmadan döndüm hemen. kız belki arar diye tüm gün bekledim ama aramadı. dün akşam dayanamayıp ben aradım. sanırım hediye almam ve ailesinin verdiği pozitif tepki bana gerginliğini azaltmak yerine arttırmış. pek güzel olmayan bir konuşma yaptık. sözlerinden bugüne kadarki bazı konularda hep benim adım atmamı beklediğini farkettim. ilk adımım da öpücük gibi biraz cinsellik kokan bişey olunca tepkisinin haklı olduğunu anladım. daha bir yığın şey söyledi. belki tanıştığımızdan bu yana bu kadar konuşmamıştır. dinledim, söylediği çoğu şeyde ona hak verdim. beni iyi analiz etmiş, iyi tanımış aslında. ama bazı gerçekleri başkalarından duymak insanın canını acıtıyor. ki ben canım acıyınca kaçarım. özür dileyip kapattım telefonu ve söylediklerini düşündüm dün gece yarısına kadar. bir karar verdim. bir süre, enazından ahmet'in benim için özel anlamı kalmadığına ve olmadığına emin olacağım zamana kadar bu tür bir ilişki içine girmemeye karar verdim. dünyanın en güzel en sempatik kızı ya da en yakışıklı adamı bile karşıma çıksa tepkisiz kalacağım. şuan tek istediğim biraz kendi içimde durulmak. bunun içinde en iyi yol iş ve tatil benim için. erken olacak ama yakın zamanda bir haftalık bir tatile çıkmayı planladım. bunun için de üzerimdeki işleri 1,5 katı uğraşla yapmaya başladım bugünden itibaren. sporu da aksatmayacağım. aklımı bu tür şeylerden uzak tutacak her yolu denemeye açığım. hatta biraz msn'de bile takılabilirim bu ara.

yeterki kimseyle duygusal ve fiziksel bir yakınlaşma içine girmeyeyim. çünkü anladım ki ben iyi bir erkek arkadaş yada sevgili olamıyorum. biraz kendimi toparlarsam belki bu durum değişir. belki de değişmez.

foto= 1x, martin stranka

9 Mayıs 2010 Pazar

anneler günü

öncelikle blogumu okuyan tüm annelerin, anne adaylarının, anne aday adaylarının gününü kutluyorum.
---------------------------------------

bir süredir istanbul'da değildim. ankara'daydım. bayağı bişey oldu. acele edip yazmak yerine biriktirdim içimde.

9 gün önce, cuma akşamı bizim kızla tekrar buluşmuştuk. bu sefer spontane oldu. işten çıkarken işyerine geçtim aldım, evi aradık müsade aldık falan. yemek yedik dışarıda. buraya kadar herşey güzeldi. ben bi ara fazla kapıldım sanırım gülüşüne saflığına ve öpmek istedim. mani oldu bunu yapmama. ancak dudaklarım dudaklarına değmişti bi kere. beni kibarca reddedince neler hissettiğimi tahmin edebilirsiniz. o akşam eve dönüp, kendime kızdım epey. ankara'daki bir haftalık iş içinde gönüllü olup ankara'ya geçtim. otel yerine dindar arkadaşımda kaldım. iki akşamda ahmet'le idim. birinde onların evinde yemek yedik.

bu arada aklımdada kız vardı. yaptığımın hata olduğunu bilsemde onunda benden hoşlandığını bildiğim için reddetmesine biraz kızdım aslında. sonuçta sadece öpmek istemiştim, başka bi niyetim yoktu.

dün döndüm ankara'dan. biraz kendimle kaldım. sabahtan da bursa'ya geçmem gerekecek günü birlik. malum anneler günü. ama bu anneler günü için 3 hediye aldım. en büyüğü ve kıymetlisi anneme tabii. ahmet'in annesinin hediyesini arkadaşım elden verecek yarın. mühendis kızın annesinin hediyesini de bursa'ya geçmeden ben uğrayıp vereceğim. umarım bizim kızın kalbinin kırıklığı geçmiştir. neyse artık yarın gidince anlarım.

şimdi uyusam iyi olur. saat 3 olmuş. hem yarın yol falan.herkese iyi pazarlar.

7 Mayıs 2010 Cuma