
ahmet'le haftasonu olan şey için konuştuk açık açık telefonda. bana aynı hayallerden bahsetti, olmayacağını yineledi. sanki ben ondan yeniden denemeyi istemişim gibi hissettim ama üstelemedim. bu konuda kendini daha iyi nasıl hissedecekse öyle düşünsün. sorun değil açımdan. sonuçta arabayı evin önüne kadar çekip, elini tutup kendime çeken bendim. belki de haklıdır diye sustum.
bunun dışında dün güzel bişey oldu. en azından ben güzel bişey olduğunu düşünüyorum. uzun zamandır bizim mühendis kızı akşam yemeğine çıkarmak geçiyordu aklımdan ama ailesinin geç saatlerle ilgili tepkisini tahmin edebildiğimden sormamıştım bile. dün öğle arasında cesaretimi toplayıp aradım, yeni işini kutlama bahanesiyle akşam yemeği teklifi yaptım. kibarca "ben birazdan seni arayayım mı" diye telefonu kapatınca anladım ailesine soracağını. garip geliyor o yaşta birinin hala ailesine bu kadar bağlı olması ve bi o kadar çekici geliyor bana. ne biliim, hani insanın özlediği o anadolu saflığını temizliğini hatırlatıyor sanki. işin garibi mantıkta bi o kadar da modernler. neyse, beni aradı bi yarım saat sonra. "olabilir ama akşam önce eve geçmeliyim" dedi. saatleştik. ben de akşam erkenden eve geçip bi duş aldım, giyindim. araştık, buluştuk kapısında sonra yemeğe geçtik. kızdaki yeni işinden kaynaklanan mutluluğu dün daha iyi bi gözlemledim. tüm akşam gülümsedi. üstelik başka bişey daha vardı onu diğer günlerden farklı kılan. saçını topuz yapmıştı, belki de yüzünün bu kadar ortaya çıkması bana farklı gelmiştir. ama yakışmıştı. o hali bana aşık olduğum ilkokul öğretmenimi hatırlattı. yemekte abisinin konusu açılınca "abim seni çok sevmiş" dedi. "nasıl yani" dedim gülerek. "ya aslında abim askeri liseye girdiği andan itibaren çok değişti. kolay kolay insanlara güvenmez ve güzel şeyler söylemez oldu. ama sen bizden gidince hakkında iyi şeyler söyledi" dedi. bu seferde benim yüzüme bi gülümseme yerleşti. o gülümseme bugün bile sürdü yüzümde.
umarım günler böyle gülümseyerek geçer. umarım....................