30 Ağustos 2010 Pazartesi

sarı ve siyah

dün öğlen geldim buraya. aniden karar verdim. hem yoğun iş stresi, hem yaşadığım kazanın izleri, hem de kaza sonrası hızlanan hayatımın ortasında bir süre nefes almak istedim.

kimseye söylemedim bile. kimse benim burda olduğumu bilmiyor. oysa ben şuanda dünyanın en güzel görüntülerinden birine şahit oluyorum. bu anı paylaşmak isteyeceğim onlarca sevdiğim insan varken ben bu anı kendime saklamak istiyorum.
güneş sapanca gölünün üzerinden kaldığım otele doğru vuruyor. önümdeki ağaçların, direğin, hatta kıyıdaki sandalın renkleri yok artık. dünya iki renk sadece. sarı ve siyah. göl sarı, ufuk sarı, havadaki üç beş bulut sarı, karşımdaki dağ siyah, göldeki dalga siyah, uçuşan kuş siyah. harika bi an gerçekten. birazdan aşağı ineceğim. gerçek şemsin yani güneşin yüzüme bakmasını istiyorum. malum, oyunlardan yarımlardan eksik hikayelerden sıkıldım bende. bu sefer güneşin tamamını görmek istiyorum. o yüzden biraz acele etmeliyim. hatta koşmalıyım.

28 Ağustos 2010 Cumartesi

tebrikler bize

çok yoğun bi haftaydı. dün üzerinde uzun süredir çalıştığımız bir işin başarılı sonuçlandığını öğrenmemiz ile tüm yorgunluk yerini sevince bıraktı ofiste. hakkaten güzel bi andı. çığlıklar alkışlar falan.

eve geldim yüzüm gülerek. duşumu aldım, tracy chapman açıp dinledim biraz. komşu taziye helvası getirdi, onu yedim :) çok geç olmadan uyudum. sabah uyanınca spordan arkadaşımı aradım, kahvaltı yapalım diye. bu defa o davet etti evine. ailesiyle yaşıyor, gittim tanıştık onlarlada. ordan dönerken bizim izmirlinin evinin önünden geçtim. sonra durdurdum arabayı, bi arayayım dedim. evinin yakınında olduğumu söyleyince pencereye çıktı :) sonra arabaya kadar geldi eşofmanıyla. saçlarını tekrar kendi rengine boyamış ve çok özenmeden arkada toplamıştı. harika görünüyordu. geçen gün ona siyah saçlarının daha çok yakıştığını söylemiştim. sanırım lafımı önemsemiş :) kompliman yapasım geldi "güzel bayan, sahile inelim mi" diye sordum, gülümsedi sadece. sonra evde izmirden misafirleri olduğunu ve çıkarsa ayıp olacağını söyledi. ben de ısrarcı olmadım. eve geldim hemen. işyerinden samimi olduğum üç arkadaşı aradım. akşama ben de toplanalım ve dünkü olayı bi de kendi aramızda kutlayalım diye. şimdi onun hazırlıklarına başladım. bi yanyanda haberleri izliyorum. referandum, ergenekon falan filan. :))


foto=altogetherdigital.com

26 Ağustos 2010 Perşembe

sadece arkadaşız

izmirliyleydik bu akşam. o hissetmemiştir ama ben ona haksızlık ettiğimi düşündüğümden birlikte bi yemek istemiştim. hem telefonda konuştuğu şeyleri yüzyüze konuşalım istedim.

konuşurken laf arasında ağzından kaçırdı, annesine benden bahsetmiş. bende hemen araya girip "kim diye merak etmiyorlar mı" diye sorunca. "yooo, arkadaşım dedim" dedi. tabi ben dondum kaldım. hani tamam "sevgilim" demesini beklemiyordumda, çat diye suratıma böyle bi lafın gelmesi duraksattı biraz. akıllı kız, anladı tepkimin sebebini sanırım. muzip bi şekilde "noldu, kötü bişeymi dedim" diye üsteledi. olayı espriye çektim gülüp geçtik. çok da geç olmadan kalktık zaten, eve bıraktım. ilk defa evlerini gördüm. evleri giriş kat diye annesinide gördüm balkonda hiç hazır değilken. kız inerken "bak şu balkonda bize bakan annem" deyince ister istemez arabadan çıkıp "iyi akşamlar" dedim, kısa bi iki konuştum. ama acaip utandım. umarım yaş farkından dolayı hakkımda kötü yada yanlış bişeyler düşünmemiştir.

eve gelirken dondurma aldım kendime. kocaman bu 1 ltlik olanlardan. yarısını yedim bile :) isteyen olursa gelsin kalanı paylaşayım :P

foto=cloud9living.com

25 Ağustos 2010 Çarşamba

vazgeçilememek yalanı

ahmet ciddi bi ilişkiye başlamış :)
duyunca ilk anda buruk bi his oldu içimde ama sonra aklım yerine oturunca mutlu oldum. tabii vazgeçilmiş olduğumu çok önceden bilsemde kabullenememiştim henüz. içten içe hayatında kimsenin olmaması beni hala özel hissediyordu :) bu son duyduklarımla kendime geldiğim iyi oldu.

zaten bu ara acaip umarsız, güçlü ve umut dolu hissediyorum kendimi. şems'in tekrar sessizliğe gömülmesi bile moralimi bozmuyor. sanırım artık herkes bana ne kadar yakın olmak istiyorsa o kadar yakınım insanlara. yorumlarda yazıldığı gibi ayılıp bayılmıyorum insanlara. hayatı birazda yüzeysel ele almak lazım, aşırı ciddiye almamak lazım belkide.

bu arada bizim izmirli geçen gün işle ilgili benden yardım istedi. daha öncede istemişti. bu yüzden bana olan yakınlığının iş olayları için olduğunu düşündüm. hatta araya ciddi ciddi mesafe koymaya karar vermiştim, işini hallettikten sonra da hayatından tamamen çekilmeye. ta bu akşama beni arayana kadar. yine bi iş için ona referans olmamı ister falan diye beklerken başka bişey anlattı ve fikrimi almak istedi. kendisiyle ilgili özel bişeyi. bunu ailesiyle bile paylaşmazken bana anlatıp rahatlamak istemesi ilginç geldi. belkide önyargılı davrandım kız hakkında.

bunlar dışında spor yapıyorum bol bol. yaptıkçada mutlu oluyorum sanki. kazadan sonra daha iyi anladım nefes alabilmek, yürüyebilmek, görebilmek, duyabilmek harika şeyler. kendimi başlayıp biten yada başlamadan biten şeyler için üzüp bu sağlığımı bozmak istemiyorum. sonuçta hayat devam ediyor herkes için. ahmet için devam ettiği gibi.

foto=flickr, bart ebbekink

24 Ağustos 2010 Salı

cemre

dün sonunda aradı şems. akşam dışarıda buluşalım dedik. sevişmeden sonra eve çağıramadım sanki aynı şey olacakmış gibi.

arkadaşlarıyla iftar etmiş öyle geldi. ama orada tatlısını yememiş birlikte yeriz diye. oturduk hem tatlı yedik hemde tatlı tatlı sustuk. ben sussam tüm akşam susacak gibiydi zaten. tüm akşam bana bakıp muzip bi şekilde gülümsedi. sanırım o da benim gibi olanlardan pişman değil ama onu en doğal haliyle gördüğüm için biraz utanıyordu. mesela bi ara kimseler görmeden elini tuttum. elini çekti önce ama sonra daha temkinli bi şekilde parmaklarıma dokundu. acaip bi yoğunluk hissettim parmak uçlarımda. o an aklıma michelangelo'nun ünlü adem'in yaratılışı tablosu geldi. belli etmeden gülümsedim.

işinden bahsetti biraz, arkadaşlarından ve ailesinden. bana da sadece ahmeti sordu :) ahmet'le en zor dönemlerimde onla yazışıyordum ve yaşadıklarımın bir kısmını anlatmıştım ona. sevginin ne demek olduğunu bilen biri olduğundan "onu hala seviyor musun" gibi saçma bi soru sormadı tabi. ama onun hayatımdaki yerini bilmek istedi. ona karşı net olmaya, ve içimdekileri açıklamaya çalıştım. tavrım çok hoşuna gittiki ayrılırken buluştuğumuzundan çok daha güler yüzlüydü ve rahattı. bi de tam giderken çantasından bir hediye çıkarıp verdi. "piyano & ney - cemre" isimli bi albüm cdsi. "sardırmaya fırsatım olmadı" dedi. ben şaşkınlıkla sadece teşekkür edebildim. eve gelince başladım dinlemeye. dinlerkende uyumuşum, şimdi kalktım hala çalıyor. aynı ses kulağımda iken paylaşmak istedim.

22 Ağustos 2010 Pazar

oluruna bırakmak ve empati

yolun yarısına yaklaşmışım ama hayatı sanki yeni yeni öğreniyorum. kendimide yeni tanıyor gibiyim. dün yaşadıklarımın ardından tek hissettiğimin mutluluk olması düşündürdü beni. normalde kendimi tecavüzcü coşkun gibi yada aceleci falan hissetmem gerekirdi ama hissetmedim. sanırım artık muallak durumlardan hoşlanmıyorum. hayatımda olan şeylerin net olmasını yada hiç hayatımda olmamasını istiyorum. şems'le olanda böyle bişeydi. tamam içimde biriken cinsel arzuların etkisini inkar edemem ama en azından dünkü sevişmeden sonra birbirimizi ne kadar istediğimizi görmüş olduk. öyle oturarak, bakışarak, aralarda dokunarak geçmiyor hayat. dindarda olsan geçmiyor, inançsızda olsan. herkesin, hele hele 30ları görmüş herkesin düzenli bir cinsel hayata, birine bağlanmaya, birini sevmeye ve aynı kişi tarafından sevilmeye ihtiyacı var. bu kadın olsun, erkek olsun, biseksüel yada homoseksüel olsun, herkes için böyle. benim için de böyle.

artık durmadan ben ne yapıyorum diye sorgulamak istemiyorum, çünkü bunu yapmaktan yaşamayı unutuyorum bi süre sonra. hele hele başkalarının yerine düşünmekten hızla vazgeçmeliyim. empati güzel ama bi yere kadar. mesela şems beni hala aramadı ama çok kurmuyorum kafamda, vardır kendince haklı sebepleri. biraz düşünüp beni arayacak biliyorum. elimizden bişey gelmeyen konularda fazla düşünmemek daha iyi sanırım.

ateşte yanmak

ya nasıl yazacağımı bilmiyorum.

dün akşam şems aradı. iş nedeniyle bu hafta istanbul'daymış. beni görmek için iki gün öncesinden gelmiş :) tabi böyle bişeyi duymak insanı nasıl hissettirir tahmin edin. iftardan sonra müsaitsem görüşelim dedi. ben de o an spontane bi şekilde bende iftar edebileceğini söyledim. hem birlikte yemek yemiş olurduk. söylediğim an tehlikeli bişey yaptığımı düşünüp pişman oldum ama o "zahmet vermek istemem, dışarıda buluşalım" deyince ısrarcı olmak zorunda hissettim kendimi. iftardan 5-10 dakika önce gelebildi. vakit azdı diye bende ancak çorba salata yapabilmiştim, yanınada yemek ve tatlı olarak dışarıdan bişeyler almıştım. hurma bile :)

iftar yaptı, yemekte pek konuşmadık. zaten sultanahmet'teki olaydan sonra ikimizde daha farklıydık. masayı kaldırmama yardım etti, sonra namaz için müsade istedi. çalışma odam daha temizdir diye oraya geçirdim. namazdan sonra kitaplığıma gözü takılmış. mesneviyi ve elif şafak'ın aşk kitaplarını yanyana görmüş, içeri geldi ve kitapları ne zaman okuduğumu sordu. mesneviyi hala aralarda açıp kısa kısa okuduğumu söyleyince, benden kitabı istedi. açtı, sanki eliyle koymuş gibi bazı cümleler seçip okudu. bi ara onun kitaba dalmış olmasından istifade ben de gözlerimi kapadım ve onun sesinde hayat bulan büyülü sözlere bıraktım kendimi. sustuğunu bile farketmemişim. gözümü bi açtım beni izliyordu. gülümsedim, o da gülümsedi. daha saçma bi açıklama yapacaktımki telefon geldi, bizim izmirli, "ne haber, napıyosun". onla konuşurken de başka bi arkadaş da aradı. ardarda telefonlar için yanından kalkmamdan rahatsız oldu sanırım. salona döndüğümde ayağa kalkmıştı, gitmek için müsade istedi. kötü bi şey düşünmeden sadece oturtmak için bir elimle elinden diğer elimle kolundan tuttum ama o an bişey oldu. bişey işte. sarıldım adama. biraz şehvet biraz şefkatle. o günkü gibi. o sultanahmet'te otoparktaki gibi. ama roller değişmişti, ben sarılmıştım ve şimdi onun sarılmasını bekliyordum. inatla sarmadı kollarını bana. ben daha sıkı sarıldım. tüm vücudum ona dokunsun istedim. içimde ne varsa bilsin istedim. cinsel arzu, duygusal boşluk yada açlık. daha ileri gidip boynunu öpmeye başladım, ama o vitrin mankeni gibi cansız duruyordu. gözlerinide kapamıştı. sonrasında dudaklarına değdirdim dudaklarımı. öperken hala hayatta olduğunu farkedebildim. diliyle dilime dokundu. sonrası geldi, o da daha fazla karşı koyamadı. kendimize geldiğimizde yani gerçek dünyaya döndüğümüzde saat biraz geç olmuştu. ben duş almak için banyoya girdim, çıktığımda o da çıkmıştı. telefona sarıldım hemen, açtı "biraz yalnız kalmak istedim sadece" dedi. bişey diyemedim. ama sabaha kadar uyuyamadımda. onun nasıl hissettiğini bilmem ama ben hiç pişmanlık hissetmedim. uzun süredir hayatımda yaptığım en güzel şeydi bu. şimdi sabırla beni aramasını bekliyorum. basit masum bi sevişmeden dolayı onunda pişman olmadığını bilmek istiyorum sadece.

foto=suspiciouskind.blogspot.com

21 Ağustos 2010 Cumartesi

karadeniz insanı

genelleme yapmak ne kadar doğru bilmiyorum ama benim tanıdığım karadenizlilerin çoğu neden bu kadar para düşkünü. durum böyle olunca insan ister istemez soğuyor karadenizliyim diyen birinden. tabiki heryerin iyisi kötüsü var ama bana karadenizin iyi insanı çok denk gelmiyor sanırım.

dün işyerinde basit bi para meselesi yüzünden herkesin önünde kırıcı bi tartışma yaşandı. tartışanlar biri istanbullu ama aslen doğulu, diğeri karadenizli. doğulu olan arkadaşı dışarı çıkardım, ağlaya ağlaya durumu anlattı. yuh dedim detayları öğrenince. sonra konuştum müdürle eve gönderdik dinlensin diye. bi gittim üst kata bu laz olan arkadaş hiçbişey olmamış gibi sinirli sinirli duruyor. bende sinirle baktım ona. anlamıştır ne kasdettiğimi. gidip kırıcı bişey söylemediğime şükretsin.

umarım bundan sonra yargılarımı yıkacak tipte karadenizlilere denk gelirim :) arkadaşlığa, sevgiye, saygıya maddi şeylerden daha fazla değer veren karadenizlilere. belki istanbul'a gelenleri biraz böyledirler. yerine gitmek lazım. zaten kafamda var öyle bi plan. bi hafta basıp karadenizi turlayıp, yeşile maviye doyup geri gelmek gibi. izni olan bi arkadaş da yanıma alırsam bayramdan önce bile gidebilirim :))

foto=tatilyollari.com

seksapel kadınlar

iki gündür işlerle uğraşıyorum. çok sevmediğim bi adamın tatilde olması nedeniyle onunda işlerini yapıyorum küfrede küfrede. ama bi açıdan güzel oluyor mesaiye kalmak. ofis bomboş oluyor, bikaç kişi kalıyor. normalde pek sohbetim olmayan tipler. onlarla sohbetimiz ilerledi mesela.

mesai demişken bugün mesai saatlerinde bi kız geldi ofise. o sırada bende kapı önüne çıkmıştım ahmet beyle konuşayım diye. kız yalnız acaip bişe. böyle mavi desenli, rüzgarda uçuşan bi tek elbise giymiş, bi de kemer takmış. haliyle etek boyu kısaldıkça kısalmış. ee bi de rüzgarın etkisi :) sıska değilve boylu poslu bişey. güneş gözlükleri de var. yürüyüş desen seksapel dolu. gözümü alamadım resmen. geldi kapıya bişey sordu çıktı, tekrar arabasına yürüdü, tekrar geldi yavaş ama böyle mesteden adımlarla. içim bi hoş oldu. hani kız "gel" dese işi gücü bırakıp gidicem. biraz daha yakınıma gelince kızı ukrayna yada ruslara benzettim. sonra kız kapıda telefonda konuştu, iki dakika sonrada bizim genç elemanlardan biri indi, kızla arabaya gittiler. şaşırdım biraz kızla o çocuğu görünce, ama çocukta çirkin değil hani. ama tamam tamam itiraf ediim, çocuğun yerinde olmak isterdim :))

aslında bizim izmirli bugün gördüğüm kızdan daha güzel daha boylu poslu ama bugünkü kadında başka bi büyü vardı. insanın içini okşayan bişey. hani adriana lima böyle kadın gibi kadındır ya. işte öyle bişey. bizim izmirlinin öyle olmak için çok fırın ekmek yemesi lazım. tabi önce şu kariyer kaygılarından arınması lazım.

foto=stylehive.com

18 Ağustos 2010 Çarşamba

bowlingzede

dün eve erken dönebilsem anlatacaktım bowling maceramı. maceradan ziyade rekorumu. birinci oyunda 132 attım ikinci oyunda kendimi aştım ve 159la bitirdim. bu arada kızları küçümsemekle hata etmişim. ikiside 100ü aştılar her iki oyundada. benim bildiğim kızlar topu öyle bi atarlarki top geri dönecekmiş gibi yavaşlar ve durur. ama bunlar bi hışımla topu atıp durdular. ben şaşkın şaşkın baktım ikisinede.

akşam onları bıraktım eve dönüyorken arkadaşlar aradılar. bi arkadaşın evinde toplanmışlar iftar için "illa gel" dediler. bi cümbüşten diğerine düşmek gibi oldu ama iyi oldu. epey geçti oradan çıktığımda. çenem bile ağrıyordu gülmekten. tamam gece bitti diyordumki apartmana girdiğimde bi gürültü duydum. iki komşu kavga ediyor. çok küçük bi sebepten hemde. bi de onları yatıştıralım derken geceyarısı oldu. hemen uyumuşum. sabahta bi ağrıyla uyandım. ısınmadan arka arkaya iki oyun oynayınca koluma ağrı girmiş. saat on gibi kızı aradım. ondada durum aynıymış. herhalde bi daha asla bowling oynamayız onunla :) başka ortak noktalar bulmalıyım sanırım :)

17 Ağustos 2010 Salı

bowling ustası :)

şems gitti dün, vaktim yoktu görüşemedim ama telefonda konuştuk. zaten henüz yaşananlar taze taze iken görüşmek istemiyordum. son bıraktığımda çok üzgün ve benimle paylaştıklarından pişman gibiydi. üstüne gitmek gibi olacaktı.

bi buçuk günlük kararsızlığın ardından onunla iletişim halinde kalmaya kadar verdim. çünkü son söylediklerinden sonra ona tüm kapılarımı kapatsam onun bana önceden yaptığından bi farkım kalmazdı. benden yardım isteyen birini reddedecek şekilde yetiştirilmedim zaten. tabi yardımın kapsamı önemli :) dengemi bozmamak kaydıyla :))

bu arada uzun zaman sonra gecelere kadar çalıştım dün. bugüne yetişmesi gereken son dakika işler vardı. ofiste gece 12yi gördüm yani. o yüzden bugün istirahatliyim :) biraz uyudum falan ama evde de vakit geçmiyor. allah hakikaten evhanımlarına sabır versin :) sıkıntıdan bizim kızı aradım biraz önce, müsaitse bowling oynamaya gidelimmi diye. kız arkadaşı varmış yanında "ayıp olur şimdi onu bırakamam" dedi, bende "eee o da gelsin" dedim. biraz kem küm ettiler ama sonra kabul ettiler :) hazırlanıp çıkacağım birazdan. aslında bowlingte berbatım ama karşımda iki kadın olduğu için rahat oynarım herhalde :)) skorları sonra yazarım.

şimdilik herkese iyi günler.

foto=vox.com

15 Ağustos 2010 Pazar

herkes dertli

dün çok geç uyudum, 10 gibi kalktım. kafam bi davuldu zaten. şu spor salonundan tanıştığım arkadaş aramış dün akşam. telefon sessizde kalmış farketmemişim. cevapsız çağrıyı görünce aradım. merak etmiş iyi olup olmadığımı öğrenmek istemiş sağolsun. tam telefonu kapatırken hiçde aklımda yokken "bugün bi işin varmı" diye sordum. "yok" dedi. benim evde birlikte kahvaltı yapmayı teklif ettim. olur dedi. gelirken simit pogaça da almış. bende çayı ve kahvaltılıkları hazırlamıştım zaten. birlikte güzel bi kahvaltı yaptık.

biraz işlerden konuştuk. sonra onun kız arkadaşıyla son durumunu sordum. "bitti" dedi. hani araları bozulmuştu ama toparlarlar diye düşünmüştüm. bişey diyemedim. ondan bahsetmemizden sıkıldı sanırım "sende bi gelişme yokmu" diyerek konuyu değişti. kem küm ettim "pek ciddi bişey yok" falan dedim. sonra fikrimi değiştirip konuşmaya başladım. izmirliden bahsettim aramızdaki yaş farkında rağmen hoşuma giden bi kız olduğundan falan. sonra şems'ten bahsettim. tabii benden bikaç yaş küçük dindar bi kız daha var diye anlattım. gülümsedi "dindar" deyince. hiçbişey net olmasada duyduklarına sevindiğini söyledi. o yalnız olma fikrine henüz alışamamış. "ne yapacağımı bilmiyorum. içimden bi ses onu bekle dönecek diyor. bi seste boşver önüne bak". ben tabi biraz şaşkın dinliyorum bunları. ve içimden "aslında tüm insanlar ne kadar benzer şeyler yaşıyoruz." diye düşünüyorum. arkadaş sıkıldı sanırım kasvetli sohbetten, "hadi bi film koyda izleyelim yada tavla oynayalım" dedi. tavlayı tercih ettim. hani iyiyimdir ama resmen dağıldım karşısında. bi de hırslandımki sormayın. gerildiğimi gördükçe o dahada neşelendi :)

akşama kadar oturduk. hatta birlikte akşam yemeği yapalım dedim ama yemeğe evde olması gerektiğini söyledi bende ısrarcı olamadım. ondan sonrada ben çıktım evden dışarıda yürüdüm, bi yere oturup yemek yedim. böyle dolu dolu ve beni yoran düşüncelerden uzak geçti bugün. düne göre daha iyiyim yani.


foto=flickr, dhammza

karmakarışık

ben bugün yanlış bişey yaptım sanırım. daha doğrusu yanlışmı değilmi tam olarak bende bilmiyorum.

şems aramıştı öğleden sonra. bu sefer gerginlik yaratmadan açtım telefonu, konuştum. nasılsın iyimisin derken oruç tuttuğumu söyledim. "yaaaa" diye uzun bi hayret etti ve bunu duyduğuna sevindiğini söyledi. sonra dün akşam konuştuklarımızı düşünüp düşünmediğimi sordu. kırıcı gelebileceğini bilsemde oruçlu yalan söyleyemedim. "düşünmedim" dedim. biraz durdu, sanırım içlendi cevabıma. ben teşekkür eder, kapatır diye beklerken tekrar sordu dün akşamki sorusunu. bian içimden onu görmek istediğimi hissettim ve hiç düşünmeden "tamam görüşelim" dedim. bu akşam sultanahmet'de birlikte iftar yapmayı teklif etti. açıkçası iki yıldır ramazan'da o atmosferi yaşamadığım için bu teklifine evet dedim.

saat 6 gibi çıktım evden. bi gittim kıyamet kopmuş gibi kalabalık orası. meydanın karşısındaki parkta buluştuk. saçlarını kestirmiş, asker gibi olmuş tanıyamadım önce. ben tabi o günkü kadar sıcak olamadım ilk anda. ama o hiç bişey olmamış gibi davranmaya çalışıyordu. iftara kadar hem yürüdük biraz sohbet ettik. açlık ve susuzluğumu unuttum o sırada. sonra boş biyer bulduk oturduk iftarımızı açtık. kalabalığın içine karışıp tatlı aldık bi köşede oturup onuda yedik. o biraz müsade isteyip namazını kıldı geldi. bende kalabalığı seyrettim biraz. çocukları özellikle. ne kadar mutluydular. ben dalmışken bu düşüncelere geldi arkadan, omzuma dokundu hafifçe. irkildim ama çok hoşuma gitti. kalkıyordum tam, elini tekrar omzuma atıp yanıma oturdu. "dua ettim ikimiz için de" dedi. ben tabi şaşırdım "ikimiz için" lafına. "ne diye dua ettin" dedim. "allah bize hayırlı olanı versin, bizi bu imtihanda kaybettirmesin" dedi. söylediğinden ona göre bu hislerle yaşıyor olmamız sadece bir sınavmış gibi algıladım ve böylemi düşündüğünü sordum. uzun bi açıklama yaptı. beni tatmin edecek kadar uzun. sohbetin arasında bi yerde "benden neden yardım istediğini" sordum. cevap versin diye bekledim ama ağlayacak gibi oldu, dudaklarını sıktı. kafamla "evet, bi cevap bekliyorum" der gibi yaptım. "çok yalnızım" dedi ve sustu. yüzüm ona dönüktü ama o an bende yüzümü kalabalığa döndüm. bundan cesaretle konuşmaya başladı. "benim gibi değerleri ile bu hisleri arasında kalmış inançlı biriyle arkadaş kalabilirsem daha huzurlu hissederim sanmıştım" dedi. yine dayanamayıp araya girdim "yanıldınmı" dedim biraz öc alır gibi bi sesle. "evet, yanıldım. inançlıda olsa herkesin aynı hevesle yaşadığını görüyorum. herkes birbirinin kalbinden çok tenine dokunma derdinde" dedi. "ben bile" diye ekledi. "peki benle neden tekrar konuşmak istedinki, bende tenine dokunmak istemiştim" dedim. "sen öncesinde bana sarıldın, sanki bi dostum gibi sanki kardeşim gibi yıllardır görmemiş gibi sarıldın. o anı hatırladıkça daha fazlasını istediğini anladım. bu yüzden ısrarla seni tekrar görmek istedim" dedi. ben ne diyeceğimi bilemedim. hani oruç açmış iki adam, cami avlusunda böyle şeyler konuşmanın verdiği utanma falanda gitti üzerimden. tek istediğim ordan kaçmaktı. biraz daha konuşsa kendimi tümüyle ona bırakacağım gibi hissettim. eli hala omzumdaydı, buna rağmen kalktım ayağa. "gidelimmi" dedim. "tamam" dedi. otoparka kadar eşlik etti bana. arabaya binerken vedalaşayım diye öpüşmek isterken bana sarıldı ve ağlamaya başladı. epey tutmuştu kendini zaten. öyleki gözyaşları boynuma akıyordu resmen. ben o an titremeye başladım. iyi hissetmesi için bende sıkıca sarıldım. erekte olduğum için çekinmiştim ama onunda erekte olduğunu hissettim. zor tuttum dudaklarına yapışıp öpmemek için. allahtan kendine geldide bende sonra pişman olacağım bişey yapmadım. arabaya atladım geldim.

gelip duş falan aldım ama hala olayın şokundayım.

biliyorum uzun yazdım belki kimse okumayacak ama olanları paylaşmazsam olayın ağırlığıyla kötü bi gece yaşarım diye detayları bile anlattım.

böyle işte. hani blogun adına yakışır bi durumdayım. karmaşık. hemde karmakarışık. ve en kötüsü ne yapacağımı bilmiyorum.

14 Ağustos 2010 Cumartesi

to fast or not to fast

geceden çok yiyip yatınca uyuyamadım hemen. bi saat kadar yatakta dönüp durdum, tabi bu sürede de düşünmek istemediğim ne konu varsa aklıma geldi :) hep öyle olurya. bazen bazı düşüncelerden kaçmak istedikçe sizi esir alır.

sabahta 10 gibi uyandım. kızın sms'ini gördüm telefonda. "nasılsın? iyi misin?" diye yazmış sabahtan. sevmem sms yazmayı, uyanıktır diye aradım. konuştuk biraz, dün biraz yoğun bigün yaşadığımı söyledim, oruç olduğumu falan söyledim. oruç olmama şaşırdı biraz sanırım. aslında oruç olmasam biyerlerde oturalım diyecektim ama o şimdi yanımda rahat hissetmez diye teklif edemedim.

şimdilik iyiyim. susuz yada aç değilim. ama saat 8'e doğru ne hale gelirim bilmiyorum. :)

foto=eatstopeat.com

kestirip atamadım

bugün yorucu ama hızlı geçmişti. akşam eve geldim herşey güzeldi. ta ki yine şems arayana kadar. açmadım yine. ama ne için hala bende ısrarcı olmadığını merak etmedim değil. sonra mesaj attı, yardımıma ihtiyacı olduğunu yazmış. şaşırdım tabi, öyle biri benim gibi basit birinden ne gibi bir yardım isteyebilirki dedim kendi kendime. önce kestirip atmak istedim ama bu sefer yapamadım. yaklaşık bi yarım saatlik kuruntu sonrası ben aradım onu.

teşekkür ederek başladı sözlerine. konuşmama, bişey sormama yada kırıcı bişey söylememe fırsat bile vermedi. o öpüştüğümüz akşamdan sonra yaşadıklarını anlattı. ben sadece dinledim. "peki benden ne istiyorsun" diye sordum bi ara. "ben hata ettim" dedi. yeniden görüşmek istediğini söyledi. içimde ukde kalmış sanırım, dayanamayıp o an "neden görüşesinki benim gibi inançsız biriyle" dedim. "ben öyle olduğunu düşünmüyorum, sadece farklı olduğumuzu düşünmüştüm ama şuan bununda önemi yok. ben seninle görüşmek istiyorum" dedi. o an bi garip oldum. bişey diyemedim bile. biraz bekledi bişey diim diye ama ben susunca "tamam sen düşün, yarın tekrar konuşalım" dedi ve izin istiyerek kapattı.

kafam allak bullaktı o kapattığında zaten. adam akıllı biri, sonuçta ne istediğinin farkında. onu tenhada öpmüş ve daha fazlasınıda yaşamaya hazır biriyle görüşmek istiyor, ne yapmak istiyor anlamadımki. bu karmaşık durum içinde saat henüz geç değildi diye bende bizim izmirliyi aradım. o an kendime gelmek için bi ses duymaya ihtiyacım vardı. onu duymak istedim. sonuçta hayatımda yüzü bana tam olarak dönük olan bi tek o var. gerçi onu da ne kadar tanıyorsam.

açtı telefonu, konuştuk. hani çocuk gibi falan ama halden anlayan biri. bendeki durukluğu farketti, bi sorun olup olmadığını sordu. "yok bişey, sadece sesini duymak istedim" dedim, sonrada henüz bu aşamada söylenmemesi gereken bişey söylediğimi farkettim. bi süre sohbet ettik, bugünkü sakarlığını anlattı, güldürdü beni :) enazından mutlu olmamı sağladı.

bu arada yarın oruç tutmayı deneyeceğim. biraz önce bişeyler yedim. gerçi baya bişeyler yedim :) umarım dayanabilirim. yarın bişey yazamazsam 112'yi arayıp bi ambulans yollarsınız artık.

herkese sevgiler..................

12 Ağustos 2010 Perşembe

telefon trafiği

bugün acaip güzel bi gündü açımdan. çok ama çooook sevdiğim bi arkadaşım türkiye'ye dönme kararı almış ve bunu ilk benimle paylaşmak istemiş. geceden atmış maili, sabah gördüm. ağzım kulaklarımda dolandım ofiste. öğlen aradada bizim izmirli'yi aradım. dün akşamki görüşmeden sonra nasıl olduğunu merak ettim. evde canı sıkılıyormuş. kariyer konusunda söylediklerimi ciddiye almış, iş başvurusu yapmaya başlamış. sevindim bu kararına. akşam eve varmıştımki o da beni aradı. hoşuma gitti bu tabi.

onun dışında şems aradı. açmadım yine. o da sonra mesaj atmış "istanbul'dayım, lütfen görüşelim" diye. sessiz kalmama ve geri çekilmeme "lütfen" diyecek kadar içerlemiş sanırım yada kaza olayından dolayı bana acıyor, iyilik olsun diye görüşmek istiyor. valla şuan kafamı böyle şeylere hiç yormak istemiyorum.

bu arada üstteki resmin yazdıklarımla yada şems'le ilgisi yok. sadece biraz önce bi sitede gördüm. bana komik geldi, paylaşmak istedim.

foto=digbysblog.blogspot.com

11 Ağustos 2010 Çarşamba

iki çocuk gibi

kız tam öğle vakti aradı. herhalde görüşme iptal oldu diye üzüldüm bian. sadece nerde ve saat kaçta buluşalım diye sormak istemiş. saat 6 için sözleştik. ama akşam son dakika bişey çıktı işyerinde, o yüzden biraz geç kaldım. 15 dakikalık rotarla buluştuk daha önce buluştuğumuz yerde. kızı görünce biraz şaşırdım. saçlarını boyatmış, o esmer izmirli güzeli gitmiş yerine kumral birisi gelmiş. hoşuma gitmedi bu görüntüsü ama söylemedim tabi. sonuçta onun kendi zevki. zaten o da nasıl olmuş diye sormadı. oturduk yemek yedik konuştuk falan. sanırım o da işkillenmiş onu aramamdan, görüşmek istememden. sanki niyetimi öğrenmek ister gibi tedirgin ve sorgulayıcıydı. ben de boş durmadım, ağzını aradım tabii. özellikle şu erkek arkadaşı varmı konusunda. üniversite ve lisede yaşadığı duygusal iki ilişki olmuş, onun dışında biraz inekmiş anladığım kadarıyla. gerçi geçmişi ile ilgilenmiyorum, şuanda yalnız olduğunu bilmek benim için yeterli.

güzel bi akşamdı. hem kızla ilgili epey bi şey öğrendim, hemde biraz bilerek niyetimide belli ettim. buna rağmen bana soğuk davranmadı, tüm akşam gülümsedi. zaten kızın böyle çocuk bi yanı var hala. bende pek ortaya çıkarmadığım gizli çocuk yanımı biraz gösterdim ona. kendini yanımda rahat hissetsin istedim. 3. defa karşılaşan iki kişiden çok aylardır tanışan iki kişiydik sanki. herşey çok güzeldi yani. umarım böylede devam eder.

foto=graphicbazar.com

ramazan ve ben

öğlen 2 gibi aradım kızı. çaldı çaldı açmadı. bi de hani itici görünmemek için söyleyeceklerimi önceden hazırlamıştım :) yaklaşık bi saat sonra bi toplantıdayken aradı beni. yüzümde pis bi gülümseme ile dışarı koştum, açtım telefonu. müsait bi zamanda görüşmek istediğimi söyledim. bugün misafirleri varmış, annesine yardım etmesi gerekiyormuş ama sonraki bigün olabilir dedi. zaman havada kalmasın diye yarın için sözleştik.

bu akşam hazır boş kalmışken spora gittim bi buçuk haftalık aradan sonra. iyice hamlamışım zaten, bu yüzden fazla yüklenmedim kendime. tanıdık bi iki yüzü aradı gözlerim ama görmedim kimseyi. sonra eve geldim. annem yok, kardeşim yok. sessiz bomboş sanki. hemen onları aradım bi seslerini duyayım diye. bizim evde ramazan telaşı başlamış bile. bende oruç tutsammı diyorum kendi kendime. ama iftar çok geç gerçekten. dayanabilirmiyim bilmiyorum. yarın olmaz ama belki haftasonu denerim.

hani çok içinde olamasamda seviyorum ramazan ayını. bu ayı diğerlerinden farklı ve özel kılan şeyler hoşuma gidiyor. o yüzden bende bu ayda biraz değişiyorum. bunun yaşadığım son olayın tam ardına gelmesi benim için ayrı bi şans belkide.

9 Ağustos 2010 Pazartesi

yeniden başlasın.......

bugün sabah servise gittim aldım arabayı. ordan da işe gittim. bi haftalık aradan sonra. annem de bugün ayakladığımı görünce yarın eve gideceğini söyledi. ramazan başlıyo ya.. yarın sabahtan onları bırakacağım terminale, ordan yine işe geçeceğim.

açıkçası ben tam onlara alışmışken yine yalnız kalacağım düşüncesi garip hissettirdi. kazanın bende bıraktığı bi ferahlama da var aslında. sanki bir hediye almış yada bi şans elde etmiş gibi hissediyorum. sırf bu histen dolayı hayatımla ilgili ciddi bi karar almak gibi bişey yok ama denemek istediğim şeyler var. öncelikle kendimle ve insanlarla ilgili önyargılarımdan kurtulmam lazım biraz. çok fazla duvar örmüşüm, çok fazla kural koymuşum kendime ve çevreme. bi kere bunlardan yavaş yavaş kurtulmam lazım.

mesela şu bizim ex-stajyerin arkadaşı olan kızı aramayı düşünüyorum. o gün fikir almak için beni aradığında ucuz bi tip olduğunu düşünmüştüm önce. ama sanırım günahını almışım kızın. hem buluşmamızda gayet düzgün tavrı, hem de o günden sonra bi kere bile beni aramaması aklıma takıldı. aslında ben de "kaçan kovalanır" kuralı pek işlemiyor. yani gerçekten sevmişsem durum değişir tabi ama normalde giden birine kal demeyen biriyim. bu iyi bişey diye söylemiyorum ama öyleyim. kendimi biliyorum. bu kızı arama isteğime gelince, aramızda 9 hatta nerdeyse 10 yaş farka rağmen onu tanımadan diğerleri gibi aklımdan atmak istemiyorum. çünkü kadınlara karşı erkeklere olduğumdan daha fazla şekilciyim. bu yüzden bi kadının gözüme hem görsel olarak hem de huy olarak hoş görünmesi nadir olan bişeydir. bu kızda sanki bunu hissettim. o yüzden enazından bikaç kez daha buluşmak istiyorum. gerçi kıza sormadım bile erkek arkadaşı var mı diye. buluşunca uygun bi şekilde sorarım artık.

şimdilik ben yavaştan içeri geçeyim de annemle kardeşimle geçireyim kalan zamanı. çünkü yarın bu ev çok sessiz olacak ve ben bu iki güzel sesi çook arayacağım. hem yarın bugünden ve geçmişten çok farklı olacak. umarım.

foto=flickr, rorro

8 Ağustos 2010 Pazar

işim olmaz

bugün ev hayli kalabalıktı. benim en yakın arkadaşlarım daha doğrusu dostlarım geldiler bize. aralarında sözleşmişler ama son dakikada söylediler bana. annem hemen telaşlandı "ay napcam" falan diye. pasta kek yapacağım diye ayaklandı hemen. mani olmadım, zaten o mutfaktayken arkadaşlar geldi. geçtik salona. ikisi eşiyle gelmişti zaten. kızkardeşim de anne de olunca ortamda çok önce rahat olamadılar tabi. yine de çok gülücüklü kahkahalı bigün yaşadık. yemeğe ısrar ettik ama kalmadılar.

tam onlar çıktı annem bişeyler hazırlayacaktı ki; müsade etmedim. hazır dünyada en çok beğendiğim iki kadını birarada bulmuşken yemepe çıkarmak istedim. "ay oğlum bu kılıkla yemeğe mi gidilirmiş" falan diye nazlandı ama "sen çuvalla bile güzelsin" dedim yağları eridi kadının. şöyle deniz kenarı bi yere gittik. yemekte manzarada güzeldi. ama bi ara çocuğun teki kızkardeşime yiyen gözlerle bakmaya başladı. farkettim bizim kız da rahatsız oldu bakışlardan. önce dik dik baktım çocuk rahatsız olsun bakmasın diye ama oralı olmadı pişkin şey. en son kalkıp "ne bakıyosun öküz gibi" diyecektim ki kalktılar çıktılar.

biz de sahilde yürüdük biraz, döndük sonra. ben yine tarkan'ın albümünü açtım odamda. şarkılarını dinlerken, annemin dünkü "bu çocukta senin gibi evlenmedi gitti" lafına yazdığınız yorumlarınız geldi aklıma. hani "tarkan ve ben" nasıl olurdu diye düşündüm :) sonuçta hayal etmek bedava. harika olurdu sanırım :) hatta pek bi uyumlu olurduk sanki. neyse şimdi gerçeklere döneyim ve şu şarkılarına eşlik edeyim. "olsun be güzelim olsun. aşkın sağı solu belli olmaz. ben aklımı senle bozdum. hiçkimseyle işim olmazzzzzz"

7 Ağustos 2010 Cumartesi

adımı kalbine yaz

ah ah
su uyur annem uyumaz, buna emin oldum.

bi ara "markete gidicem üç beş bişey alayım" deyip çıktı. sonra bi telaşla girdi eve. markette bi kız görmüş, o arada derede ne yapmış ne sormuşsa kızın mesleğini, bekar olduğunu vesaire herşey öğrenmiş. bi de "ayıp olmasa telefon numarasını isteyecektim" demezmi. ağzım, gözlerim açık dinledim kadını. kızın telefonunu iyiki almamış diyede dua ettim içimden.

ben de evde tarkan'ın albümünü dinledim. kızkardeşim dün hediye olarak almış bana albümü :) bikaç şarkıyı çok beğendim. geri alıp durdum odamda :) özellikle "adımı kalbine yaz" ve "işim olmaz". gözümün önünden eski sahneler gelip geçti durmadan. hatta ağladım ne güzelmiş geçmiş günler diye. tabi atmosferi annem bozdu sağolsun. bi ara odama geldi ben şarkılara dalmışken, tarkan için "bu çocukta senin gibi evlenmedi gitti" dedi ve hiçbişi dememiş gibi çıktı odadan :)

bi de şiir yazdım bugün. aslında aralarda karalıyorum bişeyler ve şifreli bir dosyada saklıyorum. belki bigün biseksüel olarak değilde başka bi isimle paylaşırım bi yerlerde. kimbilir.

6 Ağustos 2010 Cuma

ana kuzusu

meğer özlemişim ben ailemi. hem de çok özlemişim.

bi haftayı onlarla birlikte zaman geçirince bi acaip oldum. babamla erkek kardeşim gittikten sonra iki bayanla birlikte evde kalmak ilk başta sıkıcı gelse de sonra çok hoşuma gitti. ee bi de kafadan hasarlı olmanın verdiği hassasiyetle üzerime titremeleri falan beni acaip değerli hissettirdi. yaşadığım son şeylerden sonra kendimi çok ucuz ve basit hissediyordum farkında olmadan. hatta mutlu olmayı haketmediğime inanmaya başlamıştım. ama annemin ve özellikle kız kardeşimin bana gösterdiği ihtimam, birileri için hala çooooook değerli olduğumu hatırlattı.

bunun dışında bir süredir sesi soluğu çıkmayan gizemli arıyor sağolsun. siteden görmüş, merak etmiş. sanal ortamdan da başlamış olsa biriyle bu düzeyde iletişimde kalabilmek güzel bişey. şems konusuna gelince kazayı söylediğim günden sonra o da bikaç kez aradı. pek huyum değil ama bilerek açmadım telefonunu. belki sessiz kalmak en doğrusu.

şimdilik tek istediğim ailemin bana sunduğu şu iç huzurun devam etmesi. ve tabiki sağlığım. başka bişey istemiyorum hayattan. şimdilik :)

foto=flickr, choco bebs

3 Ağustos 2010 Salı

teşekkür ederim

tüm geçmiş olsun mesajları için çok teşekkür ederim. iyiyim hatta işe gidecek durumdayım ama müsade yok anneden. dün babamla erkek kardeşimde gidince evden annem başladı dırdıra. hasta halime rağmen ufak ufak imalarla beni evliliğe motive ediyor kendince. :) ben de başım ağrıyor numarası yapınca susuyor. gerçi benimle yetinmiyor kadın. paso komşularda. kim var kim yok tanıyor valla. ben isimlerini bilmem çoğunun o şecerelerini sayar size. iletişim insanı olmak böyle bişey olsa gerek.

iletişim demişken son iki günde ahmet bey tarafından ablukaya alındım sanki. telefonla uzun uzun konuşmalarını özlemişim ama o kadar ara verdikki bu tür şeylere, alışık olmadığımı garipsediğimi farkettim. hani ya bana söylemediği bi sıkıntısı var ya da dahada kötüsü benim blogu keşfetti okuyup öğrendi beni aradı. her iki durumda canımı sıkar yeterince.

bu arada çoktandır yazmayı ertelediğim bi makale vardı, iki gündür onun şablonunu çıkardım neredeyse. aslında güzelmiş evde boş boş oturması, aralarda kitap-film-anne dizine uzanma-saçını okşattırma-elinden meyve yeme falan harika şeyler.

demek istediğim iyiyim gerçekten. tekrardan hepinize teşekkürler.